Eğitim Dinselleştirilemez!
Emperyalistlerin ülkemiz üzerinde oynadıkları bu oyunların bozulabilmesi için tek çıkar yol; tarihsel süreç içinde uygulanarak doğruluğu kanıtlanmış olan “Kemalizme” sahip çıkmak, uygulamak ve ülkenin geleceği için öncelikle yeni nesle bu bilincin verilmesini sağlamaktır.
Raşit Por
Yeni eğitim yasasıyla, eğitim ve öğretimin dinileştirilmesinin önü açılmıştır. Görüldüğü kadarıyla cemaat, tarikatlar ve AKP; karşılıklı mücadele yerine kazanılmış konumlarını koruyarak uzlaşı içinde faaliyetlerine devam edecekler. Çünkü yakın gelecekte cemaat ve diğer tarikatların, devlet ve toplum içinde elde ettikleri konum ve etkinliklere ilave olarak, Türkiye Cumhuriyeti milli eğitim yapısı içine doğrudan girebilecekleri yeni bir ortam yaratılmıştır. Geçmişte sadece Kuran kursları ve kendi açtıkları özel eğitim kurumları ile toplum içinde yer alan cemaat ve tarikatlar, bundan sonra tüm eğitim kurumlarında dini ders vermek üzere yasal olarak yer alabileceklerdir. Çünkü bugünkü eğitim sistemi içinde görev yapan öğretmenler, pozitif bilimi öğretme nosyonu dışında kalan dini eğitimi veremeyecekleri için görev, öğretmen formasyonu olmayan din adamlarına kalacaktır.
Oysa; Batı uygarlık tarihi, toplumların gelecek nesillerinin yetiştirilmesinde, eğitimin dini baskılardan kurtarılması için verilmiş mücadelelerle doludur ve günümüzde bir uzlaşı yaratılmış ve din adamı yetiştirmenin dışında dini eğitim, temel ve genel eğitimin kapsamı dışına çıkartılmıştır.
Batı’nın, uygarlaşmanın bir sonucu olarak bizden çok önce elde ettiği bu durumu, Türkiye ancak büyük önder Mustafa Kemal’in girişimiyle 1920’lerde yakalamıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ve hatta kurtuluşun en önemli aşamalarından birisi olan Sakarya Savaşı sırasında bile sürdürülen, eğitimin ilkelerinin belirlenmesi çalışmaları, çağdaşlaşmanın en önemli bölümünü oluşturmasına rağmen, tek başına yeterli görülmemiş ve çağdaşlaşmanın bir yaşam biçimi olarak benimsenmesi için toplumsal kalkınma ve aydınlanmayı sağlayacak eğitim, sanat ve kültür ile sanayileşme girişimleri, devlet politikası olarak benimsenip uygulanmıştır.
Bugüne nasıl geldik?
Atatürk’ün ölümünü takip eden dönemde İkinci Dünya Savaşı’nın galibi emperyalist ülkelerin baskıları sonucu dış politikamızda önemli değişiklikler olmuş ve “bağımsız ve tarafsız” politikalardan vazgeçilerek, Batı yanlısı politikalar, yine Batı ve özellikle ABD yönlendirmesiyle sürdürülmüştür.
Cumhuriyet döneminin eğitim ilkeleri aşama aşama terk edilmiş ve özellikle eğitim birliği yasasına rağmen dini eğitim, temel ve genel eğitim paralelinde sürdürülmüştür. Bu arada dünyaya örnek olarak gösterilebilecek niteliklere sahip olduğu Türkiye’de, yetiştirdiği kuşaklarla doğrulanmış olan Köy Enstitüleri uygulaması sonlandırılmıştır.
Özellikle 1980’lerden sonraki yakın dönemimizde farklı siyasi görüşlerdeki partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetleri, dışarıya bağımlı, yönlendirilmiş politikaları tek bir parti gibi aynı çerçevede sürdürmeye devam etmiştir.
Yeni Dünya Düzeni adıyla sürdürülen bu politikalar sonucu, Cumhuriyeti kuran yönetim ve devamında bu yönetimin ilkelerine bağlı siyasi iktidarlar tarafından ülkenin sınırlı kaynakları kullanılmak suretiyle uzun zaman dilimleri içinde yaratılmış olan sanayi kompleksleri, özelleştirme adıyla söndürülmüştür. Ekonomik birer kıymet olan Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar uzanmış bu kuruluşların söndürülmesi, yerleşim bölgelerinin aydınlanmasının da en önemli aracını yok etmiştir.
Eğitim sisteminde dış baskılarla uygulamaya konulan ve aydınlanma yerine toplumu İslami bir rejime hazırlamaya yönelik bu girişimlerin paralelinde, zaten sınırlı olan Anadolu’ya yayılmış sanayi tesislerinin söndürülmesi, ülkemiz üzerinde oynanan, çok merkezli gibi görünen bu girişimlerin esasında tek merkezden iyi bir koordinasyonla yürütüldüğünü göstermektedir.
Sonuç olarak emperyalist ülkeler; yakın gelecekte kendi çıkarlarına hizmet edecek tamamen dış kaynaklara bağlı, siyasal İslamın tam etki alanına girmiş bir sömürge ülke yaratabilmek için önlerinde halen en büyük engel olarak gördükleri “Kemalizmi” yok etmek için eğitimi dinileştirme ile sanayisizleşmeyi ve bunların tamamlayıcısı olarak da Cumhuriyetin birinci öncelikle oluşturmaya çalıştığı “ulusal bilinci” yok etmeye yönelik, toplumu yanlı bilgilerle yönlendirecek medyayı bir arada kontrol ederek yürütmeye çalışmaktadırlar. Graham Fuller “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında açıkça Kemalizmin terk edilerek ılımlı İslama yönelinmesini önerebilmektedir. Aynı şekilde 2003 yılında AB ilerleme raporunda Ooslander, Kemalizmin yok edilmesini, mevcut anayasadan çıkartılmasını ve yeni bir anayasa yapılmasını açıkça ifade etmektedir.
AKP iktidarıyla hız kazanan bu girişimlerin ve özellikle eğitim alanında başlatılan eğitim ve öğretimi dinileştirme girişimlerinin kısmen de olsa başarıya ulaşması halinde; halen toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş olan laik eğitim sürdürülürken, aynı yer ve zamanda dini eğitim yapılması birbirine karşıt iki kuşak yetiştirilmesine neden olacaktır. Siyasetin en yetkili ağzından ifade edilen “dindar ve kindar” gençliğin giderek artması ve güçlenmesi, çocuk yaşlardan başlayarak gençlik arasında bir çatışma ortamı doğuracak, toplumsal olaylar artacak ve ülkemiz emperyalistlerin hedeflediği şekilde bölünme sürecine girecektir.
Emperyalistlerin ülkemiz üzerinde oynadıkları bu oyunların bozulabilmesi için tek çıkar yol; tarihsel süreç içinde uygulanarak doğruluğu kanıtlanmış olan “Kemalizme” sahip çıkmak, uygulamak ve ülkenin geleceği için öncelikle yeni nesle bu bilincin verilmesini sağlamaktır.
Ülkenin geleceği için eğitimin dinileştirilmesine ve memleketimizin giderek bir İslami cumhuriyete dönüştürülmesine hayır!
(Cumhuriyet 11.10.2012)