Kategori arşivi: Hekim Saltık

ERIS varyantı tehlike arz ediyor mu?

SONSÖZ gazetesine demecimiz..

Prof. Dr. Ahmet Saltık açıkladı :
ERIS varyantı tehlike arz ediyor mu?

Prof. Dr. Ahmet Saltık açıkladı: Eris varyantı tehlike arz ediyor mu? – Sonsöz Gazetesi (sonsoz.com.tr) 18.09.23

Uzmanlar Uyardı! Eris Varyantı Salgın Riski Taşıyor mu?

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı / Hekim, Hukukçu – Sağlık Hukuku Uzmanı
Prof. Dr. Ahmet SALTIK konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Kovit-19 etkeni, koronavirüs ailesinin yeni bir üyesi olan ve solunum yolu bulaşlarına (enfeksiyonlarına) neden olan bir virüstür.

İlk olarak 2019 sonlarında Çin’in Vuhan kentinde tanımlanan bu virüs, çevresel bir hastalık olan Kovit-19’a neden oldu. Bu hastalık bir zoonozdur (hayvanlardan insanlara geçen hastalık). Kısa sürede tüm dünyaya dağıldı, kıtalararası salgına (pandemiye) dönüştü. Mutasyonlarla yayıldı.

 “ERIS varyantı, Kovit-19’un yeni bir türü”

Virüsün başlıca bulaşma yolları damlacık, yakın temas ve hava yoludur.

Hastalığın belirtileri arasında ateş, öksürük, nefes darlığı, baş ağrısı, koku ve tat yitimi sayılabilir.

Bulaşın sağaltımı (tedavisi) için henüz kesin bir ilaç veya aşı olmamakla birlikte, belirtilere dönük (semptomatik) sağaltım uygulanır.

ABD ve İngiltere’de ERIS kaynaklı enfeksiyonlar

Hastalıktan korunmak için maske, fiziksel uzaklık ve başta el yıkama olmak üzere hijyen kurallarına uyulması ve AŞI gerekmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ verilerine göre, dünyada günümüze dek toplam 678.165.882 kişi
Kovit-19’a yakalanmış ve 6.786.517 kişi yaşamını yitirmiştir. Ancak DSÖ bu sayısal verileri gerçekçi bulmuyor. Buzdağının ucu örneği, yaklaşık 700 milyon olgu ve 7 milyon ölüm kaydı yetersizdir. DSÖ ölümleri, kayda alınanların 3 katı olarak, 20+ milyon kestirmektedir.

En çok olgu (vaka) görülen (morbidite hızı) ülkeler ABD, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Fransa’dır.
En çok ölüm (mortalite) görülen ülkeler ise ABD, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Rusya’dır. Dünyada 650.713.775 kişi iyileşmiş durumdadır. (Doğal bağışıklık kazanımı)

Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre, günümüze dek 101 bin kişi Kovit-19’dan ölmüştür. Ancak 23 Şubat 2023 günü TÜİK, önceki 2 yıl boyunca (2021 ve 2022) açıklamadığı ölüm verlerini yayınladı. Bu rapora göre son 2 yılda (2021-2022) 220 bin “fazladan ölüm” kaydedilmiştir.
Toplam ölüm sayısı 321 bine erişmiştir. Dolayısıyla her 3 kovit ölümünden 1’i kayda alınabilmiştir.

ERIS varyantı nedir?

Eris varyantı, Kovit-19’un Omikron varyantının bir alt türüdür. Şubat 2023’te Güney Afrika’da saptanan bu varyantın, hızla dünyanın birçok bölgesinde, 50’yi aşkın ülkede yayıldığı bildirilmiştir.
ABD ve İngiltere’de yaklaşık her 5 kovit bulaşından 1’i ERIS kaynaklıdır.
ERIS varyantı, EG.5.1 olarak adlandırılan bir mutasyon ürünüdür. Bu mutasyon, ERIS varyantının insan hücrelerine daha kolay bağlanmasına ve çoğalmasına yardımcı olabilir. Şimdiye dek 1700’den çok varyant saptanmıştır ancak Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dikkate alınması gereken VoI / VoC varyantlar sayıca 10’un altındadır.

ERIS varyantının belirtileri, öbür Kovit-19 varyantlarına benzerdir.
En yaygın görülen belirtiler şunlardır:

Boğaz ağrısı
Kuru öksürük
Burun tıkanıklığı veya burun akıntısı
Değişen koku ve tad alma duyusu ya da bu duyuların yitirilmesi
Baş ağrısı, eklem ağrıları
Hapşırma
Ses kısıklığı
Ateş
Mide rahatsızlığı, ishal
ERIS varyantı da öbür Kovit-19 varyantları gibi solunum damlacıkları yoluyla yayılır.
Bu damlacıklar, bir kişinin hapşırması veya öksürmesi sırasında havaya salınır ve
başka bir kişinin nefes alması veya göze veya burnuna dokunması yoluyla bulaşabilir.

ERIS varyantının bulaşıcılığı henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kimi araştırmalar,
bu varyantın öncekilerden daha bulaşıcı olabileceğini ve bağışık sistemi aşabileceğini düşündürmektedir.

Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, 16 Eylül 2023’te yaptığı açıklamada, ERIS varyantının dokuz kişide görüldüğünü duyurdu. Bu kişilerin yurt dışı temaslı ve aynı ilde yaşadığı belirtildi.

ERIS varyantından korunmak için, güncellenen Kovit-19 aşıları önerilebilir.
Kalabalık kapalı yerlerde uzun süre kalmaksızın maske takmak ve fiziksel uzaklığı (sosyal mesafeyi) korumak ve özellikle el hijyeni önemlidir.

Altı aydan büyük bebekler ve gebelere de Kovit-19 aşıları güvenle uygulanabilir.
Bu aşılar canlı virüs içermez. Güncel varyantların RNA’ları kullanılarak üretilen mRNA aşılarıdır ve bu genetik molekülün insan hücresi çekirdeğine girmesi olanaksızdır. Hücre çekirdeğine giremeyip sitoplazmda birkaç gün içinde yapıtaşları olan amino asitlere parçalanmaktadır. İnsan DNA’sına eklemlenme olasılığı yoktur. Aşı karşıtlığı için ileri sürülen bu gerekçe kasıtlı ve bilim dışıdır.

Aşılar, ilaçlardan bile daha güvenli tıbbi ürünlerdir.
13,5 milyar doz Kovit aşısından ölen yoktur!

Oysa ölenlerin çok büyük bölümü aşısız ya da yetersiz aşılı olanlardır.

Aşılar, hastalığın şiddetini azaltır ve hastalığa karşı bağışık direnç kazanılmasını sağlar ve değişik varyantlara karşı koruma sağlayabilir. Özellikle hastaneye yatmayı, yoğun bakıma düşmeyi azaltır.

Sağlık Bakanlığınca, özellikle 65+ yaş ve bel0i sağlık sorunu olanların ve hekimlerin uygun göreceği kişilerin 1 doz güncellenmiş, çok değerlikli aşıya çağrılması yerinde olacaktır.

Aşı karşıtlığı-çekincesi yersiz ve haksızdır

Başka insanların sağlıklı yaşam hakkını tehdit eder. Buna kimsenin hakkı yoktur.
Toplum yaşamı belli yükümlülükleri de içerir. Kaldı ki, temel hak ve özgürlükler kullanılırken, başkalarına zarar vermemek zorunludur (Anayasa m.12 ve 56).

Kovit-19 salgını yeniden alevlenebilir mi, ne zaman kesin olarak biter?

Kovit-19 salgını, virüsün yayılmasını önlemek için alınan önlemlere, aşılama programlarına ve virüsün mutasyonlarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle, salgının ne zaman
kesin olarak biteceğini söylemek zordur. Ancak, salgının gidişine ilişkin kestirimler yapılabilir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Başkanı Dr. Hans Kluge, Kovit-19 salgınının 2022 başlarında biteceğini öngörmüştü. DSÖ, gelişmiş ülkelerde 2023, gelişmekte olanlarda 2024 ve yoksul ülkelerde 2025 yılını sönümlenme için kestirmektedir.

Biontech&Pfizer aşısını geliştiren Türk doktor Prof. Uğur Şahin ise, salgının bitmesi için dünya genelinde aşılama oranının yüksek olması gerektiğini belirtmekte. Prof. Şahin, 2022 yılı ortalarına doğru Hindistan gibi yoğun nüfusun olduğu bölgelerde bile yüksek aşılama oranına ulaşılacağını ve toplum bağışıklığı sağlanacağını öngörmüştü.

  • Küre genelinde aşı adaleti sağlanamadı ne yazık ki.

Bu kestirimlerin yanı sıra, salgının yeniden alevlenmesi riski de vardır.

Özellikle virüsün yeni varyantları, aşıların etkinliği ve insanların önlemlere uyumu salgının gidişini etkileyebilir.

Bu nedenlerle, salgından korunmak için maske, uzaklık ve hijyen kurallarına uymak ve aşı olmak önemlidir.

Salgınla sosyo-ekonomik önlemlerle de savaşılmalıdır;

– yoksulluğu yok etmek,
– herkese sağlık güvencesi sağlamak gibi.

  • Sağlık hizmetine erişim temel insan hakkı ve devlete de yükümdür.

Prof. Dr. Ahmet Saltık açıkladı: Eris varyantı tehlike arz ediyor mu? – Sonsöz Gazetesi (sonsoz.com.tr) 18.09.23

Çocuklara yönelik reklamlar

Prof. Dr. Çağatay GÜLER MD, PhD
Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzm.

14 Eylül 2023, Cumhuriyet
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Reklamlar çok önemli sosyal çevre müdahalelerinden biridir. Etik kurallar ve ilkelere uygun yapılmadığında yönlendirme ve koşullandırmaya yönelik sorumsuz, saygısız ve zararlı bir kitlesel yanıltma, yıkıcı bir sosyal çevre saldırısına dönüşürler. Gelişmiş bir ülkede çocukların yılda kırk binden çok reklam izlediği belirtilmektedir. Yapılan araştırmalar çocukların ders bilgilerinden çok ticari reklamları anımsadığını göstermektedir. Sekiz yaşın altındaki çocuklarda eleştirel düşünme gelişmediği için daha büyük oranda etkilenirler.

Reklamlarla ilgili ilkelerin başında dürüstlük ve doğruluk gelir. Çocukları ürünün özellikleri, yararları ya da kısıtlılıkları konusunda yanıltmamalı, iletilenler gerçeğe uygun olmalıdır. Öne sürdüğü savı destekleyen bilimsel kanıtlar olmalıdır. Reklam için ödeme yapanlar ya da destekleyenler gizlenmemelidir.

Reklamlar, hedef kitlenin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmalıdır. Küçük çocuklar karmaşık kavramları anlamakta güçlük çekebilmesinden, yararlanmaya yönelik saptırmalardan kaçınılmalıdır. Olumsuz davranış ve tutumlar özendirilmemeli; saygı, nezaket ve duygudaşlık gibi olumlu değerlerin geliştirilmesini desteklemelidir. Cinsiyet, ırk ya da kültürle ilgili basmakalıp yargılardan kaçınmalı; gerçek dünyayı yansıtan çok çeşitli karakterleri ve senaryoları dile getirmelidir.

AYIRT EDİCİ İÇERİK

Reklamlar, öğrenmeyi ve ilerlemeyi geliştirecek bilim, doğa vb. eğitici öğelerle birlikte verilebilmektedir. Çocukları sürekli reklam bombardımanına tutmaktan kaçınılmalı, sunulan eğitim konuları, konu bütünlüğü bozulacak biçimde reklamlarla bölünmemelidir. Çocuklar bir reklam izlediklerini tam olarak anlayabilmeli, öbür içeriklerden kolayca ayırt edebilmelidir.

Reklamlar, bir ürünün hem olumlu hem de olumsuz yönlerini sunmalıdır. Çocuklar hiçbir ürünün kusursuz olmadığını ve kısıtlılıklarının ya da çekincelerinin olabileceğini anlamalıdır.

PSİKOLOJİK YÖNLENDİRMELER

Reklamlar çocukların zekâsına ve özerkliğine saygı göstermelidir. Çocuğun bilinçli kararlar verme yeteneğini zayıflatmamalı ya da onları gerçekten gereksinimleri olmayan bir şeyi istemeye yönlendirmemelidir.

Reklamlar, ana-baba katılımını ve denetimini baltalamamalıdır. Çocukların satın alma kararlarını ana-babalarına danışmadan vermelerini öneren mesajlar genellikle etik dışı kabul edilir. Verilen mesajlarla (iletilerle) yaratılabilen yoksunluk ve tatminsizlik (doyumsuzluk) duygusu çocukların kim olduklarından çok neye sahip olduklarına odaklanmasına neden olabilmektedir.

Reklamcılar hedefindekilerin duygu, düşünce ve davranışlarını kendi çıkarına uygun biçimde yönetip yönlendirmeye kalkmamalıdır. Bu amaçla çocukların bilişsel yeteneklerindeki sınırlılıkları kullanmamalı ya da onları bu ürünleri satın almaya özendirmek için psikolojik yönlendirmeye başvurmamalıdır. İçerik anlaşılır olmalı; korku, suçluluk ve akran baskısı yaratmamalıdır.

VERİ KORUMASI

Reklamcı ve reklam-verenlerin temel etik kurallara bağlı kalmaları, yalnızca sorumlu reklamcılığı sağlamakla kalmaz; aynı zamanda tüketicilerde güven oluşturmaya yardımcı olur. Ana-babaların açık izni olmadan çocuklardan kişisel bilgi toplamak etik dışıdır. Çocuklara yönelik araştırmalarda çocukların gizliliğine saygı gösterilmeli, veri koruma düzenlemelerine sıkı biçimde uyulmalıdır.

Çocuklara yönelik reklamlarla ilgili yasa ve düzenlemeler ülkeden ülkeye önemli ölçüde değişir.

Çocuklara yönelik reklamlarla ilgili düzenlemeler
– çocukları birilerinin çıkarına koşullandıran ya da yanıltan
– hatta aldatan reklamları önlemeyi,
– istendik mesajlar (iletiler) iletmeyi ve
sağlıklarını koruma

amaçlamalıdır.
=====================================
Dostlar,

1978-1981 yıllarında Hacettepe Tıp Fakültesi’nde birlikte “Toplum Hekimliği / Halk Sağlığı” uzmanlık eğitimi aldığımız eskil (kadim) dostumuz Dr. Çağatay Güler’in yetkin / nitelikli bir yazısını – uyarısını web sitemizde paylaşmaktan mutluyuz.
Kendisi bizi bilgilendirmeden, gece yarısı ilerleyen saatlerde Cumhuriyet gazetemizin web sitesinde yazıyı görmüş ve sitemize aktarmıştık..

Kısa eklemeler yapmak istiyoruz bu makaleye :
***
Felsefenin günlük yaşamımızı anlamlandırmada en önemli katkısı, kanımızca;

  • Günlük yaşamda eylemlere ve olup-bitenlere ekinsel (kültürel) değer yargılarımızla değil,
    o olgulara ilişkin, edinmek gereken “değer bilgisiyle” bakabilme becerisi kazandırmasıdır.

Kanımızca; günümüzde sosyal medyada, TV’lerde reklam bombalarını anlamlandırmada çok gerekli bir donanım, çağrışım temelli düşünmeyi (association based thinking) aşmak ve olgular arası bağlantıları görebilmek.

Bağlantısız, “neden-sonuç ilişkisini sorgulamadan” çağrışımlı düşünme, tipik olarak reklamlarda. Beyin yıkayıcı reklamlar kurgulanırken, az eğitimli insanları, özellikle çocukları bu tür yanlışlarla kurban seçmemek gerek. Reklam/reklamcı etiğinin başat kurallarından biri bu olmalı bize göre.

Reklamlarla ezberletilenler, tüketim kalıpları koşullandırma çabaları, en azından içerik olarak, ilgili ürünler hakkında bilimsel açıdan “doğru” olmalı mutlaka..

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Sağlık ‘Reformu’: Kazananlar, kaybedenler

Editörlüğünü Dr. Onur Hamzaoğlu ile birlikte yaptığımız, tamamı üç sayıya yayılan, toplamı iki yüz sayfayı geçen bir dosya oldu.

Korkut Boratav’dan Şebnem Oğuz’a, Kayıhan Pala’dan Cavit Işık Yavuz’a, Özlem Özkan’dan Metehan Akbulut’a, toplam yirmi yazar…

“AKP Döneminde Üretim, Bölüşüm, Tüketim”den “AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü: Çelişkili Bir Süreç Olarak Yeni Faşizm”e, “AKP’li Yıllarda Çalışma Yaşamı ve Sosyal Politikalar” dan “Sağlık Emekçilerinin AKP ile Geçen 20 Yılı”na, “AKP’nin 20 Yıllık İlaç Politikaları”ndan “AKP’li Yıllarda TTB”ye yirmi başlıkta yazdılar.

Öncelikle bütün bu yazılara ve Toplum ve Hekim’in kırk beş yıllık külliyatına

https://www.belgelik.dr.tr/ToplumHekim/

adresinden ücretsiz olarak ulaşabileceğinizi belirtmek…

Sonra da bu haftaki Memleket Tabipliği’nde dosyada yer alan başlıktaki yazımdan yararlanarak bir özet yapmak istiyorum.
∗∗∗
İlk baş biraz rakamlara bakalım.

Türkiye’de 2002-2019 arasında toplam hastane sayısı % 33; Sağlık Bakanlığı hastaneleri % 15,6, üniversite hastaneleri % 36 artarken özel hastanelerdeki aynı artış % 112,2 olarak gerçekleşti. Aynı yıllarda hastane yatak sayılarındaki artış ise toplamda % 44,4, Sağlık Bakanlığı’nda % 33,5, üniversitelerde % 62,9 iken özel hastanelerde % 313,1 oldu.

Keza aynı yıllarda ameliyat sayıları toplamda % 226,8, Sağlık Bakanlığı’nda % 160,8, üniversitelerde % 208,9 artarken özel hastanelerde ise % 575,5 artmış; yatan hasta sayıları ise toplamda % 150,6, Sağlık Bakanlığı’nda % 85,6, üniversite hastanelerinde % 165,0 artarken özel hastanelerde % 617,1 arttı.

Özel hastanelerdeki en çarpıcı artış ise hastane müracaatlarında (başvurularında) yaşandı, toplamda % 307,4, Sağlık Bakanlığı’nda % 253,0 üniversitelerde % 423,7 olan sayı özel hastanelerde yaklaşık on iki kat, % 1.176 olarak gerçekleşti.

Neticede (sonuçta) ANAP döneminden bu yana teşviklerle, kredilerle büyütülmeye çalışılan özel sağlık sektörünün hizmet satın alma ve hastalardan “ilave ücret” (ek ücret) adı altında “bıçak parası” almalarının serbest bırakılması yoluyla şaha kalktığını görüyoruz.
∗∗∗
Aynı yıllarda devasa bir “kışkırtılmış talep” baskısı altında kalan sağlık çalışanlarının durumuna baktığımızda ise…

Toplam hekim sayısının % 74,8 artışla 91.949’dan 160.810’a, toplam hemşire ve ebe sayısı % 123,1 artışla 113.872’den 254.075’e, toplam sağlık çalışanı sayısının ise % 173,1 artışla 378.551’den 1.033.757’e çıkabildiğini görüyoruz.

Gene bu dönemde uygulanmaya başlanan Genel Sağlık Sigortasıyla birlikte aktif/çalışan SSK’lilerin, Yeşil Kartlıların, devlet memurlarının, emeklilerinin ve aile bireylerinin de muayene katılım payı ödemekle yükümlü kılınmasının yanı sıra, özel hastanelerde “ilave ücret”ten (ek ücret) kamu, özel bütün hastanelerde “istisnai sağlık hizmetleri”ne, “reçete bedeli”nden “eşdeğer ilaç farkı”na, hastanede “lüks oda ücreti”nden yataklı tedavilerde de katılım payı düzenlemesine dek, daha önceki sosyal güvenlik kurumlarının uygulamalarında yer almayan bir düzine yeni cepten ödeme zorunluğu getirildiğini not düşerek neticeye (sonuca) geleyim.
∗∗∗
Sonuçta AKP’nin yirmi yılı dolduran “Sağlık Reformu”nun hastalar-sağlık çalışanları-özel sağlık sermayesi üçgeni bağlamında tek kazananı pastanın kremasını sıyıran özel hastane patronları olurken…

Kaybedenler (yitirenler) ise…

Kamu hastanelerinden günlerce, haftalarca randevu düşüremediği için özel hastanelerde “bıçak parası” ödemeye mahkûm edilen hastalar…

Yirmi yılda iş yükleri katbekat artarken bir yandan da polikliniklerde, acillerde, hastane bahçelerinde dövülen, bıçaklanan, kurşunlanan hekimler, sağlık çalışanları oldu.

Sağlıkçıların yirmi yıldır hastane bahçelerinde, sokaklarda, meydanlarda haykırdıkları gibi…

AKP Sağlığa, Sağlık Çalışanlarına, Hastalara Zararlıdır!

DUYGU ve DÜŞÜNCELERİMİZİ NASIL AKTARALIM?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Evde, işte, okulda, sokakta, her türlü toplantı ve tartışmalarda,
yüz yüze geldiği konular, olaylar ya da sorunlarla karşılaştığında düşünce, istek ve duygularını muhataplarına kibarca, nezaket kurallarını bozmadan ve karşısındakileri incitmeden aktarabilenlere ÇAĞDAŞ ve UYGAR İNSAN;

Tersine, bağırıp çağırıp hakaret ederek, hatta fiziksel şiddet kullanarak hoyratça aktarmak isteyenlere de BARBAR, ZORBA ve HATTA VAHŞİ denir.

Hayvanlara haksızlık etmemek için “HAYVANCA” demeye dilim varmadı.

Sonuç                      :

İnsanca davrananlar insanca davranışlarla;
hakaret, şiddet ve vahşet (yabanıllık) sergileyenler de, insanlık dışı vahşi (yabanıl) tepkilerle karşılaşırlar.

Atalarımız, “Rüzgar eken fırtına biçer” ya da “Ne ekersen onu biçersin” yahut
Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına” dememişler miydi?

KURT SOFRASI

Kurt sofrası kanlıdır,
Her öĝünde et yenir.
Kurda konuk olunmaz,
O seni yemek sanır.
===========================
Dostlar,

2013’te Ankara’da Eğitim-İŞ üyesi iken verdiğimiz TEMEL İLETİŞİM BECERİLERİ başlıklı görsel konferansımızın power point yansılarını web sitemizde yeyınlamıştık.

Şu erişkeden ulaşabilir ve izleyebilir, indirebilirsiniz.

Ayrıca Ankara Tıp ve Atılım Tıp’ta verdiğimiz derslerin de Türkçe-İngilizce yansılarına web sitemizde ulaşılabilir..

TEMEL İLETİŞİM BECERİLERİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Yararlı olması dileğiyle..

Sn. Prof. Çivi hocamıza da “kıssadan hisse” hap gibi bilgileri için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 13 Eylül 2023, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Bazı yaşlılar niçin aksi?

Bazı yaşlılar niçin aksi?

03.09.2023, Cumhuriyet PAZAR eki
  • Aksi bir yaşlıya gidip “Sen gelişim dönemlerinden zararlı çıktığın için şimdi böylesin” derseniz hata yapmış olursunuz, yorumunuz işe yaramaz, üstelik ona saygısızlık ederek saldırmış da olursunuz.
  • Yapılabilecek şey, öfkesiyle acı çeken ve çevresine zarar veren yaşlıları, bu alanda çalışan psikiyatristlere yönlendirmektir.

Yaşlıları iki genel gruba ayırabiliriz. Birinci gruptakiler güler yüzlüdür, gençlerle nükteli konuşurlar, ton ton dede, nine kıvamındadırlar. İkinci gruptaki yaşlılar ise asık suratlıdırlar, sürekli sağlık sorunlarından ve insanlardan yakınırlar, torunlarına kızarlar, çocuklarını onlarla yeterince ilgilenmemekle, arkadaşlarını ise vefasızla suçlarlar. Bu iki grup yaşlı profili arasındaki farklılığın temel nedeni ne olabilir? Bu farklılığa Erikson’un psikososyal gelişim basamakları açısından bakalım.

ERİKSON’UN GELİŞİM BASAMAKLARI

İlerdeki yazılarda daha ayrıntılı olarak ele alacağız ancak bu noktada kısaca belirtmek gerekirse Erikson sekiz psikososyal gelişim basamağı tanımlamıştır, kişiler her bir basamaktan -göreceli olarak- kârlı veya zararlı çıkabilirler.

– Bir bebek yaklaşık 0-2 yaş arasındaki birinci psikososyal gelişim dönemindedir. Bu dönemde fiziksel ve duygusal ihtiyaçları büyük ölçüde karşılanırsa temel güven kazanarak çıkar, aksi halde güvensizlikle çıkar.

– Yaklaşık 2-4 yaş arasındaki ikinci dönemden özerklik kazanarak veya utanma, şüphe edinerek çıkar.

4-6 yaş arasındaki üçüncü gelişim döneminden girişkenlik kazanarak veya suçluluk duygusuyla çıkar.

7-10 yaş arasındaki dördüncü gelişim döneminden kişi çalışma alışkanlığı kazanmış olarak veya yetersizlik duygusuyla çıkar.

Ergenlik dönemi olarak adlandırılan beşinci dönemden genç kimlik kazanarak veya rol karmaşası içinde çıkar.

Altıncı dönemden insanlarla anlamlı yakınlıklar kurarak veya izolasyonla çıkar.

Yedinci dönemden üretkenlik edinerek veya durağanlıkla çıkar.

Sekizinci dönem olan yaşlılıkta ise ego bütünlüğü veya umutsuzluk içine girer.

İlk gelişim döneminden temel güven kazanarak çıkan kişinin 2. gelişim döneminde özerklik kazanması, özerklik kazananın 3. dönemde girişkenlik kazanması ihtimali yüksektir. 3. dönemden girişkenlik kazanarak çıkan kişinin 4. dönemde çalışma alışkanlığı yani herhangi bir konuda beceri kazanması ihtimali yüksektir. Bu dönemden kârlı çıkan kişinin 5. dönemde kimlik kazanan bir ergen olması, kimlik kazanan ergenin 6. dönemde insanlarla anlamlı yakınlıklar kurması, bunu başaranların ise 7. dönemde üretkenlik içine girmeleri ihtimali yüksektir. Böylece yaşamlarının son dönemine giren kişilerin ego bütünlüğüne ulaşmaları, kendilerinden hoşnutluk duymaları, kendilerini ve yaşamı sevmeleri mümkün olur. Bu durumdaki kişi anlık öfkeler dışında genelde kendisiyle ve çevresiyle barışıktır, bir anlamda iyi huylu bir yaşlıdır.

Bir de bu durumun tersi söz konusudur. Bazen kişiler önceki yedi psikososyal gelişim döneminden kârlı çıkmazlar. Sırasıyla dünyanın güvenli bir yer olduğu duygusuna sahip olmazlar, fazlaca utandırılmışlardır, suçluluk duyarlar, yetersizlik hissederler, ergenlik döneminde sağlıklı bir kimlik edinemezler, rol karmaşası içine girerler, insanlarla anlamlı yakınlıklar kuramazlar, yalnızlık hissederler, yeterince üretken olmadıkları için yaşamları durağanlaşır. Bu durumdaki yaşlı kişi geriye dönüp yaşam muhasebesi yaptığında açıkça olmasa da yaşamda zarar ettiğini, yaşamını ziyan ettiğini hisseder ve büyük bir öfke duyar. Kime öfke duyar? Kendisine öfke duyar. Ancak bir insanın kendisine açık açık sürekli olarak öfke duyması katlanılabilir bir şey değildir. Kişi kendisine duyduğu öfkeyi çevresindeki insanlara yansıtmak zorundadır, mecburen yansıtır. “Ben yaşamımı ziyan ettim” demek yerine, “Gençler saygısız, eşim anlayışsız, yakınlarım nankör, insanoğlu çiğ süt emmiştir” diyerek öfkeli bir insana dönüşür, eğer yaşamda etkili bir konuma sahipse saldırgan ve despot bir yönetici olur.

Bu açıklamada haklılık payı bulunabilir ancak doğruluğunu ispatlayamayız, bu yüzden aksi bir yaşlıya gidip,

  • “Sen gelişim dönemlerinden zararlı çıktığın için şimdi böylesin” derseniz hata yapmış olursunuz, yorumunuz işe yaramaz, üstelik ona saygısızlık ederek saldırmış da olursunuz.
  • Yapılabilecek şey, öfkesiyle acı çeken ve çevresine zarar veren yaşlıları, bu alanda çalışan psikiyatristlere yönlendirmektir.
  • Aslında kendisiyle ve insanlarla fazlaca çatışan, bu yüzden mutsuz olan herkes, vakit varken bir psikiyatriste, psikoloğa veya bir psikolojik danışmana başvurmalıdır.

Cumhuriyet TV programımız : GDO’lu ürünler ve İnsan Sağlığı

Dostlar,

Cumhuriyet TV‘den Sn. Beste Çelik bizimle “GDO’lu Ürünler” konusunda bir söyleşi yaptı. Bize yöneltilen soruları yanıtladık.

Doğal gıda ürünlerine erişimin çok güçleştiğini vurgulayan Çelik, bu açığın GDO’lu ürünlerle kapatılıp kapatılamayacağına ilişkin de soru yöneltti.

GDO kısaltması, “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” kavramı karşılığı..

Çokuluslu kimi tekeller (Monsanto vd.) özellikle açlık – yetersiz beslenme – artan dünya nüfusuna gıda üretiminin yetmeyişi… gibi gerekçelerle GDO’lu gıdaları meşrulaştırmaya çabalayarak bir algı yönetimi güdüyorlar. Hayvan yemlerinde çok yaygınlaştı GDO’lu ürünler.

Bilimsel açıdan GDO’lu gıdaların insan sağlığı üzerinde uzun erimli etkilerini bilmiyoruz. Bu potansiyel sakıncalar çok önemli, tehlikeli olabilir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda izlenecek yol, bilim etiği açısından “bilimsel özenlilik-ihtiyatlılık ilkesi“dir (scientific precautionary principle).

İnsanlık GDO’lu ürünlere mahkum değil..
Dolayısıyla insan sağlığını kumar masasına yatırmak kabul edilemez.

17 dakika süren programı izlemek için lütfen tıklayınız..

https://youtu.be/ScTmQp2Ul5I

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Tıp fakültelerinde güncel durum

Dr. Bayazıt İlhan
04.08.2023, BİRGÜN

Üniversite sınav sonuçları açıklandı, gençler tercih telaşındalar. Ben de her yıl bu dönemde, ülkemizde en fazla tercih edilen okullardan tıp fakültelerinin durumuna dair (ilişkin) bilgiler aktarmaya çalışıyorum. Önceki hafta uzmanlık eğitimini ele almıştım, şimdi mezuniyet öncesi tıp eğitimindeki tabloya bakalım. Yazıdaki sayıların çokluğu için şimdiden özür dilerim, durumu anlayabilmemiz için bu verilere ihtiyacımız var.

Özellikle sağlık alanında eylemlerin arttığı, hekimlerin de her platformda sıkıntılarını dile getirdiği bir haftada üzerinde durmamız değerli. Hekimlik tüm dünyada en saygın mesleklerden. Gençlerimizin bu mesleği benimsemeleri, tercih etmeleri, gönül vermeleri Türkiye için olumlu, teşvik edilmeli. Tıp eğitimine, mesleğe, sağlığa yönelik kötülüğün devam ettiğini görmek ise üzüntü verici.

FAKÜLTELER ve KONTENJANLAR

Ankara Tabip Odası’nın derlediği güncel verilere göre 2023 yılında devlet ve vakıf üniversitelerine toplam 18 bin 18 tıp öğrencisi alınacak. Bunların dışında açılan devlet üniversitesi tıp fakültelerine bin 795, vakıf üniversitesi tıp fakültelerine 2 bin 137 yabancı öğrenci kontenjanı ile toplam alınacak öğrenci sayısı 21 bin 950 olacak.

T.C. vatandaşları için kontenjanların dağılımlarına bakalım.

Türkiye sınırları içinde (sınır dışında Kıbrıs, Azerbaycan, Özbekistan ve Suriye’de kurulmuş olanlar da var) 76’sı Türkçe, 12’si hem Türkçe hem İngilizce ve biri yalnızca İngilizce programı olan toplam 89 devlet üniversitesi tıp fakültesi var. Bunlardan 87’si bu yıl öğrenci alacak. Devlet üniversitelerindeki toplam 99 tıp fakültesi programına 13 bin 530 Türkçe, bin 221 İngilizce eğitim öğretim için toplam 14 bin 751 öğrenci alınacak.

Kurulmuş olan 37 vakıf üniversitesi tıp fakültesinden 33’ü bu yıl öğrenci alacak. Bunların 12’sinde Türkçe, sekizinde İngilizce, 13’ünde ise hem Türkçe hem de İngilizce tıp eğitimi programı var. Buralara 2 bin 87 Türkçe, bin 180 İngilizce eğitim öğretim için toplam 3 bin 267 öğrenci alınacak.

Kontenjanların belirlenmesi, tıp fakültesi ve programları açılması, öğretim üyesi ve altyapı kapasitesi konularında çok sorunumuz var. Tüm bunlarda doğru planlamayı ve bilimin gereğini yapamıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın kendi insan gücü planlama raporunda 2017’den itibaren (başlayarak) toplam tıp fakültesi kontenjanının yıllık 5250’ye düşürülmesi gerekiyordu. Tersine, artışın sürdüğünü ve bu yıl 18 binin üzerinde olduğunu görüyoruz. 2022’de tıp fakültelerindeki toplam öğrenci sayısının 112 bin 58 olduğunu düşünürsek nitelikli hekim yetiştirmenin çok uzağında olduğumuzu söylememiz mümkün. Hekim sayısını hızla artırma telaşı bitmiyor, “giderlerse gitsinler” yaklaşımıyla da birleşince sağlık ortamımıza zarar veriyor.

  • Genç hekimlerin sürekli artan yurt dışına gitme talebi (istemi), Türkiye’de gelecek görememeleri ülkemiz için ciddi bir kayıp olmaya devam ediyor.

İngilizce tıp eğitimi programları da tartışmalı biçimde artmaya devam ediyor. Bu yöntemle mevcut tıp fakültelerine yeni programlar ekleniyor, kontenjanlar daha da artıyor. İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi örneği çarpıcı. Daha önce Türkçe programına öğrenci alan fakülte bu sene, nedendir bilinmez, Türkçe programına öğrenci almazken İngilizce programına öğrenci alıyor.

Bu kadar yaygın tıp fakültesi olduğu halde, yeterli altyapısı olmadan öğrenci almaya devam eden, eğitimin tamamı ya da bir bölümü başka yerlerde olan, altısı Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde 11 tıp fakültesi var. Vakıf üniversitelerinin özellikle İstanbul ve Ankara’da konuşlanması da dikkat çekiyor. İstanbul’da tablo acayip, altı devlet ve 21 vakıf üniversitesi tıp fakültesi var. Vakıf üniversiteleri için tıp fakültesi açmak öyle kolaylaştırıldı ki; 12’sinin kendi hastanesi yok, özel hastaneleri tıp fakültesi hastanesi olarak kullanıyor, buralardan hekimlere akademik kadro, profesörlük veriyorlar.

Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (TEPDAD) Türkiye’de tıp fakültelerinde eğitimin değerlendirilmesinde önemli bir kurum. Dernek Türkiye’deki tıp eğitimi programlarının ulusal ve uluslararası ölçekte akreditasyonunu sağlıyor. Güncel olarak, yazdığım tıp eğitimi programlarından 50’si akredite. Akredite olmuş programların toplam programlar içindeki oranı yalnızca %34. Alınması gereken çok yol olduğu anlaşılıyor.

VAKIF TIP ÜCRETLERİ EL YAKIYOR

Vakıf üniversitelerinin tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler bursluluk düzeyine göre ücret ödüyorlar. Tümü burslu olan da var, tümünü ya da bir bölümünü ücretli okuyan da. Bu fakültelerdeki öğrencilerin 115 bin TL’den 435 bin TL’ye dek değişen ücretleri cebinden ödemesi gerekiyor. ABD gibi, hekimlerin yüksek miktarlarda kredi borcu ile mezun olduğu bir ülke olma yolundayız.

Türkiye’de tüm meslek alanlarında görülen eğitimde bozulmanın, sürekli yeni fakülteler açmanın, niceliğin niteliğin önüne geçmesinin yansımalarını tıp alanında da görüyoruz. Ancak biliyoruz ki sağlık alanı bambaşkadır, verilen kimi zararların telafisi (giderimi) yoktur. O nedenle uyarımızı yineleyelim :

Bu ülkeyi yönetenlere “Önce zarar verme!” diyelim.

Bilimin, toplumsal gereksinimlere göre nitelikli tıp eğitimi istemimizi anımsatmayı sürdürelim.
******
Yazarın Son Yazıları
Tıpta uzmanlık eğitiminde ne durumdayız?
Acınası köksüzlüğümüz
Bir meclis, örgütlenme ve mücadele çağrısı
Seçimlerde gündemi belirleyebilmek
Hekimler demokrasiye ve bilime çağırıyor

Korona yeniden sahnede: “Eris” varyantı ne kadar tehlikeli?

COSMO türkçe | Cover - Galata-Turm

COSMO Türkçe ile söyleşimiz

Tam unutuyoruz derken, korona virüsü yine kendini yeni bir varyant ile hatırlattı. Almanya dahil 51 ülkede bir Yunan aşk tanrıçasının adını taşıyan Eris varyantına rastlandı. Eris, her ne denli koronanın daha önceki varyantları gibi hızla yayılmasa da, uzmanlar özellikle riskli kesimleri dikkatli davranmaları için uyarıyor. Öte yandan yeni aşı türleri de yolda. BionTech ve Pfizer izin için çoktan başvurdu.

COSMO TÜRKÇE, koronanın yeni varyantını ve alınması gereken önlemleri Prof. Dr. Ahmet Saltık ile konuştu. Mikrofonda Aydın Işık ve Elmas Topcu var. 23.08.2023

COSMO TÜRKÇE

30 dakikalık ses kaydının 10. dakikasında bizim katkımız başlıyor, 20 dk. boyunca.
Ses kaydını (podcast’i) izlemek için tıklayınız.

Cumhuriyet TV’ye demecimiz : Koronavirüsün yeni varyantı ERIS

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet SALTIK,
Cumhuriyet TV’de
koronavirüsün yeni varyantı ERIS’e karşı uyardı

Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsün yeni varyantı Eris’i (EG.5.1) “Dikkati çeken varyant” (VoI) statüsüne aldı. Konuya ilişkin Cumhuriyet TV yayınına katılan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık yeni varyanta ilişkin uyarılarda bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Covid-19’un yeni varyantlarının dünya genelinde sayısının artmasına ilişkin açıklama yapmıştı. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’de yaygın olarak görülmeye başlanan Omicron varyantının alt türevi olan Eris (EG.5.1) olgularının oranı, Çin’de de %71.6‘ya yükseldi.

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, Türkiye’de henüz Eris vakalarının görülmediğini belirtti ancak okullar açıldıktan sonra büyük kentlerde vakaların artabileceğine ilişkin uyardı.

Koronavirüsün yeni varyantı Eris’e ilişkin Cumhuriyet TV‘de açıklamada bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık virüsün bulaşıcılığının arttığına ve insan bağışıklık sisteminden kaçabileceğine ilişkin uyarılarda bulundu.

“SAĞLIK BAKANLIĞI PCR TESTLERİNİ GÜNCELLEMELİ”

Koronavirüsün yeni varyantı ERIS‘in (Yunan mitolojisinde bir Tanrıça adı) belirtilerinin, kamuoyu tarafından bilinen Covid-19 belirtileri ile benzerlik gösterdiğini ifade eden Dr. Saltık, “Hastaneye yatma oranları Omicron’un daha önceki varyantlarına göre daha düşük. Tat ve koku yitimi veya azalması yaşanırsa test yaptırılması önerilebilir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın elindeki PCR testlerini güncelleştirmesi gerekiyor. Her PCR testi ile Covid’in tüm varyantlarını yakalamak olanaklı değil. Testler güncellenmediği takdirde ERIS varyantı yakalanamayabilir ve Türkiye’de olmadığı yanılgısına düşülebilir” dedi.

“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNDEN KAÇABİLİR ve BULAŞICILIĞI ARTABİLİR”

DSÖ’nün 9 Ağustos‘ta yaptığı açıklamaları anımsatan Dr. Saltık, “DSÖ dünya genelinde koronavirüs olgularında süregelen kararlı bir artışı vurguladı. ERIS’in özelliklerine ve RNA dizilimine bakıldığında Küresel olarak yayılabileceği ve olgu sayılarında artışa neden olabileceği uyarısı yapıldı. Veri kaynaklarına ve bilimsel yazına (literatüre) baktığımızda bu yeni varyantın insan bağışıklık sisteminden kaçabileceği ve bulaştırıcılığının artabileceği kaydedilmiş. Yani başkasını enfekte etme yeteneği artabilir ve daha önceki aşılarla oluşturulan bağışıklık sisteminden kaçabilir. Son verilerle ABD’de tüm kovit olgularının %17’3ü (en sık görülen varyant), İngiltere’de her 7 kovit olgusundan 1’i ERIS kökenli. “ sözleriyle yeni varyantın risklerine dikkat çekti.

“KOVİT İLE SAVAŞ PLANLARI GÜNCELLENMELİ”

Covid-19 ile mücadelenin tavsadığını belirten Saltık, Sağlık Bakanlığı‘nın Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi Covid’le savaş planlarını güncellemesi gerekir. Salgınları yönetirken izleme (Sürveyans) çalışması yapılır. Sağlık Bakanlığı bunu uzun zamandır yapmıyor.

  • Oysa Kovit hala küresel bir risk olmayı sürdürüyor.

Sağlık Bakanlığı’nın sözde Turkovac aşısını bir yana bırakıp, -henüz aşı olma niteliği kazanamadı, bunun altını çizmeliyiz- çok değerlikli (polivalan) ve 1’den çok varyanta etkili olabilecek güncel üretilmiş aşıları Türkiye’ye getirmesi gerekir.” diye konuştu.

Sağlık Bakanlığı’nı yayınlanan verilerin saydam olmaması nedeniyle eleştiren Prof. Dr. Ahmet Saltık şu ifadeleri kullandı:

“Bir izleme (sürveyans) çalışması yapılarak bu yeni varyantın Türkiye’de olup olmadığı, varsa hangi bölgelerde ve toplum kesimlerinde görüldüğü belirlenerek yeni bir aşı politikası izlenmelidir. Elde ettikleri verileri kamuoyundan gizlememeli ve TTB, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) gibi tıpta uzman örgütlerle eşgüdümlü biçimde çalışmalıdır. Covid-19 ile ilgili tüm verileri Dünya Sağlık Örgütü’ne iletmeli ve açık kaynaklarda da yayınlamalılar.”

ÖNLEMLER GERİ Mİ GELEEK?

Yurttaşlara koronavirüsün yeni varyantından korunmak için neler yapabileceklerine ilişkin önerilerde bulunan Saltık,

“Ürkü (Panik) tablosuna gerek yok. Son iki yılda epey aşılama yapıldı Türkiye’de ve Dünyada. Elimizde “bir miktar” toplum bağışıklığı var, ancak zamanla sönümleniyor. Daha erken tanı koyma ve daha erken sağaltım (tedavi) yapma konusunda deneyimli hekimlerimiz var. Buna karşın yine de kapalı ve kalabalık ortamlarda uzun süre kalmama, çok fazla fiziksel yakınlığa girmeme ve el hijyenine dikkat etme kuralları hala geçerli. Bir aşı çağrısı yapıldığında ise aşı karşıtlığı yapmadan aşı olmalarını tavsiye ediyorum” dedi.

Yeniden Kızamık Salgını mı?

PROF. DR. SALTIK: “HAZİRAN’DA 164 KIZAMIKLI ÇOCUK HASTANEYE YATIRILDI. YOKSULLUK GİBİ NEDENLERLE KOMPLİKASYON GELİŞEBİLİYOR”


18.08.2023 14:14

CEREN BALA TEKE

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, kızamık hastalığındaki vaka artışını değerlendirdi. Saltık, “2023 Ocak ayında 193, şubatta 340, martta 445, nisanda 506, mayısta 567 ve haziranda 782 olmak üzere düzenli tırmanan bir olgu sayısı görüyoruz. Bir önceki altı aya baktığımızda ise örneğin; geçen temmuzda 12, ağustosta 6, eylülde 8, ekimde 16, kasımda 17, aralıkta 25 olduğunu görüyoruz. 2023 Ocak ayında ve hemen izleyen aylarda yani 193 olguya tırmandığını görüyoruz. Üstelik kayda girenlerin buzdağının ucu (tepesi) olduğu gerçeğini de unutmadan bu tabloya salgın deme olanağı ne yazık ki var…

Kızamık, olağan koşullarda komplikasyonsuz seyreder. Fakat bağışık durum bozuksa, beslenme yetersizliği varsa, altta yatan başka bir hastalık varsa; sosyo-ekonomik yetersizlik, yoksulluk gibi nedenlerle komplikasyon gelişebiliyor. Başta zatürre olmak üzere hastaneye yatırma gerekliliği doğuyor.” dedi.

Türkiye’de 2023 yılının ilk 6 ayında kızamık olguları bir önceki 6 aya göre artış gösterdi. Bu artışın “salgın” olarak nitelenebileceğini ve temel nedeninin aşılama eksikliği olduğunu vurgulayan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı’na veri paylaşımı konusunda saydam olma çağrısı yaptı. Konuyu ANKA Haber Ajansı için değerlendiren Prof. Dr. Saltık, şunları söyledi:

“Türkiye’de 2023 yılının ilk altı ayında görülen kızamık olgu sayısında bir önceki yıla göre oldukça yüksek bir artış söz konusu. Sayısal verilere baktığımızda bu salgın diyebileceğimiz durumun, çocukların yaşlarına göre aşısız ya da eksik aşılı oluşları ile yakından ilişkili olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla henüz olgu (vaka) görülmeyen yerlerde olguların en erken görülme yaşlarını dikkate alarak bir alt yaş sınırı kabul edersek altı ay diyebiliriz. Normalde dokuzuncu ayda yapılıyor kızamık aşıları. Eğer dokuzuncu aydan daha önce kızamık olguları görülüyorsa; -Bakanlık verileri açıklamadığı için bilemiyoruz- yeni bir kampanya ile bu çocukların eksik aşılarının tamamlanması gerekir.

Ayrıca salgın görülen yerlerde 15 yaşın altındaki çocuklar başta olmak üzere Epidemiyolojik durum nasılsa kızamıkla ilgili salgın denetim (kontrol) aşılaması yapmamız gerekiyor. Ek doz aşılamanın olağan (rutin) aşılama takvimindeki aşıların yerini almadığının altını çizmek isterim. Zamanı geldiğinde aşı takvimindeki aşıların da ayrıca uygulanması gerekliliği var. Ek doz aşı ile takvim gereği uygulanacak aşılar arasında en az dört haftalık zaman bırakmaya çaba göstermemiz gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri saydam bir biçimde kamuoyu ile paylaşmasını istiyoruz. Demokratik bir hukuk devletinde ne olup bittiğini bilme hakkımız var. Hükümetlerin de halktan bu verileri saklama yetkileri bulunmuyor. Fakat Türkiye ne durumda biliyoruz. Dolayısıyla, alınacak önlemlerin de Sağlık Bakanlığı tarafından tıp meslek örgütleri, TTB, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)… gibi tıp uzmanlık dernekleriyle, basınla ve kamuoyunun işbirliği ile yürütülmesi gerek.

  • Aşı reddi ve kararsızlığının da aynı biçimde üzerine gidilmesi gerek.

“KIZAMIK OLAĞAN KOŞULLARDA KOMPLİKASYONSUZ SEYREDER FAKAT BAĞIŞIK DURUM BOZUKSA, BESLENME YETERSİZLİĞİ VARSA, ALTTA YATAN BAŞKA BİR HASTALIK VARSA, SOSYO-EKONOMİK YETERSİZLİK, YOKSULLUK GİBİ NEDENLERLE KOMPLİKASYON GELİŞEBİLİYOR”

Türkiye’deki son bir yıllık kızamık olgularına baktığımızda; 2023 Ocak ayında 193, Şubat’ta 340, Mart’ta 445, Nisan’da 506, Mayıs’ta 567 ve Haziran’da 782 olmak üzere düzenli biçimde tırmanan bir olgu sayısı görüyoruz. Bir önceki altı aya baktığımızda ise örneğin; geçen Temmuz’da 12, Ağustos’ta 6, Eylül’de 8, Ekim’de 16, Kasım’da 17, Aralık’ta 25 olduğunu görüyoruz. 2023 Ocak’ında hemen izleyen aylarda yani 193 olguya tırmandığını görüyoruz. Bu verilerle üstelik kayda girenlerin buzdağının ucu olduğu gerçeğini de unutmadan yakalanabilenlerin, yakalanması gerekenlerin neredeyse kabaca 10’da 1’i olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda bu tabloya salgın deme olanağı ne yazık ki var. Yatış durumlarına baktığımızda; bu kızamık olgularının Ocak’tan başlayarak söylemek gerekirse; 18, izleyen ay 63, sonraki ayda 79, 98 ve 139 ve geçen iki ay öncesinde yani Haziran’da da 164 kızamıklı çocuğun hastaneye yatırıldığını görüyoruz. Bu rakamlar da yüksek sayılır. Kızamık olağan koşullarda komplikasyonsuz seyreder, kapanır fakat bağışık durum bozuksa, beslenme yetersizliği varsa, altta yatan başka bir hastalık varsa, sosyo-ekonomik yetersizlik, yoksulluk gibi nedenlerle komplikasyon gelişebiliyor. Başta zatürre olmak üzere hastaneye yatırma gerekliliği doğuyor. Olağan koşullarda kızamık olgularında hastaneye yatırmaya gerek yok.

“BİR YAŞIN ALTINDAKİ 203 KIZAMIK OLGUSUNDA NEREDEYSE %97-98’İNDE
TEK DOZ BİLE OLSA AŞI YOK!”

Aşılama durumuyla ilişkilendirmeye çaba gösterirsek şunu görüyoruz:

Bir yaşın altında 203 kızamıklı olgu var. Bunların içinde tek doz olsa da kızamık aşısı olanlar % 1-3 dolayında. Dolayısıyla bir yaşın altındaki 203 kızamık olgusunda neredeyse yüzde 97-98’inde tek doz bile olsa aşı yok. Zaten bir yaşın altında tek doz aşı yapılmış olmasını bekliyoruz. Dokuz ya da on iki aylıkken bir doz yapılması sonra bir yineleme yapılması biçiminde olmalı. 1-4 yaş aralığında 2 doz mutlaka yapılmış olmasını bekliyoruz. 1-4 yaş arasında toplam 1700 dolayında kızamık olgusu var. Aşılama dağılımına baktığımızda bunların ancak üçte birinden azının tek doz aşıya sahip olduğunu, iki doz aşının ise beşte birden de az olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu açık veri gösteriyor ki; aşılamada ciddi bir gevşeme ve savsaklama (ihmal) var. Bunlar (kızamıklı çocuklar) kimler? Ülkenin nerelerinde? Sağlık Bakanlığı’nın verileri paylaşması gerekiyor.

“KIZAMIK SALGINLARINI ÖNLEMEDE ÇOK YÜKSEK DÜZEYDE AŞILAMA GEREKİYOR”

Özellikle düzensiz-kaçak göçmenlerde durum nedir, bakmak gerekiyor. Örnek olarak; kızamık aşısının bir salgın çıkmaması için en az %95 düzeyinde olmasını bekleriz. Kızamık salgınlarını önlemede çok yüksek düzeyde aşılama gerekiyor. Yüzde 95’lerin altına inmemeli. Çünkü kızamık çok bulaşıcı. Covid-19 gibi değil. Kapalı ortamlarda, okulda, işyerinde özellikle kışın, soğuk mevsimde kapalı ortamda çok kolay bulaşabiliyor.

“AŞILAMADA CİDDİ BİR GERİLEME VAR. BÖYLE GİDERSE SALGIN BÜYÜYEBİLİR”

Deprem bölgesinde çadırlarda, konteynırlarda insanların kalabalık yaşadıklarını biliyoruz. Kızamığın yakın temasla geçtiğini akılda tutacak olursak; bu olumsuz bir etmen. Kızamık 1 tek doz aşısının % 95 ve üzerinde olduğu 2022 verileriyle 40 ilimiz var. 81 ilin ancak 40’ında kızamık aşısı %95’in üstünde. Oysa 2017’de 53 ilde tek doz kızamık aşısı oranı % 95’in üstündeydi. 2017’den 2022’ye beş yılda 53 ilden 40 ile indiğini görüyoruz. Kızamık-2 aşısına baktığımızda; %95 ve üzerinde aşılı 43 ilimiz görünüyor. Bu da 81 ilin %53’üne karşılık geliyor. Dolayısıyla ciddi bir gerileme var. Böyle giderse bu daha da büyüyebilir.

“SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN BELİRTTİĞİMİZ ÇERÇEVEDE ÖNLEMLERİ ALMASI ve SAYDAM OLMASI ZORUNLULUĞU VAR”

Önlemleri daha önce sıraladık. Ek doz aşılamanın yapılması gibi.

Okullar açılacak Eylül’de, bu bakımdan kampanyanın yürütülmesinde hızlı davranılması, okul aşılarının zamanında aksatmandan tamamlanması ve aşı kararsızlığı-reddi ile savaşım verilmeli (mücadele edilmeli). Kovit-19 döneminde karşı kampanyalar yapıldı, aşıların sözde olumsuz etkilerine ilişkin ve bunlar tümüyle bilim dışıydı. Bakanlık bunlarla da etkin biçimde savaşmalı.

  • 21. Yüzyılın başlarında Türkiye’de yeniden bir kızamık salgını yaşanması gerçekten Türkiye için utandırıcı bir durum.

Çocuklarımız, bebeklerimiz kızamıktan ölmesinler, engelli kalmasınlar. Bunun için Sağlık Bakanlığı’nın belirttiğimiz çerçevede önlemleri alması ve saydam olması zorunluluğu var.”

Videoyu izlemek için üstünde tıklayınız.. (9,5 dakika)