Eski bir tabir vardır:
“Kırılan kemikler, neticede kaynar. Ama sözle açılan yaraların tedavisi bir ömür sürebilir.”
Sözle ve eylemlerle açılan tarihi toplumsal yaraların iyileşmesi ise “birkaç neslin ömrüne” yayılabilir.
Hafta sonunda, evinin çalışma odasından yayımladığı video mesajında “helalleşme”den söz ederek sadece siyasi karşıtlarını değil, aralarında kendi partisinin tabanı da olmak üzere tüm ülkeyi meraka boğan CHP Genel Başkanı, dün (beklendiği gibi) TBMM grup toplantısında bu beyanını ayrıntılandırarak ete kemiğe büründürdü.
Kılıçdaroğlu, “Yaralar hâlâ açık. Bu yaraları sarmamız lazım” diyerek konunun başlığını çok kapsamlı bir içerikle atmış oldu.
En başta da bu inisiyatifinin “İktidara gelebilmek ya da seçim kazanabilmek” değil, “İktidara geldikten sonra, bu ülkenin makûs talihini kırmak ve çocuklarımıza bembeyaz sayfa gibi bir Türkiye bırakmak” amaçlı olduğu vurgusunu yaptı. Bu vurgu, “seçim stratejisi” yorumu yapanları bir ölçüde yalanlamış oldu. Burası önemli. Çünkü Kılıçdaroğlu, partisi adına “Yönetime geleceğimiz Türkiye’de devletin eski yaraları iyileştirmek, helalleşmek ve barışmak” diye bir amaç güttüğünü vurguladı.
“İz bırakan bir iktidar, gelecek 100 iktidarın da üzerine bir şeyler ekleyerek yürüyeceği bir iktidar” vurgusu da önemliydi. Bir önemli vurgusu daha vardı Kılıçdaroğlu’nun “mektup” diye nitelediği metinde:
“Helalleşme ile hukuku karıştırmayalım. Suç işleyenin karşılığı hukuktur. Hukuk zaten hesap sorar. Helalleşme farklı bir şey” dedi. Bu ayrımı vurgulayarak zihinleri daha da açmış oldu.
Ve bugünden itibaren yoğun biçimde tartışılacak “helalleşilecekler listesi”ni de (özet liste diyelim) açıkladı. (Parantez içi ilave açıklamalar bana ait – Z.A.)
– 28 Şubatçıların açtığı yaralar,
– İkna odalarına sokulan başı örtülü kızlar,
– Roboski (terörist sanılan vatandaşlara F-16 bombardımanı) katliamı,
– Sivas, Kahramanmaraş (ırkçı – mezhepsel terör) mağdurları,
– Diyarbakır Hapishanesi mahkûmları,
– Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül (1955 olaylarının gayrimüslim azınlık) mağdurları,
– Mahkemelerde (kumpas davaları) süründürülen askerlerimiz ve aileleri,
– Yurtdışına göç etmek zorunda kalan genç beyinler,
– Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi,
– Soma (2014 maden katliamı kurbanları),
– Darbecilerin (12 Eylül’de) “bir sağdan bir soldan” astıkları,
– (Çorlu tren katliamı kurbanı) Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Hanım,
– Ahmet Kaya.
Tabii ki bu listedekiler üzerinden “muadili” tüm mağdurları kastederek hazırlanmış bir metindi Kılıçdaroğlu’nun hazırladığı. İktidar olduklarında bu helalleşmeyi başararak, kendilerine “Neler, olmuş ama önümüze bakmayı bilmişiz helal olsun onlara” dedirtmeyi amaçladıklarını da söyledi.
Bu toplumun, bu ülke topraklarının “açık yaralarından” bir demet sundu CHP Genel Başkanı.
Tek tek maddeleri tartışılabilir tabii ki. Özellikle de en başta zikrettiği 28 Şubat olayına dönük olarak tipik bir “kumpas hukuku” üzerinden üstelik FETÖ’cü savcıların marifetiyle mahkûm edilen mağdur askerler haksız yere atıldıkları cezaevinde sağlık sorunları ile boğuşurken, üstelik de 28 Şubat’ın “darbe sayılmadığı” bizzat sahte bir şekilde “mağdur ilan edilen” zamanın iktidarınca beyan edilmişken, laikliğin elden gitmesine karşı TSK ile zamanın (sivil) hükümetinin birlikte aldığı bir inisiyatiften söz ediliyorken.
Ama mektubun ruhu ve “Gelecek yeni iktidarın, geçmişin yaraları (ve yaralıları) ile helalleşmekten” söz etmesi tarihi önem taşıyan bir çağrıdır.
Bu çağrının yapılması kadar, sözü edilen “yaralı” muhatapların vereceği tepkiler ve geri dönüşler de önemlidir tabii. Elbette, CHP ve Kılıçdaroğlu’na (bu kez daha çok ve belirgin biçimde birinci çoğul şahısla konuşması da dikkatten kaçmadı) “Seçim kokulu bir çıkış” suçlaması da gelecektir. Bu kaçınılmaz.
Bundan sonrası, CHP Genel Başkanı’nın ve “İktidara birlikte yürüyoruz” dediği ortaklarının, “yol arkadaşlarının” bu inisiyatifi nasıl yöneteceklerine kalmıştır.
Bu tür bir “helalleşmenin gerekliliğinden kaynaklanan” tarihi önemini vurgulayıp başka yazılarda detaylı irdelemesine ve eleştirisine girmek dileğiyle.
Hayırlı uğurlu olsun.