Kategori arşivi: Yurttaş Saltık

Cumhuriyet gazetesi köşe yazımız : “Kurban” (!?) Bayramı çağrışımları…

Kurban” bayramı bana hep hüzün; çok nedenli. 1-2 günde milyonlarca hayvan “kurban” ediliyor.
Hiç ekonomik değil, büyük israf. Çevre kirliliği ve sağlık için ciddi risk. Kesimevi hijyen-güvenlik koşulları dışında, sokakta ve uyutmadan, çocukların gözü önünde, büyük bir ilkellik ve vahşetle, ortalık kan-revan!

Sümerlerden bu yana beş bin yıllık gelenek. Muhammet peygamber de Hac’a gelenlere ikram etmek için önermiş hayvan kesimini Mekke’lilere. Koşullar çok değişti, işlevsiz gelenekler hızla güncellenmeli.

Dünyada iki milyar müslüman var, toplam nüfusun 1/4’ü. Onda biri “kurban” kesse 200 milyon gibi korkunç bir rakam, hem de 1-2 günde. “İklim yıkımı (faciası)” ile can çekişen doğaya ağır örseleme bu.

“Kurban” bayramına yakın, derin dondurucu satışları da artıyor nedense!?

Çok ciddi çevre kirliliği ve yetersiz canlı hayvan stokuna büyük darbe, eko-kırım!

“Homo sapiens” akıl tutulmasında sanki!?
***
Türkiye’de yerli “kurbanlık hayvan”(?!) üretimi yetersiz, dışalım yapıyoruz, kırmızı eti de.
Yerli-milli üretim, yüz milyon insanın yaşadığı çoook ve gereksiz kalabalık, kavimler göçüyle çökertme eşiğinde Türkiye’ye yetmiyor. 2023’te canlı hayvan dışalımı 2022’ye göre yedi kat artarak rekor kırdı (1,2 milyar $). Veriler, 2024’te et ve canlı hayvan dışalımının (ithalatının) tarihsel rekor kıracağında kuşkuya yer bırakmıyor. Geçen yıl dış ticaret açığının 106 milyar Dolara eriştiğini de ustan çıkarmamak gerek.
***
Usumuzu kullansak, sorgulasak, her çağda bilime uygun olanı yapsak??

Kulaktan dolma kimi kalıp davranışları, üstelik dinselleştirerek, körü körüne sürdürmesek??
Haa.. bir de “Bayramdan bayrama yoksullar et yesin..” deniyorsa; bu çok büyük çelişki,
hatta aymazlık! Şunu sormalı :

  • «Ülkemizde bunca çok, on milyonlarca yoksul neden var ve niçin derin yoksullar??»

Nüfusun yarısından çoğu, AKP=RTE iktidarının bilinçli-kurgulu islami kesime ideolojik servet aktarımı ile aşırı yoksullaşTIRıldığı için, inançlarının gereğini bile yerine getiremedi.

Yozlaşma öyle derin ki; “kurban” etleri evde-işyerinde derin dondurucuya konuyor, deriler vd. satılıyor! Dinciye “Kurban rantı” çok büyük!

Demek ki; dinci” iktidar – dini siyasete utanmazca alet eden sefil politikacılar, halkı dinden de ediyor!

İnsanlar bu acı sömürüyü artık mutlaka sorgulamalı. Savaştan beter derin-yaygın yoksullaşTIRma niçin?

Çıplak yanıt     : AKP=RTE’nin bilinçli politikaları! Halkı yoksullukla ümmetleştirme ve biata zorlarken, yandaşlara ve devşirebilecekleri çaresizlere tarikatları yollayarak dolaylı yardım yapıyorlar.

Oyun büyük!

Öte yandan İslamiyet eski ve çok çaresiz!
1400 yıl önceki geleneklere kendince esnemeden-esnetmeden, DİNDE REFORM’a yanaşmadan “iman” dayatıyor!
Örn. islam kapitalistlerine salt %2,5 (1/40) fitre-zekat öneriyor, yılda bir kez.
Yoksulluğu verili olgu-yazgı (kader) inancıyla topluma dayatıyor!? “Şükür edin, bu dünya sınavdır” masalları anlatıyor az eğitilmiş yoksullara.

Eğitimi (Maarifi!) bütünüyle dincileştirerek çocuk yaşta beyinleri yıkamayı ve salt islamın bir mezhebinin dogmalarıyla koşullandırmaya çabalıyor!

Yığınlar deriiiin uykulardan uyanıp sorgula(ya)mıyor bu hayın kuşatmayı.
Açıkçası İslamın, yoksulluğu yok etmeye dönük somut çözümü yok ne yazık ki!
Neden acaba?!
AKP=RTE’nin hedefi dinci-tebaa devleti!
***
K. Marx hiç haksız değildi: “Kapitalizm, dini bir afyon gibi kullanıyor!” derken.
Softa yobazsa, bu söylemi çarpıtıp, “Marx dinimize afyon dedi..” karşı suçlaması ile demagojide. Ama kapitalistler, bu ilkel ideolojilerini müslümanlara da şırınga ettiler.
İslam seçkinleri kendilerini Batı’lı ağababalarının yerine koymuş durumda; kabilelerine-ümmete masalın adı: “Dinler arası diyalog, medeniyetler uzlaşması”(!?)

  • Devşirilmiş FETÖ islamının post-modern derebeyleri, hıristiyan Batı ile göbekten bağlı, işbirlikçi!

Halkının çoğunluğu müslüman olan ülkeler (“İslam ülkeleri” kavramı yanlış; ülkenin dini olmaz,
din kabule bağlı olarak insanlara ve bireyseldir)
genel olarak sefalet içinde, bu 57 ülkenin toplam dışsatımı Almanya’ya erişemiyor.

İskandinav ülkeleri gönenç (refah) adaları, halkın büyük kesimi deist-ateist-bilinmezci!

KURBAN”sız; hakça gelir dağılımlı, sömürünün olmadığı, laik-barışçıletik, onurlu bir toplumsal düzen ve ekonomo-politik demokratik hukuk devleti istiyoruz.
Bunun olanaklı olduğunu da biliyoruz; insanlık önünde-sonunda böylesi bir düzeni kuracak! Thomas More’un Ütopya’sı epey demlendi, 500 yaşında!
***
Yazımızın Cumhuriyet Gazetesi web sitesinde erişkesi (linki) :
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/kurban-bayrami-cagrisimlari-2218898 

Köşe yazımızın PDF biçimi : Kurban Bayramı çağrışımları, 20.6.24

Yazımızın daha kapsamlı örneği :
http://ahmetsaltik.net/2024/06/17/kurban-bayrami-cagrisimlari/

SORUNLAR 

Suay Karaman

Yaşadığımız süreçte ülkemizde dinci eğitimden başlayıp, istilacı göç ile süren büyük sorunlarımız bulunmaktadır. Bunlardan başka hukuksuzluk, ekonomik bunalım, açlık, yoksulluk, işsizlik, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yok edilmesi, sanayi, tarım ve hayvancılığın bitirilmesi, terör gibi sorunlarımız da toplumun belini bükmektedir.

Kuşkusuz bu sorunların en başta geleni saptırılan eğitimdir.

Büyük Atatürk’ün 22 Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlerle görüşürken söylediklerini aklımızdan çıkarmamalıyız:

  • “Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır
    veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.”

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bugüne dek dokuz kişi Milli Eğitim Bakanı oldu.
Bu dönemde eğitim-öğretim sistemi 18 kez değiştirildi.
Ülkemizin şiddetle bilime ve teknolojiye gereksinimi varken;

  • AKP iktidarı laik-bilimsel eğitim yerine sürekli imam-hatip okulları açarak ve
    öbür okullarda da içeriği sürekli daha çok dinselleştirerek, dinci eğitim dayatmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, gerek öğretim programlarında, gerek ders içeriklerinde, gerekse okul kitaplarında laik-bilimsel ve çağdaş eğitime ters düşen çok kapsamlı değişiklikler yaptı.
Bu değişikliklerin ülkemizi çağdaş dünyadan koparacağı bellidir.

Dindar ve kindar bir nesil yetiştirme” amacını gizlemeyen AKP iktidarı, din eğitimini 4-6 yaş dilimi çocuklara dek indirdi. Bu dayatmanın bilimsel açıklaması yoktur, tümüyle İDEOLOJİKTİR!

Milli Eğitim Bakanlığı tarikatlarla protokoller imzalayıp onları okullara sokarak, laik-bilimsel eğitime son vermekte!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı 2022-2023 eğitim-öğretim yılsonu istatistiklerine göre, bugün okul öncesi, ilk, orta ve lisede toplam 75.514 okul bulunmaktadır. Ortaokul ve lise sayısı toplam 30.623 olarak verilmiştir. Bunun 5.146’sı imam-hatip ortaokulu ve lisesidir. Ortaokul ve lisede toplam 6.789.681 öğrenci okurken, imam-hatip ortaokulu ve lisesinde 1.175.983 öğrenci kayıtlıdır. Yani ortaokul ve lise öğrencilerinin yaklaşık %18’i imam-hatip okullarında öğrenim görmektedir.

Ülkemizde üniversite öncesi 75.514 okula ve 46.828 kütüphaneye karşın 90.000’den çok cami vardır ve sürekli yenileri yapılmaktadır. Toplum, TEK ADAMA’a “biat eden” tebaa kılınacaktır!?

Bilimsellikten sınıfta kaldığımız çok bellidir; artık iman gücüyle bilim yapılamayacağını da anlamamız gerekir. (AS: Aydınlanma, aklın inançtan – bilimin dinden özgürleşmesidir!)

AKP 3 Kasım 2002 iktidara geldiğinde, geçmiş hükümetlerce genel bütçeden eğitime %22,4 pay ayrılıyordu. 2023’te AKP iktidarının merkezi yönetim bütçesinden eğitime ayırdığı pay %9,6’ya indirildi! Kamu okullarından kısıldı, özel okullara öğrenci başına destek ödemesi giderek artırıldı.

Milli Eğitim Bakanlığı, devlet okullarına yeterli ödenek ayırmayıp, imam-hatip okullarına ve özel okullara ciddi parasal kaynaklar ve olanaklar seferber etmektedir. Bu ideolojik bir seçimdir.

  • AKP, din devleti kurmak için, ulusal eğitimi hem dincileştirmekte hem de özelleştirmektedir! Bunu ısrarla, kararlılıkla ve ideolojik körlükle dayatmaktadır. (A.S.)

Yıllardır siyasal sömürü (istismar) ve ideolojik araç konusu yapılan imam-hatip okulları, her açıdan desteklenip tüm giderleri devlet ve kimi tarikatlar tarafından karşılanırken, öbür devlet okulları için velilerden kapsamlı parasal destek beklenmektedir. Kısacası, kamusal eğitim yavaş yavaş dışlanarak (tasfiye edilerek), özel öğretim ve dinci eğitim veren okulların desteklendiği (teşvik edildiği) görülmektedir.

Ulusal Eğitim sisteminde dayatılan ticarileşme ve dincileştirme uygulamaları sürekli ve bilinçli olarak artırılmaktadır. AKP, din devleti kurmak için, AYDINLANMIŞ BİR ULUS istememektedir.

Eğitim yasalarında değişiklik yapılacaksa, ülkenin geleceği olan çocukların, çocukluk dönemi ve sonrasındaki gelişimini sağlayacak düzenlemeleri hedeflemesi gerekir.

Laik, bilimsel ve çağdaş, karma, kamusal bir eğitim dizgesiyle öğrenilen temel bilgilerin ve kazanılan becerilerin, bilimsel akılcılık ışığında yaşamla ilişkilendirilmesi ve sorun çözme becerilerinin edinilmesine odaklanılmalıdır. Tersi, “sürü toplum” ve ulusu çürütmedir!

  • Acımasız Küresel yarışma için, başta Bilişim, zorunlu donanımlar mutlaka sağlanmalıdır

Bilim insanlarına danışılmadan hazırlanan, bilimsel verilere dayanmayan adına “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” denen bu Müfredat (Yetişek!) Programı tümüyle politik-ideolojik bir dayatmadır.

  • Türkiye, böyle bir sistemle laik-bilimsel eğitime son vererek, tümüyle ümmetleştirilecektir!

Getirilen bu yeni öğretim programının omurgasını temel bilimsel dersler değil, dinsel ders ve kavramlar oluşturmaktadır. Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji gibi evrensel ve temel bilim dersleri yerine daha çok dinsel ve ahlaksal değerlerin öğretilmesine odaklanılmıştır. On yıldır üzerinde çalışıldığı söylenen 3500 sayfalık

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli“nde 12 yıllık temel eğitimde toplam 1210 saat Matematik, Fen ve Sosyal bilimlere ayrılırken; 1590 saat din ve ahlak bilgisi ile iyi insan olma konularına ayrılmıştır.

Evrim Kuramı gibi birçok bilimsel kuramın yanında Darwin, Einstein, Newton gibi evrensel bilim insanları ve kuramları öğretim programları içeriğinden kaldırılmıştır.

Ülkemizde AKP ile birlikte dinci yeni bir rejim yaratılmıştır ve bu yeni rejim, topluma kendi ideolojik eğitimini dayatarak konumunu-kazanımlarını berkitmektedir (tahkim etmektedir).

Eğitim sistemi, yıllardır ulusallıktan çıkartılarak küresel sermayenin buyruğuna bırakılmıştır. Böylece vatan bilinci olmayan, ulusal kimlikten uzaklaştırılan; cumhuriyet, laiklik, bağımsızlık, demokrasi gibi kavramların anlamını bilmeyen kuşaklar yetiştirilecektir. Bunun için öğretim programlarından Ulusal Kurtuluş Savaşı, eşsiz önderimiz Atatürk, laik cumhuriyetimize karşı yapılan emperyalist destekli saldırılar, etnik isyanlar çıkartılmaktadır.

AKP iktidarı devleti eğitimden çekerek, yasal olarak yasak ve kapatılmış olan (Anayasa md. 174) tarikat-cemaatları okullara doldurarak kendi eğitim sistemine yön vermektedir. Amaç, düşünmeyen ve sorgulamayan bir tebaa ve oy deposu yaratmaktır.

Ülkemiz genelinde üniversite öncesinde yaklaşık 20 milyon öğrenci ile 1,2 milyonu aşkın eğitim emekçisini ve ailelerini etkileyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin getireceği yıkıcı sonuçlar üzerinde titizlikle düşünmemiz ve tartışmamız gerekir.

Bu dinci – gerici siyasal islamcı ideolojik model asla kabul edilemez!

Bunun için etkili ve sonuç getiren örgütlü, demokratik eylemlere hızla gereksinim vardır.

Bu konuda muhalefet partilerinin cılız tepkilere son vererek, topluma önderlik etmeleri gerekir.

Emperyal destekli, ulusa düşman bu Projede (tasarımda) rol almayan siyasal partilerin,
bu sözde yeni çağdışı öğretim programına karşı çıkmak ve engellemek için demokratik kitle örgütleriyle birlikte alanlara çıkmaları kaçınılmaz bir görev ve zorunluluktur.

Meşru direnme hakkı doğmuştur, gerekirse anababalar çocuklarını okula yollanmaz!

Azim ve Karar, 10.06.2024.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Haziran 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE


YEMEK

DİB, Dini İhtisas Merkezi için 8 milyarlık yemek (üst kalite) ihale etmiş.

Yiyin efendiler!..

ETİK

Gebze’de, kız öğrencileri kıyafetlerinin açık olduğu gerekçesiyle törene almayan sapkın okul müdürüne sahip çıkan Dini Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Konunun medyatik hale gelmesinin basın etiği açısından doğru olmadığını” savundu.

Etiğini de ettiğini de sevsinler…

TASARRUF

Vatandaşın her lokmasında, her adımında tasarruf arayan saygıdeğer iktidar, yandaşlara milyonlarca liralık saray ihaleleri vermeye devam ediyor.

Vatandaş tasarruf etmese yamyamları nasıl doyuracak?..

KARANLIK

 Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in eşi, Adalet ve İçişleri Bakanlarına mektup yazarak “katilleri koruyan karanlık elleri bulun!” dedi.

Oralar karanlık…

NORMAL

Bahçeli, ”Ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur” diyor.

Kendisi normalse öyledir…

ŞAŞKINLIK

Jandarma, Osmaniye’de kuruluş yıldönümünü AVM’de kutladı.

Bahçeli’nin normal memleketi…

HAZIM

RTE, “İade-i ziyaretimizi hazmedemediler.

Sade Özgür Özel olsa neyse, milletin midesine oturdu…

Anayasaya darbe

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

AKP Genel Başkanı ve “cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam’daki “istişare ve değerlendirme” toplantısında, “darbe anayasası”nın değişmesi ve “sivil anayasanın” gerekliliğinden söz ederek, yine gerçekleri tersyüz etti.

Birincisi, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, 1982 yılında “kabul edilen” anayasa, birçok anayasa değişikliğiyle zaten değişti. Günümüzde, “12 Eylül darbe anayasası” olarak adlandırılabilecek bir şey kalmadı. 1982’den kalan ve değiştirilmesi gereken bazı (kimi) antidemokratik maddeler olsa da, bu maddeler anayasanın bütününü temsil etmemektedir.

İkincisi, anayasaya en büyük darbelerden birisi, AKP döneminde, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini devreye sokan referandum (halkoylaması) ile vurulmuştur. (AS: Hukukçu şapkamızla söyleyelim; 16 Nisan 2017 halkoylaması hukuksal olarak doğmamış, yoklukla sakattır! Çünkü YSK, mühürsüz zarf-oyları geçerli sayarak Anayasayı çiğnemiş, TBMM’nin yasama yetkisini gasp etmiştir!)

Anayasanın birçok demokratik maddesine aykırı olan bu değişikliklerle, TBMM’nin yetkileri sınırlandırıldı; Yürütmenin yasa (AS: Yasa değil, KHK eşdeğeri CBK) çıkarması sağlandı; Anayasa Mahkemesi’nin ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun üyelerinin önemli bir bölümünün (tek kişilik!) Yürütme – CB tarafından atanması karara bağlandı; böylece Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki güçler ayrılığı sistemi büyük darbe yedi.

Ortada bir darbe anayasası değil, anayasaya vurulan bir darbe vardır.

  • Bugün bir darbe anayasasından söz edilecekse, bu 1982 Anayasası değil,
    2017 Anayasası’dır.

***
AKP’nin ve Erdoğan’ın anayasaya vurduğu tek darbe bu da değildir. Bugün geçerli olan anayasada var olan birçok demokratik madde AKP ve Erdoğan tarafından yıllardır ihlal edilmektedir (çiğnenmektedir).

Bu maddeler ve içerdiği ilgili ifadeler şunlardır:

Madde 2: “Türkiye Cumhuriyeti … demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Madde 6: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
Madde 7: “Yasama yetkisi … Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.”
Madde 8: “Yürütme yetkisi ve görevi, cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
Madde 9: “Yargı yetkisi … bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Madde 11: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.”
Madde 14: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri … insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Madde 24: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Madde 25: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.”
Madde 26: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Madde 28: “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
Madde 34: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Madde 138: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
***
Erdoğan’ın kullandığı “sivil anayasa” ifadesi, bu anayasa maddelerinin de ihlal edilmesi eylemini meşrulaştırmanın kod adıdır!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasaya darbe10 Haziran 2024

İMAMLARIN DARBESİ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bahçeli, yüzüklü elinin altında tuttuğu “15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi” dosyası ile, “Sinan Ateş Dosyası” nedeniyle kendisini sıkıştırmaya kalkan AKP’ye gözdağı veriyordu! Bahçeli ve Ortakları
bu konuda boşuna birbirlerini tehdit etmesinler! DOĞRU Parti bu konuda da hazırlıklarını çoktan bitirip, dosyasını belgeler, fotoğraflar, noterli ifadelerle hazırladı. Çok yakında, Bahçeli’nin de bilmediği gerçekler yargılamada açığa çıkacak. Hepsi birlikte yargılanacak

15 Temmuz “Darbe Girişimi” dosyası, AKP İktidardan düşünce yeniden açılacak ve “Darbe Girişimi” sırasında işlenen suçların faillerini, planlı olarak gerçekleştirilen cinayetleri yapan katilleri korumak amacıyla, CB Erdoğan tarafından çıkarılan yasa ve kararnameler
AYNI YOLLA kaldırılacaktır. Çünkü;

15 Temmuz 2016 “Darbe Girişimi” T.C. Devletini yıkmak için dışarıda planlanan
“TEK ADAM SİSTEMİNİN” ve başta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Yüksek Yargı gibi devlet kurumlarımızın çökertilmelerinin de, ülkemize ON İKİ MİLYON sığınmacının getirilmesinin de, ekonomimizin çökertilmesinin de kaynağı,
bu darbe girişimi sayesinde ele geçirilen
meşruiyet dışı güçtür…

Türk Tarihi ve Türk Milleti huzurunda açıklıkla ifade ediyoruz ki:

  • AKP, bu Darbe Girişiminin ve sonrası cinayetlerin BAŞ SORUMLUSUDUR.
  • MHP, kendisine verilen talimat gereği, AKP’ye destek vermiş suç ortağıdır.

CHP 15 Temmuz’u anlayamamış, üstelik AKP-MHP’nin düzenlediği Yenikapı Mitingine katılmış, Kılıçdaroğlu orada yaptığı konuşma ile 15 Temmuz sonrası yapılan rezilliklere meşruiyet kazandırmıştır…

Şimdi de Özgür Özel, Yumuşama-Normalleşme“ adı altındaki oyuna balıklama atlayarak, Erdoğan’ın ÜÇÜNCÜ KEZ Cumhurbaşkanı seçilmesi suçunu (Anayasayı İhlal Suçudur) meşrulaştırma çabası içindedir.

AKP-MHP-HÜDA PAR ortaklığının işlediği maddiyata dayalı suçları görmezden gelseniz bile,

BOĞAZ KÖPRÜSÜNDE, silahsız İKİ TÜRK ASKERİNİN kafalarının canlı iken kesilip öldürülmelerini ve bu katillerin AKP tarafından korunmalarını, TÜRK MİLLETİNİN bağışlaması mümkün değildir…

Bu Bayram günü neden bunları yazıyorsun, diyebilirsiniz?

Aynı rezil filmi bir daha görmenizi istemiyoruz da ondan!

15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı oyunun iki İmamı vardı.

Biri İstanbul İmamı, diğeri Pensilvanya İmamı!

Darbe, 15 Temmuz 2016 akşamı saat 20.30’da başladı.
Darbeciler, ne hikmetse AK Sarayı değil TBMM’yi bombaladılar!

Muhalefet liderlerinin farkında olmadıkları şey şu idi :

İkinci 31 Mart Vakası gerçekleşmişti. Fakat bu kez isyanı çıkaranlar da, sözüm ona bastıranlar da “Federe İslam Ümmeti Devleti” savunucuları yani, Atatürk Cumhuriyeti düşmanları idi…

Eğer buraya dek yazılanlar gerçek olarak kabul edilmez ise, şu sorunun yanıtı istemek her akıl sahibi insanın hakkı olmalıdır. Lütfen düşünün ve sorgulayın :

Darbe girişiminden 5-6 gün önce ortadan kaybolan Erdoğan’ın haberi yoksa ve bu darbe gerçekse, nasıl oluyor da aynı gün, o korku ve telaş içinde İKİ Anayasa Mahkeme Üyesi, BEŞ HSYK Üyesi, 2475 Yargıç “Silahlı Terör Örgütü Kurmak” suçlamasıyla gözaltına veya açığa alınabildi?

Bir günde bu kadar kişiye değil tebligat göndermek, adlarını alt alta yazmak bile mümkün değildir. İsterseniz deneyin!

Unutulmaması gereken önemli konu ise, bu FETÖ’CULARI kimlerin tayin ettiğidir.

Evet, Cemaat denen FETÖ/PDY silahlı bir terör örgütüdür. Ama bu örgütün işbirlikçisi ve devletin en hassas birimlerine yerleştirilmesi işini yapan AKP ve Erdoğan’dır.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 18 Haziran 2024

Temel sorun anti-laiklik

Örsan K. Öymen

Örsan ÖYMEN
Felsefe Profesörü

Cumhuriyet, 17.6.24

  • AKP iktidarında var olan en temel sorun,
    laiklik ilkesinin uygulanmamasıdır.

Çoğu siyasetçinin ve yorumcunun sandığının aksine, en temel sorun ekonomik kriz de değildir, adaletten yoksunluk da değildir. Çünkü bugünkü ekonomik krizin de, adaletsizliğin de temelinde, AKP’nin laiklik karşıtlığı ve teokratik bir düzen kurma hedefi yatmaktadır.

Laiklik, dinin devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine karışmaması; devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın felsefi görüşünü ve yaşam biçimini güvence altına almasıdır.

AKP iktidarı ise aksine, devlette kadrolaşmanın, siyasetin, ekonominin, hukukun, eğitimin ve yaşam tarzının (biçiminin) dincileşmesi doğrultusunda bir mücadele (savaşım) vermektedir.

Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu; 14. maddesi, anayasada belirlenen hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını; anayasanın 24. maddesi, devletin sosyal, ekonomik, siyasal, hukuksal temel düzeninin kısmen bile olsa din kurallarına dayandırılamayacağını ifade eder (emreder!).

AKP bu anayasa maddelerini yıllardır ihlal ettiği (çiğnediği) halde, muhalefet siyasetçileri ve AKP iktidarına karşı olduğunu iddia eden yorumcular, bu konuyu ısrarla gündeme getirmemektedir!
***
Ekonomik krizin (bunalımın) ekonomik nedenlerinin başında sanayi, teknoloji, tarım sektörlerinde etkili ve nitelikli bir üretim ekonomisinin var olmaması yer almaktadır.

Ancak Türkiye’de ekonominin bugünkü duruma gelmesinin ilk siyasal nedeni, AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın “nas” söylemi ve uygulamasıdır. Erdoğan anayasanın 24. maddesini çiğneyerek faiz stratejisini din kuralları ve “Kuran’ın zorunlu kıldığı buyruklar” üzerinden belirlediği ve faizleri düşürdüğü için, Türk Lirası radikal (kökten) bir değer yitimine uğradı ve buna bağlı olarak yüksek enflasyon ortaya çıktı.

  • “Nas” devalüasyona, devalüasyon enflasyona neden oldu!

Başka bir deyişle, laiklik ilkesinin çiğnenmesi ekonomik bunalıma yol açtı!

Eğer Türkiye’de sağlam bir üretim ekonomisi var olsaydı, “nas” böylesine büyük bir ekonomik bunalıma yol açmazdı. Ancak Türkiye’de ekonomi kırılgan bir zeminde varlığını sürdürdüğü için, “nas” çöküşe neden oldu.

Bunun da ötesinde, Türkiye’de ekonominin lokomotifi olan, ekonominin yükünü taşıyan ve buna bağlı olarak en çok vergi ödeyen paydaşlar, kesimler ve iller, Türkiye’de bir din devleti ve teokratik düzen hedefine sahip değildir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Eskişehir, Bursa, Aydın, Muğla, Antalya, Manisa, Denizli, Balıkesir gibi sanayi, teknoloji, finans ve hizmet sektörünün öncü illeri bir din devleti sevdası içinde değildir.

Türkiye’de siyaseti Erzurum, Sivas, Kayseri, Çorum, Yozgat, Şanlıurfa, Rize ve/veya laiklik karşıtı tarikatlar ve cemaatler belirlemeye kalkarsa, ekonomik kalkınmanın sağlanması da kategorik olarak olanaksızdır.

Erdoğan’ın göremediği şey budur ve Erdoğan gerçekte kendi bindiği dalı kesmektedir.
***
Aynı durum, adalet ve hukuk alanındaki sorunlar için de geçerlidir. Petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynakların olmadığı bir ülkede, hukuk devleti ve adalet de yoksa, o ülkede ekonomik kalkınmanın neredeyse olanaksız olduğu doğrudur. Ancak,

  • Türkiye’de neden adalet, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı yoktur ve masum insanlar hapislerde yatmaktadır?
  • Çünkü AKP teokratik bir düzen kurmayı amaçlamaktadır!

Kamuoyunda sık sık karşılaştığımız “patrimonyal sultanlık”, siyaset bilimsel açıdan AKP düzenini tanımlamak için uygun bir kavram değildir. Bu kavram AKP’nin laiklik karşıtı siyasetini yok saymaktadır.

  • AKP teokratik bir monarşi kurmak peşindedir!

Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasaya darbe10 Haziran 2024

BAYRAM ve BABALAR GÜNÜ

Suay Karaman

Bu yıl Kurban Bayramı ile Babalar Günü aynı güne denk geldi ve birlikte kutlandı. Yaşam, sürekli olarak kendini geliştirmek, yenilemek ve ileriye doğru atılım yapmaktır. Zamanımızdan 1400 yıl önceki yaşam biçimini günümüzde de sürdürmek ısrarı yanlıştır. Bunu başaramayan bireyler ve toplumlar geri kalmaya mahkumdur. Bugün İslam ülkelerine bakınca, bu durum net olarak görülmektedir. Zaten laikliğin olmadığı yerde demokrasi, hukuk, adalet, bilim olmaz; bu nedenle gelişme ve ilerleme de olmaz. İşte ülkemizi, öbür İslam ülkelerinden ayıran fark da buradadır.

Müslümanların büyük çoğunluğunun kurban kesmeyi bir zorunluk gibi algılayıp, en zor koşullarda kurban kesmeye çalıştıkları bilinmektedir. Kuran’da Hac suresinin 36. ayetindeki “Allah’a kulluğun bir işareti olarak, hayvanların kurban edilmesinde sizin için yararlar mevcuttur…” ifadesine göre yapılan bu işlem için kimi açık fikirli ilahiyatçılar bir sonraki 37. ayetteki “Unutmayın ki o kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey erdemli davranışınızdır.” ifadelerine dikkat çekmektedirler. Ancak bilimden payını alamayan tutucu görüş öne çıkartılarak, kurban bayramında hayvanlar kesilmektedir. Bu hayvanlar sevap adına (için) kurban edilmektedir ama neyin sevabı olduğu da belli değildir. Ahlak yoksa, dürüstlük yoksa, erdem yoksa, bilimsellik yoksa, yurtseverlik yoksa bu neyin sevabıdır, salt kendini kandırmaktır.

Kurban Bayramında hayvan kesmek yerine, ödenecek bedelin gereksinimi olan kişilere ya da gerçekten güvenilir kurumlara verilmesinin daha doğru olacağı bilinmelidir. İşte bundan daha güzel bir sevap olamaz. Ülkemiz, 1980’li yıllarda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, Turgut Özal ile başlayan ve AKP ile süren dönemde, bu niteliğini yitirmiş ve yurt dışından birçok gıda ürünü almaya başlamıştır. Bugün yaklaşık 85 milyonluk Türkiye’nin 15 milyon ineği varken, 4 milyonluk Uruguay’ın 16 milyon ineği olmasının üzerinde düşünülmesi gerekir. Özellikle kurban bayramları için Arjantin, Brezilya ve Uruguay’dan canlı hayvan almamız konusunda, ülkemiz yöneticilerinin pişkinlikleri de unutulmamalıdır.

Ülkemizde her geçen yıl hayvan varlığı azalmaktadır. Özellikle dışalım politikası ile yerli üretim olumsuz etkilenmektedir. Bunların dışında yem başta olmak üzere girdi bedellerinin çok yüksek olması, mera alanlarının amaç dışında kullanılması, kırsal nüfusun yaşlanması ve hayvancılığın yeterince desteklenmemesi, günden güne hayvan varlığının azalmasına neden olmaktadır. 2023 yılında 52.363.000 küçükbaş ve 15.583.000 büyükbaş hayvan varlığına sahip ülkemizde, her kurban bayramında yaklaşık 2.750.000 küçükbaş ve yaklaşık 850.000 büyükbaş hayvan kesimi yapılmaktadır.

  • İslam’ı yeniden ve günümüzün koşullarına göre yorumlamanın zamanı gelmiştir.

Ülkemizdeki tüm ibadetin Türkçe olarak yapılması da gerekli olduğu ölçüde, aynı zamanda zorunluktur. Günümüzde gördüğümüz yobazlığın sona erdirilmesi için bu gereklidir. Çünkü
1400 yıl önceki İslami yaşam biçimini, bugün her yönüyle yaygınlaştırmak isteyen anlayış, demokratik ve laik devlet ilkesi ile çatışmaktadır. Siyasal iktidarın eylem ve söylemleriyle, özellikle yeni eğitim-öğretim programlarıyla toplumun aydınlık geleceği karartılmak istenmektedir.
***
1972 ‘den beri, babaların çocuklarının yaşamları için verdikleri katkıyı ve savaşımı takdir etmek için “Babalar Günü” kutlanmaktadır. Sonora Loise Smart Dodd (1882-1978) adlı bir kız, annesinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyüten Amerikan iç savaş gazisi babası William Jackson Smart (1842-1919) için, anneler günü gibi babalar gününün de olması gerektiğini düşünmüştür. Bunun için babasının doğum günü olan 5 Haziran’ın Babalar Günü olarak ilan edilmesi için çalışmalara başlamıştır. Ancak çalışmalar o tarihe yetişememiş ve kutlamalar Haziran ayının 3. Pazar gününde kutlanmıştır. Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910’da Washington eyaletinin Spokane kentinde kutlanmıştır.

1924’te ABD Başkanı Calvin Coolidge (1872-1933) kutlamaları desteklemiştir ama resmi olarak babalar günü ilan edilmemiştir. 1966’da ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson (1908-1973),
her yıl Haziran ayının 3. Pazar gününün babalar günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlamıştır. 1972’de ise ABD Başkanı Richard Nixon’ın (1913-1994) imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD’de resmi tatil ilan edilmiştir. Bugün Türkiye’nin de arasında bulunduğu yüze yakın ülke, Haziran ayının 3. Pazarı gününü “Babalar Günü” olarak kutlarken, kimi ülkeler farklı tarihlerde kutlamaktadır.

Gerçekte Babalar Günü de kapitalizmin yarattığı özel günlerdendir. Normal olarak insanlar babalarını da, annelerini de, eşlerini de, çocuklarını da, kardeşlerini de yalnızca bir gün değil; her gün anar, her gün sever. Kapitalizmin yarattığı bu günler, bir tüketim çılgınlığına dönmektedir. Bayram ise özünde sevgidir, dostluktur, saygıdır, hoş görüdür.

  • Bayram doğayı ve vatanını sevmektir, ulusal değerlere sahip çıkmaktır.

Bu değerlere sahip insanlarımızın bayramı kutlu olsun.

Azim ve Karar, 17 Haziran 2024

Anayasa Mahkemesi ve darbe anayasası

Siyaset, 13.06.2024, BİRGÜN 

AKP Sözcüsü Ö. Çelik, Erdoğan’ın CHP dönüşünde yaptığı ve muhtemelen (olasılıkla) önceden hazırlanmış olan açıklamasında, “Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız”  unvanını sürekli birlikte kullandı. CB Anayasal unvan, Parti Genel Başkanlığı ise fiili durum.

Bu fiili (eylemli) durumun kaynağı şu saptama: “Türkiye’de fiili bir durum vardır… ve de suç işlenmektedir.” Bahçeli’nin konuşması (16.10.16), OHAL ortam ve koşullarında Anayasa değişikliğinin itici gücü oldu. Anayasal kamuoyu oluşmadan ‘evet’ ve ‘hayır’ kampanyaları eşit olmayan koşullarda yürütüldü.

  • YSK, Anayasa’ya aykırı bir kararla mühürsüz zarf ve oyları geçerli saydı
    ve sonucun ‘evet’ yönünde çıkmasını sağladı.

15 Temmuz darbe girişiminin 3. ayında Hükümeti ve Parlamenter rejimi kaldırmak için düğmeye basan ve 6 ay içinde bunu ‘başaran’ AKP-MHP ikilisi, uyum yasaları için kendilerine 6 aylık süre tanıdı.

Bu zaman içinde başlıca yasama faaliyeti, seçim yasasında değişiklik oldu. 12 ay sonra, seçimleri 16 ay öne alan AKP-MHP, yine uyum düzenlemesi yapmadı; seçim kararı sonrası yürürlüğe koyduğu 7142 sayılı yasa (RG: 18.5) ile uyum düzenlemelerini KHK’ye bıraktı.

24 Haziran seçimleri, yüzyılların ürünü Anayasal ve siyasal mirası tarihe gömdü; KHK-703 ise, seçimler sonrası çıkarıldı. İzleyen günlerde Cumhurbaşkanı, CBK-1 ile 536 maddelik düzenleme yaptı.

Böylece, Nisan 2017’de tasfiye edilen Osmanlı-Cumhuriyet kurumları yerine getirilen tek kişili Devlet yönetimi ve yürütme için uyum düzenlemesi, kendini tasfiye etmiş olan Hükümet ve bütün yetkileri kendisinde toplayan kişi tarafından yapılmış oldu.

Pek hacimli olan tasfiye ve sözde uyum düzenlemelerinin iptali için CHP, 60 gün içinde AYM’ye başvuru yaptı. AYM ise, 60 ayda karar ver(e)medi.

2017 kurgusu, bir devletin yıkılarak yeni bir devlet kurulması sırasında yapılan köklü değişiklikleri andıran Anayasal düzenleme. AYM ise, CBK-1 ve KHK-703 denetimini yıllara yaydı.  Olağan düzenlemelerde bile 5-6 yıl makul süre değil kuşkusuz; ancak, bu denli köklü kopuş ve geçiş dönemine ilişkin düzenlemeler açısından anlaşılması zor, fazla gecikme.

Anayasa suçu’ saptaması, Anayasa değişikliğinin itici gücü olmuş olsa da, inşa edilmek istenen rejim, otoriter de olsa, bunun hukuk yoluyla gerçekleşmesi, AYM’nin, adil yargılanma hakkının asgari gereklerinin uygulanmasına bağlı idi.

Hukuka inançlı yurttaşlar, kararlarını sabırla bekledikleri 62 yıllık Anayasa Mahkemesi (AYM), 6 aylık zaman diliminde Devlet’in üç erkinin tümüyle Anayasa dışı söylem, işlem ve eylemleri ile karşılaştı. Kuşkusuz bu durum, Anayasa yargısında da bir ilk.

AYM kararlarını uygulamayarak Anayasa’yı ihlal ile yetinmeyen ve AYM üyelerine karşı suç duyurusunda da bulunan Yargıtay 3. CD Başkanı, 16 Mayıs’ta C. Başsavcısı olarak atandı.

CB ve Yargıtay’ın ödüllendirme atamasının temeli Can Atalay kararı (RG: 27.10.23)!

AYM’nin değinilen iki kararı da, Cumhur İttifakı’nın ödül çalışmaları yaptığı tarihlere rastlıyor:

CBK-1 hakkında 26 Ekim 2023’te verilen kısmi iptal kararı 27 Şubat 2024’te RG’de yayımlandı; yürürlük için 9 aylık süre tanındı.

KHK-703 hakkında 7.12.23 ta. kararları ise, 4.6.24 ve 5.6.24 tarihli RG’de yayımlandı… (482+113 sf.); yürürlük için 12 aylık süre tanındı.

Burada, 6 yıllık gecikme ve 6 aylık hesaplaşma arasındaki çelişkiler açık.

CB’ye atfen (yollama ile, gönderme ile) Ö. Çelik’in sıkça yaptığı “darbe anayasası” nitelemesi karşısında, ‘hangi darbe?’ sorusuna verilecek yanıt açık: 15 Temmuz Anayasası!

AYM, Darbe anayasası geçiş dönemi hukuksuzluğunu 2018’de yürürlüğün durdurulması veya tümden iptal ederek önleme yerine, 6 yıl sonra teşhir etme yolunu seçti.

Ö. Çelik’in, ısrarla kurtulmak gerektiğini vurguladığı ‘darbe anayasası’, AYM’nin teşhirine katkıda bulunduğu 2017 kurgusu değil mi?
======================================
Yazarın Son Yazıları

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 12 Haziran 2024

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AYIN İĞNESİ Rize’deki Çay Mitingi’nden bir afiş :

“Servetiniz, bizden çaldıklarınız”

EN KÖTÜSÜ

Mayıs ayı enflasyonunu açıklayan İngiliz Şimşek, “En kötüsü geride kaldı” ifadesini yineledi..

Oysa en kötüsü iktidarda kaldı…

TERÖRİST

Yerine kayyum atanan Hakkari Belediye Başkanı ile ilgili Bahçeli, “Terörist milletvekili, terörist belediye başkanı istemiyoruz.” dedi. Soruyorum;

  1. Teröristin aday olmasına ses çıkarmayan Yüksek Seçim Kurulu istiyor musunuz?
  2. Başlangıçta teröriste yol açmak, seçimi kazanmadan belediyeyi ele geçirme yönteminiz midir?..

UMUT

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli“nin tanıtım programı sırasında RTE’ye sarılan öğrenci, dolandırıcılıktan yargılanan fenomen Nihal ve Bahar Candan‘ın kardeşi çıktı.

Kimlerin umudu?..

TERFİ

AKP’nin, 926 sayılı TSK Personel Yasası’nda yapmak istediği değişiklikle terfilerde tümüyle Bakanlar yetkili olacak.

Yasa mevcut (verili) duruma uyduruluyor…

İngiltere’deki salgın ve Türkiye için uyarı

Prof. Dr. Bekir KOCAZEYBEK
Tıbbi Mikrobiyoloji Uzm., Cerrahpaşa Tıp Fak.

12 Haziran 2024, Cumhuriyet
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

 

İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı (UKHSA) yetkilileri 4 Haziran 2024 itibarıyla İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da doğrulanmış 113 kanlı ishal vakasının görüldüğünü, bunların %61’inin hastaneye kaldırıldığını, yılsonuna dek bu olguların giderek artabileceğini ve 1500’e dek çıkabileceğini açıkladılar. UKHSA yetkilileri kanlı ishalin nedeni olarak da Shiga toksini üreten Escherichia coli (STEC) isimli bir bakteri olduğunu bildirdiler.

STEC serotipi bakterinin idrar yolları enfeksiyonu yapan, insanların ve hayvanların bağırsak bakterisi olan “Escherichia coli”nin bir alt serotipi olarak ishal/diyare ve kusma yapan bakteridir. Bu EHEC/STEC tipi bakteriler, insanlarda kanlı ishal ile seyreden hemolitik üremik sendrom (HÜS) gibi böbrek fonksiyonlarının (işlevlerinin) bozulmasıyla karakterize (nitelikli) kronik (süregen) böbrek yetmezliğine neden olmakta ve ölümlere de yol açabilmektedir.

İngiltere’de ciddi kanlı ishal vakalarının (olgularının) artışına neden olan EHEC/STEC serotipi içindeki alt tipin O145 alt tipi olduğu, bu serotip içinde en sık hastalık nedeni olarak görülen O157:H7 alt tipinden farklı olduğu ve çoğu vakanın O145 alt tipiyle tek bir salgını oluşturduğu ifade edilmiştir. Bu bakterinin bir bireye bulaşıp kanlı ishal ve kusma ile seyreden hastalığı oluşturması için 1 ile 15 arası bakteri hücre sayısı yeterlidir. Bu kadar düşük sayıda bakterinin hastalık oluşturması kişiden kişiye bulaşı artırmakta ve lokal ciddi salgınların gelişmesine neden olmaktadır.

UKHSA yetkilileri kanlı ishal salgınının kaynağının henüz belirlenemediğini, ancak İngiltere’de geniş bir coğrafyada vakaların dağılımı olduğunu belirterek, muhtemelen ulusal düzeyde dağıtılan bir gıda veya birden fazla gıda maddesinin buna neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Tehlikeli EHEC/STEC serotipinde alt tip olarak O157:H7 alt tipi enfeksiyon hastalıkları bilim çevrelerince çok iyi bilinen ve salgınlarda en sık rastlanılan kanlı ishal ve HÜS yapabilen bir etkendir.

SUYA KARIŞABİLİR

2022’de Bolu’nun Çaydurt Yuva ve Kındıra köylerinden olası içme suyu tüketen 148 kişi bulantı ve kusma ile hastaneye başvurmuş, beş kişinin yapılan tetkiklerinde ise kanlı ishal ile ortaya çıkan anemi (kansızlık), akut böbrek yetmezliği ile seyreden HÜS tanısına ulaşılmış, bir kişi yaşamını yitirmiştir. Hastaneye başvuran kişilerin yaşadığı bölgede yapılan mikrobiyolojik incelemelerde dere, akarsu ve sondaj kuyularında bakteriyolojik kirlenme tespit edilmiştir. Bu yerel salgın üzerine dikkatler o dönemde Kurban Bayramı nedeniyle kesilen hayvanlardan arta kalan EHEC/STEC bakterisiyle olası enfekte (bulaşlı) hayvan deri postları, kemikleri, bağırsaklarının gelişigüzel kırsal ve ormanlık kesime bırakılmasına ve olası O157:57 EHEC/STEC bakterisinin (ya da az bir olasılıkla benzer hastalık kliniği oluşturabilen Shigella spp. tipi bakterisinin olabileceği) köylerde kullanılan içme suyu kaynağına karışabileceği (o dönemde basında Bolu’daki vaka bildirilen bölgelerde köy içme suyu salgınlarından sorumlu olacağı ileri sürülmüştü) üzerine yüksek olasılıkla yoğunlaşmıştır. Özellikle EHEC/STEC gibi kanlı ishal, akut böbrek yetmezliği ile HÜS yapabilen bu alt tip bakterilerin bulaş zincirlerinin başta süt inekleri olmak üzere sığır, dana, koyun, keçi gibi sıcak kanlı hayvanların dışkıları ile ete, süte, toprağa, suya ve dolayısıyla tüm çevreye yayıldığı net olarak gösterilmiştir.

Nitekim geçmişte Bolu’da HÜS ile seyreden ve bir kişinin yaşamını yitirmesine neden olan ve yakın zamanda İngiltere’de de benzer klinik yakınmalarla geniş bir bölgede kanlı ishal ve HÜS ile seyreden vakalarda etken olan bakteri aynı EHEC/STEC serotipine sahiptir. Bu bakteri serotipinin önümüzdeki günlerde ülkemizde yaşanacak olan kurban kesimleri sonrası hayvan artıklarının kırsal kesim, mera vb. içme suyu bulunan havzalara bırakılmasıyla süreç içinde
içme sularına karışması kaçınılmaz gibi gözükmektedir.

BAYRAMDA DİKKAT

Yapılan bir çalışmada bu bakterinin sayısının toprakta 130 günde 100 milyon hücreden 10 milyon hücreye indiği, yani aylarca hastalık oluşturma sayısını hâlâ korunduğu gösterilmiştir.
Bu nedenlerle kesilen hayvan artıklarının içme suyu bulunan havzalara bırakılmaması ya da kesim yapılan yerlerde lokal (yerel) çukurlarda imha edilmeleri gerekmektedir. Bunun dışında içme ve kullanım sularındaki klor düzeylerinin “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği”ne göre içme ve kullanım sularında olması gereken klor düzeyinin 0.2 mg/L üzerinde olmasının sağlanması hususunda içme suyu şebeke hatlarının periyodik kontrollerinin (dönemsel denetimlerinin) yapılmasının önemi de ortadadır. (AS: Anılan Yönetmelik, 10. maddesinde “..uç noktada yapılacak ölçümlerde serbest klor düzeyinin 0.2-0.5 mg/L” demektedir. Kanımızca Bayram döneminde üst sınıra yakın olunmalı.)

Bunun ötesinde özellikle kurban kesimleri süresince belediye/valilik, zabıta ve güvenlik ekiplerinin hayvan kesim artıklarının toplum sağlığını tehdit edebilecek ve salgın hastalık oluşturabilecek içme ve kullanım suyu havzalarına gelişigüzel bırakılmaması hususunda izlemlerinin ve denetimlerinin süreklilik göstermesi halk sağlığı yönünden önem arz etmekledir (taşımaktadır).
====================================
Dostlar,

“Kurban kesimi” dinsel bir yüküm değildir.
Muhammet Peygamber döneminde Kâbe’yi ziyarete gelenlere ikram için bir gelenektir. Günümüz koşullarında, 13-14 yy sonra, muazzam artan Müslüman nüfus 2 milyara yakındır.
Salt Türkiye’de geçen yıl “Kurban Bayramlarında” 4 milyona yakın hayvan 1-4 gün içinde topluca kesimevi (mezbaha) koşulları dışında kesildi. Bu eylem halk – toplum sağlığı, çevre sağlığı açısından çok ciddi bir tehdit kaynağıdır. Dünya genelinde sayı yüz milyona ulaşabilir ki bu çok ağır yükü çevresel yapı – doğa kaldıramamaktadır. Sorun Küresel ölçektedir ve Müslüman olmayan 6 milyarı aşkın insanın yaşamını da tehdit edebilir, bu yönüyle uluslararası bir çatışma konusu da olabilir. BM ve Dünya Sağlık Örgütü, FAO, UNEP küresel topluma uyarı yapmalıdır.

Öte yandan, hayvan hakları bakımından, bir “bayıltma” yapılmadan ve de acemi ellerde kesim açık vahşettir!

Kurban” sözcüğü ille “hayvan kesimi” anlamına gelmiyor! Tanrı’yı hoşnut edecek tüm eylemler bu kapsamdadır. Öğrencilere burs vermek, yurt yaptırmaktan tutunuz verginizi tam vermek, işinizi namuslu – dürüst yapmak, adil ve erdemli olmak, çalışıp üretmek… hep bu kapsamdadır. Konu ticarete de alet edilmektedir.

Dini siyasete alet etmeyen politik önderlerin, DİB’in halka dürüstçe çağrı yapması artık ertelenmemeli, insanların temiz duyguları kötüye kullanılmamalı, sömürülmemelidir. Bir de ağır yoksullaşTIRma kıskacındaki milyonlar, gerçekte dinsel zorunluk – ibadet olmayan “bu ritüeli / geleneği” yerine getiremedikleri için tinsel (manevi) acı duymaktadırlar. Bu sorun da yönetilebilir.

Yoksulların et yemesi” gerekçesi acıklı – gülünçtür (traji -komiktir)! İslam dini yoksulluğu verili olgu saymakta, fitre-zekat önermektedir. Yabanıl (vahşi) kapitalizm sömürgendir. Oysa toplumcu – kamusal ekonomi politikalarıyla yoksulluk sıfırlanamasa bile çok önemsiz düzeye köktenci olarak çekilebilir. İnsanların, dinleri ve ideolojik sistemleri sorgulamaları, yoksulluklarının nedenlerini anlamaya çalışması, bu tablonun bir yazgı değil insan eliyle dayatıldığını ve aşılabileceğini kavraması gerek! Aydınlar yürekli davranmalı, siyaset kurumu dürüst olmalı!

Web sitemizde bu bağlamda daha önce de epey yazı yayınladık. “Kurban” sözcüğü ile taranabilir. Yalnızca iki yazımız için erişkeler (linkler) aşağıda.

Bkz. http://ahmetsaltik.net/2015/09/24/kurban-bayrami-ve-sagligimizi-korumak-2/
http://ahmetsaltik.net/2017/09/01/kurbanin-islevini-sorgulayalim-bosuna-kurban-kesip-durmayin/

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık‘ın  üstteki erişke (link) ile okunabilecek yazısından :

  • Kuran diyor ki; “Onların etleri, kanları Allah’a ulaşmaz!”
  • Yani, boşuna kesip durmayın! 
  • Allah diyor ki, onlar bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salat, zekat, ihtiyaç fazlasını verme, isar, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları bekliyorum, takva budur.
  • Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir.
  • İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.”

Sevgi ve saygı ile. 13 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik