Etiket arşivi: Ekonomi anormalleşmesin

Yaşam normalleşirken, Ekonomi anormalleşmesin!

Ufuk Söylemez’den:
(Ekonomiden  sorumlu eski devlet bakanı)

Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel önce dört ay dinlendi, sonra ...

Değerli gazeteciler Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in kendilerine uymayacak ve asla yakışmayacak iddialarla gözaltına alınmalarını üzüntü ve hayretle öğrenmiş bulunuyorum.Milli duruşla ulusal çıkarlardan yana Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı takdir edilecek demokratik mücadeleleri ile tanınan değerli medya mensuplarına reva görülen bu hoyrat ve anti/demokratik baskıları kınıyorum.

Saygılarımla.
Ufuk Söylemez
Devlet E. Bakanı – Milli Merkez Ankara Temsilcisi
****

Biz de bu içeriği aynen paylaşıyoruz…

Dr. Ahmet SALTIK
*****

Ufuk Söylemez Kimdir? Aslen nereli? Siyaset Hayatı ve Biyografisi

Yaşam normalleşirken,
Ekonomi anormalleşmesin!

Yeni normal olarak tanımlanan süreç 1 Haziran 2020’de başladı.
Maske + Mesafe + Hijyen kurallarına uyulması koşuluyla günlük yaşamın normalleşmesinin de yolu açılmaya başladı bu suretle.
Ama bu süreçle ters yönlü olarak, ekonomide anormal ve çelişkili gelişmeler de yaşanmaya başlandı;
a) Kamusal Sermayeli Bankaların düşük faiz ve uzun vadelerle konuttan-tatile, araçtan-bisiklete kadar kredi vermek suretiyle tüketimi ve talebi artırmaya yönelik adımlar attığını gördük.
Zaten borca batık hane halkının bir manada geleceğini ipotek ederek, borçla tatile gitmeye özendirilmesinin ne derece doğru olacağı tartışılıyor şimdi de.
Tasarruf yerine borçlanmanın, üretim yerine tüketimin teşvik edilmesinin, yine-yeniden sürmesi düşündürücü doğrusu.
b) Öte yandan özel ve yabancı sermayeli bankalar da aynı kredi dağıtma furyasına katılsınlar diye olsa gerek, “aktif rasyosu” kuralları değiştirilmek suretiyle daha çok kredi vermeye yönlendirilmek isteniyor.
Ancak, zoraki, zararına veya batma riski olan bol keseden kredi dağıtımı, özel sermayeli bankalar için ciddi bir risk algısı yaratıyor.
Bu nedenle, özel sermayeli bankalar, aktif rasyosunun getirdiği mecburiyetlerden muaf olabilmek için, döviz Mevduat hesaplarını ve dolaylı olarak toplam mevduatlarını azaltmayı tercih etmeye başladılar.
Aktif rasyosunun hesaplanmasında TL mevduata ek olarak Döviz Mevduatının 1.75 çarpanı ile kabul edilmesi, özel ve yabancı sermayeli bankaları daha çok kredi vermek için teşvik etmek yerine, daha az döviz tevdiat hesabı tutmaya yani küçülmeye sevk etti. Yani bu kuralın ters tepeceği görüldü.
*
c) Döviz mevduat hesapları yerine, Türk Lirası mevduata veya tüketime yönelmesi beklenen tasarrufların, negatif Türk Lirası reel faiz karşısında, Türk Lirası mevduat yerine örneğin borsaya yönelmeye başladıkları görüldü.
Böylece, kısa vadeli-kolay kazanç umuduyla borsaya yönelmek zorunda kalan küçük tasarruf sahipleri, esasında sağlıklı olmayan bir tercihe zorunlu bırakıldılar.
Örneğin, kriz öncesi Mart ayında hissesi 1.62 TL dolayında seyreden bir tıbbi malzeme üreticisi şirketin, hissesi Nisan-Mayıs aylarında 48.55 TL’ye kadar fırladı. Ama Mayıs’ın ikinci yarısından başlayarak gerileyerek, 18.92 TL’ye kadar düştü. Bu şekilde birikimlerini bu şirkete adeta furya halinde yatırarak hisselerin jet hızıyla yükselmesine neden olan kimi yatırımcılar 1 ay içinde yatırımlarının neredeyse tümünü yitirme riskiyle karşı karşıya kaldılar.
Böylece borsayı orta ve uzun vadeli bir yatırım aracı olarak görmek yerine, günübirlik, fırsatçı, manüplatif ve spekülatif kazanç kapısı olarak görmenin ne denli yanlış olduğu bir kez daha yaşayan mağduriyetlerle kanıtlandı adeta.
*
d) Kumarhane ekonomisinde bunlar yaşanırken, Türkiye’de 7 çeyrek yıldan beri yatırımlar gerilemeye devam ediyor ne yazık ki.
İhracat, Mayıs ayında %40 dolayında azalarak, dış ticaret açığının beklenenden çok çıkmasına neden oldu.
Otomobil satışları 300 bin beklentisinden 183 bin gerçekleşmeye düştü.
e) Borç çevirme oranları hızla artmaya başladı. Haziran-Ağustos 3 aylık 61 milyar TL’lik vadesi gelen borca karşılık, Hazinenin 82 milyar TL borçlanmaya gitmesi, 2003-2016 yılları arasında %90’nın altında gerçekleşen borç çevirme oranının 2020’nin ilk 4 ayında %295’e fırlamasına neden oldu.
f) Bununla eş zamanlı olarak, 2015 yılında 72 aya dek uzamış olan ortalama iç borçlanma vadesi ise, 2019 yılında 30 aya kadar gerilemiş durumda.
Borcu borçla kapatan Hazinenin de, hane halkının da yükü giderek ağırlaşıyor maalesef.
g) Hal böyleyken, bütçe açığının nereye varacağına ilişkin bir kestirim bile yok orta yerde. Kurumların koordinasyonunu sağlayacak düzenleme alanı kaybolmuş durumda. Bir planlama aklıyla hasar tespiti ve/veya sektörlerin salgından dolayı aldığı hasarın tespiti, ek bir bütçe yapılması vb. gündemde bile değil.
*
İçeride hala gazeteci tutuklamaları, din istismarı, demode olmuş sağ-sol kutuplaşmasının tahriki ve algı operasyonlarıyla kısır ve yoz bir çekişme yaşanıyor.
Türkiye bu şekilde, yani kaliteli regülasyonlardan yoksun bir biçimde, serbest piyasa ekonomisi ile kambiyo kontrolleri ve emir-komuta ekonomisi arasında gidip-gelirse, çelişkili politikalarla, başını sonunu gözetmeden kararlar almayı sürdürürse, gelecekte bu günleri bile aramaktan endişe edilir doğrusu.
Ondan sonra bizim CDS’lerimiz niye dünyada negatif ayrışıyor, kredi derecelendirme notumuz neden bu denli düşük, kalıcı doğrudan yabancı sermaye niye gelmiyor, dışarıda bu kadar bol ve ucuz finansman olanağı varken biz neden içeride dövizle borçlanma yapmak zorunda kalıyoruz vb. diye sorup dururuz.

Ne diyelim binmişiz bir alamete…