Etiket arşivi: Biz ezilenler ise tarihte ezilenlerin başkaldırmalarını öğrenip öğretmek isteriz

GERİCİLİĞİN SEVDİĞİ TARİH

Zeki Sarıhan

GERİCİLİĞİN SEVDİĞİ TARİH

 

Sonunda Başbakan da Muhteşem Yüzyıl dizisi hakkında konuştu. Kendilerinin dizide gösterildiği gibi bir Kanuni tanımadıklarını, O’nun 30 yılını at sırtında seferlerde geçirdiğini söyledi. Osmanlı atalarının gittiği yerlere bugün kendilerinin de gideceklerini ekledi.

Zaten bir süredir, bu dizi hakkında şikâyetler duyuyorduk.

Bu tartışma, tarih üzerine tartışmaları yoğunlaştırdı. İyi de oldu.

Her sınıfın kendi tarihi var: Tarih, geleceğimizi kurarken en önemli ilham kaynağımızdır.

Her sınıfın başka bir tarihi vardır.

Emekçilerin alın terlerine el koyan, onları sömüren ve onlara zulmeden sınıflar, tarihte kendilerine benzeyenleri sever ve yüceltirler. Milletin de tarihteki sömürücü ve zalimleri sevmesini isterler. Kendileri iktidardaysa ders kitaplarını ona göre yazdırarak milletin ruhunu biçimlendirirler. Bunu yaparlar ki, halk kendilerini de sevsin.

Ezilenler ise tarihte yoksulların, sömürülenlerin, zulüm görenlerin tarihini gün yüzüne çıkarmaya uğraşırlar. Böylece kendilerinin de bugünkü itirazları ve isyanlarına bir temel ararlar. Ancak bunu yapmaları için siyasi bir bilince ulaşmaları gerekir. Aksi halde egemen sınıfların kendilerine sunduğu tarih görüşüyle biçimlenip köle kalmaya devam ederler.

“Hâkim sınıflar” diye adlandırdıklarımız tek bir sınıf değildir. Bunların içinde köle sahipleri, köleciliğin yıkılmasından sonra toprak ağaları, daha sonra tarih sahnesine çıkan burjuvazi gibi gruplar vardır. Bazen bunların tarih görüşleri de birbirleriyle çatışır. Sınıf bilinci kazanamamış halk kitleleri, bu çatışan kuvvetlerin tarihe bakışları arasında savrulur durur.

Kanuni’nin de içinde yer aldığı klasik Osmanlı döneminin siyasi özelliği, güçlü olanın zayıfı acımasızca ezdiği, sınırsız yetkileri elinde bulunan bir hanedanın milletin emeğine el koyduğu, bununla da yetinmeyip erişebildiği her yerde halkları boyunduruk altına almayı hak gören, yağmacı bir yönetim olmasıdır. Kendilerini meşru kılan şey “Hak” değil, “kuvvet”tir. Din, bunun kılıfıdır. Şeyhülislamlar, kadılar, padişahın emrindedir.

Başbakan imam hatip Lisesi’nde, Osmanlı atalarının İslam için fetihlere çıktığını, adil bir dünya düzeni kurduklarını, çocuklarını, kardeşlerini de bu düzenin devamı için katletmek zorunda kaldıklarını öğrenmiş olmalıdır. Başbakan kim bilir Osmanlı’nın Avrupa seferlerinde üzüm bağlarını talan eden askerlerin bunun bedelini asma dallarına bıraktığına bile inanmıştır. Aslında bu yalnızca İmam hatip okullarında öğretilmiş bir tarih değildir. Bütün okullarda öğretilmektedir ve Türkiye’nin hâkim sınıflarına da iktidarları için meşruiyet kazandırmaya yöneliktir. Tevfik Fikret’in Tarihi Kadim’i buna gür sesle bir itirazdı. 1922’de Mustafa Kemal Paşa’nın Türk köylüsünün niçin milletin efendisi olduğunu söylerken onun 700 yıldır ezildiğini ve kemiklerinin yabancı diyarlarda bırakıldığını söylemesi de feodal dönem tarihine yöneltilmiş, halkçıları okşayan bir konuşmadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni iktidar olmuş burjuvazi, kendisini bu geçmişten ayırmak için bir süre Osmanlı tarihine eleştirel olarak bakmış, sonra o da iktidarını pekiştirince o tarihe dönmüş, yalnız son dönem padişahları ile arasına bir mesafe koymakla yetinmiştir.

  • Biz ezilenler ise tarihte ezilenlerin başkaldırmalarını öğrenip öğretmek isteriz.

Nazım Hikmet Şeyh Bedreddin Destanı’nı bunun için yazmıştır. Anadolu Selçuklu döneminde perişan Anadolu Türkmenlerine umut aşılayan yoksul Yunus’u bunun için severiz.  “Ferman Padişahın dağlar bizimdir” diyen Dadaloğlu adeta bizim sesimizdir.

  • Şanlı olan, aslında halkın mücadele tarihidir.

Başbakanın Kanuni ve dönemi için söyledikleri, gericiliğin Türkiye halkına nasıl bir gelecek vaat ettiğini de gösteriyor. Bu geleceğin içinde “İnsan hakları” diye bir kavram yoktur. Milletlerin eşitliğinden söz edilemez. Sömürü ve zulüm bir haktır. Cariyelik, kölelik normaldir. Üstüne üstlük, başbakanın inandığı din de Yunus Emre’nin inandığı dinden tamamen farklı olarak bunları emretmektedir!

Yaşadığı tarihsel dönemde Kanuni yalnız değildir. Üç aşağı beş yukarı bütün hükümdar saraylarında benzer olaylar cereyan ediyordu. Türkiye hâkim sınıfları da bugün yeryüzünde tek değillerdir. Başta Amerika Birleşik Devletleri’ni yönetenler gibi bütün zalimler ve sömürücüler aynı soydan gelmektedir ve birbirlerine benzemektedirler. Bu nedenle halkları boyunduruk altına alma projesinde güçlü bir dayanışma içindedirler.

Ezilenlerin devrimcileri de yalnız değildir.

Onlar da insanlığın ebedi kurtuluşu için dünyanın her tarafında faaliyet halindedir. Elbette son gülen iyi gülecektir.
(3 Aralık 2012)