Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK;
Cumhuriyet, 30 Eylül 2021
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden sonra oluşturulan iki kurucu meclis tarafından yapılan ve halkoylamasıyla kabul edilen 1961 ve 1982 anayasalarını “darbe anayasası” olarak niteleyen, o nedenle yeni bir “sivil anayasa” yapmak gerektiğini çeşitli vesilelerle söyleyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Eylül 2021 günü yeni adli yılın açılış töreninde yaptığı konuşmada yeni anayasa çalışmalarına değinerek şöyle dedi:
“İttifak ortağımızla birlikte kendi hazırlığımızı şekillendiriyoruz. Diğer partilerin de metinlerini açıklamalarını bekliyoruz. Şayet müzakere etme ve ortak bir metin çıkarma imkânı ortaya çıkarsa Türkiye için büyük bir kazanç olacaktır. Ancak geçmişteki tecrübelerimiz ve halihazırda sergilenen üslup fazla ümit vermiyor. Her ne şekilde olursa olsun önümüzdeki yılın ilk aylarında kendi hazırlığımızı milletimizin takdirine sunmakta kararlıyız.”(1)
Erdoğan’ın bu açıklaması, üç ay önce 27 Mayıs 2021 günü AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada yeni anayasa konusunda söylediklerinin hemen hemen aynı sözcüklerle tekrarı gibidir. O konuşmada Cumhur İttifakı’ndaki ortakları MHP ve BBP’nin bu çalışmayı sürdürdüklerini, diğer partilerin de bu yönde hazırlıkları olduğunu bildiklerini söyleyen Erdoğan, şu açıklamayı yapmıştı:
“Amacımız Meclis’teki tüm partilerin yeni ve sivil anayasa çalışmalarına yapıcı, etkin, samimi destek vermeleridir. Şayet böyle geniş bir uzlaşmayla yeni anayasayı Meclis’te kabul ettirip milletimizin takdirine sunabilirsek çok güzel olacaktır. Arzu ettiğimiz şekilde bir uzlaşma zemini oluşmazsa Cumhur İttifakı olarak bizi destekleyen diğer partilerle birlikte kendi hazırlığımızı milletin takdirine sunmakta kararlıyız.”(2)
FARKLI YAKLAŞIMLAR
24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde birlikte hareket eden Cumhur ve Millet ittifakları partilerinin yeni anayasa ile düzenlenecek siyasi rejim bakımından da temel ilkelerde iki farklı yaklaşım içinde oldukları, bu konuda yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor. Bunlardan birincisi, 16 Nisan 2017 tarih ve 6771 sayılı kanunla bir alaturka başkanlık sistemi olarak getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle- “tahkim” edilmesi yani güçlendirilmesidir. Cumhur İttifakı’nın bu yaklaşımına karşılık Millet İttifakı partileri, güçlendirmeyi parlamenter sistemde aramaktadır. Bu iki zıt yaklaşım arasında ortalama bir çözüm yolu olarak Fransa’daki gibi bir yarı başkanlık sistemi üzerinde ise hiç durulmamıştır.
PARLAMENTO ARİTMETİĞİ
Yeni bir anayasanın yapılabilirliğini, yürürlükteki “anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma” kenar başlıklı 175. maddesi çerçevesinde, üye tamsayısı 600, bugünkü üye sayısı 584 olan TBMM’nin iktidar ve muhalefet partileri ile bağımsız milletvekillerinin toplam sayılarıyla oluşan parlamento aritmetiğine göre değerlendirmek gerekir.
Anayasanın 175. maddesi uyarınca “Anayasanın değiştirilmesi TBMM üye tam sayısının üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir”. O nedenle yeni anayasa teklifi, en az 200 milletvekilinin imzasıyla verilebilir. Dolayısıyla tek başına anayasa değişikliği teklif edebilecek tek parti, halen 288 milletvekili olan AKP’dir. Fakat Cumhur İttifakı olarak AKP 288 + MHP 48 + BBP 1 = 337 imzalı ortak bir teklif verilmesi, güçlü bir olasılıktır. Millet İttifakı ise ancak HDP’nin desteğiyle CHP 135 + İYİ Parti 36 + DP 2 + SP 1 + HDP 56 = 230 imzalı ortak bir teklif verebilir. Bu iki gruba diğer partilerin az sayıdaki milletvekilleri ile bağımsız milletvekillerinden katılmalar olabilir.
ORTAK ZEMİN
175. maddeye göre “Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler, Genel Kurul’da iki defa (AS: kez) görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclis’in üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür”. Bu hüküm uyarınca yeni anayasa teklifinin Meclis’te bütün maddeleriyle iki kez görüşülüp kabul edilmesinden sonra tümünün de beşte üç çoğunluk olarak en az 360 oyla kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anayasa değişikliği zorunlu olarak halkoyuna sunulur; üçte iki çoğunlukla yani en az 400 oyla kabulü durumunda halkoyuna sunulması ise cumhurbaşkanının takdirine bağlıdır (m. 175/III-IV).
Halen Meclis’te hiçbir partinin, hiçbir ittifakın bu sayılara ulaşan bir çoğunluğu yoktur. Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunluğa sahip değildir. Dolayısıyla -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle- “geniş bir uzlaşma” olmadıkça, Cumhur İttifakı, 16 Nisan 2017 tarih ve 6771 sayılı kanunla bir tek adam yönetimi olarak getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni “tahkim etme” düşüncesinden vazgeçmedikçe 27. yasama döneminde yeni bir anayasa yapma olanağı bulunmamaktadır. Ortak zemin, muhalefet partilerinden de destek alabilecek, son zamanlarda Türkiye’de önüne “güçlendirilmiş” sıfatı da konulan parlamenter sistemde bulunabilir. Ama bu, AKP’nin yeni anayasa konusundaki beklentisini karşılamayacaktır. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa teklifini “milletimizin takdirine sunmak” şeklinde bir formül geliştirmiştir.
ANAYASA DARBESİ OLUR
Eğer bu formülle halkoylaması kastediliyorsa hemen söyleyelim ki Meclis’te kabul edilmemiş, başka bir deyişle reddedilmiş bir anayasa teklifinin halkoyuna sunulması gibi bir usul yoktur. Halkoylamasının önkoşulu, Meclis’te kabul edilmiş bir anayasanın varlığıdır. Böyle bir anayasa ortaya çıkmadıkça Cumhur İttifakı’nın hazırlayacağı bir metin, hiçbir şekilde halkoyuna sunulamaz. Anayasa’nın 79. maddesine göre YSK ancak Meclis’çe anayasa değişikliği olarak kabul edilmiş bir kanunu halkoyuna sunabilir. Anayasa’nın 6. maddesine göre “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz”. TBMM’nin kabul etmediği bir anayasa teklifini bir dayatma olarak halkoyuna sunma girişimiyle sivil bir anayasa değil, bir anayasa darbesi yapılmış olur.(3)
(1) Cumhuriyet, 2 Eylül 2021, s.10.
(2) Cumhuriyet, 28 Mayıs 2021, s.5.
(3) Hikmet Sami Türk, “Yeni Anayasa Aritmetiği”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2021, s.2.