Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
17 Ağustos 2021
M.S. 680 yılında, yani tam 1331 yıl önce, İslamiyet’in doğuşunun henüz 70. yılında, İslam toplumunun kendi dini, ahlakı ve peygamberi hakkındaki tüm bilgiler taptaze iken İslam peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin yine kendisine Müslüman diyen Muaviye oğlu Yezit ordusu tarafından, Fırat nehri kenarında, Kerbela çölünde su verilmeyerek, 72 aile efradı (üyesi), yakın akraba ve sadık arkadaşları ile birlikte zalimce şehit edilmiştir.
Hz. Hüseyin’in babası, İslam’ın hem kılıcı ve hem de büyük bilgesi kabul edilen Hz. Ali’dir. İslam toplumu, Hz. Ali’yi Allah’ın Aslanı olarak kabul etmiştir. Hz. Ali hem Hz. Muhammed’in amca oğlu, hem kendi evinde büyütüp yetiştirdiği ve peygamber ahlakı ve terbiyesi ile büyütmüş olduğu bir yiğit ve hem de kızı Hz. Fatima ile evlendirdiği damadıdır.
Hz. Muhammed’in erkek evladı yoktur. Bu nedenle kendi neslinin devamının Hz. Ali ve Hz. Fatıma’dan devam edeceğini söylemiştir. Başka bir söyleyişle de Hz. Hüseyin, Hz. Muhammed’in öz torunu ve kendi soy zincirinin ayan beyan 3. kuşağıdır. Yezit, Hz. Muhammed’in soyunu kurutmak istemiştir.
Peki Yezit kimdir? Kendinden önce, Sıffin Savaşında Kur ‘an yapraklarını mızraklarına geçirip dini, yani ilahi en kutsal, Tanrı buyruğu olan Allah’ın kitabını kendi siyasal çıkarına alet eden hileci Muaviye’nin içkici ve İslam’la fazla ilişkisi olmayan oğludur.
Peki Muaviye’nin babası kimdir? Ebu Süfyan’dır.
Ya Ebu Süfyan kimdir? İslamiyet’in doğmaya başladığı M.S. 610 yılında Mekke şehrinin en zengin ve en güçlü kodamanıdır. Hz. Muhammed’in en büyük düşmanıdır. İslam dinini tarihten silmeye çalışan Bedir ve Uhut savaşlarının baş komutanıdır.
Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye, Hicret’in 10. yılında, Mekke fethedildikten sonra Hz. Muhammed’den aman dileyerek Müslüman (!) olmuşlardır. Zaten Mekke’nin fethinden iki yıl sonra da Hz. Muhammed vefat etmiştir.
Bir önemli konu da şudur : Ebu Süfyan ve benzerleri kılıç zoru ile aman dileyerek İslam’ı kabul etmeselerdi ya ölecekler ya da esir ve köle olacaklardı. Bu nedenle, Ebu Süfyan ve yandaşları TULEKA yani, kölelikten Müslümanlığa geçenler olarak kabul edilir.
Bu açılardan bakılınca Kerbela kıyımı Hak ile batılın, zalimle mazlumun, inançlıyla müşriklerin savaşıdır.
Pakistanlı ünlü düşünür Muhammed İkbal, Hz. Hüseyin’in salt İslam’ın değil tüm insanlığın ortak şehidi olduğunu söylemiştir. Yine İranlı Ali Şeriati de Hz. Hüseyin’in kanı ve canı ile bir inanç ve ahlak devrimi yaptığını belirtmiştir.
Kerbela kıyımı İslam dünyasının hem en büyük trajedisi, hem de etkileri 1331 yıldır süren dinsel, kültürel, sosyolojik ve özellikle de siyasal travmasıdır. Kerbela kıyımından sonra İslam ülkelerindeki çekişme, bölünme ve savaşlar bir bakıma travmatik olarak, günümüzde bile sürmektedir.
Hz. Hüseyin, inancı ve ahlâkı için canı ve kanı pahasına zalime boyun eğmemiştir. Hz. Hüseyin’in bu mert, ahlâkî inançlı, yürekli ve cesur tutumu HÜSEYNİ DURUŞ olarak tanımlanabilir. Bu “Hüseyni duruş” her çağda ve her ülkede tüm zalim ve despotlara karşı örnek bir model olarak alınabilir.
Kıssadan hisse :
Tarihsel olaylar öç almak, tarihsel olayların yaşandığı yıllara geri dönmek ya da geçmiş tarihsel devirleri taklit edip geçmişte yaşamak ya da yaşatmak için değildir. Tam tersine geçmişteki tarihsel olayların yarattığı trajedi ve travmaların gelecekte yinelenmemesi için bu olaylardan doğru ders ve ibret almak gerekir. Geçmişteki tarihsel olayların suçluları, bu suçları bizzat işleyenlerdir.
İslam dünyasında Sünni, Şii, İsmaili, Alevi…vb. kümelerin, kendi aralarındaki mezhep, tarikat, cemaat vb. İslami yorum farklarını ayrılıkçı direnç noktası yaparak birbirlerine karşı düşmanlık üretmeleri akıl, bilim ve çağ dışı bir anlayıştır. Bu ayrılığı, farklı İslami yorumlara karşı çıkıp kendisi gibi yorum yapmayanları düşmanlaştırarak değil, empati yaparak bir inanç demokrasisi yani laik bir anlayış ve tutumla birlikte yaşamanın yollarını arayıp bulmak gerekir.
Din, mezhep, tarikat ve cemaat farklılıklarının düşmanlığa dönüşmeden sevgi ve barış içinde birlikte yaşatılabilmesi görevi Diyanet İşleri Başkanlığına düşer. Ancak DİB, mevcut konumu ve siyasete bulaşmış yapısı ile bu sorunu çözemez. Bu nedenle, bu Başkanlığın tam laik bir anlayışla ya dinler, mezhepler, tarikat ve cemaatler…üstü olarak yeniden örgütlenmesi, tüm faaliyetlerini laik bir anlayışla örgütleyip yürütmesi ya da kendisini feshetmesi / feshedilmesi gerekir.
Şu hiç unutulmamalıdır :
- Emperyalist Batıya karşı İslam’ın en yumuşak karnı, kendi içinde kolayca kışkırtma ve düşmanlığa dönüşen ayrılıklardır. Bu tuzağa düşmemek gerekir.
Muharrem oruçlarınız ve aşure lokmalarınız, ibadet ve dileklerinize uygun olarak, kabul ve makbul olsun.
Hüseyni duruş sizleri hiç terk etmesin .