Prof. Dr. Metin ÖZENCİ
Ankara Üniv. Tıp Fak. Emekli Öğretim Üyesi
01 Nisan 2023, Cumhuriyet
(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)
- Tıpta mucize yok. Mevcut tedavi yöntemlerinin başarılarının arkasında çok uzun yıllar sürmüş çileli araştırmalar var. Hekimlik mesleği asla bir ticari iş değil.
70’lerde tıp fakültesini bitirdikten sonra uzman ve doçent olabilmek için özgün araştırma yapılır, tez yazılır, sunulan tez kabul edilirse sözlü sınav yapılırdı. Bugün ise gözlemlerime dayanarak vardığım sonuca göre dikkatle ve sırayla uygulandığında bedava ve tanı koyma olasılığının neredeyse %90 olduğu, hastadan bilgi alarak (anamnez), bakarak (inspeksiyon), elleyerek (palpasyon), vurarak (perküsyon) ve dinleyerek (oskültasyon) yapılan geleneksel muayene yöntemleri neredeyse hiç uygulanmıyor. Pahalı laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri önceleniyor. Nedenleri, baskı altında çalışan hekimlerin hatadan kaçınma duyguları, yoğun çalışmaya zorlanmaları nedeniyle muayeneye ayıracak zamanlarının az olması veya “ucube” performans uygulaması olabilir.
TABELA TIP FAKÜLTELERİ
Son dönemde doçentlik “merkezi” yabancı dil sınavında barajın düşürüldüğünü, sınava başvurabilmek için gerekli yurtdışı yayınlar için kimi Kafkas veya Doğu Avrupa ülkelerinde parayla makale basan “naylon dergiler” türediğini, akademik yükseltmeler için belli sayıda basılan “sözde” bilimsel kitapların, ekonomik olarak zorlanan kimi yayınevlerinin “can suyu” durumuna geldiğini, bedelini ödemek koşuluyla “sözüm ona” bilimsel makale üreten kuruluşlar oluştuğunu, en önemlisi de adayın bilimsel niteliğini ölçen sözlü sınavın kaldırıldığını, kısacası artık üniversitede doçent olmanın çok kolaylaştı(rıldı)ğını görüyoruz. Bunun amacı, sayıları 100’ü aştığı söylenen (çoğu tabela) tıp fakültelerine “acil öğretim üyesi” sağlama çabası ise kalitenin (niteliğin) çok düşeceği ortadadır.
Bu arada, sosyal medyadan da mesleğimizdeki “mucizeleri” (tansıkları) ve “alanlarının en iyisi” hocaları öğreniyoruz. Örneğin tıkanmış veya daralmış kalp damarlarının ne denli kolay açıldığını (!), 66 yaşındaki bir teyzenin yüzünün nasıl 30 yaşında göründüğünün sırrını (!), şeker hastalığının ne denli kolay tedavi edildiğini, vajina estetiğinin ne denli önemli olduğunu (!), bu işle uğraşan doktor hanımın, dahası, İstanbul’da filanca dalın en iyi uzmanının kim olduğunu da “kendilerinden” öğrenebiliyoruz. Kendi reklamını yapan bir doktor olamayacağını düşünerek, kısa bir araştırma yapınca da gerçek olduklarını anlamak, şaşırtıcı ve üzücü oluyor.
HEKİMLERİN NİTELİĞİ
Akademik unvanlar (sanlar) verilmemeli, hak ederek alınmalı;
- Yeni tıp fakültesi açılmasına izin verilecekse, niceliğin değil niteliğin önemli olduğu kavranmalı;
- Tedavinin temeli olan “tanı”ya varmak için dışa bağımlı ve pahalı yöntemler geriye çekilmeli, geleneksel muayene yöntemlerine ağırlık verilip bir yandan israf önlenirken öte yandan hekimlerin mesleksel becerileri artırılmalı; tıpta mucize (tansık) olmadığı,
- Mevcut (eldeki) tedavi (sağaltım) yöntemlerinin başarılarının arkasında çok uzun yıllar sürmüş çileli araştırmaların yattığı anlatılmalı ve
- Halkımız şarlatanların saldırılarından korunmalı;
- Hekimlik mesleği asla bir ticari iş olarak görülmemeli,
- Kişisel ve kurumsal reklamların önüne geçilmelidir.
Son olarak, üniversite hocaları 67 yaşına girdikleri gün bellekleri ve üretkenlikleri durmuyor. Onların bilgi ve deneyimlerinden bir biçimde yararlanılması, genç hekimler, uzman adayları ve ülkemiz açısından kazanç olacaktır.
===========================================
Dostlar,
Bu özlü makalenin yazarı Metin Hoca ile Ankara Üniv. Tıp Fak.’de birlikte çalıştığımız yıllar oldu.
Benim kıdemlim (6 yıl) bir kardiyoloji hocası idi. O da, ben de emekli olduk..
Yazılanlar virgülüne dek doğru ve yerindedir. Tümüyle katılıyoruz.
Bizim, emeklilik sonrası da 67+ yaşta çalışmayı sürdürmemizin iç içe geçen 2 nedeni var :
İlki, zihinsel ve fiziksel olarak hala, rahatlıkla çalışabilecek durumda olmamız.. Yeni açılmış ve tümüyle İngilizce eğitim verilen bir Vakıf Üniv. Tıp Fakültesi’nde bize gereksinim olması ve çağrılmamız. Tıp eğitimine katkıyı sürdürme isteğimiz, hatta abartısız, “tıp eğitimine aşkımız” !
Bu durumda (67+ yaş!) çok sayıda öğretim üyesi hala çalışabilecek beyin ve beden gücüne sahiptir. (Nitekim özel sektörde çok sayıda 67+ yaş kıdemli hekim hala etkin ve üretkendir.) Ancak bu bağlamda koşullar kamuda çekici (teşvik edici) olmak şöyle dursun, itici – caydırıcıdır. Amaç genç öğretim üyelerine kadro açmak ise, ek kadrolar verilebilir.
Asıl kadrolu göreve ek olarak bu kıdemli – yetkin – birikimli – deneyimli hocalara vakıf tıp fakülteleri dahil ek görevler verilebilir. Gelişmekte olan bölgelerde, öğretim üyesi açığı çok belirgin hatta yakıcı olan kamu tıp fakültelerinde görevlendirmeler yapılabilir.. Yapılmalıdır da..
İkinci gerekçe, “güdük” emekli aylıklarıdır.. Örn. biz 25 yıl Profesör olarak çalıştıktan sonra, 43+ yıl hizmet süresi ile emekli olduk Kasım 2020’de. Bu gün (1 Nisan 2023) hesabımıza yatırılan emekli aylığı 27.500TL’dir. 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı ise TÜRK-İŞ’e göre 32 bin TL’dir (Mart 2023).
- Dolayısıyla, “yoksullaşmamak” için, emekli bir tıp profesörü için bile, 67+ yaşta çalışmak, bu nedenle de gerekli olmaktadır. AKP=RTE iktidarının ülkemizi sürüklediği acı tablo budur!
Kamuoyunun ve ilgililerin – yetkililerin, özellikle YÖK Başkanının bilgisi olsun ve emekli öğretim üyelerinin özlük haklarının iyileştirilmesi için ivedi çaba gösterilsin dileriz.
- Yazdıklarımız “1 Nisan şakası” falan değil… yalın gerçekler..
Sevgi ve saygı ile. 01 Nisan 2023, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik