Anormal hükümet

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

18 Kasım 2024, Cumhuriyet

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

AKP hükümetinin demokratik kültür bağlamındaki anormallikleri sona ermiyor. CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne hukuka aykırı biçimde kayyum atanmasından sonra, şimdi de Ankara Belediyesi ve İstanbul Belediyesi için konser soruşturmaları başlatıldı!

Amaç, cumhurbaşkanı seçimini kazanmalarına neredeyse kesin gözüyle bakılan olası cumhurbaşkanı adaylarının, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın aday olmalarını önlemek!

Özetle, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan“seçime” sadece kaybedecek (yitirecek) “rakiplerle” girmeye karar vermiş durumda!

Bu aslında, seçim yapmamakla özdeş bir durum. Çünkü serbest ve özgür olmayan bir “seçim”, seçim değildir! Erdoğan ve AKP açısından son derece acıklı olan bu tablo, AKP’nin ve Erdoğan’ın, milletin özgür iradesinden kaçtıkları, millete değer vermedikleri anlamına gelmektedir!
***
Ekrem İmamoğlu, 2019 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerini ilk kez kazandığında, seçimi hukuka aykırı biçimde iptal ettiler.

Tekrar edilen (yinelenen) seçimi AKP yine kaybedince (yitirince), İstanbul Belediyesi’ne müfettiş ordusu yolladılar.

Bu operasyondan da bir sonuç alamayınca, İstanbul Belediyesi’nde PKK’li teröristlerin işe alındığını iddia ettiler.

Bunun da uydurma olduğu ortaya çıkınca, dünyada örneği bulunmayan bir “ahmak davası” icat ettiler; Ekrem İmamoğlu, kendisine “ahmak” diyerek hakaret eden eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya aynı ifadeyle yanıt verince, kendisi hakkında hapis cezası ve siyaset yasağı talebiyle (istemiyle) sahte bir dava süreci yürüttüler.

Bu da yetmedi, son olarak Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i tutukladılar, yerine bir kayyum atadılar; bu operasyon üzerinden Ekrem İmamoğlu’na uzanmaya çalıştılar.

Bu da yeterli gelmedi, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da aday olmasını önlemek için, konser etkinliği harcamaları konusunda bir soruşturma başlattılar; aynı soruşturmayı İstanbul Belediyesi için de devreye soktular.

İki belediye de, kendi dönemlerindeki konser ve etkinlik harcamalarının, AKP dönemindeki konser ve etkinlik harcamalarının çok altında olduğunu, verilerle, raporlarla, olgularla kanıtladıkları halde, AKP’nin propaganda aygıtları bunu görmezden geldiler; “AKP istediğini yapar; çünkü AKP efendi, CHP köle” zihniyetiyle (anlayışıyla) hareket etmeye devam ettiler.

AKP hükümetinin cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hokkabazlıkları muhtemelen (olasılıkla) bunlarla da kalmayacak. Hükümetin, elektronik oylamasistemini kısmen veya tamamen (tümüyle) yürürlüğe koyma girişimi, sıradan bir gelişme değildir.

Diktatörlüğün olduğu ülkelerde, elektronik oylama sisteminin suistimal edilmesi (kötüye kullanılması) ve seçimlere hile karıştırılması yüksek bir olasılıktır.
***

  • AKP hukuk, anayasa ve yasa tanımayan teokratik bir padişahlık rejimi kurmuştur.

Böylesine anormal bir rejimde, muhalefetin seçim kazanması neredeyse olanaksızdır.

AKP, özellikle 2007 yılından beri anayasanın, laiklikle; yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığıyla; bağımsız yargıyla; düşünceyi ifade, yayınlama, örgütlenme ve medya özgürlüğüyle ilgili 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 25., 26., 28., 34., 138. maddelerini düzenli olarak ihlal etmektedir!

Anayasanın bu maddelerini rahatlıkla ihlal ederek (çiğneyerek) sivil darbe yapan bir hükümetin, serbest ve özgür bir seçim gerçekleştireceğine inanmak, ancak şuursuzlukla (bilinçsizlikle) açıklanabilir.

Anayasal düzeni yıkarak sivil darbe gerçekleştiren böyle bir hükümetin, yapılacak bir “seçimi” beklenmedik biçimde yitirmesi durumunda, askeri darbe yapması bile olasıdır!
***
Bu nedenle;

  • CHP’nin, “normalleşme” adını verdiği ucube yolu bir an önce terk etmesi,
  • bu sözcüğü siyasal literatüründen çıkartması ve
  • yukarıdaki gerçeklerin ışığında yeni bir strateji geliştirmesi gerekmektedir.

Anormal bir hükümetle “normalleşme”, normal olanın da tümüyle bertaraf (yok) edilmesiyle sonuçlanır.
====================================
Dostlar,

Sn. Prof. Öymen, haftalık Cumhuriyet gazetesi köşe yazılarında son derece yerinde belirlemeler yapmakta ve gerçekçi çözüm önerileri geliştirmekte, sunmaktadır.
Bu çabası, doğrultu tutarlığı ekseninde sürmektedir.

Çok bilinen ve paylaşılan bir değerlendirmedir : 2500 yıl gerilerde Antik Çağ Yunan düşünürü (Filozofu) Plato(n), “Krallar filozof olsa ya da filozoflar kral..” demişti..

Felsefe Profesörü Öymen, geçen Kasım’da (2023) CHP Kurultayında genel başkan adayı bile olamadı. Başarsaydı günümüzde CHP ve ülkemiz koşulları “ne ölçüde daha iyi” olurdu,
meraka değer.
**
Sn. Öymen bu yazısını bağlarken “… yukarıdaki gerçeklerin ışığında yeni bir strateji geliştirmesi gerekmektedir. Anormal bir hükümetle ‘normalleşme’, normal olanın da tümüyle bertaraf (yok) edilmesiyle sonuçlanır.” vurgusu yapmakta.

07 Kasım 2024 günü Cumhuriyet gazetemizde köşe yazımızı (ERDOĞAN’ın Çaresizliği” Tehdidi, Ahmet Saltık: ‘Erdoğan’ın çaresizliği’ tehdidi)bağlarken biz de şu tümceye yer vermiştik :

  • Anamuhalefet herkese bu yaman kurguyu açıklıkla anlatmalı,
  • gerekirse önceki stratejik hatalar için özür dilemeli
  • ve yeni savaşım hattı sil baştan örülmelidir.

***
Halk arasında “aklın yolu birdir” söylemi yaygındır. Gerçekte bu içerik hem demokratik değildir hem de bilimsel. Genelgeçer söylem, bir dayatma boyutu taşımaktadır.
Akıllar, değişik yorumlarla – usavurumla çeşitli vargılara erişebilirler.
Özellikle sosyal bilimlerde gerekirci (deterministik) olma olanağı yoktur.
Kaldı ki, pozitif bilimlerde de bilimin gerçeği görecelidir ve sınanarak pekiştirilme gereksinimlidir.
***
Ancak Sayın Öymen ve bizimle sınırlı kalmayan çok sayıda görüş sahibi, benzer önermededir :

– Görevde kaldığı her saniyede ülkemize onulmaz ve giderimi çok zor / olanaksız zarar veren
– Bu adımlarla iktidarını pekiştirme amacı güden
– Yönetemeyen ve yarattığı çok boyutlu ağır bunalımları daha da derinleştiren
– Yolsuzluklara bulaşmış ve siyasal – yargısal hesap sorulamayan
– EN ÖNEMLİSİ : 2017 Anayasa değişikliği halkoylaması HUKUK DÜNYASINDA DOĞMAMŞ /
YOK HÜKMÜNDE OLAN, dolayısıyla MEŞRU OLMAYAN..

Veeee… Mart 2024’ten bu yana 2. parti durumunda, iktidarının “halen” geçerli siyasal dayanağı bulunmayan…. bir siyasal iktidarla

Hangi NORMALLEŞME? 
Hangi YUMUŞAMA?
Hangi UZLAMŞA??

Yurttaşın yoksulluktan, baskıdan…… beli bükülmüştür ve bu bilinçli bir kurgudur!
İÇ CEPHE TÜMÜYLE ÇÖKERTİLMEDEN bu ……… kadrodan kurtulmak gerekmektedir.

Anamuhalefet CHP, tarihsel bir demokratik seferberlikle, halkın meşru direnme gücü ile yelkenlerini doldurmalı ve bu “çökertme planı” olanca hızla sonlandırılmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Kasım 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

 

Teğmenlere ceza istenemez!

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLMTeğmenlere ceza istenemez!

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN
Ceza Hukukçusu

18 Kasım 2024, Cumhuriyet

 

Harp okullarını bitiren teğmenler, yemin töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözleri ile haykırdılar. Mustafa Kemal de Harbiyelidir ve geleneksel olarak her törende anılır. Yemin töreni gelenekseldir. Kılıç çatan genç teğmenler Mustafa Kemal’in eylemleri ve söylemleri doğrultusunda hareket edeceklerine yemin etmişlerdir.

Onlar için Mustafa Kemal; çocukluğunda üç kardeşini ve babasını yitirmiş, annesine ve kız kardeşine sahip çıkmış, askeri lise ve Harbiye’den sonra 1905’te kurmay yüzbaşı olmuş, hasta haliyle 1911’de Trablusgarp’a gönüllü olarak gitmiş, gözünden yaralanmış, Boğazları geçmek İstanbul’u işgal etmek isteyen güçlerin yenilgisinde büyük rolü olmuş, ülke işgal edilince Türk halkına önderlik ederek 1919 yılı Mayıs – Haziran aylarında Samsun’dan Amasya’ya gelmiş, oradan halkı direnmeye çağırmış, Erzurum – Sivas kongrelerinden (Temmuz ve Eylül 1919) sonra 23 Nisan 1920’de TBMM’nin toplanmasını sağlamış, Sevr Andlaşmasını kabul eden padişah hükümetine isyandan dört kez idama mahkûm olmuş, Türk ordusuna başkomutanlık yaparak düşmanı yurttan atmış, ülkeyi Arap ilkçağı değerlerine göre idare eden din adamlarının elinden almış, egemenliği halkın doğrudan kendisine vermiş, akla – bilime, analitik düşünceye dayanan bir kültürel yapı oluşturmuş, Türk halkını uykudan uyandırarak Cumhuriyeti ilan etmiştir.

‘CEZALANDIRIN’ TALİMATI

Teğmenler Mustafa Kemal’in yaptığı gibi bu ülkenin toprak bütünlüğü, özgürlükçü Cumhuriyeti korumak için gerekirse canlarını feda edeceklerini haykırmışlardır.

  • Gerçekte bu idealizmi kutlamak gerekir.

Cumhuriyete sahip çıkmak her Türk’ün görevidir.

Kimsenin özgürlüğü istememe, aklını kullanmama özgürlüğü yoktur.

Bir hukuk devletinde (eğer varsa) disiplin suçu veya genel suç işlendiğinde hukuk düzeninin gereği ilgili kurumlar harekete geçer, idari ve adli prosedür içinde savunmalar alınır,
suçlular cezalandırılır. Olayda Milli Savunma Bakanlığı konuyla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadığını açıkladıktan on gün sonra cumhurbaşkanı, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cümlesini haykıranların cezalandırılacaklarını söyledi.

Cumhurbaşkanının bu sözleri, Milli Savunma Bakanlığı’na ve yargı kurumlarına “Teğmenleri cezalandırın!” talimatı anlamına gelmektedir.

İlgili kamu görevlileri ya cezalandıracaklar ya da görev yerlerinden olacaklardır.

  • Böyle bir emir ve telkin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde ifadesini bulan bağımsız ve tarafsız kurum ve mahkemelerde yargılanma hakkını ihlal etmektedir.
  • Anayasanın 138/2 maddesinde ifadesini bulan hiçbir organın mahkemelere talimat veremeyeceği ilkesine aykırıdır.

İSLAM HUKUKUNA GÖNDERME

Ayrıca kanunsuz emir niteliğindedir.
Konusu suç oluşturan emri veren de yerine getiren de sorumludur (AY md. 137/2).

Teğmenleri cezalandıracak olanlar, TCK 257 ve 117 maddelerini
ihlal eder nitelikte suç işlemiş olacaklardır.

Cumhurbaşkanının teğmenlerin cezalandırılmasını istemesi, İslam hukukundaki tazir hakkına dayanır. Tazir hakkına dayanan cezalandırma siyasal hava ve çıkara göredir. İlkçağ toplumlarına özgüdür. İçeriği belirsiz ve öngörülemez olduğundan, olay gerçekleştikten sonra suç ortaya çıkarılıp cezalandırıldığından, kanunilik ilkesini ihlal eder.

21. yüzyıl toplumlarında böyle bir cezalandırma kabul edilemez.

Hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.

  • Cumhurbaşkanının baskısı (emri) ile verilen cezalar yok hükmünde olacaktır.

Gün gelir o yokluk tespit olunur.

Cezayı verenler kendileri cezalandırılır.

Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet sayesinde ülkeyi 23 yıl idare edeceksiniz,
Cumhuriyet için canımızı vereceğiz diyenleri cezalandıracaksınız.
Bu tutarlı bir tavır değildir.

Etki ajanlığı ve ifade özgürlüğü

Noterlik torba yasa önerisi, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na 339’uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddeyi ekledi:

(AS: Bereket; söz konusu torba yasa önerisinden aşağıdaki madde son anda geri çekildi)

Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararlan aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” (…) (md.16).

Etki ajanlığı olarak anılan suçu işlemenin başlıca aracı düşünce ve ifade, toplanma ve gösteri özgürlükleri. Özgürlükler düzenine tümüyle yabancı iki kavram, suç ölçütü olarak kullanılıyor: Siyasal yararlar ve stratejik çıkarlar.

İlki, “Devletin siyasal yararları aleyhine” olmak, ikincisi ise, “yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları” doğrultusunda olmak.

Daha baştan belirteyim:

  • Siyasal yararlar ve/veya stratejik çıkarlar, hukuksal kavramlar olmadığı ve Anayasa’da özgürlükleri sınırlama nedeni olarak yer almadığı için, özgürlükleri sınırlamada kullanılamaz.

Siyasal açıdan, “siyasal yarar” veya “stratejik çıkar” kavramları, tümüyle keyfi değerlendirmelere açıktır. Bu nedenle siyasal yararlar, devletin ve devlet adına hareket eden siyasal aktörlerin yararları ayrımını kritik duruma getirmekte.

Anayasal açıdan; ‘Etki ajanlığı’ için öngörülen ‘siyasal yarar’ ve ‘stratejik çıkar’ kavramları,
hak ve özgürlüklerin sınırlama ve güvence ölçütleri arasında yer almadığından
çok yönlü aykırılık içermekte:

Nedensellik; Anayasa ile tanınmış olan hak ve özgürlükler, ancak ilgili maddelerinde öngörülen nedenlerle sınırlanabilir; ‘etki ajanlığı’ için kullanılan kavramlar ise bunlar arasında yok.

-İlgili özgürlükler: Etki ajanlığı ile doğrudan ilişkili düşünce, ifade ve bilim özgürlükleri, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri için siyasal yararlar ve stratejik çıkarlar geçerli olmadığından, düzenleme Anayasa’nın 25, 26, 27, 33 ve 34. maddelerine aykırı.

Güvenceler; Nedenler var olsa bile sınırlamalar, ölçülülük ve demokratik toplum ilklerine aykırı olamaz, hakkın özüne dokunamaz. Bu nedenle, etki ajanlığı düzenlemesi, madde 13’e açıkça aykırı.

Uluslararası hukuk; Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırılığı nedeniyle, etki ajanlığı düzenlemesi, Anayasa madde 90’ı çiğnemekte.

Hukuksal belirlilikSiyasal yararlar ve stratejik çıkarlar, belirsiz ve kaypak değerlendirmelere açık. ”Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır.” kaydı bile, bir sözü veya eylemi suç olarak nitelemede öznellik kanıtı olup; etki ajanlığı, hukuk devleti normuna (md.2) olduğu gibi Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne aykırıdır:

  • “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” (md.11)

Siyasal açıdan; “Devletin iç veya dış siyasal yararları” kim tarafından ve nasıl değerlendirilecek? Ölçü, Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliği mi, devleti temsil eden ve yürütme yetkisini
tek başına kişiliğinde toplayan parti başkanının yararları mı?

Bu soru temel; çünkü iki yıl önce yürürlüğe konulan dezenformasyon yasası, Kişi+Parti+Devlet birleşmesi ile sonuçlanan Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) hizmetinde demokratik toplumu baskılama ve “resmi anayasal dezenformasyon”u meşrulaştırma aracı oldu. Suçun maddi ve manevi ögeleri (unsurları) açıkça öngörüldüğü halde, ‘düşünce suçu’ yaratan dezenformasyon yasası ardından etki ajanlığı, çevresel kamu düzeni, kentsel kamu düzeni ve orman kamu düzeni savunucularını sindirme ve yıldırma aracı olarak kullanılacak.

  • Dahası, halkın vergileriyle aylık alan kamu görevlileri,
    ülke-çevre, insan hakları ve hukukun üstünlüğü savunucuları, izleme ajanları” olabilecek.

Özetle                      :
Sosyal medya düzenlemelerinden dezenformasyon suçuna dek,
Anayasa’ya aykırı ve demokratik toplum düzenini sönümlendirme ereğine yönelik
birçok yaptırıma karşın ‘etki ajanlığı’, PBDBY kurgusunu sorgulayan ve siyasal iktidarın
el değiştirmesi sorunsalını irdeleyen –bilimsel araştırma ve yayınlar dahil
kanaat, görüş ve ifadeler üzerinde toptancı bir tehdit düzenlemesidir.
=======================================
Yazarın Son Yazıları

Hallacı Mansur ve Muktedir Billah

Gani Aşık
Emekli Müftü
CHP Eski Kayseri Milletvekili

16 Kasım 2024, Cumhuriyet

Yüz yıldan bu yana, Türkiye dışındaki İslam ülkelerinin tümü ortaçağ cehaletinin pençesindeler. Siyasal İslamcılara göre, “Türkiye laik olduğu için Müslüman değildir”. Sorun tam da burada:

  • Türkiye laik olduğu için öteki İslam ülkelerine medeniyet yolunda fark atmıştır ve halkın çoğunluğu Müslümandır; laik devlet Diyanet’e trilyona yakın kaynak aktarmaktadır.

Türkiye Ortadoğu’daki bu ayrıcalıklı konumunu, çok partili yaşam boyunca din taciri ve seçmen avcısı popülist ve demagog siyaset esnafı yüzünden ne yazık ki yitirdi. Küçük bir ilçe olan Of’ta, büyük Pakistan’a tanıklık edince “Bu ne hal?” diye sorduğum dostlar, “Burada devlet yok” dediler. Şimdilerde bu ürperten tablo ülkemizin tümünü kuşattı.

Pakistanlı, Afgan ve Suriyeli kaçaklar, toplumu dönüştürme ve devleti çürütme hedeflerinde “İslamcı” iktidar tarafından kollanmaktadır.

Bir örnek olarak yabancılar, eğitimde ve sağlıkta Türk yurttaşlarına karşı kimi ayrıcalıklara sahipler. Bunların 2-3 milyonu yurttaşlık hakkı elde etmiştir. Genel seçim ve cumhurbaşkanı seçimine kadar bu sayı katlanarak artacaktır. Bu kitlelerin Erdoğan’ın seçmeni olacakları ve
Türk ulusunun yazgısını belirleme olanağını elde edecekleri açıktır.

İKTİDARDAKİNİN KORKUSU

Halife Muktedir Billah, mistik şair ve büyük sufi Hallacı Mansur’dan rahatsızdı; tıpkı iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’ndan ve yine adı Mansur olan Ankara Büyükşehir Belediye başkanından rahatsız olduğu gibi.

Hallacı Mansur, sufilik meşrebinde telaffuzu doğal olan “Yaratan’da eriyip yok olmak” anlamındaki “Enel Hak” sözü bahane edilerek tutuklandı. Herkese serbest olan “ahmak” sözünü, Ekrem İmamoğlu kullanınca yargı konusu olması gibi. Hallac’ın savunduğu tevhit akidesinin özü olan “Fi ve An” kavramı, “Vahdeti Vücut”taki  “Her şey Allah’tır” inancından farklı olup “Her şey Allah’tadır ve her şey Allah’tandır” anlamına gelir. Yıllarca İslama büyük hizmetler sunan Hallac, “Allah ve ahirete inanmamak” ve Abbasiler aleyhine Karmatilerle işbirliği yaptığı iddiası dışında pek çok asılsız ithamla suçlandı. Hanefi kadının muhalefet şerhine rağmen, Maliki kadının idam hükmü, baskı ile başka kadılara da onaylattırılarak uygulandı; burnu, kolları ve bacakları kesildikten sonra asıldı!

Bugünün yargıçları iktidar baskısı açısından asırlar önceki Abbasi kadılarından farklı mı?

Hallacı Mansur, Alevi sufi olarak çağına damgasını vurdu ve tasavvuf dünyasına maloldu.

O’nun şöhretinden ve yüz binlere ulaşan taraftarından rahatsız olduğu için gaddar yöntemlerle yaşamını sonlandıran Muktedir Billah ise tarihin çöplüğünde. Benzer biçimde bizim Muktedirimiz, belediye başkanları İmamoğlu ve Yavaş’ın ünlerinden ürkmekte ve er meydanında hafif sıkletlerle güreşmek istemektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasal yaşamı boyunca hep dişine göre rakip istemiş, partisine zarar verebilecek siyasal oluşumları ya dağıtmış ya da yanına çekmiştir.

Bu kez politik labirentlerdeki hesabın, siyaset çarşısına uymayacağı kaygısı uykuları kaçırmaktadır. Haksız sayılmaz, cumhurbaşkanlığı kendisine “söz verilmiş makam” değil mi?

Gazi 10 yıl daha yaşaydı” sözleri, “Bana bir on yıl daha” anlamındadır.

Vicdanlara çakılı çengel şu:

  • Kendisinden önceki cumhurbaşkanlarının hiçbiri, koltuğunu kaybetmekten
    niçin Erdoğan gibi kaygılanmadı?

Şiir köşesi : CUMHURİYET ÖZÜMÜZDÜR

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk ozanı

 

CUMHURİYET ÖZÜMÜZDÜR

Dedim ulus devlet; dedi kalemdir.
Dedim çağdışı mı; söyledi yok yok.
Dedim gerçek mürşit; dedi bilimdir.
Dedim cayılır mı; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim sultanlık ne, dedi zillettir.
Dedim gerçek sultan; dedi millettir,
Dedim halkın gücü, dedi devlettir,
Dedim başka var mı; söyledi yok yok.
Xxx
Dedim vatan nedir; dedi namustur,
Dedim vatansızlık; dedi kâbustur,
Dedim sahibi kim; dedi ulustur,
Dedim değişir mi; söyledi yok yok.
Xxx
Dedim bağımsızlık; dedi ülkümüz,
Dedim egemenlik; dedi hakkımız,
Dedim pusulamız; dedi aklımız,
Dedim şaşılır mı; söyledi yok yok.
Xxx
Dedim özgür vicdan; dedi laiktir,
Dedim çağdaş insan; dedi laiktir
Dedim şaşmaz irfan; dedi laiktir,
Dedim dinsizlik mi; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim yurtseverlik; dedi varlıktır,
Dedim halkçılık ne; dedi birliktir,
Dedim devletçilik; dedi dirliktir,
Dedim kızılır mı; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim özgür akıl; dedi baştacım,
Dedim çağdaş bilim; dedi ilacım,
Dedim eğitim ne; dedi özgücüm,
Dedim bozulur mu; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim devrim nedir; dedi değişmek,
Dedim refah nedir; çokça çalışmak,
Dedim barış nedir; adil bölüşmek,
Dedim cayılır mı; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim hukuk, nizam; dedi adalet,
Dedim şaşmaz düzen; dedi adalet,
Dedim umut, güven; dedi adalet,
Dedim bozulur mu; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim demokrasi; dedi empati,
Dedim çoğulculuk; dedi empati,
Dedim huzur, barış; dedi empati,
Dedim çözülür mü; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim cumhur kimdir; dedi ki halktır,
Dedim halkın gücü, dedi mutlaktır,
Dedim başka bir güç; dedi ki yoktur,
Dedim bu yanlış mı; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim Cumhuriyet, dedi özümdür,
Dedim sosyal devlet, dedi kozumdur,
Dedim laik devlet; dedi lâzımdır,
Dedim dinsizlik mi; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim önderimiz; dedi Ata’mız,
Dedim fikirleri; dedi rotamız,
Dedim döneklik ne; dedi hatamız,
Dedim yozlaşır mı; söyledi yok, yok.
Xxx
Dedim Halil Çivi; dedi yurttaştır,
Dedim devrimci mi; dedi yoldaştır,
Dedim Kemalist mi; dedi ki baştır,
Dedim korkak mıdır; söyledi yok, yok.
Xxx

Çiğli/ İzmir, 29 Ekim 2024

Not : 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU, ATATÜRK, CUMHURİYET VE ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVGİNİZ EBEDİ OLSUN

Prof. Dr. Naki Selmanpakoğlu’nun ardından..

Bu yazıyı tarihe belge olması için yazıyorum. 12 kasım 2024
Dr. Levent Seçkin
(Dr. Melike Şentürk hanım eşime yollamış)

12 KASIM 2024
DR. HALİL AKÇİÇEK – DR.NAKİ SELMANPAKOĞLU
– İLHAN ERDOST

Dr. Halil Akçiçek askeri doktor abimizdi. Sarı saçlı, yeşil gözlü, uzun boylu, futbolcu abimizdi. Kıbrıs harekatında mayına basıp yaralanan askeri kurtarmak için, cephe hattında ileri doğru hamle yapınca, karşıdan gelen ateş altında şehit oldu.

Kıbrıs Girne’de “AKÇİÇEK HASTANESİ” vardır. Bir de Gülhane Hastanesindeki konferans salonunun adı “AKÇİÇEK SALONU“dur.

Halil abimizin sınıf arkadaşı Plastik Cerrahi Profesörü Dr. Naki Selmanpakoğlu (kıdemli albay) yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etti.

Bugün, 12 Kasım’da (2024) Gülhane Hastanesinde Halil abimizin Salonunda Naki abimiz için tören düzenlendi. Halil abimiz ile Naki abimiz yakın arkadaştılar.

Naki abimiz için konuşma yapanlar arasında Gül Erdost söz aldı. Gül Erdost,
yayıncı İlhan Erdost‘un eşidir. İlhan, SOL YAYINLARI sahibi Muzaffer Erdost‘un kardeşidir.

  • 12 Eylül 1980 darbesi sonrası İlhan Erdost, Mamak Askeri hapishanesine götürülürken, cipin içinde askerler tarafından dövülerek öldürüldü.

İlhan’ın soğumakta olan vücudunu Gülhane Hastanesine götürdüler.

“Kalp hastalığı sonucu ani bir kalp krizi geçirmiş, ölüm bundan olmuştur.”
diyen bir rapor düzenlediler.

Raporu Dr. Naki Selmanpakoğlu’na imza için getirdiler.

Naki abimiz, “Otopsi gereklidir, bu ölüm şüpheli ölümdür.” şerhi koydu.
Otopsi gerçekleştirildi.

  • İlhan Erdost’un “şiddetli darp sonucu” öldüğü gerçeği ortaya çıktı.

Bu rapor “12 Kasım” tarihlidir.
Naki abimizin töreni de bir “12 Kasım” günü gerçekleşti.
Gül Erdost bunları Halil abimizin salonunda kürsüden anlattı.

Cesur devrimci İlhan‘ın eşi Gül Erdost, cesur devrimci Naki abimizin cesaretini,
cesur devrimci Halil abimizin salonunda böyle anlattı.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 13 Kasım 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DOST

RTE, seçimi kazanan Trump’ı “dostum” diyerek kutladı.

Rahip Bronson olayında ekonomiyi çökertmekle tehdit edip “Aptallık etme” demişti.

Deveye diken, RTE’ye dost…

TİCARET

RTE, “İsrail’e ticareti kestik” diyor, ticaretin yüzlerce, binlerce kat arttığı açıklanıyor.

Halkına Müslüman, İsrail’e Musevi…

BULUN!

Özgür Özel, MİT’e Saray’dan birilerinin “Bir şeyler araştırın bulun, Ankara Belediyesi’ni de bu işlere karıştırın” dediğini öne sürdü.

Bir zamanlar Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan biri “Savcı bulun, delillendirin” diyerek Ergenekon kumpasının düğmesine basmıştı.

FETÖ-RTÖ işleridir, yaparlar mı yaparlar…

KAHVE

RTE Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Budapeşte’de, GKRY Cumhurbaşkanı Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile kahve içti.

GKRY’yi tanıdık mı?..

ALÇAK

RTE, CHP lideri Özgür Özel ve CHP için “Bir gün Sayın Genel Başkan Ankara’da vatan millet edebiyatı yapıyor, aynı kişi öteki gün alçak terör eylemlerini övenlerle aynı otobüsün üzerinde korsan miting düzenliyor. Bu parti giderek ittifak ortaklarının rengini alıyor.” dedi.

DEM Partililer alçak terör eylemlerini övenlerse, PKK liderini Meclise davet eden ne olur?..

DÖNEK

Bahçeli, terörist başını Meclise daveti ile ilgili, “Dönen dönsün, biz yolumuzdan dönmeyiz.” dedi.

Dönecek yer mi, yön mü kaldı?..

BİRİNCİ

İşsizlikte ve gıda ürünlerindeki pahalılıkta dünya lideriyiz.

AKP’nin başı dünya lideri olunca sonuç kaçınılmaz…

Anıtkabir’de İkinci Bir Atatürk Yaratma Çabalarının Dayanılmaz Hafifliği

Doç. Dr. İhsan Tayhani
Cumhuriyet Tarihçisi
11 Kasım 2024 / Manisa

“O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini (ululuğunu) kavrayabilmek için, O’na çok uzaklardan bakmak gerekir.”  / Claude Farrère

Dönemin Fransız yazarı, Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü, 10 Kasım 1938’de yukarıda alıntılanan oldukça özlü (veciz) bir sözle anlatır. Bu yüce dağın yaşamdan ayrılmasından hemen sonra, dönemin dünya siyasal önderlerinin gönderdikleri iletilere (mesajlara) ve yine 10 Kasım 1938’i izleyen birkaç gün, önemli dünya basınından sayfalara bakıldığında, söz konusu gerçekçi özün, farklı boyutlarıyla yansıtılmış olduğu görülür.

Dahası, şimdilik kaydıyla dünyada 63 ülkede Atatürk ile ilgili anıt, heykel ve büstler, Atatürk adı verilen yerler, ayrıca Atatürk pulu basımı yapan pek çok ülke var. Yine Atatürk, dünyada
akademik çalışmalar başta olmak üzere– hakkında en çok yazılan – çizilen, değerlendirme ve çıkarımlar yapılan, 20. yüzyılın en büyük devrimci önderlerinden biridir.

Alman tarihçi Prof. Dr. Herbert Melzig de “Atatürk Dedi ki :..”  adlı yapıtında (Sümer Matb., Ankara, 1942); Sokrates’in öğrencisi Platon’un, ‘krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtlarına otursaydı...’ biçimindeki dileğinin, ancak 2000 yıl sonra, 20. yy’da Mustafa Kemal Atatürk’te tanımını bulduğunu söyleyerek, O’nun büyüklüğünün evrenini çizmiş olur.

Mustafa Kemal, 9 Ocak 1912’de, binbaşı rütbesiyle gönüllü olarak cepheye inerek (31 yaşında) Trablusgarp – Tobruk saldırısını (taaruzunu) başarı ile yürütmüş ve arkasından, 57 yıllık ömrünün tam on yılını cephelerde, ateş altında siper çukurlarında geçirmiş bir önderdir.

Kuruluşla birlikte yürüyen (23 Nisan 1920), 9 Eylül 1922 tarihli Kurtuluştan sonraki on beş yıla ise çağları sığdırıp, çağdaş bir toplum ve devlet yaratmıştır. Tarihin belleğinde kayıtlı yüceliğin nedeni budur! (AS: Sn. Tayhani’nin izniyle aşağıdaki görseli ekleyelim.)

86 yıl önce 10 Kasım günü Dolmabahçe’de yaşama veda eden  Büyük Atatürk’ün naaşı, 20 Kasım 1938’de Ankara’ya getirilmiş, aynı gün TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) önünde hazırlanan katafalka yerleştirilerek gündüz ve gece boyunca sel gibi akan Ankara halkına, Ata’sını ziyaret olanağı sağlanmıştır. Ertesi gün 21 Kasım’da, aralarında Çanakkale savaşlarında Atatürk’e karşı savaşıp, bir bacağını yitirmiş olan İngiliz general Lord Birdword’un da bulunduğu, çok sayıda dünya önderi ve / veya temsilcilerinin katılımı ile gerçekleştirilen resmi törenden sonra da, 11 Kasım 1938’de seçilen 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türk Milletine hitaben (seslenerek) yayınladığı bildiride,
bu eşsiz yurtseverin büyüklüğünü;

  • Devletimizin banisi (kurucusu) ve milletimizin fedakâr (özverili),
    sadık hadimi (hizmet edeni), insanlık idealinin âşık ve mümtaz (seçkin) siması
    eşsiz kahraman ATATÜRK; vatan sana minnettardır (gönül borçludur).”
    (Atatürk, MEB Devlet Kitapları, İstanbul, 1970, s. 287) diyerek özetlemiştir.

Atatürk’ün, yaşamı boyunca tüm söz ve eylemlerinde aklı ve bilimi öncelemesi,
laikliğe, hukuka, demokrasiye, ayrıca yurtta ve dünyada barışa verdiği önem,
O’nun büyüklüğünü güncelleyip, giderek artan bir biçimde kalıcı kılmaktadır.

İngiltere eski başbakanı D. Lloyd George’un söylemiyle yüz yılların ender yetiştirdiği
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizi bırakalı 86 yıl oldu. O, 10 Kasım 1953’ten beri defnedildiği Anıtkabir’de (15 yıl süre ile Ankara’daki Etnoğrafya Müzesi’nde geçici gömüttedir), çok sevdiği yurdunun bağrında olup, Türk halkının da yüreğindedir.

Ancak son yıllarda Anıtkabirdeki resmi törenlerde, iktidar eğilimli (yandaşı!) kimi taşımalı organize öbekler (güruhlar), geleneğe – göreneğe de aykırı bir biçimde siyasal sloganlar atarak Büyük Atatürk’e saygısızlık etmektedirler. Sözü edilen öbeklerin (güruhların), futbol maçı dili (jargonu) ile sloganlar atarak siyasal parti önderlerine “büyüklük” kazandırma ve Anıtkabire ikinci bir “Atatürk” sığdırma çabaları (!), tam anlamıyla hafifliktir. Anıtkabir’e ikinci bir “Atatürk” sığmaz, sığdırılamaz; çünkü henüz yoktur!

Gazi Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’den, Sakarya’dan, Dumlupınar’dan gelerek, dahası gerçekleştirdiği büyük bir devrimle pırıl pırıl bir Cumhuriyet kurduğu ve Türk toplumuna çağlar atlattığı için “ATATÜRK” oldu. Bu çok gecikmiş görkemli Anadolu Aydınlanma DEVRİMİNİ tersine çevirme uğraşı içinde olanların, toplumu yeniden Ortaçağ karanlığına sürükleyici adımları atanların ikinci bir “ATATÜRK” olma olanağı asla yoktur ve tarihin diyalektiğine (eytişimine) de aykırıdır!

Daha da üzücü olan; Anıtkabir Komutanlığı sorumlularının bu kuralsız saçmalığa ve hafifliğe seyirci kalıp, engellememeleridir!

86’ncı ölüm yıl dönümünde, bu toprakları bize yurt yapan Büyük Atatürk ve O’nun
yol (dava ve silah) arkadaşları ile tüm şehitlerimizin – merhum gazilerimizin sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyor; onlara gönül borcumuzu sunuyor ve bu “zor” günlerin de geçeceğine, yurdumuzun üzerine çöken koyu sisin de dağılacağına olan inancımızı koruduğumuzu vurgulamak istiyoruz.

Meltem TV Programımız : Türkiye’yi Etnik Olarak Ayrıştırma Oyunları

Dostlar,

Bu gün, 12 Kasım 2024 Salı günü, MELTM TV‘de Sayın Gülgûn Feyman Budak‘ın “Haberin İçinden” programına konuk olduk.

İşleyeceğimiz temayı biz ve kendileri duyurdular.. Bu sabah içimiz kavrularak öğrendiğimiz İzmir / Selçuk’ta 5 çocuğumuzun ölümü de gündeme kaçınılmaz olarak eklendi. Çok acı ve çok utandırıcı..
Haberin İçinden programının 19. dakikasında biz söz aldık ve birkaç dakika beş masum çocuğun harabe gecekonduda ölmesi sorununu işledik. Anayasanın 5. maddesi pek bilinmez ama Devletin en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini, yaşam hakkını sağlamaktır. Ülkemizde epeydir
bu bile” yok ne yazık ki!

Haberin İçinden programının 19. dakikasında biz söz aldık ve birkaç dakika beş masum çocuğun harabe gecekonduda ölmesi sorununu işledik. Anayasanın 5. maddesi pek bilinmez ama Devletin en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini, yaşam hakkını sağlamaktır. Ülkemizde epeydir “bu bile” yok ne yazık ki!

  • 3 Kasım 2002 – 12 Kasım 2024.. Kesintisiz ve tek başına iktidarının 23. yılına giren AKP / RTE için bir övünç (!) konusu olabilir bu acı ve utanç!!

Anayasa madde 5                                                        :

V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri,
Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
***
5, 4, 3, 2 ve 1 yaşındaki bu çocuklara neden kreş – yuva – okul öncesi eğitim olanağı sağlanmamıştır?
Bu aile neden “aile planlaması” hizmeti alamamıştır Anayasa m. 41 uyarınca?
Baba neden hapistedir? Yoksulluk – eğitimsizlik mi suça itmiştir?
Gerçekte suçu – suçluyu yaratan bozuk düzenimiz midir yoksa??
Anne neden 5 küçük yavruyu, yanan elektrik sobasıyla evde yalnız bırakmıştır?
Çöplüklerden birşeyler toplamaya çıktığı haberi de duyuldu bu arada..

En azından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından bir onur – haysiyet istifası görebilir miyiz?
Zat-ı devletlilerinden bağışlanmalarını dileyebilir mi bu sayın bakan, vicdanını dinleyerek??

Çocuk Koruma Yasası ne işe yaramaktadır?

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi‘ne Türkiye neden taraf olmuştur?
Bu uluslararası sözleşme, Anayasa m.90 uyarınca iç hukukta yasa gücündedir.
***
İlginç biçimde, Anayasanın 5. maddesi, Türkiye’nin etnik bölücülükle parçalanması planları gündemimizle de örtüşmekte. Şöyle başlamakta :

Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,

Sorun ciddi ve yakıcı. RTE’ye bir dönem daha Sultanlık sağlamak için devletimizin ulusu ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü gözünü kırpmadan masaya konuyor. Yaklaşık 25  dakika, sorunu, Türkiye’yi de parçalamayı öngören ve ne yazık ki Erdoğan’ın “eşbaşkanı” olduğunu kezlerce TV’de söylediği  BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) odaklı olarak işledik.

7 Kasım 2024 Perşembe günü de Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazımızda sorunu irdelemiştik. Başlığımız şöyleydi :

ERDOĞAN’ın Çaresizliği” Tehdidi

Evet, RTE, Anayasayı değiştirmeden ölene dek sultanlık sevdasından vazgeçemiyor. Çaresizliği yüzünden göze aldıkları ise ülkemiz için çok büyük tehdit. Bu makalemizi şöyle bağlamıştık :
(Ahmet Saltık: ‘Erdoğan’ın çaresizliği’ tehdidi)

  • “Bu kez AKP=RTE ve ittifakı daha güçsüz ancak daha gözü karadır, tüm gemileri yakmaya kararlıdırlar. Çağdışı Saray rejimi ayakta kalacak, ülkenin başkalaştırılarak yozlaştırılması sürdürülecek, iktidarın ekonomik rant talanı olanağı dibine dek kullanılacak, “rejim” en azından bir beş yıl daha pekiştirilecektir. AKP=RTE ve ittifakı ile A takımı yargılanmayı ve hesap verme riskini asla göze almayacaktır. On milyonların katlanılmaz-sürdürülemez yoksullaştırılması, adaletin yıkılması, iç çatışma (hatta savaş!) riski bile göze alınmıştır.
    Halkın meşru eylemli direnişinin tırmanması, RTE için Allah’ın lütfu olacaktır; OHAL ilanı! Unutulmasın, OHAL CBK’ları AYM denetimi dışındadır. Bu cehennemden Kürt yurttaşlara da köfte-ekmek çıkmaz! Çünkü ipler Batı’nın elinde. Emperyalizmle işbirliğiyle özgürlük savaşı akıl dışıdır, tarihte örneği yoktur, Kürt kardeşlerimize yakışmaz, onursuzdur. Anamuhalefet herkese bu yaman kurguyu açıklıkla anlatmalı, gerekirse önceki stratejik hatalar için özür dilemeli ve yeni savaşım hattı sil baştan örülmelidir.”

Bu kez şöyle uyardık :

Cumhur ittifakının yapmak istediklerini şöyle özetledik :

AKP ve MHP şunları amaçlıyor : 

1) Kürt kökenli vatandaşları provoke etmek (kışkırtmak). 
2) Terör örgütü PKK içindeki farklı oluşumları provoke etmek (kışkırtmak). 
3) Ülkeyi şiddet ve terör sarmalına sürükleyip, sahte ve yapay bir “beka” söylemiyle seçim kazanmak. 
4) CHP’yi “Kürt sorunu” ve DEM üzerinden bölmek. 
5) DEM’i Edirne, İmralı ve Kandil üzerinden bölmek. 
6) CHP’yi DEM ile aynı cephede göstermek, bunun üzerinden CHP’yi hedef almak. 
7) Türkiye’nin gerçek gündemini, ekonomik, siyasal, sosyal sorunları örtbas etmek, yapay gündem üretmek. 

Başka bir deyişle AKP (’nin ve MHP’nin “Kürt sorununu” ve/veya terör sorununu çözmek gibi derdi yok. (Prof. Örsan Öymen, Cumhuriyet, 11.11.24)

Yaklaşık yarım saat sorunu kapsamlı değerlendirdik. Anamuhalefeti de uyardık. Anayasa değişikliğinde ilk 4 maddeye dokunulmayacağı tuzağına düşülmemeli.. BAŞLANGIÇ bölümü
çok değiştirilebilir ve ülke bambaşka olabilir. 42. ve 66. maddeler hedefteki kritik içerikler.

Türkiye’nin gündemi bu değil!
Yarattığınız çok yönlü ve ağır çöküntüyü düzeltmeye bakın.. Sorunu yaratan çözebilir mi??

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin ulusal bir uyanıklıkla hızla yerine getirilmesi dileğiyle.

Sayın Feyman ve Meltem TV’ye yurtsever çizgileri ve bize fırsat verdikleri için çok teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 12 Kasım 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Emperyalizmin tuzağı

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

Serbest ve özgür koşullardaki bir seçimi kazanamayacağını anlayan AKP ve MHP, yine demokrasi dışı kaba ve kurnaz yöntemlerle seçimleri kazanma yolunu seçti. Terör örgütü PKK “açılımı” ve belediyelere kayyum atamaları bu yolun unsurlarıdır.

AKP ve MHP bu yolla şunları amaçlamaktadır          : 

1) Kürt kökenli vatandaşları provoke etmek (kışkırtmak). 
2) Terör örgütü PKK içindeki farklı oluşumları provoke etmek (kışkırtmak). 
3) Ülkeyi şiddet ve terör sarmalına sürükleyip, sahte ve yapay bir “beka” söylemiyle seçim kazanmak. 
4) CHP’yi “Kürt sorunu” ve DEM üzerinden bölmek. 
5) DEM’i Edirne, İmralı ve Kandil üzerinden bölmek. 
6) CHP’yi DEM ile aynı cephede göstermek, bunun üzerinden CHP’yi hedef almak. 
7) Türkiye’nin gerçek gündemini, ekonomik, siyasal, sosyal sorunları örtbas etmek, yapay gündem üretmek. 

Başka bir deyişle AKP’nin ve MHP’nin Kürt sorununu ve/veya terör sorununu çözmek gibi derdi yok.
***
Bu oyunu bozmak ve tuzağa düşmemek CHP’nin ve DEM’in elinde olsa da, her iki parti de bu tuzağa düştüler.

DEM, “Kürt sorununu” siyasetin gündemine soktu; CHP yönetimi de bu konuda DEM’in peşinden sürüklendi; CHP yönetimi hukuk dışı kayyum atamalarına karşı çıkarken DEM ile arasına mesafe koyacağına, DEM ile aynı kürsüleri paylaşarak DEM ile birlikte hareket etti.

Bu kürsülerden birisinde, Mardin’de, DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan,

  • “Kürt halkının ve Türkiye halklarının”, Şeyh Sait ve Seyit Rıza “ne yaptılarsa
    , onu yapacaklarını”
    söyledi!

Şeyh Sait ve Seyit Rıza kimdir? Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımayan, Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkan, Britanya emperyalizmiyle işbirliği yapan, vatan haini, feodal aşiret reisleri!
(AS: Seyit Rıza’nın vatan haini olduğu görüşüne katılamıyoruz..)

Şeyh Sait hem dincidir hem de bölücüdür. Amacı İslamcı bir Kürdistan kurmaktır.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza, terör eylemleri gerçekleştirmiş, köy, kasaba, şehir, karakol, devlet dairesi basmış, köprü uçurmuş, askerleri ve sivilleri katletmiş insanlardır.

Celal Bayar’ın başbakan olduğu dönemde, Seyit Rıza çetesinin devlet tarafından bastırılması sürecinde, güvenlik güçlerinin binlerce masum sivil vatandaşı da katlederek yanlış uygulamalar içine girmiş olmaları, Seyit Rıza’nın bir Cumhuriyet düşmanı, feodal toprak ağası ve vatan haini olduğu gerçeğini değiştirmez. (AS: Seyit Rıza’nın vatan haini olduğu görüşüne katılamıyoruz..)
***
Tuncer Bakırhan’ın, anti-emperyalist ve sosyalist bir mücadele vermiş olan Deniz Gezmiş’i aynı konuşmada aynı kategoride anması ise çelişkidir, şizofrenik bir durumdur, cehalettir.

Tuncer Bakırhan televizyonda yaptığı bir açıklamada da, neoliberaller gibi Cumhuriyeti sayılara bölmüş ve “birinci cumhuriyetin” “tekçi” olduğunu, DEM’in ise “tüm sınıfları kapsayıcı” olduğunu iddia etmiş, bu sınıfları da “Alevi, Kürt, Türkmen, Ermeni, Süryani, Arap” gibi etnik kimliklere ve mezheplere indirgemiştir.

Oysa sol ideolojide sınıflar din, mezhep ve etnik kimlikle değil; ekonomik üretim biçimleriyle açıklanır. Cumhuriyetle ilgili olarak sözünü ettiği “tekçilik” de vatandaşlıkla ilgili bir durumdur, din, mezhep ve etnik kimlikle ilgili değildir.

DEM, bir Türkiye partisi olmadığı gibi, bir sol parti olmadığını da bir kez daha göstermiştir. 

***
PKK ile müzakere, geçmişte olduğu gibi yine bir faciayla sonuçlanır. 

IRA ve ETA örneklerinin verilmesi saçmadır. Çünkü İrlanda ve İspanya, Türkiye kadar stratejik öneme sahip ülkeler değillerdir.

  • Ortadoğu’da cirit atan emperyalizm, PKK’yi Türkiye’ye karşı kullanmaktadır. 

PKK artık homojen bir yapı da değildir. İmralı’da PKK’nin kurucusu, Kandil’de Irak’ın ve İran’ın koruması altındaki PKK yönetimi ve Suriye’de PKK’nin kurup ABD’nin desteklediği PYD/YPG, farklı oluşumlardır.

PKK terörü sorunu İmralı ile çözülemeyecek kadar karmaşıktır.
=========================================================
Dostlar,

Sn. Öymen’in yazısında 2 yerde notumuz oldu :

AS: Seyit Rıza’nın vatan haini olduğu görüşüne katılamıyoruz..

Seyit Rıza eyleminin yanlışlıkları savunulabilir ancak vatan hainliği kertesinde değil..
***
Bu gün biz bir X iletisi yayınladık, Sn. Öymen’in yazısını okumadan önce..

Birçok bakımdan örtüşüyoruz Sn. Öymen’in yazısının içeriği ile.

Sevgi ve saygı ile. 11 Kasım 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları