Türkiye-AB İlişkilerindeki Son Gerginlik
Onur Öymen
Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki söz düellosu devam ediyor. Yunanistan Başbakanı Çipras’ın ‘Türkiye Avrupa Birliğinden uzaklaşıyor‘ yolundaki açıklamasından sonda AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker dün Yunan Parlamentosunda yaptığı konuşmada “Türkiye Doğu Akdeniz ve Ege’de yasadışı şeyler yapmaya devam ediyor. Varna’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, Türkiye’nin Kıbrıs (Rum kesimi) dahil tüm AB üyeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi gerektiğini söyledik.” demiş. Juncker ayrıca “Ömrüm boyunca Yunanistan’ın sadık bir dostu olarak kaldım. Zor anlarında hep destek oldum. Yunan halkını çok seviyorum. Yunanistan demokrasinin beşiği, Yunan parlamentosu da demokrasinin mabedidir” ifadelerini kullanmış. Cumhurbaşkanı Pavlopulos’la yaptığı konuşmada Yunanistan’ı ikinci vatanı saydığını söylemiş.
Bu denli art niyetli ve tarafsızlıktan uzak bir siyasetçinin AB Komisyonun başkanı olması AB adına talihsizliktir. Bu sözler de gösteriyor ki, Türkiye AB’den uzaklaşmakta değil, uzaklaştırılmaktadır.
- Ege konusunda Yunanistan’ın tezlerini desteklemek uluslararası hukuku hiçe saymaktır.
Çünkü Yunanistan, hiçbir antlaşmayla kendisine verilmemiş olan 18 adaya fiili durum yaratarak el koymuş, antlaşmalara aykırı olarak Doğu Ege’deki birçok adayı silahlandırmış, gene uluslararası hukuka aykırı olarak 6 millik karasuları üzerinde 10 millik hava sahasına sahip olduğunu iddia etmiştir. AB, Yunanistan’ın bu gibi tezlerine arka çıkarak yalnız hukuka değil, akla ve sağduyuya da aykırı bir tavır sergilemiştir. Juncker’in Atina’daki sözleri “Bir AB üyesinin üye olmayan bir ülkeyle ihtilafında AB’nin daima üye ülkeyi desteklemesi gerektiği” yolundaki yazılı olmayan kuralı da doğrulamış olmaktadır.
AB’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimini üye yapması da açık bir hukuksuzluk örneğidir. Çünkü Kıbrıs devletini kuran 1960 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmaları Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadıkları herhangi bir uluslararası kuruluşa katılamayacağını açıkla belirtmektedir. Prof. Mendelson, Heize ve Golsong gibi ünlü hukukçuların bu doğrultuda mütalaaları vardır. AB buna karşın o zamanki Yunanistan başbakanının, ‘Kıbrıslı Rumlar üye yapılmazsa bütün Orta Doğu Avrupa ülkelerinin AB üyeliğini veto edeceği’ yolundaki şantajına boyun eğerek Kıbrıslı Rumları AB’ye üye yapmıştır. O zamanki Genişlemeden sorumlu AB Komiseri Verheugen bu kararın büyük bir hata olduğunu söylemişti. Şimdi, Juncker, Türkiye’nin bu hukuksuzluğu sineye çekerek Rum yönetimini Kıbrıs’ın meşru devleti olarak kabul etmesini isteme cüretini gösteriyor.
Güney Kıbrıs ayrıca Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerindeki 6 başlığı veto etmiş bulunuyor. Akdeniz’de uluslararası hukuku çiğneyerek doğal gaz araştırmalarında bulunuyor ve Türkiye’ye ait deniz sahalarına da tecavüz etmeye çalışıyor.
Bütün bu gerçekler ortadayken öteden beri yaptıkları gibi Türkiye’yi suçlamaya kalkışmak üyelik sürecimizin önüne yapay engeller koymaya çalışmaktan başka biçimde yorumlanamaz.
Bence bu haksız ve suçlayıcı söylemlere karşı siyasal düzeyde güçlü bir tepki göstermek ve Türkiye’nin baskılarla yola getirilebilecek ve taviz vermeye zorlanabilecek bir ülke olmadığını ortaya koymak gerekmektedir. (27.4.2018)
Saygılar, sevgiler,