Güngör Mengi
Esrarengiz olay listesi (VATAN, 7.9.12)
Böyle olaylara “kader” demek, sabır göstermeyi kolaylaştırıyor olabilir.
Ama boşuna, kendimizi kandırıyoruz.
Dün TV’lere uzman görüşünü açıklayan bir emekli general (Haldun Solmaztürk) Afyonkarahisar’da yaşanan facianın kötü şans değil kötü seçim olduğuna birçoğumuzu
ikna etti.
O sırada olay yerinde bulunduğu için “nöbetçi bakan” işlevi ile konuşan Orman Bakanı Veysel Eroğlu olayın kesinlikle kaza olduğunu iddia etti.
Açıklamasının sonunda askeri ve sivil makamların soruşturma yaptıklarını eklediğine göre mühimmat deposunda 25 askerimizi şehit eden patlamanın “kesinlikle kaza” olduğuna
acaba neye ve kime dayanarak hükmetti, cevabı yok!
Oysa askeri uzmanlar, kaza ihtimali ne kadarsa sabotaj ihtimalinin de o kadar geçerli olabileceğini söylüyorlar.
Çünkü el bombaları depoda patlamaya hazır durmuyor.
Fünyeler takılı olmadığı için patlama riski yok.
Nitekim patlamamış bir el bombasını yerden alıp canlı yayında gösteren NTV muhabiri aşırıya kaçsa da akılda kalacak bir şovla bu gerçeği anlattı.
Can alıcı bir başka soru da cephanelikte yapılan çalışmanın niçin geceye sarkıtıldığı, günün yorgunluğu üstüne acemi erlerin niçin böylesine dikkat isteyen bir işe koşulduğudur?
Olayın sabotaj olup olmaması ancak ölümlerin sebebini değiştirir.
25 Mehmetçiğin teröre değil kazaya kurban gitmesi, sorumluları teselli mi edecek?
Maalesef öyle bir noktaya geldik.
Uludere faciası ve Suriye açıklarında F-4 uçağımızın düşürülmesi olaylarını örten karanlığın aydınlanmasını beklerken listeye yeni bir esrarengiz olay eklendi.
Açıklanamayan olayların artması ülkenin iyi yönetilemediğine işaret eder.
Demokrasilerde bunun bedelini sorumlusu öder.
Kimsenin korkudan eleştiremediği iktidarların hüküm sürdüğü ülkelerde ise kanıyla, canıyla halk öder!
Demokrasi bizde de işlesin artık!
Yargı namus borcunu ödesin…
ÖSYM gıdım gıdım üretilen itibarın birkaç yıl içinde nasıl yok edilebileceğine
ibretli bir örnektir!
İki yıl öncesine kadar itibarın ve güvenin kalesi olan ÖSYM bugün hilenin,
istismarın ve hak gasbının panayırı olarak anılır hâle gelmiştir.
Kurum son olarak avukatların girdiği Hâkim ve Savcılığa Geçiş Sınavı yaptı.
Soruların çalındığı veya sunulduğu o kadar pis bir biçimde sırıtıyordu ki,
sınav iptal edildi.
Sınavın tekrarlanması, haksızlığı giderip kurumun sıfırlanan itibarını geri getirecek mi? Elbette hayır.
Çünkü artık Ali Demir’in yönetimine çürüyen güvenin geriye kazanılması mümkün değildir.
Üstelik bu kötü şöhret sadece ÖSYM’yi değil, adına sınav yapılan kurumları da lekeliyor.
Sınavı iptal etmek yeterli değildir. Yargıç ve savcıların böyle hileli seçildiği yerde kim adalet umabilir?
Hileli sınavın suçlularını bulup cezalandırmak, yargının namus borcudur.
(VATAN, 7.9.12)