Kategori arşivi: ŞİİRLER / POEMS

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

Biri bülbül oldu, birisi güldür:
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri sevgilidir, biri güzeldir,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri kucaklayan, birisi saran,

Biri aranılan, birisi soran.
Biri kurtarılan, biri kurtaran,
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri arı oldu, birisi kovan,
Biri büyük asker, büyük kumandan,
Biri yaralının derdine derman,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri örnek oldu bütün cihana,
Biri Türk milleti adına, ana.
Biri can adadı nazlı vatana,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri bize kurdu cumhuriyeti,
Biri ecdadımın yurdu, cenneti.
Biri bize verdi bu hürriyeti,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri insanlığa örnekler katar,
Biri bu Şeref’in kalbinde atar,
Biri birisinin bağrında yatar,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Şeref TAŞLIOVA

 

Şiir… AÇIK..

A Ç I K….

Biz hep açık konuştuk.
Gökyüzünden maviydi sözlerimiz.
Sığ bataklarda değildik, kuşlar gibiydik,
Uçarıydık. Gözlerimizde
Şavkıyan parıltılar gibiydik.

Biz iyiye iyi, güzele güzel dedik.
Masallardan çekerdik mısraları, tülbent gibi.
Yalnız, şiirlerde yalan söylemezdik,
Umutlarımızda, hayallerimizde de yalancı değildik.

Biz buğday tarlalarında buğday,
Ağu yeşili bahçelerde ot,
Trenlerde düdük sesiydik.
Yıldızlara çobandık, değirmenlere su,
Bozkırlara bulut gölgesiydik.

Seller aktı gitti. Biz kaldık.
Bulutlar uçtu gökyüzünden.
Rüzgarlar darmadağın etti.
Ne bahçesinden hayır var, ne güzünden.
Akıl da bulutlar gibi çekip gitti.

Nerden bilirdik, çalışmaktan
Kocayacağını sevgililerin,
Yaşamanın güzelliği kadar
Hoyratlığını, bezginliğini…
Biz kaldık, koyup gitti bahar,
Her şeyi nerden bilirdik.

Cahit Külebi

DESTİNA… bir ömür aşkınla böyle yanar kalayım…


DESTİNA…

Aşklara vurur bülbülüm, yuvalanır gönlümün gülistanına
Gülüşün can sıcaklığımdır üşüdüğümde soluğun ateş
Yak savur küllerimi çölüme döneyim

Orman fısıltıları kulağımda rüzgar ıslıkları
Yağmur tutuşmaları, sevgi buluşmaları
Aşkın düştüğü yer… yangın
Yalnızca nefesin dindirebilir volkanımı
Ve rüzgarın merhem olur yarama süründüğüm

Bil ki derin kuyularında hasretimin suyu sensin
Ve nasılsan öylece gel salınışın rüzgarıyla
Irmakların sesiyle ay serenatları dökülsün kulağıma
Dudağıma işlesin meltem meltem seher yağmurları
Gözlerinin içinde sönmüş bir tutam yıldız gibi kalayım

Uçurumlara tutsak bir rüzgarım, yağmurlarla yaralı sesim
Fırtınalarda çırpınan suyum, hıçkıran ışık
Karlı dağlarda uzak bir ses gibi
Solgun bir anıyım şimdi bu uzak kentte
Kuşların göçüp gittiği mevsimlere benziyor yüzüm
Ömrümün bütün dallarını silkeledi hayat
Bütün bahçelerinden kovuldum umudun
Bir acıyı aşmak için, bin acıyı sırtıma vurdum

Uzak düştüm saçlarıma karanfil eken yıldızlardan
Sahipsiz mezarlıklar ülkesinde çıplak dolaşıyorum şimdi
İçinden kırılmış bir gölge
Başka hangi duvara yaslanabilir ki aşktan öte
Ve nasıl dayanabilir ki
Sevinçler yoksa terkisinde çekilen acıların

Ah Destina.. yaralı kızım, utangaç yıldızım
Yaslı gelinim, Anadolu’m, sarı sızım, sorma beni
Baktığım her pencerede doğulu ezikliğim
Yurdundan kovulmuş bir coğrafyasızım
Çıktığım her yolculukta türküler tutuşur içimde

Şimdi uzak bir sızıda nar ile közlenip
Çoğalan yalnızlıklarla yeryüzüne dağılıyor kalbim.
Kalbim ki, zemherinin ortasında kanatları üşümüş yavru bir kuş
Nereye uçsun, umutlar yoksa kanadında esen yellerin

Bırak bende başlasın bu ateş, sende bitsin
Aşktan öte ne varsa kalbimde savur gitsin
Gecelerin uzun kirpiklerine yalnızlığımı iliştirip ağlayayım

Ey göğsümde nar sıcağı, çığlığıma sinen duman
İçime soğurmuş küllerini bırak kızıl bir sabahın
Bırak ki dağılsın ıstırap yüklü bulutlar
Ateş oflayan ormanında bu ahın

Gün ışığıyla işlenmiş bir çiçeği
Koparıp göğsümün üstüne bastırıyorum her akşam
Dindirsin diye yüreğimdeki sızıyı
Tam da usumun ortasına düşerken gülbahar ülkem

Ah Destina’m, kara kızım, uzun saçlı hasretim
Kül rengi kirpiklerinde nehirler yürüyenim
Gelirsen sevdiğim çiçekleri getir
Gönlünün güneşli bahçelerinden, nilüferlerin zülüflerinden
Ve derin kuyularından hasretin, su getir

Koca İstanbul’u getir bana gelirken
Mis sokağını, Karanfil konağı, kitapçı dükkanlarını
Üç beş dergi, diline dolanan bir şarkıyı, bir çınar altını
Mor salkımlı düşlerini getir
İstiklal caddesinde el ele dolaşan yeniyetme sevdalıları

Düşsüzüm düşlerine al beni, soluksuz sevişmelerine sakla
Dudaklarınla kapat dudaklarımı, soluduğumda
Uyuduğumda alnımdan öperek uyandır beni
Ki, denizlerin sevgiyle köpürdüğü saatlerde
Şiirin yedi renk çakılları vursun kıyılarıma
Aşk bir yanımı alıp götürsün, özlem bir yanımı
Bir ömür sevgi yağmurunla ıslanayım

Şimdi ay ışığıyla süslenmiş penceremde
Sen gece gözlü güvercinimsin, özlem yüklü şiir’im
Bırak güllere vursun gülüşün harelensin denizlerin yüreğine
Yanaklarında aşkın solmayan rengi
Saklayıp gecelere gizini, yıldızlara uzansın mavi düşlerin
Bense çevire çevire dört duvarımı;
     bir ömür aşkınla böyle yanar kalayım…

(Yazarı ??)

BENİ KÖR KUYULARDA MERDİVENSİZ BIRAKTIN

 

BENİ KÖR KUYULARDA MERDİVENSİZ BIRAKTIN

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın


Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı


Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın

(Ümit Yaşar Oğuzcan)

Aşkın aldı benden beni; Bana seni gerek seni..

A Ş K I N  A L D I   B E N D E N  B E N İ..

Aşkın aldı benden beni 
Bana seni gerek seni 
Ben yanarım dün-ü günü 
Bana seni gerek seni 

Ne varlığa sevinirim 
Ne yokluğa yerinirim 
Aşkın ile avunurum 
Bana seni gerek seni 

Aşkın aşıklar oldurur 
Aşk denizine daldırır 
Tecelli ile doldurur 
Bana seni gerek seni 

Aşkın şarabından içem 
Mecnun olup dağa düşem 
Sensin dün-ü gün endişem 
Bana seni gerek seni 

Sufilere sohbet gerek 
Ahilere ahret gerek 
Mecnunlara Leyla gerek 
Bana seni gerek seni 

Eğer beni öldüreler 
Külüm göğe savuralar 
Toprağım anda çağıra 
Bana seni gerek seni 

Cennet cennet dedikleri 
Birkaç köşkle birkaç huri 
İsteyene ver anları 
Bana seni gerek seni 

Yunus’dürür benim adım 
Gün geçtikçe artar odum 
İki cihanda maksudum 
Bana seni gerek seni..

 (Yunus Emre)

AŞK….

AŞK. . . . . . 

Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
Perde ardında sen ben dedikodusu var amma…
Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben
. . . . . .

Ey dünyanın işinden haberi olmayan; sen yoksun!
Dünya esen yel üstüne kuruldu..
Varlığımız iki yokluk arasındadır
Çevrendekiler de hiçtir sen de bir hiçsin
. . . . . . 
Medresede söz vardır tekkede de hal
Fakat bu aşk sözden de dışarıdır halden de
İster şeriat müftüsü ol ister şehir vaizi
Aşk mahkemesine gelindi mi dilsiz kesilir
. . . . . . 
Bugün zevk etmek elindeyken zevkine bak
Yarını düşünmen beyhude bir heves
Birçok kişiden arda kalanlar
Sana da kalmayacak, sen de göçüp gideceksin…

ÖMER HAYYAM 

 

Hüseyin Haydar : Elli Dördüncü Tablet; DİRİLİŞ

Elli Dördüncü Tablet : DİRİLİŞHüseyin Haydar

DOĞU TABLETLERİ
Aydınlık, 27 Ekim 2012

Kadeh tokuşturuyor Dersaadet’te kul ile şeytan,
Tokuşurken Marmara’nın dibinde eski kıtayla yeni kıta.
Nasıl yardıysak demir dağı, demir yasayla,
Can vermek için çıktık bu kez saadet kapısından.
Çıkıp gitti boğazdan ulu hastanın son nefesi,
Doldurdu Karadeniz’in akciğerlerini bin yılın bakiyesi.
Fatih Camisi’nin minaresinde genç müezzin,
Eli kulağında, sesi ezgin: Haydin isyana! Haydin isyana!
Bağırıp uyandırmıştı uyuyan dalgaları karayel,
Uyarmıştı batman batman suyu: Bandırma’ya değmesin el!
Beynimiz ateş almış yanıyor, efendiler!
Her kalkışta dokuz kez zapt, her duruşta dokuz kez asi,
Halkın terazisi, hak dağıtacak yakında.
Kirmani kılınç diyor ki: Ben hakkı ondan öğrendim,
Eğri kılınç her çıkışta, doğru çıksın kınından.
Sunulan şerbeti biz içeceğiz ata! Biz de Kemal’iz!
Yüreğimiz ulusun, gözlerimiz bizim değil, kamunundur.
Sedir ağacı gibi gövdelerimiz, dayanır her tarakaya:
Gelibolu örsünde dövüldü çıplak baldırlarımızın çeliği,
Aç karnına kükürt yiyenlerin evladıyız biz.
Tekmil vatanın bilgeliği toplandı aynı savaşçıda,
Bir Magosa bendinde görünür, bir Silivri hücresinde,
Bir daha doluyor iliği ateşle, kovanda yatanın.
Beynin kıvrımında bir Yunus konuşuyor, bir Delidumrul.
Dumrul diyor ki: Yumruğu alnının çatına vur,
Ateşten oklar yoklasın yeniden Haçlı burçları…
Karışsın bütün hatlar, karışsın sathı müdafaa neferleri.
Al atlar da ileri geri ve mübarek yüzlü kurt sürüleri,
Dalıp çıksın amansızın iman tahtasından.
Dostun gülü değil, güllesi atılacak sana,
Atılan gülleyi sen tutacaksın ey öncü! Sen gönüllüsün.
Anafartalar, Dumlupınar ve bütün yurtta,
Altın yeleli aslanlar akıyor kartal sürülerinin kanatlarıyla,

Zalimin tehdidini pençeleriyle eze eze,
Yeniden diriliyor ülke, genç fedailerin kollarında.
Nasıl yoğrulduysa Fatih’in topları şah potada,
Anadolu teknesinde yoğruldu cumhurun ruhu da,
Ete kemiğe büründü, İlk Meclis’in önünde göründü!

 

İLGİLİ YAZILAR:

DOĞU TABLETLERİ [Hüseyin Haydar]

http://gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-kitaplar-sozlukler/2531-dou-tabletler-huseyin-haydar.html

Zor Günlerin Şiirleri [Hüseyin Haydar]

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-kitaplar-sozlukler/617-zor-gunlerin-siirleri.html

“Müesses nizamı” yıkan ödüller

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/dogu-perincek-diger-yazilar/4772-mueesses-nizam-ykan-oedueller.html

Aydınlığa övgü [Hüseyin Haydar]

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-analizler/2928-aydnla-ovgu-huseyin-haydar.html

Yetmişlerin devrimcisinin şiiri: Acı Türkücü

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/sadik-albayrak-diger-yazilar/5895-yetmilerin-devrimcisinin-iiri-ac-tuerkuecue.html

Otuz Beşinci Tablet, Kurt [Hüseyin Haydar]

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-analizler/4868-otuz-beinci-tablet-kurt-hueseyin-haydar.html

Umutsuzluk, insanlık suçudur! [Hüseyin Haydar]

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-kultur-sanat/2498-umutsuzluk-insanlk-sucudur-huseyin-haydar.html

Sanatçı bütün çocukların anasıdır

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/sadik-albayrak-diger-yazilar/4491-sanatc-buetuen-cocuklarn-anasdr.html

“Soros’un nüfusuna” kaydolmaya var mısınız?

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/dogu-perincek-diger-yazilar/2106-sorosun-nuefusuna-kaydolmaya-var-msnz.html

SUSTURAMAZSINIZ! Yıkılıyorsunuz, Türkiye Kazanacak!

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/vatan-emek-haberler/1499-susturamazsiniz-yklyorsunuz-turkiye-kazanacak.html

Günün şiiri..

Dostlar,

Bu günkü şiirimiz, Dünya yazınının (edebiyatının) devlerinden Victor Hugo‘dan..

Sefiller romanındaki küçük Kozet’in öyküsünü nefes almadan okumuşsunuzdur.

Sanata ve şiire hayranlık ve saygıyla..
Yaratıcı öznelerine de, esin kaynağı özne ve nesnelere de..
Tabii bu yeteneklerimizin gelişmesine elveren EVRİM’e şükranla
Ne çok işe yarıyorlar.. Çağlayan duyguların becerikli tercümanı oluyorlar.
Düz yazı-konuşma yetmiyor, manzuma-şiire yöneliyoruz..
O da yetmiyor, 3. boyutla musikiyi imdadımıza çağırıyoruz..
O da yetmeyince 4. boyutu, görselliği katıyoruz..
Tiyatro, klipler, sinema vb. dinamik görsel sanatlar..

Sevgi ve saygı ile.
22.10.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

********************************************

AĞLAMAK İÇİN GÖZDEN YAŞ MI AKMALI ?
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı ?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı ?
Sevmek için güzele mi bakmalı ?
Çirkin bir tende güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı ?
Hasret, özlenenden uzak mı kalmaktır ?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı ?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır ?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı ?
Solması için gülü dalından mı koparmalı ?
Pembe bir gonca iken, gül, dalında solamaz mı ?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı ?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı ?
Victor Hugo (1802 – 1885)

CÂNÂ “EVV-VET!” DİYESİYMİŞ..

    CÂNÂ “EVV-VET!” DİYESİYMİŞ..

    Cânâ “Evv-vet!” diyesiymiş
    Yâreye su serpesiymiş
    Gönüller hoş edesiymiş
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Umutlar dirilesiymiş
    Yaşama dönülesiymiş
    Vuslat erişilesiymiş
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Cânâ artık hiç dönmezmiş
    Sözünün tam sahibiymiş
    Evrene yeni milatmış
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Şeb-i âruz aşılırmış
    Mevlâna da kıskanırmış
    Bedel kırk beş yıl ömürmüş
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Postmodern ilâhi aşkmış
    Ruh-u revanı içreymiş
    Garip hande uçasıymış
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Özlemci kadim, pişeymiş
    Acıyı katık edeymiş
    Sabrın sonu selametmiş?
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Bu füzyondur ayrılmazmış
    Tanrı hey, havlu atarmış
    İnsan özünü ararmış
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Lev-i mahfuza yazılmış
    Evren itaat eylermiş
    Can suskun pâre pâreymiş
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

    Bu dizeler bir çağrıymış
    Maşuk duysa ölesiymiş :
    Cânâ, de gönülden “Evv-vet!”
    Sen çok yaşa e mi Cânâ!

KİMİ SEVSEM SENSİN

KİMİ SEVSEM SENSİN

ATTİLA İLHAN

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor
* * *

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum..