Prof. Dr. Erinç YELDAN
2012’den Geri Kalanlar
Cumhuriyet, 26 Aralık 2012
2012 artık geride kalmak üzere. Yıldönümleri çoğunlukla şöyle bir soluklanıp, düşünmek ve geçen yıldan öğrendiklerimizi yeni deneyimlere dönüştürmek üzere hazırlanabilmek için fırsatlar doğuruyor. 2012 ile birlikte büyük durgunluk diye anılan küresel kriz beşinci yılını geride bıraktı. 2013 ve hatta 2010’lu yılların daha uzun bir süre boyunca düşük büyüme ve yüksek işsizlik ile yoğrulacağı hemen hemen bütün iktisadi öngörülerde kabullenilmekte.
Küresel krizin basit bir konjonktürel döngüden ibaret olmadığını; aksine, kapitalizmin uzun dönemli yapısal kriz dalgalarından birisini yaşamakta olduğumuzu ve krizin ardında sadece kapitalizmin günlük işleyişinin değil, aynı zamanda iktisat politikalarına yön veren iktisat teorisindeki yanlışların da sayılması gerektiğini bu köşede sık sık dile getirmiştik. Gerçekten de krizin ardında sadece toksik finansal varlıkların değil, toksik iktisat kuramlarının da bulunduğu ve iktisat biliminde 1980 sonrasında yaşanan neoliberal dönüşümün sorgulanması gerektiği artık kabul edilen olgular.
2012’nin son günleri bu doğrultuda önemli iki çıkışa sahne oldu; hem de tam söz konusu neoliberal dönüşümün önemli iki aktöründen… Birinci olarak, Amerikan “merkez bankası” Federal Reserve, 2013 boyunca küresel para piyasalarında, ilan edildiği şekilde, 1 trilyon dolara yakın bir fonlamayla yetinmeyebileceğini duyurdu. FED, parasal genişleme üzerine kendisini kısıtlayacak herhangi bir niceliksel hedefinin olmadığını; Amerikan ekonomisinde işsizlik oranının 2008 öncesi “makul” düzeylere gerileyene dek, parasal genişlemeye devam etmeyi planladığını açıkladı.
Bu açıklamanın anlamı şudur: Amerikan “merkez bankası” 2013 boyunca başlıca sorumluluğunu fiyat istikrarını korumak ve enflasyonla mücadele etmek hedefinde görmemekte; öncelikle işsizlikle mücadele ve reel ekonominin canlandırılması politikalarıyla kendisini sorumlu ilan etmektedir. FED’in bu“cesur” çıkışı dünya kamuoyu ile samimiyetle paylaşmasında elbette, ABD’de“mali uçurum” diye anılan daraltıcı maliye politikası tehdidinin ve bir türlü canlandırılamayan özel tüketim ve yatırım talebinin yarattığı endişe ve panik havasının etkisi bulunmaktadır.
Ancak, dürtüler ne olursa olsun, bir gerçek açıktır: Merkez bankalarının başlıca sorumluluğunu enflasyon hedeflemesinde gören ve para politikalarının reel ekonomik etkilerinin olamayacağını savunan muhafazakâr arz yönlü efsaneler çökmüştür.
Merkez bankaları, değişen koşullar altında değişik hedeflere yönelebilme ve bu yönde ekonomiye müdahale edebilecekleri istikrar aletlerini güncel tutmak zorundadır.
2012’nin son günlerine yetişen ikinci çıkış ise bizzat IMF’nin icra direktörlerinden geldi: IMF yeni yayımladığı “Sermaye Akımlarının Serbestleştirilmesi ve İdaresi: Kurumsal Bir Görüş”(*) başlıklı çalışmasında, sermaye akımlarının henüz finansal olgunluğa erişmemiş gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde “riskler taşıdığını” ve
söz konusu riskleri aşmanın önemli adımlarından birisinin sermaye akımları üzerine kontroller uygulanması olduğunu belirtmekteydi. Gerçi, IMF sermaye akımlarının serbestisi üzerine getirilmesini önerdiği kısıtlamaları “kontroller” sözcüğü ile değil,
daha yumuşak ve hoşgörülü görüleceğine inandığı “sermaye akımları idaresi tedbirleri” (capital flow management measures) deyimiyle karşılamayı yeğlemekteydi. Ancak, konunun uzmanları IMF’nin bu çıkışıyla neyi kastettiğini ve 30 yıldan fazla bir süredir bir dogmatik inanç düzeyinde sürdürülen “sermaye hareketlerinin serbestliği kutsaldır; dokunulamaz” ve “spekülasyon gerekli ve iyidir” sloganlarının artık günümüz istikrar politikaları demeti içinde yer almadığını itiraf etmekte olduğunu anlamış durumdalar.
2012’nin deneyimleri, 2013 ve sonrasında kapitalizmin büyük durgunluk dönemecinde günlük politika arayışlarında ne gibi dönüşümlere yol açacak, hep birlikte göreceğiz. Ancak bir gerçek var ki, daha önceleri bu köşede dile getirdiğimiz bir sözcüğü tekrar vurgulamadan geçemiyorum:
- Küresel ekonominin 2008 öncesi koşullarına dönmesi olanaksızdır.
Bu gerçeğin tüm“piyasa oyuncularınca” da bir an önce kabullenilmesi, kriz koşullarını daha hızlıca atlatacak ve krizin maliyetlerini azaltacak iktisadi politikaların uygulanabilmesine olanak sağlayacaktır.
(*) International Monetary Fund (IMF) The Liberalization and Management of
Capital Flows: An Institutional View, Washington DC, 2012.