Mehmet Bedri Gültekin
mbgultekin@ip.org.tr, 2 Ekim 2012
Plan tıkır tıkır yürüyor!
Aydınlıkçılar (İşçi Partisi), 1988 yılında “2000’e Doğru” ve 1991 yılında “Yüzyıl” dergilerinde ABD’nin “Üç İsrail Planı”nı açıkladıklarında, Türkiye’de çok az kişi bu planın uygulanabileceğini düşünmüştü. Aradan 25 yıl geçmiş bulunuyor. Son gelişmelerle birlikte artık çok az kişinin itiraz edeceği gerçek orta yerdedir.
“Plan tıkır tıkır işliyor!”
Plan’ın ilk adımı Irak’ın kuzeyinde “İkinci İsrail”in kurulmasıydı. Bilindiği üzere, hem de Türkiye’nin ev sahipliğini üstlendiği Çekiç Güç aracılığı ile kuruldu.
İkinci aşama, “İkinci İsrail”in Türkiye tarafından resmen tanınması ve Türkiye içinde bu sürece direnecek kuvvetlerin tasfiyesi idi.
AKP iktidarı ile bu aşamanın görevleri de yerine getirildi. Şimdi Türkiye’nin Irak’taki muhatabı Bağdat değil, Erbil’dir.
“Üç İsrail Planı”na ülke içinden gelebilecek dirençler ise Ergenekon ve Balyoz davalarıyla aşılmaya çalışılmıştır. Bu noktada da önemli bir mesafe alındığı inkâr edilemez. Türk Ordusu kışlalarına kapatılmış, bırakın vatanı, kendini savunma iradesi bile kırılmış, terör karşısında aciz bir konuma düşürülmüştür.
SON AŞAMA
Son aşamada, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve ulusal devlet yapısı masaya yatırılmıştır.
Bunların konuşulabilmesi için önce “asker PKK’nın hakkından gelemiyor” algısının yaratılması gerekiyordu.
Bunun için öncelikle Türk Ordusunun, PKK’nın üslendiği Kuzey Irak’a operasyon yapması yasaklandı. (Abdullah Gül ile Colin Powell arasında 2 Nisan 2003 tarihinde Ankara’da imzalanan iki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşma.)
İkinci olarak, basına yansıyan Oslo görüşmeleriyle kanıtlandığı üzere; “etnik siyasete alan açıyoruz, silahlı mücadelenin zeminini ortadan kaldıracağız” söylemiyle Güneydoğu PKK’ya terk edildi. 100 kadar belediyesiyle PKK, Güneydoğu’daki gerçek iktidardır.
Böylece, Batı destekli teröre çok geniş bir toplumsal taban kazandırıldı.
Üçüncü olarak Türkiye’nin bütün komşularıyla olan ilişkileri dinamitlenerek, bölücü teröre Bölge çapında hareket olanağı yaratıldı.
AKP iktidarının Suriye, Irak ve İran politikası, Türkiye açısından bakıldığında bir intihar politikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti, teröre karşı mücadelede sahip olduğu bütün avantajları kendi eliyle ortadan kaldırmıştır.
Son olarak eli kolu bağlanmış, karakollara ve kışlalara hapsedilmiş, operasyon yapma yetkisi AKP yandaşı ve cemaatçi valilere verilmiş olan Türk Ordusuna karşı Bölgede yaşanan gelişmelerin sağladığı avantajları da sonuna kadar değerlendiren ABD korumasındaki PKK büyük bir saldırı kampanyası başlatmış bulunuyor.
Bu aşamada amaç halkta; “Ordu PKK terörü ile baş edemiyor. Her durumda kaybedeceğiz. Olan gencecik çocuklarımıza ve ülkenin kaynaklarına oluyor. Ne olacaksa olsun ama bu iş artık bitsin” düşüncesini yaratmaktır.
Kısacası, artık Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, milletimizin birliğini ve Türkiye Cumhuriyetinin ulusal yapısını tartışıyoruz.
YÜRÜTÜLEN KAMPANYA
Yaklaşık bir aydır “merkez medya” olarak bilinen basın yayın organlarında yoğun olarak bu fikirler tartışılıyor. Bu da bilinçli bir tercihtir.
Yukarıdaki fikirlerin F tipi ve AKP’nin basın yayın organlarında tartışılması toplumda istenen etkiyi yaratmaz.
Bir taşla iki kuş vuruyor. Hem halk ABD’nin istediği çözüme alıştırılıyor, hem de oluşabilecek tepkilerin AKP’ye ve Cemaat’e yönelmesi engelleniyor.
Erdoğan’ın Başbakanlık koltuğuna oturtulmasında hatırı sayılır bir emeği olan Morton Abramovitz, tam da gelinen aşamaya uygun açıklamalarıyla sürece müdahil oldu.
Abramovitz özetle; “Irak ve Suriye bölünüyor. Türkiye Kürtleri de bundan etkilenecek. Erdoğan eğer Kürt sorununda gerekli adımları atmazsa, gelişmelerin altında kalır” dedi.
PKK’nın son üç aydaki eylemleri olmasaydı Abramovitz’in bu görüşlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı.
Buradan hareketle, PKK’nın uygulamakta olduğu stratejinin arkasındaki “akıl” ortaya çıkarılabilir.
Abramovitz’in açıklamalarından sonra iktidar da, muhalefet de gerekli mesajı almış gibi görünüyorlar.
AKP, önce çeşitli yetkililerin (Beşir Atalay, Sadullah Ergin vd.), sonra bizzat Tayyip Erdoğan’ın ağzından doğrudan Öcalan’ın da dahil olacağı görüşmelerle hazır olduğunu açıkladı.
Yeni CHP, sürecin doğrudan içinde ve kendisine verilecek görevi üstlenmeye hazır. Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu Hürriyet gazetesine, “PKK’nın artık bölgesel bir aktör olduğunu ve silahla çözülecek bir mesele olmadığını” söyledi.
“PKK’ya verilecek hiçbir ödün, akan kandan, geri alınan demokratikleşme ve kalkınma amacından daha değerli olamaz.” (Metin Münir, 26 Eylül 2012, Milliyet).
Benzer görüşler şimdi bir kampanya halinde dile getiriliyor.
Amaç, bütün milletin bu noktaya gelmesidir.
İşte o zaman “Üç İsrail Planı”nın son aşaması da gerçekleşmiş olacaktır. Hesap budur.
SON SÖZ
“Hesap”ta olmayan bir unsur, Bölge devletlerinin ve halklarının ABD’nin bu emperyalist planına ne diyeceğidir.
İran, Irak ve Suriye devleti ve halkları, sözlerini söylüyorlar.
Türk’ü ve Kürd’üyle bütün milletimiz de sözünü söyleyecektir.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!