Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
İttifak Ruhu?
Kimi yetkililer uluslararası güvenlilikle ilgili konularda Soğuk Savaş dönemindeki ittifak alışkanlıklarını sürdürmekte ve sıklıkla “ittifak ruhu”ndan söz etmektedirler. Milli Savunma Bakanı son açıklamalarında ABD ile ilişkilerin “ittifak ruhuna” uymadığını, Yunanistan’la sorunlarımızın “ittifak ruhuna” uygun çözüme ulaştıracaklarını; Türkiye’nin NATO ittifakı içindeki görev ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirdiğini söylemiştir.
Bu söylemler gerçek dünyadan çıkıp ruhlar evreninde dolaşmaya benzemektedir. Gerçekten bir “ittifak ruhu” var mı? NATO ruhu kaldı mı? İncelemeye değer sorulardır. Soğuk savaşın başında ABD tarafından algılatılan Sovyet / komünizm tehdidine karşı kurulan ve Soğuk Savaş döneminde üye ülkeleri Amerikan silah pazarı durumuna getiren NATO, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra sözü edilen tehditler ortadan kalkınca varlık nedenini yitirmiş, varlığını sürdürebilmek amacıyla yeni güvenlik ortamına uyum sağlamak için aşağıda göreceğimiz büyük değişimler geçirmiştir.
Kimi Amerikalı strateji uzmanlarının ileri sürdüğü gibi Amerikan imparatorluğunun sürmesi, Avrasya’da ne denli süre ile ve hangi koşullarda varlık göstereceğine bağlıdır. [1] ABD Avrasya’daki müdahalelerinde (Afganistan, Irak,) başarısız olmuş ve çekilmek zorunda kalmıştır. Bu ülkenin Avrasya’da en sağlam durduğu bölge Avrupa’dır ve bu duruşunu NATO aracı ile sürdürmektedir. ABD bu kıyı başını yitirmek istemez. Bu nedenle NATO’yu değişerek de olsa sürdürmek ister.
NATO’da neler değişti?
Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra varlık nedeni ortadan kalkan NATO’yu ayakta tutabilmek amacıyla örgütte köklü değişiklikler yapılmıştır.
Yeni Stratejik Karam (Konsept)
NATO Soğuk Savaş’ın bitiminden hemen sonra 1991 Roma doruğundan başlayarak Örgütün tüm eylemlerini yönlendiren stratejik konseptini değiştirdi ve 1999 Washington doruğunda yeni stratejik konsept belirledi. Bu konsept NATO’yu askeri ittifak olmaktan uzaklaştırarak siyasal yönü ağırlıklı bir örgüt olmaya yöneltti. Bloklar arasında doğrudan büyük çaplı bir savaş olasılığı azalınca örgüt öncelikli görevler olarak “yumuşak güvenlik” (soft security) veya” 5. madde dışı
(non article five)[2] görevler” denen barışı destekleme, kriz yönetimi, çatışmaların önlenmesi, mülteci denetimi, istikrar harekatı, insani yardımlar gibi görevlere ağırlık verdi. Bu tür yumuşak güvenlik operasyonları ABD’nin küresel hegemonya kurma çabalarının yeni kılıfından başka bir şey değil.
Yeni Üyeler
1949’da 12 üye ile kurulan NATO, Soğuk Savaş’ı 16 üye ülke ile tamamladı. Bugün ise örgütün 31 üyesi var. Soğuk Savaş’tan sonra üye olan 15 ülkenin tümü Varşova Paktı’nın, SSCB’nin ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra üye olan ülkeler. Yani NATO Soğuk Savaş sonrası doğuya doğru genişleyerek Avrupa’da oluşan güç boşluğunu hızla doldurdu. Doğuya doğru genişlemenin son adımları Finlandiya ve İsveç’tir. Ukrayna da hedefedir.
NATO yeni üyeler alarak genişlemekle yetinmedi, Ek olarak Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi (Euro-Atlantic Partnership Council-EAPC) denilen bir örgütlenme içinde yeni ortaklar edindi. Barış için ortaklık (Partnership For Peace – PfP) denilen bu modelde ortakların Örgüte üye olmaksızın yukarıda belirtilen yumuşak güvenlik görevlerinde örgütle işbirliği yapabilecek düzeye getirilmelerinin amaçlandığı söylenmektedir. Gerçek amaç bu ülkeleri NATO standartlarına getirmek gerekçesi ile silah satmaktır. Halen 20 ülke ortaklık statüsündedir bunların içinde Kafkas ülkeleri (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan) ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri (Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan) bulunmaktadır. Ortaklar arasında bulunan Rusya ve Ukrayna ile özel konseyler oluşturulmuştur (NATO-Russia Council, NATO – Ukraine Council).
Örgütün Ayrıca Cezayir, Fas, Mısır, Ürdün, İsrail, Moritanya, Tunus ve Monako ile Akdeniz Diyalogu denilen bir kapsamda özel ilişkileri bulunmaktadır. Ek olarak İstanbul İşbirliği Girişimi (ICI) adı altında 4 ülke, (Bahreyn, Kuveyt, Katar ve BAE) ile ilişkiler geliştirilmektedir. Örgüt daha da ileri giderek Afganistan, Avustralya, Irak, Japonya, G. Kore, Moğolistan, Yeni Zelanda ve Pakistan’la “küresel ortaklar (Partners Across The Globe) adı altında özel ilişki kurmuştur. Böylece, üye ülkeler, ortaklar ve öbür işbirliği ülkeleri ile birlikte NATO bugün dünyanın her bölgesinden 64 ülkeyi kapsar duruma gelmiştir. Bu durum NATO’nun bir “Kuzey Atlantik Örgütü” ve bir savunma ittifakı olmaktan çıktığını, ABD çıkarları için küresel çapta kullanılabilen bir örgüt haline geldiğini açıkça göstermektedir.
Yeni Görev Alanları
Bir ortak savunma ittifakı olan NATO’nun Soğuk Savaş’ta görev alanı üye devletlerin ülkeleri ile sınırlı idi. Görev alanı dışına (out of area) çıkmak o yıllarda tartışma konusu idi. Ancak soğuk savaş sonrası uygulamada bu sınırlama ortadan kalktı. NATO önce 1994-95’de Bosna-Hersek’te, 1999’da Kosova’da kullanıldı. 2001 yılında Makedonya’da Arnavut grupların silahsızlandırılması (Opreration Essential Harvest), 2001’dan başlayarak Akdeniz’de keşif, gözetleme (Operation Active Endeavour) ve Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF) adı altında Afganistan harekatı izledi. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinde kimi NATO birlikleri ve NATO yetenekleri kullanıldı. Ayrıca NATO 2008’den başlayarak Afrika Boynuzunda korsanlara karşı harekat, (Operation Allied Protector), 2007’de Afrika Birliği’ne (AU) destek, 2005’de Pakistan’daki depremde arama, kurtarma gibi operasyonlara katıldı. Böylece Soğuk Savaşta’ki “alan dışı kullanılmama” sınırlaması kaldırılarak, NATO dünyanın her bölgesinde kullanılabilir hale geldi.
Yeni komuta yapısı
Soğuk savaş döneminde NATO’nun komuta yapısı coğrafi bölgelere göre şekillenmişti. Buna göre üç stratejik komutanlık bulunuyordu:
- Atlantik komutanlığı (SACLANT),
- Avrupa Komutanlığı (SACEUR),
- Manş Kanalı komutanlığı (SACCHAN).
2002 Prag zirvesi kararlarına göre örgüt komuta yapısını bölgesel olmaktan çıkardı, işlevsel örgütlenmeye geçti. Buna göre şimdi örgütün iki stratejik komutanlığı var:
- Operasyonlardan Sorumlu Komutanlık (Allied Command Operations -ACO ,Mons/Belçika)
- Dönüşümden Sorumlu Komutanlık (Allied Command Transformation- ACT-Norfolk/ABD).
Yeni yapılanmada alt kademelerdeki karargah sayısı da 20’den 11’e indirilmiştir.
Önemli komuta kademelerinde ve karargâhlardaki kritik görevlerde önceden olduğu gibi Amerikalı general ve subaylar bulunmaya devam etmektedir.
Yeni Kuvvet Yapısı
Soğuk savaş döneminde NATO’nun askeri gücü üye ülkelerin verdikleri güce dayanıyordu Üyeler dört statüde güç veriyorlardı:
- NATO’nun emrindeki kuvvetler (NATO command),
- NATO için görevlendirilmiş kuvvetler (NATO assigned),
- NATO için ayrılmış kuvvetler (NATO earmarked),
- Diğer kuvvetler (other forces for NATO).
Yeni yapılanmada ise, karargahları müttefik subaylardan oluşan (birleşik: combined); kara, deniz ve hava unsurlarını içeren (müşterek: joint) kolordular (CJTF: Combined Joint Task Force) kuruldu. Bunlardan 6’sı yüksek hazırlık dereceli kolordudur (High Readiness Forces- HRF). (bir tanesi İstanbul’daki 3. kolordumuzdur). Bu kolordular Kuzey Atlantik Konseyi’nin kararına göre icra edilecek operasyonlara kısa sürede katılabilecek, gittiği yerde uzun süre kalabilecek hazır karargah ve kuvvetlerdir. Ayrıca acil durumlarda müdahale edebilecek bir NATO müdahale gücü (NATO Response Force-NRF) oluşturulmuştur. 13 000 kişilik bu kuvvet 15 gün içinde hareket edebilecek, gerekirse bölgeye zorla girecektir.
Yeni Yetenekler
NATO yukarıda belirtilen değişime uygun olarak yeni yetenekler geliştirme çabasına girmiştir. Bu kapsamda;
- Keşif, gözetleme, istihbarat,
- Kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer (CBRN) silahlara karşı savunma,
- Komuta-kontrol,
- Stratejik ulaştırma,
- Akıllı silahlar,
- Füze savunması,
- Havada yakıt ikmali,
- Siber savaş gibi zafiyet alanlarına öncelik verilmektedir.
Yetenek geliştirmede en önemli sorun ABD ile Avrupalı üyeler arasındaki savunma giderleri ve teknoloji düzeyindeki farklardır. Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra Avrupa devletleri savunma giderlerini önemli ölçüde kısmışlardır. Buna karşılık ABD tek başına öbür tüm üye ülkelerin savunma giderlerinin toplamından çoğunu yapmaktadır (800 milyar $/yıl).
Değişmeyen nitelik: ABD egemenliği
Soğuk savaş yıllarında olduğu gibi sonrasında da NATO’da ABD başat güç olmayı sürdürmektedir. Bunu sağlayan nitelikler şunlardır:
- En büyük silahlı kuvvetler,
- En büyük nükleer güç,
- En çok savunma harcaması,
- En yüksek teknoloji düzeyi,
- Öbür üyelerin ABD teknolojisine bağımlılığı,
- Önemli katlarda Amerikalı general ve subayların görev yapması.
- NATO’nun resmi dilinin (Fransızca ile birlikte) İngilizce olması,
- Avrupalı üyeler 30 egemen devlet iken ABD’nin tek egemen devlet oluşu,
- Avrupa Birliği’nin (AB) kendi ordusunu kuramamış olması.
Bu üstünlüklere sahip olan ABD NATO’nun tüm eylemlerinde belirleyici olmayı sürdürmektedir. Bu nedenle Amerikan politikası ile NATO politikası ayrı düşünülemez.
Değerlendirme ve Sonuç
Yukarıda açıklanan olgular dikkate alındığında NATO’nun soğuk savaş sonrası büyük bir dönüşüm geçirdiği, artık bizim 1952’de girdiğimiz örgüt olmadığı açıkça görülmektedir. Örgütün genişlemesi, klasik görev alanının dışına çıkması ve yürüttüğü operasyonlar dikkate alındığında NATO’nun artık bir savunma örgütü olmaktan çıktığı, örgütün başat gücü ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeryüzünün her yerinde harekat yapabilen yayılmacı bir örgüt haline geldiği görülmektedir. Sovyet yayılmacılığına karşı kurulan örgüt, Soğuk Savaş’tan sonra kendisi yayılmacı bir strateji izlemektedir. NATO’nun bu yeni biçimi ülkemizin güvenlik gereksinimlerini karşılamamakta, temelinde anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşı bulunan ülkemizin ulusal çıkarları ile çelişmektedir.
Kaldı ki ne Türkiye 1952 Türkiye’si, ne de dünya 1952 dünyasıdır.
Bu nedenle bizim de örgüt ile ilişkilerimizi değişen koşullara gözden geçirme zamanı gelmiştir. Bu gözden geçirme ulusal güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşlar, demokratik kitle örgütleri ve ilgili bilim insanlarının katkıları ile yapılmalıdır. NATO kuruluş anlaşması ve Türkiye’nin katılım anlaşmalarının koşulları değiştiğine göre, bizim de NATO ve ABD’ye karşı yükümlülüklerimiz hukuksal olarak ve fiilen sona ermiştir. Uluslararası hukuktaki “koşullar değişti” (rebus sic stantibus) kuralı uygulanmalıdır.
ABD’nin ülke bütünlüğümüzü tehdit eden bölücü terör örgütünü açıkça desteklemesi, irticacı terör örgütünü koruması, parasını ödediğimiz F-35 uçaklarımıza el koyması, F-16 ve modernizasyon kitleri satışında engeller çıkarması, Ege’de güç dengesini Yunanistan lehine değiştirmeye çalışması, GKRY’ne silah ambargosunu kaldırması gibi tutumları dikkate alındığında; “ittifak ruhunun” kalmadığı, güvenliğimiz için girdiğimiz örgütün ve onun başat gücünün güvenliğimizi sağlamak bir yana, en büyük güvenlik tehdidi durumuna geldiği açıkça görülmektedir.
Aynı biçimde ABD’yi arkasına alan Yunanistan’ın Lozan Andlaşmasını hiçe sayarak ülkemiz aleyhine genişleme çabaları “ittifak ruhu” nun kalmadığını göstermektedir.
70 yıllık NATO üyeliğimiz döneminde Türkiye 1991 ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Irak füzelerine karşı önemli hedefleri korumak için NATO’dan iki kez destek (füze savunma sistemi) istemiş, ikisinde de en yüksek karar organı olan Kuzey Atlantik Konseyi (NAC) isteksiz davranmış ve istemlerimize geç yanıt vermiştir. Bugün de
- NATO güvenlik gereksinimimizi karşılamamakta, daha da ötesi güvenliğimize tehdit oluşturmaktadır.
Bu gerçekler göz önüne alınarak:
- NATO ve ABD ile ilişkilerimiz devlet aklı kullanılarak yeniden gözden geçirilmelidir.
- Yetkililer gerçekte olmayan “ittifak ruhu” söyleminden vazgeçmelidir.
“ittifak ruhunun” kalmadığı kabul edilmelidir.
- Ulusal çıkarlarımız aleyhine eylemlerinde ABD’nin ve öbür NATO ülkelerinin coğrafyamızı kullanmasına izin verilmemelidir.
[1] Zbigniew Brzezinski The Great Chessboard,Basic Boks, New York, 1977,
[2] Kuzey Atlantik anlaşmasının 5. maddesi, “bir üyeye yapılan saldırıyı bütün üyelere yapılmış” sayar ve birlikte savunmayı öngörür.