Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Gelişmek ya da geri kalmak 

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzmanı

14 Ağustos 2024, Cumhuriyet

 

Gelişmiş ülkeler genellikle şeffaf ve erişilebilir yargı sistemleri bulunan yerleşik yasal çerçevelere sahiptir. Yasalar tutarlı bir şekilde uygulanır ve yüksek derecede yasal kesinlik vardır. Sonuçta hukukun üstünlüğü ilkesine güçlü bir biçimde uyulur, yani yasalar adil bir şekilde uygulanır ve hükümetler bundan sorumlu tutulur. Hukuk sistemine olan güven yüksek düzeydedir. Geri kalmış ülkelerde hukuksal çerçeveler zayıftır, yasalar tutarsız veya yetersiz bir şekilde uygulanır. Adalete erişim, özellikle ayrımcılık gören ve marjinal gruplar için sınırlıdır. Hukukun üstünlüğü tam sağlanamamıştır; yolsuzluk, yargıya siyasal müdahale ve hesap verebilirliğin olmaması gibi sorunlar daha yaygındır.

SOSYAL HAKLAR

Gelişmiş ülkelerdeki mahkemeler genellikle siyasal etkiden bağımsızdır, adil yargılamayı ve bireysel hakların korunmasını sağlar. Geri kalmış ülkelerdeki yargı siyasal baskılarla karşı karşıya kalabilir, bu da tarafsız karar alma gücünü baskılayabilir.

Gelişmiş ülkeler insan haklarını korumak için güçlü yasal çerçeveler, etkin sivil toplum ve uluslararası sözleşmelerle desteklenen güçlü sistemlere sahiptir. Geri kalmış ülkelerde insan haklarının korunması daha az güvenlidir ve keyfi gözaltı, sansür ve ayrımcılık gibi kötüye kullanım riski yüksektir. Yasal korumalar zayıf, uygulama tutarsızdır.

Gelişmiş ülkelerde konuşma, toplanma, inanç vb. özgürlükler yüksek düzeyde korunur. Geri kalmış ülkelerde bu özgürlükler kısıtlıdır; özellikle ifade, basın ve toplantı özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar yaygındır.

Gelişmiş ülkeler başta eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakları olmak üzere gelişmiş sosyal haklara sahiptir. Geri kalmış ülkelerde eğitim ve sağlık hizmeti gibi sosyal haklara erişim sınırlıdır, bunlarla ilgili önemli eşitsizlikler vardır.

Gelişmiş ülkelerde vatandaşlar genellikle özgür ve adil seçimler, basın özgürlüğü ve siyasal partiler kurma ve bunlara katılma hakkı gibi çok çeşitli siyasal özgürlüklerden yararlanır. Geri kalmış ülkelerde seçim sahteciliği, basın özgürlüğü ve siyasal muhalefet üzerindeki kısıtlamalar çok fazladır.

KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLER

Gelişmiş ülkelerde gizlilik hakkı, seyahat (gezi) özgürlüğü ve ayrımcılık görmeme gibi kişisel özgürlükler iyi korunur. Geri kalmış ülkelerde kişisel özgürlükler daha az güvenlidir; hükümet gözetimi, seyahat (gezi) kısıtlamaları ve ayrımcılık fazladır. Ekonomik özgürlükler daha zayıf; mülkiyet hakları, yolsuzluk ve gelişmemiş piyasa kurumları nedeniyle kısıtlıdır.
***
Halk Sağlığı Sorunları

  • Bir ülkedeki halk sağlığı sorunlarının temelinde
    gelişmiş ve geri kalmış ülkeler arasındaki bu farklılıklar yatar.

Gelişmiş ülkeler tıbbi hizmetlere yaygın erişim, daha yüksek yaşam beklentisi ve daha düşük bebek ölüm oranları ile gelişmiş sağlık sistemlerine sahiptir. Sanitasyon, temiz su ve yaygın aşılama programları dahil güçlü bir kamu sağlığı altyapısı vardır.

Farklılıklar bulunsa da farklı toplum kesimleri arasında sağlık hizmetlerine erişim daha iyidir. Geri kalmış ülkelerdeki bulaşıcı hastalık oranları daha yüksek, yaşam beklentisi daha düşük, bebek ölüm oranları daha yüksektir. Kamu sağlığı altyapısının yeterince gelişmemesi nedeniyle sanitasyon, temiz suya erişim ve sağlık hizmeti sunumuyla ilgili sorunlar fazladır. Sağlık hizmetlerine erişim oldukça eşitsizdir, kentsel ve kırsal alanlarla, farklı sosyoekonomik gruplar (kesimler) arasında önemli farklılıklar vardır.

Bu nedenle;

  • Halk Sağlığının önceliği,
  • Yukarıda sıralanan ve çoğu halk sağlığı ile ilgisiz sanılan farklılıkların Halk Sağlığı sonuçları konusunda farkındalığı artırmaktır.

FLASH HABER TV Programımız : DÜNYADA M-POKS SALGINI ALARMI

Dostlar,

Dün, 15 Ağustos 2024 günü, Flash Haber TV‘de başarılı programcı Sn. Burcu Uğur‘un konuğu olduk. Konumuz

  • DÜNYADA M-POKS SALGINI ALARMI

Yaklaşık 25 dakika Sn. Uğur’un sorularını yanıtladık ve “Maymun Çiçeği / M Çiçeği” hastalığı hakkında bilimsel bilgileri aktardık.

Ülkemizde ve dünyada izlenmesi gereken Epidemiyolojik stratejileri açıkladık.
Önceki gün konuyu web sitemizde yazmıştık. (http://ahmetsaltik.net/2024/08/14/dso-m-cicegi-virusu-uluslararasi-oneme-sahip-bir-halk-sagligi-acil-durumu/)

Ayrıca X hesabımızda da 10 öneri sunmuştuk (https://x.com/profsaltik/status/1823814297950044567).

Önerilerimiz                                 :

1. Sağlık Bakanlığı, bir Bilim Kurulu oluşturarak sorunu özenle izlemeye almalıdır.
2. Riskli kümelerde tarama ile sürveyans yapmalı ve olguları erken bulmalıdır.
3. Olgular ve değinenleri (temaslıları) ayırmalı olguları sağaltmalıdır (tedavi etmelidir).
4. Aşı konusunda Bilimsel Kurul hızla karar vermelidir.
5. Demokratik Kongo Cumhuriyeti başta olmak üzere bu ülkeye komşu ve m çiçek’in (m pox’un) görüldüğü ülkelerden gelenler hemen sağlık kuruluşlarına çağrılarak taranmalıdır.
6. Bu ülkelerden ülkemize gelenlerden sağlık raporu, aşı belgesi istenmeli ve sınır kapılarında hekimlerce muayene edilmelidir.
7. Ülkemizden söz konusu ülkelere gidecekler bilgilendirilmeli, erteleme önerilmeli, koruyucu sağlık eğitimi verilmeli, aşı konusu düşünülmelidir.
8. Ulusa dengeli, sağlıklı ve güvenilir, sürekli bilgi verilmeli, saydam olunmalıdır.
9. Hekim ve öbür sağlık emekçilerine hastalığın epidemiyolojik yönetimine ilişkin rehberler yayınlanmalıdır.
10. Tarama, sürveyans, tanı ve sağaltım (tedavi) için lojistik sağlanmalıdır.

İzlemek için lütfen tıklayınız :
https://x.com/flashhabertvcom/status/1824378553443524913?t=TJjQyheTYXnYMZFu6VdTTw&s=08



Sn. Burcu Uğur ve Flash Haber TV’ye program için teşekkür ederiz.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 16 Ağustos 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Aydınlanma TV Programımız : Tıkanan Sağlık Sistemi, Yıkıma Sürüklenen Türkiye

Dostlar,

Önceki gün, saygın TV programcısı Gülgûn Feyman Budak‘ın program konuğu olduk.

Aydınlanma TV‘de

  • Tıkanan Sağlık Sistemi, Yıkıma Sürüklenen Türkiye”,
    konusunu işledik (13.8.24).

Sn. Feyman’ın da katkılarıyla, 47 dakika süren bir söyleşimiz oldu Youtube ortamında canlı yayın ile.

Aşağıdaki görseli tıklayarak izleyebilirsiniz.

İzlenmesi ve paylaşılması, yararlı olmasını dileriz. Sn. Feyman-Budak’a fırsat verdiği için teşekkür ederiz.

 

 

Sevgi ve saygı ile. 16 Ağustos 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Anayasa icra yargısı

Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının uygulanması, anayasal adil yargılanma hakkı ilkelerinin sonucu ve geçerlilik ölçüsüdür. İcra yargısı, kararların doğrudan etkisi olarak uygulama ve uygulatma, kararların nesnel işlevi ve bu çerçevede kamusal makamların yükümlülüğünü kapsamına alır.

Anayasa Mahkemeleri, kararlarına saygı ve kararlarını uygulatmak için kendine özgü yetkilerle donatılmış bulunuyor ve bu yetkiler giderek çeşitleniyor. AYM kararlarının uygulanmasına karşı özellikle kurumsal direnmeleri aşmak ve sorumlulara yaptırım uygulamak için “anayasal icra yargısı” geliştirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi kararları… yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” (md. 153/son) hükmü açık olmakla birlikte birçok devlet Anayasası, böyle bir düzenlemenin ötesine geçerek kararların kimler tarafından ve nasıl uygulanacağına ilişkin açıkça kurallar öngörmekte. Anayasa Mahkemesi, doğası gereği, Anayasa’nın ve öbür resmi makamlarca yapılan yorumların nihai (sonal) yorum merciidir (yeridir); özellikle öbür makamların yorumlaması, Anayasa’ya aykırı olduğu zaman. Bu da, Anayasa Mahkemesi’nin yorum alanındaki üstünlüğünü doğrular.

Sorumluluk, Anayasaya aykırı işlem sahibine veya AYM kararını uygulamayana yöneltilmektedir. Yaptırım konusunda Anayasa Mahkemelerine tanınan yetkiler giderek artmakta. Ekvator Anayasası’na göre, eğer kamu görevlileri karara uygun hareket etmezler ise, “yargıç, görevden çıkarılmalarını emredebilir…”. AYM’nin, anayasal yargı kararlarını uygulamayanlara yaptırım uygulama yetkisi vardır.

İspanya’da, bu konuda 2015’ten bu yana somut ve oldukça ayrıntılı bir düzenleme yürürlüktedir. Kararının ihlalinin saptanması durumunda Anayasa Mahkemesi, kendiliğinden veya taraflardan birinin istemi üzerine, kararı uygulamakla yükümlü kurumları, makamları, görevlileri ve özel kişileri, uygulamaya ve belirlediği süre içinde kendisini bilgilendirmeye zorlayabilir. Mahkeme, kararının kısmen (bir ölçüde) veya tümden yerine getirilmediğini saptarsa, para cezasından ceza yaptırımına uzanan önlemlerden birini kararlaştırabilir. Bireysel başvuru yoluyla “etkili bir korunma hakkı” veya etkili bir hukuksal korumadan yararlanma hakkı da öngören İspanya Anayasası’na göre eğer olağan yargıç, Anayasa’yı AYM’nin öngördüğü biçimde uygulamaz ise, bu direnmeye karşı başvuru olanağı vardır. Bu durumda Anayasa yargıcı, “yargıçlar yargıcı” konumuyla karar veriyor.

Peru, Kostarika, Meksika ve Rusya’da benzeri düzenlemeler var. Kolombiya Anayasa Mahkemesi’nin yetkileri ve yükümlülükleri yargı aşamasıyla sınırlı olmayıp, kararların icra aşamasını da kapsar. Kostarika, AYM kararlarını uygulamayanlar veya uygulatmayanlar için hapis cezası öngörüyor. Meksika’da, kararların icra edilmemesi durumunda sorumluları görevden alma yaptırımı da öngörülüyor. Rusya’da AYM kararının uygulanmaması, kötü uygulanması veya uygulanmasına engel olunması, ceza yaptırımı uygulanması sonucunu doğuruyor.

Gana Anayasası ise, ”ağır cezalı ve siyasi yasaklı” bir suç öngörüyor (md.2): ”Bu Anayasa gereğince, Mahkeme kararına saygı duymama veya gereklerini yerine getirmeme ağır bir suç oluşturur…”.  Bu suçu işleyen kişi, 10 yıla dek hapis cezasına çarptırılabilir ve hapis cezasını çektikten sonra on yıl geçmedikçe seçilemez veya kamu görevine gelemez. Mozambik, Moldavya, Arnavutluk ve Letonya’da benzer yaptırımlar öngörülmüştür.

Anayasa Mahkemesi, Avrupa modeli ekseninde Avusturya, İtalya ve Almanya’dan sonra 1961 Anayasası ile kurulduğu sırada, adı geçen devletlerin hemen hiçbirinde anayasa yargısı yoktu. Son dokuz aydır, kararlarını uygulamama bir yana, kararları nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne karşı söylem, eylem ve işlemler, “anayasal düzeni ilga girişimi” olarak nitelenebilecek bir eşiğe ulaştı. Öyle ki, bu eylem ve işlemlerin öncülüğünü yapan kişi, savcılıkta en üst makama atanarak ödüllendirdi. Ödüllendirme, Yargı-Yürütme ve Yasama üçlüsünde yapıldı. Sistematik Anayasa ihlalleri ile “anayasal düzeni ilga girişimi” de Cumhuriyet’in temel organları üçlüsünde gerçekleşmiş oldu.

Bu nedenle, 16 Ağustos günü (2024) TBMM’nin Anayasa Mahkemesi (Can Atalay) kararını uygulaması, demokratik hukuk devletine ve Anayasal düzene dönüş adımını oluşturacak.
==========================================
Yazarın Son Yazıları

DSÖ: M çiçeği virüsü uluslararası öneme sahip bir halk sağlığı acil durumu!

Dosya:WHO logo.svg - VikipediDSÖ, M çiçeği virüsünün “uluslararası öneme sahip bir halk sağlığı acil durumu (PHEIC) oluşturduğunu” açıkladı

Dünya Sağlık Örgütü Genel Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, “DSÖ Acil Durum Komitesi bugün toplandı ve bana durumun uluslararası öneme sahip bir halk sağlığı acil durumu oluşturduğu (USTUluslararası Sağlık Tüzüğüne göre) tavsiye görüşünü bildirdi. Bu tavsiyeyi kabul ettim.” dedi.

Haberin DSÖ web sitesindeki İngilizce özgün biçimi için tıklayınız : https://www.who.int/news/item/14-08-2024-who-director-general-declares-mpox-outbreak-a-public-health-emergency-of-international-concern 

Got a new rash? Monkeypox or something else? - BBC News

Dr. Ghebreyesus, M çiçeği virüsünün Afrika ve öbür bölgelerde daha çok uluslararası yayılma potansiyeli olasılığı karşısında DSÖ tarafından düzenlenen Acil Durum Komitesi toplantısının açılışında konuştu.

M çiçeği virüsünün Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde 10 yıldan uzun süredir bildirildiğini aktaran Dr. Ghebreyesus, bu ülkede her yıl bildirilen olgu (vaka) sayısının kararlı biçimde arttığını söyledi.

Dr. Ghebreyesus, 2023’te bildirilen M çiçeği virüsü olgu (vaka) sayısında önemli artış yaşandığını anımsatarak, bu yıl şu ana dek Afrika ülkelerinden bildirilen olgu sayısının geçen yılın toplamını aşarak 14 bini geçtiğini ve 524 ölüm kaydedildiğini dile getirdi.

Geçen yıl Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde ortaya çıkan, cinsel ilişki yoluyla yayıldığı görülen “1b türü” virüsün hızla yayılmasının ve komşu ülkelerde saptanmasının endişe verici olduğunu vurgulayan Dr. Ghebreyesus, UST – Acil Durum Komitesi‘ni toplama kararının başlıca nedenlerinden birinin bu durum olduğunu kaydetti.

Dr. Ghebreyesus, temmuzda Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne komşu olan ve daha önce M çiçeği olgusu bildirmemiş Burundi, Kenya, Ruanda ve Uganda’nın hastalığın 1b türüne ait yaklaşık 90 olgu bildirildiğini anımsattı.

Salgının tek bir türüne yoğunlaşmadıklarını söyleyen Dr. Ghebreyesus, “Farklı ülkelerde, farklı bulaşma yolları ve farklı risk düzeyleri olan, farklı tür salgınlarla uğraşıyoruz. Meslektaşlarım yakında size daha ayrıntılı teknik bir sunum yapacak.” dedi.

Dr. Ghebreyesus, bu salgınların nedenlerini anlamak ve ele almak için etkilenen ülkelerin hükümetleri, Afrika Birliği Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (Africa CDC), sivil toplum kuruluşları ve öbür ortaklarla birlikte çalıştıklarını kaydetti.

DSÖ Genel Başkanı Dr. Ghebreyesus, gözetim, hazırlık ve müdahale faaliyetlerini desteklemek için başlangıçta 15 milyon $ gerektiren bölgesel bir müdahale planını geliştirdiğini söyledi.

M çiçeği için DSÖ uzmanlarının iki aşıyı önerdiğini kaydeden Dr. Ghebreyesus, bu aşıların DSÖ tarafından listelenen ulusal düzenleyici kurumların yanı sıra, Nijerya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkeler tarafından onaylandığını vurguladı.

Afrika Birliği, Afrika ülkelerinde hızla yayılan M çiçeği (mpox) virüsüne karşı kıta çapında halk sağlığı için acil durum ilan edildiğini bildirmişti.

Hem hayvanlardan hem insanlardan bulaşıyor

  • M çiçeği virüsü fareler ve sincaplar gibi kemirgen hayvanlardan veya bulaşı almış (enfekte olmuş) insanlardan bulaşıyor.

Virüsün neden olduğu vücut döküntülerine dokunmak, bu döküntülerin bulaştığı giysi, çarşaf, havlu vb. eşyaları kullanmak ve beden sıvılarıyla temas etmek en önemli bulaş nedenleri arasında yer alıyor.

İlk belirtiler virüsü aldıktan 5-21 gün sonra ortaya çıkabiliyor. Virüs genelde yüksek ateş, baş, sırt ve kas ağrısı, lenf bezlerinde şişlik, yorgunluk, üşüme, titreme ve deride su çiçeğine benzer kabarcıklara neden oluyor.

3 signs you may have monkeypox – @theU

Özel bir tedavi yöntemi olmayan hastalığın tedavisi anti-viral ilaçlarla yapılıyor.
Hastaların büyük bölümü hastalığı hafif geçiriyor ve birkaç hafta içinde sağlığına kavuşuyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), “maymun çiçeği hastalığı (Monkeypox)” adını, 2022’de ırkçılık ve ayrımcılık kaygısıyla “mpox” olarak değiştirdi.
***

Önerilerimiz                                 :

1. Sağlık Bakanlığı, bir Bilim Kurulu oluşturarak sorunu özenle izlemeye almalıdır.
2. Riskli kümelerde tarama ile sürveyans yapmalı ve olguları erken bulmalıdır.
3. Olgular ve değinenleri (temaslıları) ayırmalı ilk olguları sağaltmalıdır.
4. Aşı konusunda Bilimsel Kurul hızla karar vermelidir.  
5. Demokratik Kongo Cumhuriyeti başta olmak üzere bu ülkeye komşu ve mpox’un görüldüğü ülkelerden gelenler hemen sağlık kuruluşlarına çağrılarak taranmalıdır.
6. Bu ülkelerden ülkemize gelenlerden sağlık raporu, aşı belgesi istenmeli ve sınır kapılarında hekimlerce muayene edilmelidir.
7.Ülkemizden söz konusu ülkelere gidecekler bilgilendirilmeli, erteleme önerilmeli, koruyucu sağlık eğitimi verilmeli, aşı konusu düşünülmelidir.
8.Ulusa dengeli, sağlıklı ve güvenilir bilgi verilmeli, saydam olunmalıdır.
9.Hekim ve öbür sağlık emekçilerine hastalığın epidemiyolojik yönetimine ilişkin rehberler yayınlanmalıdır.
10.Tarama, sürveyans, tanı ve sağaltım (tedavi) için lojistik sağlanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 14 Ağustos 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 14 Ağustos 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ŞEFFAF

Pahalılık verilerini yansıtmayan TÜİK çok şeffaf olduğunu açıkladı.

Paketini görelim… (Enflasyon sepetini)

YOLSUZLUK

Yolsuzluk sıralamasında 2010 yılında 50. iken en çok puan yitiren ülke olduk ve 115. sıraya düştük.

AKP yolsuzlukla mücadele ediyor da ondan… (!!)

ÇUKUR

5.6 milyon yolcu kapasiteli Adana Havaalanı varken Çukurova’ya 8 milyon kapasiteli yeni havaalanı açıldı.

Vatandaşın gereksinimi için mi, yandaş müteahhitin (yüklenicinin)  köşe olması için mi?..

ÇOCUK

Aile Bakanı Göktaş’ın açıklamasına göre 22 milyon çocuğumuzun 5.4 milyonu (1/4’ü) yardım alıyor.

AKP iktidarının yardıma muhtaçlar Cumhuriyeti...

YOBAZ

Yobaz imam Halil Konakçı, Kadın Milli takımımızın yıldızları Ebrar ve Vargas’a özel yaşamları nedeniyle dil uzatırken “Ben sapına kadar şeriatçıyım. Laik değilim, Allah korusun” dedi.

Allah milleti korusun…

ADALET

43 madencinin şehit olduğu Amasra faciasının üzerinden 22 ay geçmesine karşın iddianame hala hazırlanmamış.

Korunacak yandaşlar vardır…

KATLİAM

Sokak hayvanları ile ilgili yasanın çıkmasıyla AKP’li belediyelerin katliam (kırım) yaptığı haberleri durmuyor.

Bir konuyu doğru uygulasalar…

Anayasa Mahkemesi, demokrasi ve hukuk devleti

Prof. Dr. Hakkı Keskin

13 Ağustos 2024, Cumhuriyet

Hukuk devletinin ve demokrasinin vazgeçilemez olan temel ilkesi yargı bağımsızlığıdır. Anayasa mahkemeleri, yasama, yürütme ve yargı kararlarının anayasaya uyumluluğunu denetleyen en üst yargı organıdır. Anayasa Mahkemesi kararları, en üst yargı organı olarak tüm mahkeme kararlarını da bağlar. Bu temel kurala uymayan ülkelerde demokrasiden ve hukuk devletinden söz edilemez! Örnek olarak Almanya ve Türkiye’de Anayasa Mahkeme kararlarını aşağıdaki örneklerle karşılaştıralım.

Almanya Anayasa Mahkemesi, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberal Parti tarafından yönetilen Almanya hükümetinin vergi planlamasını ve kararını anayasaya aykırı bularak bozdu.

Federal Hükümet koronavirüs pandemisi nedeniyle 2021’de 60 milyar Avro krediye gereksinim duyulacağını planlamıştı. Ancak bu kredi 2021 yılında kullanılmayınca, hükümet bu 60 milyar Avroluk krediyi bir fona yatırarak daha sonraki yıllarda kullanmayı planladı. Hükümet 2022 yılında bu paranın büyük bir kesimini artan elektrik ve gaz fiyatlarına destek için kullanmaya karar verdi.

AYM KARARLARI VE İŞLEYİŞ

Almanya Anayasa Mahkemesi, 60 milyar Avroluk bu paranın hükümet tarafından bütçede öngörülen amacına uygun kullanılmadığını ve gecikmeli olarak 2022’de kullanılmasını anayasaya aykırı buldu. Hükümeti çok zor durumda bırakan Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, kamuoyunda geniş yankı buldu ve muhalefet partileri tarafından olumlu olarak değerlendirilirken hükümet parti yetkilileri Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına saygılı olduklarını ve gerekli düzenlemeyi yapacaklarını açıkladılar.

Almanya, Ukrayna’ya yaptığı büyük ölçüde mali yardımlar ve askeri harcamaları da artırması nedeniyle ilk defa bu 60 milyar Avroluk bütçe açığıyla karşı karşıya kaldı. Bu açığın kredi alınarak mı yoksa bazı alanlarda kısıtlamalara gidilerek mi karşılanacağı koalisyon partileri arasında yoğun olarak tartışıldı. Muhalefet partileri hükümetin bu yanlış politikasını kıyasıya eleştirdiler.

İkinci örneğe bakalım. Almanya hükümet partilerinden gelen yasa önerisi doğrultusunda, Almanya Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2024’te, Almanya Parlamentosu milletvekili sayısını 730’dan 630’a indirme kararı aldı. Ancak Anayasa Mahkemesi, hükümetteki koalisyon ortakları karşı oldukları halde, Almanya’da geçerli olan yüzde 5’lik seçim barajına bir istisnayla uyulamayacağına da karar verdi. Eğer bir parti en az üç seçim bölgesinde en fazla oyu kazanırsa, yüzde 5’lik barajın altında kalınsa da Almanya Parlamentosu’na girme hakkı kazanacaktır. Anayasa Mahkemesi bu kararını, parlamentodaki büyük partilerin bu karara karşı olduklarını bilerek aldı. Tabii ki büyük partiler beğenmeseler de Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına uymakla yükümlüdürler.

TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Gelişmiş demokrasilerde anayasa mahkemesi kararları hükümetler tarafından beğenilmese de, kararlara uyulması asla tartışıma konusu yapılmaz. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi, İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçildiği halde tutuklu bulunan Can Atalay’ın, hak ihlali nedeniyle derhal serbest bırakılması ve milletvekili görevine başlaması kararını aldı. Milletvekilliğinin kaldırılması kararını Anayasa Mahkemesi yok hükmünde saymaktadır. Bir alt mahkeme olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi bu karara uymama, hatta Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında bu kararlar nedeniyle soruşturma açılmasını istiyor. Oysa Türkiye’de de Anayasa Mahkemesi kararlarına son uygulamalara değin, hükümetler tarafından bazen (kimi kez) beğenilmese ve eleştiri konusu olsa da uyulmuştur. Çünkü yargıda en üst karar organı olan Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı için bağlayıcıdır ve bu kararlara uyulma zorunludur. Bir alt mahkemenin bu kararlara itiraz etme hakkı yoktur.

Can Atalay, Gezi Direnişi nedeniyle tutuklu bulunuyor. Gezi Direnişi hakkındaki mahkeme kararının çok tartışmalı olduğu biliniyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Gezi Direnişi davasında Osman Kavala’yı da, “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye kalkmak” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm etti.

Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2019’daki kararıyla, Kavala’nın suç işlediğine dair (ilişkin) kabul edilebilir makul bir gerekçe bile olmadığı sonucuna vararak Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını istemiş ve 11 Temmuz 2022 tarihli yeni kararıyla da Osman Kavala’nın serbest bırakılması kararını kesin hükme bağlamıştır.

Türkiye, benim de bir dönem Almanya milletvekili olarak üyesi olduğum, Avrupa Parlamenterler Meclisi’nin kurucu üyeleri arasında bulunmaktadır. Türkiye’nin AİHM kararını uygulaması, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan bir yükümlülüğü olduğu kadar (ölçüde), hukuk devleti olmanın da gereğidir. Türkiye Barolar Birliği 12.07.2022 tarihli açıklamasında “Türkiye’nin AİHM yeni kararını uygulamamakta ısrar etmesi, Bakanlar Komitesi’ nin Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihracına kadar uzanan yaptırımlar uygulamasına yol açacaktır” demiştir.

Böyle bir durumun, Türkiye için çok yönlü ve ağır sonuçlar doğuracağının bilinmesi ve hükümetin bu yanlıştan ivedi olarak dönülmesi için gerekeni yapması kaçınılmazdır.

YEŞİL-MOR

Suay Karaman 

4 Ağustos Pazar günü CHP Kadın Kollarının 15. Kurultayında genel başkan Özgür Özel konuşma yaptı. Konuşmanın en tuhaf yeri şöyleydi:

  • Umudum odur ki CHP’nin oklarının en ortasındaki devletçilik okunu,
    o program kurultayına katacağımız çevreci, sürdürülebilir, doğa dostu, kalkınmaya inanan projeler ve kadın-erkek eşitliğine yönelik olan net tutumumuzla devletçilik okunun yarısını yeşile, yarısını mora boyayacağız
    .”
     

Nereden bakarsanız bakın, neresinden tutarsanız tutun son derece bilinçsiz ve bilgisiz sözlerden oluşan “6 Ok” taki devletçilik okuna yönelik bu konuşma, tartışma yarattı. Üstelik yeşil ve mor renklerin, Demokratik Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisinin (DEM) ambleminde (simgesinde) olması da, işin başka bir yönüdür. Bu sözlerin söylendiği salonda hiç tepki verilmemesi de CHP’nin getirildiği durumu özetliyor; kısaca biat kültürü almış başını gidiyor. Daha sonra, CHP sözcüsü Deniz Yücel açıklama yaparak, parti ambleminde (simgesinde) genel başkanın açıkladığı değişikliğin söz konusu olmadığını söyledi. 

Çevreci ve doğa dostu tutum göstermek amacı ile kadın-erkek eşitliğine yönelik inancı ifade etmek üzere Altı Ok’un en ortasındaki devletçilik okunun yarısını yeşile, yarısını mora boyayarak, iktidara gelmeyi ve ülkemizin sorunlarının çözüleceğini düşünmek aymazlıktır. Amblem (simge) değişikliği ciddi bir iştir; genel merkezdeki birtakım kişilerin fantezileri sonucu değiştirilemez. Anadolu bozkırlarında yeşil kentler inşa eden CHP kurucuları, kadına oy hakkını Avrupa devletlerinden önce tanımış, miras hakkı başta olmak üzere kadına her alanda –hukuk önünde– eşitlik sağlamıştır. Altı Ok hem doğa sevgisini, hem de kadına saygıyı içeren bir simgedir.

  • CHP’nin Altı Ok’u bir bütündür ve birbirinden ayrılamaz, biri yoksa öbür oklar da yoktur.

Cumhuriyet tarihi ile CHP tarihini bilmeyenler ve Nutuk” okumayanlar yalnızca göz boyamaktadır. Daha da ötesi, gündem değiştirmeye aracılık etmektedirler. 

5 Şubat 1937’de anayasa maddesi yapılan Altı Ok, direniş içinde oluşan, yaşama bağlı ve geleceğe yön veren, eyleme dönük ilkeler bütünüdür. Kurucu iradenin bu ilkelerini anlayamayanlar ya da yanlış yorumlayanlar emperyalizmin hizmetçisi konumundadırlar. (AS: 5 Şubat 1937’de kabul edilen 3115 s. yasa m.1 uyarınca, 1924 Anayasası m.2’de yapılan “Türkiye Devleti cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır” ekiyle, CHP’nin temel ilkeleri olan “Altı Ok” Türkiye’nin de anayasal ilkeleri durumuna geldi.) 

Cumhuriyetçilik ilkesi devlet yönetiminde, Türk ulusunun istencinin egemen olmasıdır. Cumhuriyetçilik, saltanat ve hilafetin yıkılmasının ötesinde, onların temsil ettiği şeyhlik, ağalık gibi ortaçağ ilişkilerinin de son bulmasıdır. Ulusun tüm bireylerini demokratik ve özgürlükçü bir düzende açık ve yönetime etkin olarak katılımcı kılmaktadır. 

Ulusçuluk ilkesi, etnik kökene dayanmayan bir yurtseverliktir. Bu ulusçuluk barışçıdır, emperyalizm karşıtıdır; kalkınmayı ve çağdaşlaşmayı kendi insanına sunar.

  • Atatürk, “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır.” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır. 

Halkçılık ilkesi, yönetimde, gelirlerin dağılımında, kalkınmada, devlet olanaklarının kullanımında halk yararının gözetilmesini amaçlar ve sosyal devlet ilkesini benimser. Ekonomik ve siyasal kararlara halkın ve halkı temsil eden demokratik kitle örgütlerinin katılımını sağlayacak kurumların oluşturulmasını temel alır. Hiçbir kişiye ya da kümeye ayrıcalık tanımadığı gibi,
sınıf egemenliğini de kabul etmez.
 

Devletçilik ilkesi, ulusal ekonomiyi kurarak, bu ekonomiyi toplum yararına yönlendiren ve
karma ekonomiyi benimseyen bir sosyal devlet anlayışıdır. Devlet, özel girişimcilerin ilgilenmediği, başarısız olduğu, ya da kamu yararı gördüğü alanlarda yatırım ve işletmecilik yaparak, ekonomiye yön verecek ve kıt kaynakların akılcı kullanımının planlamasını sağlamaya çalışacaktır.
 

Laiklik ilkesi, dinsel düşüncelerle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; toplum ve devlet yaşamının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır.

Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır.

  • Laiklik, Aydınlanma ve Çağdaşlaşma için vazgeçilmez, sorunlu ana ilkedir.

Devrimcilik ilkesi, eskimiş kurumları yıkıp, çağın gereklerine uygun yeni kurumlar oluşturmak ve değişime, yeniliklere sürekli olarak açık kalmaktır. Devrimcilik, bilinçli olarak yeniliğe doğru gitmektir. Öbür ilkelerin hepsi, devrimci anlayışla yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. 

CHP sözcülerinin ileri sürdüğü gibi Devletçilik okunun, çevrecilikle ve cinsiyet eşitliği ile doğrudan bir bağlantısı yoktur. Emperyalizmin kucağında oyuncağa çevrilen Atatürk’ün kurduğu parti, yıllardır Atatürk ve cumhuriyet düşmanları tarafından işgal edilerek, AKP’ye koltuk değneği yapılmıştır. Devletçilik oku yeşile  boyanarak, çevre dostu; mora boyanarak kadın-erkek eşitliğine duyarlı duruma getirilecek ve buna değişim adı verilecek; buna kargalar bile güler. 

Bugün ülkemizin çok büyük ve önemli sorunları bulunurken, dikkatleri devletçilik okunun rengine çevirtenlere sormak gerekir:

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli için ne yaptınız?

Bu çağdışı eğitim sistemiyle ülkemizde dinci eğitim iyice yaygınlaştırılacaktır.
Diyanet Akademisine onay verirken, CHP’nin kuruluş ilkelerini düşünmediniz mi?

Kaçak sığınmacı sorunu ile ne zaman ilgileneceksiniz?

Mavi vatan için “masal” denilmesi hakkında sessizliğinizi koruyacak mısınız?

Hamas adlı dinci örgütün başının öldürülmesi üzerine yas ilan edenlerle ilgili ne tepki verdiniz?

  • Yas uygulamasını eleştirenleri “cibilliyetsizlikle” suçlayan AKP genel başkanı ile
    yumuşama görüşmelerine devam edecek misiniz?

Instagram’ın kapatılmasını eleştirenlere “ev zencisi” diyen AKP genel başkanı ile aynı ceketi giyerek mi değişim yapacaksınız?

Hayvan katliamı yasası yargıya taşındığı gibi, öbür tüm olumsuzluklar için de yargı süreci başlatılmalı ve büyük demokratik eylemler yapılmalıdır. 

Değişim, CHP’nin kuruluş ayarlarına dönmesiyle sağlanabilir.

Altı Ok, bütünlük içinde, birlikte ileriye doğru yol almayı hedefler.
Altı Ok, ilerlemenin, çağdaşlaşmanın ve bağımsızlığın simgesidir.
Emperyalist güçler ile partisi ne olursa olsun yerli işbirlikçilere ve gericilere batan
Altı Ok, ülkemizin aydınlık geleceğidir.
 

Özgürlüğünüzü, Özel olarak yaşayabilirsiniz ancak toplumun umutlarını ve gelecek hayallerini söndüremezsiniz. Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılındaki söylemi önemliydi;

  • “Ben öyle bir parti oluşumu düşünüyorum ki, bu parti milletin bütün sınıflarının
    refah ve mutluluğunu sağlayan bir programa sahip olsun.”  

İşte CHP’nin Altı Ok’unda bu özellikler bulunmaktadır. 

Azim ve Karar, 12 Ağustos 2024

DESKON: Hükümet Yalancı Çobana Döndü!!!

TÜİK makyajlı çakma enflasyon oranlarını baz (temel) alarak Temmuz ayında memur ve emekli maaşlarına % 19.3’lük zam yapan hükümeti eleştiren Demokrat Sendikalar Konfederasyonu (DESKON) Genel Başkanı Gürkan Avcı, “Seçim süresince ‘Emekli yüzyılı’ masallarıyla bir kez daha halkı kandırarak köprüyü geçen hükümet, bugün emeklinin yüzüne bakmıyor, bakamıyor. Hükümet katmerli yalancı çobana döndü!” diyerek tepki gösterdi.

DESKON: Hükümet Yalancı Çobana Döndü!!!

TÜRKİYE SOSYAL DEVLETTEN SADAKACI DEVLETE EVRİLDİ!

Türkiye’de emekçilerin mutfaklarında ve cüzdanlarda yaşanan gerçek enflasyonun TÜİK’in açıkladığı oranların en az iki katı olduğunu kaydeden DESKON Genel Başkanı Gürkan Avcı şunları söyledi:

Yaşam pahalılığının halkı yakıp yandırdığı bir ortamda memur ve emeklilerine % 19,3 oranında komik bir artışı dayatmak ve bu aldatmacada ısrar etmek son derece pişkin, yüzsüz bir siyaset anlayışıdır ve utanç vericidir. Hükümet sosyal devlet anlayışını sadakacı devlet anlayışına evriltmiştir.

TÜİK’in enflasyon hesaplama sepetinde çevirdiği dümenler, hesap ve rakamlarda yaptığı oynamalar, cambazlıklarla açıkladığı çakma enflasyon rakamları sonucu hükümetin memur ve emeklilerine Temmuz ayında yaptığı %19,31 zam oranının yaptığımız rasyonel hesaplamalara göre gerçekte % 53,08 olması gerekiyordu. İktidar bir yıl boyunca elektriğe, benzine, doğal gaza, şebeke suyuna, temel gıda maddelerine, dar gelirlinin ekmeğine %140’lara varan zam yaparken, memura, emekliye ise %19,3 gibi son derece acımasız ve vicdansız bir oranda zam yapmıştır.

HÜKÜMETİN SÖYLEYECEK SÖZÜ VE GERÇEKLERİ GİZLEYECEK GÜCÜ KALMAMIŞTIR!

Evinin kirasını ödeyemeyen, çocuklarının eğitim harcamalarını karşılamakta zorlanan, zekâta- fitreye muhtaç duruma gelen, aylığı yetmediğini için, bulabilirse ek işler yapmak zorunda bırakılan milyonlarca memur, emekli ve dar gelirlinin yaşamında onulmaz tahribatlar (yıkımlar)  oluşmuştur. Hesap kitap ortadayken böylesi utanç verici bir zam oranı nasıl reva görülebilmektedir? Danışıklı dövüş tertiplediği küresel güçlerin, uluslararası sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin istemlerini ‘halkın isteği’ diye yutturmaya çalışan iktidar, yarattığı yapay gündemlerle halkın gerçek sorunlarını gizliyor ve gerçekleri de kimse konuşmasın istiyor. Ama biz susmayacak, iktidarın kurduğu harami düzene olan itiraz ve isyanımızı sürdüreceğiz.

Toplumsal desteğini yitirmeye başlayan iktidar güruhu, baskı, yalan ve tehdit politikalarının dozunu artırmaya başladı. İktidar yolsuzluk, güvensizlik, vergi adaletsizliği, işsizlik, ahlaki yozlaşma gibi can yakıcı sorunları ise konuşmuyor konuşturmuyor.

  • Hükümet tehdit olarak gördüğü her konuda
    manüplasyon, dezenformasyon, tehdit ve hakaretlerle
    yoluna devam etmeye çalışıyor.

Hükümetin söyleyecek sözü ve gerçekleri gizlemeye gücü kalmamıştır.

Saray düzeninin kıskacına mahkûm edilen Türkiye, adaletin ve eşitliğin olmadığı,
özgürlüklerin ve şeffaflığın sınırlandığı koşullar içinde hapsedilmiştir.

HÜKÜMET MUHALEFETİ RANT VE SUS PAYI İLE KONTROL EDİYOR!

Krizin tüm faturasını yoksul halkın sırtına kesen iktidarın göstermelik kurtuluş reçetelerine, plan ve programlarına kimse inanmıyor. Düşük ücret, torpil, iltimas, iş güvencesizliği, adaletsizlik ve kötü çalışma koşulları ile emekleri ve gelecekleri sömürülen gençler hakları için itiraz ediyor ve ayakta.

Geleceksizlik, güvensizlik, korku ve işsizlik kıskacında olan öğrencilerin durumu ise çok daha vahimdir (ürkünçtür).

Her yerde ve her biçimde iktidara olan öfkelerini göstermeye başlayan gençler, iktidar ortaklarının ilkel, hastalıklı ve virütik ideolojilerine artık prim vermiyor; cesurca (yüreklilikle) mücadelelerini ortaya koyuyor.

İktidarın iki yüzlü politikalarının son örneği vergi ve tasarruf politikalarındaki adaletsizliktir. Vergi kaçıran yandaş şirketleri yıllarca görmezden gelen, vergi borçlarını kezlerce silen iktidar, muhalif belediyeleri SGK borçları üzerinden sıkıştırarak gerçekleri ve toplumsal muhalefeti sindirmek ve gizlemek derdindedir.

Hükümet borsalar, meslek ve ticaret odaları, esnaf kuruluşları ve sendikalar, çeşitli toplum kesimlerin rant, konfor ve yönetim erkine dokunmayarak hatta koruyarak, sus payı ile susturmaya çalışmaktadır.

BIÇAK KEMİĞE DAYANDI!

  • Uygulanan ücret politikaları halkı gün geçtikçe yıldırmakta ve yoksullaştırmaktadır.

– Pişkin, bencil ve vicdansız İktidarı,
– Çaresiz, çapsız ve korkak Muhalefeti

uyarıyor ve ruhunu ve vicdanını yitirmeyen halkçı politikacıları göreve çağırıyorum. Memurun, emeklinin ve dar gelirlinin mutfağında çıkan yangını söndürün.
Gereğini yapamıyorsanız çekin gidin.
Düşün milletin yakasından.
Akılsız iktidarın cezasını millet çekiyor.

Hamas gerçeği

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

1928 yılında Mısır’da kurulan köktendinci örgüt Müslüman Kardeşler, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün yönettiği Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık yaptığı gibi, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Mısır’daki Cemal Abdülnasır yönetimine karşı da mücadele verdi.

Atatürk ve İnönü, Osmanlı topraklarını işgal eden Britanya’ya, Fransa’ya, İtalya’ya ve Yunanistan’a karşı bağımsızlık savaşı verirken, Teal-i İslam Cemiyeti kurucularından Mustafa Sabri adlı vatan haini, bağımsızlık savaşına karşı çıktı, işgal ordusuyla işbirliği yaptı. Mustafa Sabri, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bir İngiliz gemisiyle Mısır’a kaçtı ve daha sonraki yıllarda “Müslüman Kardeşler” örgütüne üye oldu.

Cemal Abdülnasır, Mısır’daki Süveyş Kanalı’nı Britanya’nın kontrolünden (denetiminden) çıkartıp ulusallaştıran ve kamulaştıran kişiydi. Bu süreçte Mısır ile Britanya ve Fransa arasında çatışmalar çıktı; İsrail, Britanya’nın ve Fransa’nın yanında, Mısır’a karşı savaştı.
***
Hamas adlı köktendinci terör örgütü, 1987 yılında “Müslüman Kardeşler” üyesi Ahmet Yasin tarafından Gazze’de örgütlenmek üzere kuruldu.

1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı İzak Rabin arasında barış antlaşması imzalandı. Aynı yıl Hamas, İsrailli sivil vatandaşları hedef alan terör eylemlerine başladı.

1993 yılından bugüne kadar Hamas’ın gerçekleştirdiği onlarca terör eyleminin sonucunda 1600’ü aşkın sivil İsrail vatandaşı yaşamını yitirdi, binlercesi de yaralandı.

Rabin 1995 yılında, hâlâ tam olarak aydınlatılamamış olan bir suikast sonucu, sağ görüşlü bir İsrail vatandaşı tarafından öldürüldü.

ABD ve Rabin sonrası İsrail yönetimleri, Hamas örgütlenmesini engellemedikleri gibi;

  • Filistin davasının öncüsü olan FKÖ’nün bölünmesi ve bir Filistin devletinin kurulmasının önlenmesi için, FKÖ’ye rakip olan Hamas’ı fırsat olarak kullandılar.

Bu süreçte ABD’nin Ortadoğu’daki uyduları olan Suudi Arabistan ve Katar üzerinden Hamas’a büyük çapta parasal destek aktarıldı.

İsrail 2005 yılında Gazze’deki askeri varlığına ve işgaline son verdi; 2007 yılından itibaren (başlayarak) Gazze’yi Hamas yönetmeye başladı, FKÖ’yü temsil eden Al-Fatah örgütü, Gazze’deki iktidarını kaybetti (yitirdi).
***
Hamas’ın 7 Ekim 2023’te, aralarında kadınların, çocukların, gençlerin ve yaşlıların da olduğu 1200 sivil İsrail vatandaşını katletmesinden sonra, İsrail’deki Benjamin Netanyahu hükümeti Hamas’ın kontrol ettiği (denetlediği) Gazze bölgesine büyük bir saldırı başlattı ve on binlerce Filistinli sivil yaşamını yitirdi, büyük bir katliam yaşandı.

Hamas, salt İsrail’in tarihindeki değil, dünya tarihindeki en büyük terör eylemlerinden birisini gerçekleştirirken, İsrail’in buna böyle bir tepki vereceğini bilmiyor muydu?

Elbette biliyordu! Bu nedenle

  • Gazze’de yaşanan katliamların birinci derece sorumlusu Netanyahu hükümeti olsa da, Hamas da Gazze’deki büyük trajediden dolayı sorumludur!

Hamas’ın, Filistin halkının çıkarına olan bir eylemde bulunmadığı açıktır. Filistin davası Hamas’ın tekelinde olmadığı gibi;

  • Hamas, kurulduğu tarihten itibaren (bu yana), Filistin davasına en büyük zararı veren örgüt olmuştur!

***
Türkiye’de Hamas ile ilk ilişkileri kuran siyasetçilerden birisi Abdullah Gül’dür. Gül, Refah Partisi’nde dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı iken, partisinin genel başkanı Necmettin Erbakan’ın da onayıyla bu ilişkilerin temelini attı. AKP döneminde bu ilişkiler derinleşerek ve gelişerek devam etti, Gül ile birlikte, Recep Tayyip Erdoğan ve Gül’ün yetiştirdiği Ahmet Davutoğlu, Hamasçı geleneği sürdürdü.

Hamas için “milli” yas ilan edenlerin mi, yoksa buna karşı çıkanların mı cibiliyetsiz olduklarına, tarih karar verecektir!


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

Hamas gerçeği12 Ağustos 2024
AKP ve Hamas5 Ağustos 2024
ABD gerçeği29 Temmuz 2024