“E, herhalde cüppeli olacak. Hâkim dediğin kişinin, kasap önlüğü ya da eşofman giyecek hali yok ya…”
Kastettiğim cüppe, o cüppe değil. Hani şu geçenlerde bir Amiral’in, üstelik de üniformasının üzerine giydiği ve tekke benzeri bir yerde namaz kılarken fotoğrafının çekildiği cüppeden söz ediyorum. “Din adamı ya da din görevlisi kisvesi” yani. Hani şu, Diyanet İşleri Başkanı’nın “resmi giysisi”nden.
Bir süre önce sessiz sedasız emekli edilen ama bu hareketinden dolayı bir yaptırıma uğramadığını anladığımız Amiral gibi, bir gün bir yerlerden, “Cüppe üstü cüppe” fotoğrafı çıkarsa şaşırır mıyız? Yani “Amiral üniforması üstü cüppe” misali, “Hâkim cüppesi üste cüppe” görürseniz, “Montajdır canım. Fotoşoptur. O kadar da olmaz” der misiniz?
Bunları neden yazdığımı anladınız sanırım. Bu köşenin içine aldığım fotoğrafta görüldüğü üzere, Adli Yıl açılış töreninde, bir yüksek yargı mensubunun, Sayın Yargıtay Başkanı’nın, yanında Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı ile birlikte ellerini açmış dua ederken fotoğrafı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir eşiktir. Artık “Bu kaçıncı çivi?” diyebilirsiniz ama laikliğin tabutuna bir çivi daha çakılmıştır. Bakın, alışıldığı üzere “Son çivi” tanımlamasını kullanmıyorum. Çünkü artık, “Son çivilerin” üzerine de “ilave çiviler” çakılmaya devam edilmekte.
Anayasasına göre, bırakınız üst düzey devlet görevlilerini, üst düzey komutanlarının, siyasetçilerin, bürokratların ve her tür kamu makamında oturanların, en basit, en sıradan, en alt düzeyde memurunun bile “laiklik” ilkesine uyması gereği bulunan bir devlette, en yüksek yargı mensubunun “bir dini ritüel içinde görünmekten” kaçınmadığı günleri de yaşıyoruz artık.
Adeta özel bir şirketin özel bir tesisini ya da fabrikasını ya da mahalle çeşmesinin açılışını yapar gibi “dua ile adli yıl açmak” ne demektir yahu?
Düşünsenize, herhangi bir vatandaş, ülkenin herhangi bir yerinde herhangi bir vesile ile “Anayasanın laiklik ilkesinin ihlali” savı ile bir dava açtığında, o dosyanın önüne geleceği kişi kim? Bu hâkimler değil mi? Hepimizden daha çok bu ilkenin üzerine titremesi gereken insanlar değil misiniz siz?
Bu düşüncesizliği nasıl yaparsınız?
Bu ülkenin yüksek yargı mensupları, Cumhurbaşkanı ile birlikte “çay hasadı” fotoğrafları verdiğinde de benzer bir saikle eleştirmiş ve “Yargı erkinin bağımsızlığı – ayrılığı” ilkesini hatırlatmış, “Yargı mensubu, hele ki yüksek yargı mensubu, yürütme yetkisini elinde bulunduranla birlikte bu tür fotoğraf karelerinde yer alamaz” demiştik. Bırakınız yürütme yetkisini elinde bulundurmayı, “hiç kimse ile omuz sürtme mesafesinde” görünmemesi gerektiğini hatırlatmıştık. Ama, her defasında bizleri daha da hayrete düşüren şeyler olmaya devam etti. Cumhurbaşkanı’ nın bir konuşmacıya öfkelenip “Kalkın gidiyoruz” diye emir vermesi üzerine, emri alıp, peşine takılıp salon terk eden “ağır cüppeli yüksek hâkimler” mi ararsınız? Şaibeli iş insanları ile üstelik davasına bakacağı insanlarla birlikte aynı sofralarda, doğum günü partilerinde “ismi karanlık insanlarla anılan otellerde” pahalı tatillerde zuhur eden hâkimler mi ararsın?
Bu son “dualı” adli yıl açılışı ve ellerini açmış sure okuyan yüksek yargı mensubu fotoğrafı, yepyeni bir boyuttur bu olaylar silsilesi içinde. Kimse, Sayın Yargıtay Başkanı ya da bir başka yargı mensubunun veya devletin herhangi bir bürokratının, “Dinsiz – ateist – deist” filan olmasını talep etmiyor. Bunlar kişisel tercihlerdir. Sadece, anayasanın ve laiklik ilkesinin bize (hepimize) “dikte” ettiği şeyi talep ediyoruz:
“İnancınız, sadece yüreğinizde ve beyninizde, sizinle inandığınız güç arasında bir mesele olarak kalmalıdır. İbadetinizi de kimseye göstermeden, kimseye bildirmeden özel ortamınızda yapınız.”
Çok mu zor? Yok eğer, biri sizi (bu olayda Cumhurbaşkanı’nın ayaküstü bir oldu-bittisi olduğu aşikâr) buna zorlarlarsa, ettiğiniz yemine ve korumak zorunda olduğunuz laik anayasal düzene sadık kalarak “bırakıp çıkmak” o kadar mı zor, hâkim bey?
Üzerinizdeki cüppenin ağırlığı emrediyor bunu.
Biz değil.