Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Halil Çivi şiiri : ALİ YOKSA…

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk ozanı

ALİ YOKSA…

Ali yoksa; kitap, Kur’an, din yoktur.
Ali yoksa; geçmiş, tarih, dün yoktur.
Ali yoksa; kültür, inanç, yön yoktur.
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Ali yoksa; İslam diye çağ yoktur.
Ali yoksa; Muhammed’le bağ yoktur.
Ali yoksa; adaletle ağ yoktur.
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Ali yoksa, ayrıştırır bölerler,
Seni, sana düşman edip salarlar,
Zayıflatır, kanadını yolarlar,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Adaletin özgün adı Ali’dir.
Ali, Alevininin irfan yoludur,
Ali’den ayrılan bence delidir.
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Ali yoksa Ehlibeyt’in nesli yok,
Kerbela yok, Yezit “astı, kesti”, yok,
On iki imamın aslı, faslı yok,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Ali yoksa Rıza Şehri yıkılır,
Ali yoksa Kırklar cemi sökülür,
Ali yoksa Alevilik yok olur,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Gerçek Aleviler Ali’ye uyar,
Ali sevgisini yürekten duyar,
Alisiz olanı Harici (1) sayar,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu.
Xxx
Kadim Alevilik, şaşmaz yolumdur,
Ali gönül bahçem, solmaz gülümdür,
Ali’sizlik, Alevi’ye zulümdür,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Alevilik Hak, Muhammet, Ali’dir,
Ser çeşmesi Hacıbektaş Veli’dir.
Nesimi’nin; Pir Sultan’ın yoludur,
Hiç Ali’siz Alevilik olur mu?
Xxx
Halil Çivi der ki, inancım, kârım;
Hak Muhammet Ali, ahlak ayarım,
Onlarla oluştu, tarihte yerim.
Hiç Alisiz Alevilik olur mu?

(1) Sıffin Savaşında, Muaviye’ye karşı, Hz. Ali’ yi terk edip
ayrılanlara HARİCİ denildi.
Xxx
24 Haziran 2024
Doğanbey / İZMİR

Savcılar ve anayasa ihlali

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLMProf. Dr. Doğan Soyaslan

27 Haziran 2024, Cumhuriyet

Savcılık, eski Roma’da kamu düzenini bozan fiillerin cezalandırılması için devlet adına kovuşturma yapan kurum olarak doğmuştur. 1789 Fransız İhtilali’nden önce kraliyet düzenini bozanlara karşı kovuşturma yapanlar da “kraliyet savcıları” olmuşlardır. İhtilalden sonra kaldırılması tartışılmış, cumhuriyetin de korunmaya ihtiyacı olacağı için “Cumhuriyet Savcısı” olarak korunmasına karar verilmiştir.

Tanzimat döneminde 1860’lı yıllarda Napolyon Ceza ve Ceza Muhakemesi yasaları ve mahkemeler teşkilatı (örgütü) alındığında, “müdde-i umumilik” olarak savcılık kurumu da hukukumuza girmiştir. Osmanlı kurumlarının çürüyen yapısını gören ve yeni bir sistem kurmak isteyen kurucu lider (ATATÜRK!), M. Esat Bozkurt’a müdde-i umumiliğin durumunu sorar. Bozkurt, “Cumhuriyeti koruyacak ve savunacak bir kuruma gereksinim olacaktır” der.
Savcılığın önüne cumhuriyet sözcüğü ilave edilir (eklenir).

  • Savcılığın görevi Cumhuriyeti ve Cumhuriyet kurumlarını yaşatmaktır.

Cumhuriyet aklın rehberliğinde, özgür ortamda, halkın kendi kendisini idare etmesi ve
kendi kaderine (yazgısına) egemen olmasıdır. 
Kamu idaresinde (yönetiminde) insanlığın ulaştığı ideal bir rejimdir.

Savcının görevi böyle bir rejimi koruyarak halkına sahip çıkmaktır.
Oysa bugüne dek rejime sahip çıkılamadığını görüyoruz.

TEK ADAMLIĞA GİDEN YOL

Özgürlükçü, laik hukuk devleti değerlerine bağlı Türkiye Cumhuriyeti devletini idare edenler (yönetenler), 2002 yılında laik Cumhuriyete sadık kalacağını ilan eden siyasal İslamcı (özünde demokrasiye karşı) bir kökten gelen siyasi partiye iktidarı teslim etti. Yeni iktidar ilk beş yıl içinde Avrupa normlarına uyum çerçevesinde mevzuatta önemli değişiklikler yaptı. 2007’de yapılan anayasa değişiklikleri ile cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye başlandı. Böylece tek adamlığa giden yol açıldı.

  • 12 Eylül 2010 anayasa değişiklikleri ile yargı iktidar partisinin denetimine geçti.

Böylece Güçler Ayrılığına son verildi. Yüksek yargıya Cumhuriyeti hazmedememiş hâkimler (yargıçlar) atandı.

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından olağanüstü hal ilan edildi. Tek taraflı (yanlı) propaganda ile kısa zamanda anayasa hazırlandı, referanduma (halkoylamasına) sunuldu.

Hukuksal olarak yoklukla sakat mühürsüz oylar geçerli sayılarak
yeni bir anayasa yürürlüğe sokuldu. 

GÜÇLER AYRILIĞI

Yeni anayasa yasama, yürütme, yargı yetkilerini cumhurbaşkanında topladı. Parti önderliği ile cumhurbaşkanlığı birleştirildi. Parlamento devre dışı bırakıldı ya da parlamenter kendini devre dışı bıraktı. Aslında yapılan siyasal literatürde sivil darbe veya beyaz ihtilaldir.

  • İktidarı bir kişide toplayan anayasalar tarihin akışına engel koyarlar,
    toplumun gelişmesini geciktirirler.
  • Anayasalar kişiye güvenerek yeni özgürlükler ve sorumluluklar yükledikleri, iktidarı kurumlar arasında paylaştırdıkları, denge-denetleme mekanizmasını işlettikleri ölçüde meşrudurlar.
  • Tüm güçleri bir kişide toplama ve ülkeyi 21. yüzyıl koşullarında İran benzeri bir rejime dönüştürerek kendi anlayışlarına göre totaliter bir İslami rejim kurma çabaları sürmektedir.(İnsanı yaşamının her aşamasında denetim altında tutan totaliter rejim toplumu ileri götürmez.)

Bunun son örneği MEB tarafından kabul edilen “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” programıdır.
Söz konusu program, hatta yıllardan beri uygulanan eğitim programları
akılcılığı,
kuşkuculuğu,
analitik düşünceyi,
zihin özgürlüğünü benimsemiş Cumhuriyet felsefesine aykırıdır.

Eğitimde Cumhuriyetin hedefleriyle taban tabana zıttır. Anayasanın içinin boşaltılmasıdır.

REJİME SAHİP ÇIKMAK

  • Sayın savcıların görevlerinden en önemlisi laik Cumhuriyeti korumak ve kollamaktır.

Yaklaşık yüz yıllık Cumhuriyet uygulamasından sonra laik Cumhuriyetin içinin boşaltılmasına, yoklukla sakat işlemler yaparak yeni bir anayasanın yürürlüğe sokulmasına,
özgürlükleri güvence altına alan bir siyasal rejimden vazgeçerek tüm güçleri bir kişinin elinde toplayan otoriter bir anayasal düzene geçişe seyirci kalmalarına yetkileri yoktur.
Seyirci kalmama ve müdahale etme görevleri vardır.

  • Anayasayı korumakla görevli savcılar hukuken görevlerini yapmadıkları için
    ihmal ederek icra yoluyla anayasayı ihlal suçunu işlemektedirler
    (TCK md. 309).

Devlet ve yürütme kaç başlı?

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset, 27.06.2024, BİRGÜN

Osmanlı-Cumhuriyet kazanımlarına ve yerli-milli ne varsa hepsine sünger çeken 2017 değişikliği aktörleri, Cumhuriyet’in niteliklerine (md.2)  anayasal düzlemde dokunamadılarsa da; kendi koydukları kurallara bile saygı göstermeden kurdukları fiili yönetimle hayli yol aldılar.

YETKİ TEKELİ

1982: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” (md.8)

2017: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” (md.8).

Bu değişiklik doğrultusunda Hükümet ve Bakanlar Kurulu yetkileri, bir kişiye verildi:

  • Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.” (md.104).

CB, kararname yetkisi ile de donatıldı.

Devleti temsil ve Hükümet (siyaset) ‘kişisel yetki tekeli’ kurulmuş oldu.

Fatih döneminden başlayarak ayrılan Padişah (CB) ve Sadrazam (Hükümet) yetkileri bir kişide toplandı. Aynı kişi, parti başkanlığını da üstlendi.

İÇ İÇE İTTİFAKLAR

Başkanı olduğu AKP, MHP ile Cumhur İttifakı kurdu.

Yasama koalisyonu ile yetinmeyen Cumhur İttifakı, fiili olarak “Yürütme ittifakı” da yaptı. Gerekçe ve sonuç arasındaki çelişki açık:

Anayasa değişikliği, ‘Yürütme’de çift başlılığa son’ sloganı ile dayatılmasına karşın,  Yürütme’nin yalnızca Hükümet ile özdeşleşen siyasal kanadı değil, Devlet Başkanlığı olarak Cumhurbaşkanlığı da fiilen çift başlı oldu.

Özetle; ‘koalisyona ve çift başlılığa son’ sloganları ile parlamenter rejim ve Hükümet kaldırıldı; ama Yasama koalisyonu ve Yürütme koalisyonu,  vaatlerin tam tersine, iki Parti ve iki Kişi iktidarının beka koşulu oldu.

Anayasa bilimi verilerini yadsıyarak ve bilgi kirliliği yayılarak kurulan yetki tekeli, CB statüsü ile bağdaşmadığı halde parti başkanlığı ile pekiştirildi. Bu tekel, hukuksal ve fiili çift başlı Devlet yönetimi ve Yürütme uygulaması ile kırılarak, vekillerin yasama görevlerini Anayasa andı gereği yapmalarını engelleyecek bir düzenek oluşturuldu.

Yürütme ve siyasal karar düzenekleri dışında bırakılan Bakanlar ise, parti içinde. Dahası, Anayasa’ya karşın teklifler Bakanlıklarda hazırlandığı halde, kendileriyle ilgili yasa görüşmeleri için TBMM’ye gitmeyen Bakanlar, aynı mekanda Parti grup toplantılarında…

TSK ve DİB

TSK’nin hiyerarşik yapısı -anayasal güvencelere karşın- bozuldu;
ama -hukuka saygısızlıkta sınır tanımayan- DİB, adeta anayasal düzen-üstü bir konuma çıktı.

DİB-MEB-Cemaat ve Tarikatlar arasında örülen ittifak bağları ise, “fiili çift başlı Devlet başkanlığı ve Yürütme”nin, “üç eksenli eğitim ittifakı” ayağı olarak paralel yapılar dizisinde filizlendi.

Milliyetçi kanat, 1970’lerde 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde kök salan ırkçı şiddeti hortlatma çabasında: TBMM’de en yakıcı araştırma önergeleri karşısında bile suspus olan vekiller, toplantıları basma, şiddeti körükleme ve başkentin göbeğinde işlenen siyasal cinayeti örtbas etme seferberliğinde.

Şiddet naraları atan IŞİD uzantısı sözde maneviyatçı kanat ise, 1980’ler politikalarından ve paralel ittifaklardan besleniyor.

İSTİSMARLARA SON…

İstismarcı Anayasa değişikliği, Anayasa’ya aykırı geçiş düzenlemeleri ile sürdürüldü. İstismarcı uygulaması ise, en beteri: parti genel başkanlığı, çifte fiili koalisyonlar, Bakanların siyaset yapması  ve başkaca hukuk dışı söylem ve eylemler, ‘özgür ve eşit yurttaş’ yerine ‘dindar ve kindar mürit’ yetiştirmek için.

Sonuç olarak; çift başlılık diyerek CB (Çankaya) ve Hükümet (Kızılay), Saray (Beştepe)’da birleştirildi; ama tekelci yönetim, fiili çift başlılıklara ve üçlü mekana yayıldı. TBMM’yi de güdümüne alan İttifak;

  • Saray, AKP Genel Merkezi ve MHP Genel başkanı evi üçgeninde ülke yönetiyor.

Soru                                             :

  • İki Devlet’in Anayasal ve siyasal  belleğini oluşturan rejim ve sistem neden sonlandırıldı?

Yanıt açık değil mi?

  • Cumhuriyet’in niteliklerini tasfiye için.

Bu nedenle, CHP’nin hukuka çağrısı, fiili çifte ve paralel yapılara son verecek Anayasal hedef kararlılığı ile sürmeli. Kuşkusuz bu çağrı, Cumhuriyet yanlısı bütün yurttaşlara.
=======================
Yazarın Son Yazıları

Alevlenen şeriat tartışması

Gani Aşık
Emekli Müftü

26 Haziran 2024, Cumhuriyet

Geçen hafta, “Yer6” adlı YouTube kanalında bir gencin, peygamberimize ve İslama karşı saygısız ifadeler kullandığı gerekçesi ile hakkında yakalama kararı çıkarıldığını Adalet Bakanı açıkladı. İlahiyatçı seçkin bir grup, ortak bildiri yayımlayarak söz konusu gencin İslamı değil, şeriatı eleştirdiğini belirtip özetle, “Şeriat İslamın kendisi değildir” dediler ki; bu, din ilminin temel gerçeklerine olduğu ölçüde, İslamın 1500 yıllık uzun evresinde dünyanın, milletlerin ve toplumların geçirdiği değişim ve başkalaşımların özüne de tümüyle uygun ve sağlıklı bir saptamadır.

Hem ilahiyatçıların gerekli ayrıntılara inmesi hem de yer darlığı nedeniyle tartışılan konuyu yalnızca ilke açısından irdelemekle yetineceğim. Bu gelişmeler bağlamında sorunun özü,
İslam ve şeriat ilişkisidir.

Tarihimizde “Din elden gidiyor” yaygarası ile nice kanlı ayaklanmalar yaşanmıştır.

Oysaki dinin hiçbir koşulda elden gitmeyeceğinin çarpıcı örneği, 70 yıldan fazla bir süre bütün dinleri yasaklayan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği-SSCB’nin 1990’da yıkılması ile dinsel yaşamın bütün görkemi ile yeniden ortaya çıkmış olmasıdır.

Demir ve çelik eritilip buharlaştırılabilir ama kişinin iman akidesini ve milliyet duygusunu ortadan kaldıracak bir keşif yapılamayacaktır.

Tanrı katında seçilen peygamberlere gönderilen vahiylerden oluşan dört kitap vardır:

Hz. Musa’ya Tevrat,
Hz. Davut’a Zebur,
Hz. İsa’ya İncil ve
Hz. Muhammed’e Kuran.

Tevrat, Musa’nın ölümünden 500 yıl, İncil İsa’nın ölümünden 90 yıl sonra yazılmıştır.
Bu kitaplarda soyut bir Tanrı inancı yoktur. Kudüs’te Sanhedrin mahkemesinde suçlu bulunarak Yahuda bölge valisinin kararı ile 31 yaşında çarmıha gerilirken kutsal ruhtan gebe Meryem’in, Allah ile aynı cevherden olduğu ileri sürülen oğluna (!) yüce kudret sahip çıkmamıştır.

DİN ŞERİATTAN BAĞIMSIZDIR

İslamda ve Kuran’da ise akıldışılık, hatta çelişki yoktur.
Kuran temelli İslam evrenseldir.

  • Şeriat, sağlamlığı kuşkulu kimi hadisleri ve ender olarak da fıkhın konusundan
    farklı nedenlerle inen ayetleri referans almış olsa da İslamla özdeş değildir.
  • İslam tek, şeriat yüzlerce.

Geniş İslam coğrafyasında tarihsel, dönemsel ve sosyal koşullar altında fakihlerce ortaya konulan birbirinden oldukça farklı İslam hukuku (fıkıh) -Osmanlı’daki Mecelle de dahil-
21. yüzyılda gereksinimi karşılamamıştır.

1926’da Türk Medeni Kanunu çıkarılmıştır.
Türkiye laik bir hukuk devletidir.
Felsefe, sosyoloji, mitoloji, din, tarih ve değişik alanlarda araştırmalar yapan yeni kuşaklar arasında yaygın bir deist ve ateist eğilim vardır.

Bu eğilimdekiler, ekonomik çöküşün yalnızca kötü yönetimden değil,
doyumsuz bir sistemli soygundan da kaynaklandığını biliyor.
Bu yağma çarkının, din perdesi ile halktan saklanmasına tepki olarak da
dinden kopuyorlar.

Almanya’da -hatta tüm Avrupa’da- Hıristiyanlık aleyhinde ileri geri konuşan yüz binler, bu yaşlı kıtanın ileri refah (gönenç) düzeyine ulaşmasına engel olmadığı gibi; bizde toplumun tümünün İhvan İslamının çemberine alınmak istenmesi de, milli gelirimizi kişi başı 10 bin doların üstüne çıkaramamıştır.

  • Vicdani gelişim ve düşünsel özgürlük, akla alan açılması anlamına geldiği için,
    uygarlığın temel taşıdır.

Cehaletin pençesindeki tüm İslam ülkelerinin tersine Türkiye, Ata’sının gösterdiği yolda
laik kalmaya ve içindeki Müslüman nüfusla birlikte İslamın şeriattan bağımsızlığını savunmayı sürdürecektir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 26 Haziran 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

CİHAT

Diyarbakır’da bir grup yobaz Burger King ve Starbucks’ı basıp “cihat” sloganları attı.

Neden Gazze’ye gitmezler ki?..

MÜLK

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Sinan Oğan’ın 120 milyonluk mülk edindiğini Veryansın TV ortaya çıkarmıştı.

CHP olayı teyit ettiğini (doğruladığını) açıkladı.

Mülk Allah’tan, emanetçi seçimde şike yapan…

SURİYELİ

Suriye savaşta, Türk askeri Suriye’de, Ensar’ın (RTE/AKP okunur) korumaya aldığı Suriyeliler plajlarımızda keyif çatmada.

Suriyeli eğlensin, vergiler bize gelsin…

İNDİRİM

Hazine ve Maliye Bakanlığı, vergi cezalarında hiçbir şekilde uzlaşmaya gidilmeden ve indirim yapılmadan tahsil edilmesini istedi.

Çetelere indirim, vatandaşa bindirim…

DAVA

Sinan Ateş davası konusunda Bahçeli, “Davamızı üç beş çapulcunun keyfine göre yargılatamayız. MHP ve ülkü ocaklarını sorgulatamayız.” ifadelerini kullandı.

Dava kapanacak, MHP dışarda kalacak diyebilir miyiz?…

KUSURSUZ

AKP sözcüsü Çelik, ekonomik programın kusursuz işlediğini söyledi.

Bu kusursuzsa!..

HPV aşıları Hepatit B Virüs aşısı gibi HPV aşısı da kanserden koruyucu aşı

Prof. Dr. Gülden ÇELİK | KoronavirüsProf. Dr. Gülden Çelik
Bahçeşehir Üniv. Tıp Fak. Tıbbi Mikrobiyoloj Anabilim Dalı
KLIMUD Klinik Viroloji Çalışma Grubu Başkanı

Human Papilloma virüs (HPV) erkek ve kadınlarda en sık karşılaşılan cinsel temasla bulaşan etkenlerden biridir. HPV ile ilgili hastalıklar hem sağlık sistemi için büyük yüktür, hem de toplumda sosyal ve psikolojik sorunlara yol açmakla kalmayıp aynı zamanda bir kısım hastalıklarının tedavisinde de güçlüklerle karşılaşılabilmektedir. HPV yaklaşık 200 tipe sahip olup, zarfsız ve dirençli bir virüstür. Birbirinden önemli genetik farklılık gösteren alfa ve beta cinsleri en çok karşılaşılanlarıdır.

Deride HPV enfeksiyonları genellikle beta cinsi ile oluşur ve özellikle çeşitli tedavi seçeneklerine de karşı dirençli siğillere yol açarlar ve bazı tür deri kanserleri ile ilişkileri gösterilmiştir. Bağışıklığın baskılandığı transplantasyon uygulanan ve HIV ile yaşayan bireylerde de oldukça sık görülürler. Mukozada enfeksiyona yol açanlar ise çoğunlukla alfa HPV’ lerdir. Cinsel olarak aktif kadınların çoğu bu virüslerle karşılaşmıştır. Genellikle önce belirsiz bir enfeksiyon yaparlar ve 1-2 yıl içinde iyileşirler. Küçük bir oranında inatçı uzun süreli enfeksiyon sonucu kanser gelişir.

Kanserle ilişkileri nedeni ile üzerinde en çok çalışılan bu alfa HPV’lerdir. Sık görülen önemli hastalanma ve ölüm nedenlerini oluştururlar. Dünyadaki kanserlerin %5’ i bu etkenle oluşur. Rahim ağzı kanseri alfa HPV virüslerin yol açtığı en sık görülen ve en ölümcül kanserdir ve her yıl 310000 kişi bu nedenle kaybedilir. Alfa HPV’ler arasında kanserle ilişkisi çok görülen yüksek kanser riskli olanları vardır. Bunlardan ikisi de kadın ve erkeklerde görülen kanserlerin çoğundan sorumludur. Yine genital bölgede yer alan siğillerin çok büyük oranından da yine bu alfa HPV’ lerin iki tip sorumludur. Şu an kullanımda olan HPV aşıları bu alfa HPV’ lerin en sık karşılaşılanlarına karşı hazırlanmıştır. 2006 yılından beri ABD de kullanılmaktadır. Bu aşılar enfeksiyöz virüsü içermezler. Virüsün bir parçası rekombinant   teknolojiye göre üretilmiştir, alt ünite aşılarıdır. Aşıların enfeksiyon yaratma etkileri yoktur. Kas içi uygulandığında, bu virüslerin enfekte edeceği hücrelere girmek için ilk bağlanım yerlerine karşı nötralize antikor-koruyucu molekül oluşturma ve enfeksiyonu önleme yeteneğine sahiptirler. Onaylı yaygın kullanımda üç aşı bulunmaktadır (bivalan, kuadrivalan ve nanovalan aşılar). Üç aşı da kadın ve erkeklerde ağız, genital ve anal bölge kanserlerine ve kuadri ve nanovalan aşılar da genital siğillere karşı koruyucudur. ABD de 9-12 yaş kız çocukları HPV ile aşılandığı ve önerilen yaşlarda servikal kanser taramaları uygulandığı takdirde, yılda   > 200.000 üzeri HPV enfeksiyonunun, yaklaşık 100.000 anormal rahim ağzı tarama sonucunun ve 3.300 serviks kanserinin önlenebileceği hesaplanmıştır. Bu koruyucu aşıların etkinlik ve antikor oluşturma oranları mükemmel bulunmuştur. Önerilen erken yaşta aşılamayla, kanser görülme oranında düşüşün ilişkisi gösterilmiştir. Eğer toplumda sadece kız çocukları aşılansa bile bu aşılamanın erkek çocuklarında benzer yaşlarda sürü bağışıklığı oluşturdu, erkeklerin de korunduğu  ve bu oranın kız çocuklarındaki aşılanma oranı ile paralel artışına dair bilgi sunulmuştur. Ancak bu etki erkek erkeğe seks yapanlarda gözlenmemektedir. Koruyucu aşıların yarar ve maliyet açısından etkinliği en yüksek kanıtlanmış olan kadınlar olduğu için, kaynakları sınırlı ülkelerde genç kadınların, kaynak açısından zengin ülkelerde her iki cinsin aşılanması önerilmektedir. ABD de uygulama başlangıç yaşı, erkek ve  kız çocuklarında  11-12 yaşında (9 yaş da olabilir) önerilmektedir. Aşılanmayanların 26 yaşına kadar aşılanması tavsiye edilmektedir. 26 yaşından sonra 46 yaşına dek belirli şartlarda aşı önerilmektedir. 45 yaş üstü aşıdan yararlanabilir ancak bu konuda yeterli kanıt ve FDA onayı da yoktur. HPV ile karşılaşma oranı yaşla artar ve aşının etkinliği azalır ve sadece henüz karşılaşılamayan tiplere karşı korunma gelişir. Sağlık çalışanlarına mesleki maruziyet riski varsa ve bağışıklık yetersizliği olan bireylere önerilir.

Dünya Sağlık Örgütü, kaynakları sınırlı ülkeler için HPV aşısının ülkelerin ulusal aşı programında yer almasını önermektedir. 2024 yılı itibariyle dünya çapında 137 ülke,
HPV aşılarını ulusal programlarına dahil etmiştir ve aşı ücretsiz uygulanmaktadır
.

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi verilerine göre 30 Avrupa ülkesinden 28’inde 9-14 yaş arası kız ve erkek çocukları bağışıklama programı kapsamında HPV aşısı ile aşılanmaktadır. Ülkemizde henüz ulusal aşılama programına dahil değildir. Aşağıdaki şekilde yeşil alanlarda HPV aşısı, aşılama takvimlerinde yer almaktadır.

Koruyucu aşılar henüz HPV ile karşılaşmamız kişilerde etkilidir. Koruyucu aşılar 9-14 yaş arası 2 doz ve 15 yaş üstü bireylerde ve bağışıklığı baskılanmış grupta üç doz önerilmektedir. Elde edilen korunma uzun etkili olduğu için önerilen takvim sonrası, aşı tekrarı şu an için yoktur. Ücret ve ulaşabilme problem değilse nanovalan aşı önerilir. ABD’de 2017’den beri sadece nanovalan uygulanıyor. Ülkemizde de mevcuttur. Daha önce Bivalan/kuadrivalan aşı ile seri tamamlanmış ise ek  nanovalan aşı önerilmiyor. Koruyucu aşılarda eğer herhangi bir nedenle takvim tamamlanmamışsa tekrar başlama önerilmiyor. Eksik kalan doz/dozlar uygulanır. Takvime başlanan aşıyla devam edilir. Ama takvim  nanovalanla da tamamlanabilir. Aşı öncesi gebelik testi, HPV DNA ve sonrası HPV antikoru baktırmaya gerek yoktur. Emzirme aşıya engel değildir, yeterli veri olmadığı için gebelikte aşıdan kaçınılır. Gebelikte kazara uygulanan bireylerde yan etki saptanmamıştır ama ek dozlar gebelik sonrasına ertelenir. Sağlık çalışanlarından HPV lezyonlarının eksizyon ve ablasyonu sırasında oluşan damlacıklara maruz kalanlara önerilir.

Güvenilir ve iyi tolere edilebilir aşılardır. Diğer aşılarda da görülen hafif şiddette enjeksiyon yeri reaksiyonu ve nadiren diğer aşılarda da görülen senkop görülebilir. Bu nedenle oturarak aşı uygulaması ve 15 dakika gözlem önerilir.

HPV aşılaması rahim ağzı kanser taramalarını etkilememelidir. Sağlık Bakanlığı önerilerine göre 30-65 yaş arası, 5 yılda bir Pap-smear ve HPV DNA testi ile taramalar aşılılarda da devam etmelidir.

Son yıllarda FDA onaylı alfa HPV’lere koruyucu aşılar, ayrıca daha çok beta HPV’ler ile çok da sık görülen inatçı siğil, prekanseröz ve neoplastik lezyonlarda ve hatta bağışıklık yetersizliği olarak tedavi seçeneği olarak değerlendirilmektedir. Koruyucu aşıların çok çeşitli HPV suşlarına bağlı gelişen lezyonlarda tedavi edici etkileri ilgi çekici bir araştırma alanıdır. Ancak rutin uygulanabilirliği ve maliyet etkinliğini saptamak için randomize kontrollü çalışmalara halen gereksinim vardır.

Ayrıca HPV’ nin tümör antijenlerine karşı hücresel bağışıklığı oluşturmayı hedefleyen direkt tedaviye yönelik de çok sayıda aşı çalışması yürütülmektedir.

Şu an onaylı HPV aşılarının, aynen Hepatit B virüs (HBV) aşısı gibi bir kanser önleyici aşı olduğu unutulmamalıdır. En azından kız çocukları için ulusal aşı takvimine alınması bir an önce gereklidir.

Kaynak : HPT-Herkese Bilim ve Teknik s. 423, syf. 11, 23.5.2024

Cumhuriyet TV programımız : İklim Faciası Ürünü Sıcaklarla Nasıl Başetmeli?

Dostlar,

Cumhuriyet gazetesinden Sayın İrem KARATAŞ ile bir söyleşi yaptık ve Cumhuriyet TV‘de yayınlandı. Konumuz,

  • İklim Faciası Ürünü Sıcaklarla Nasıl Başetmeli? idi.

Youtube’a da yüklendi. İzlemek için lütfen tıklayınız.. (21 dakika)

https://youtu.be/RDLHhFQg1G8?si=_5t-UR2d4txesVhX

Paylaşılması ve yararlı olması dileğiyle..
***

Konuşmamızdan notları şöyle sunabiliriz :

Artan ve artacak sıcaklarla insanlık nasıl başetmeli?

Artan ve artacak sıcaklarla başa çıkmak için kısa, orta ve uzun erimli (vadeli) öneriler şöyle sıralanabilir:

Kısa Erimli  Öneriler:

  1. Sıcak Havalarda İçme Suyu Tüketimini Artırın:
    Beden sıcaklığını dengede tutmak için yeterli miktarda su içmek önemlidir.
  2. Gölge ve Serin Alanlarda Kalın: Olanaklıysa öğle saatlerinde güneşten korunmak için
    gölgeli veya serin alanlarda zaman geçirin.
  3. Hafif Giysiler Giyin: Nefes alabilir ve hafif giysiler seçerek beden sıcaklığını dengeleyin.
    Bol ve açık renkli, uzun kollu pamuklu giysileri yeğleyin.
  4. Sıcak Çarpmasına Karşı Bilgi Edinin: Sıcak çarpması belirtilerini tanıyın ve ivedi (acil) durumda nasıl müdahale edileceğini, ilk yardım yapılacağını öğrenin.

Orta Erimli Öneriler:

  1. Kent Planlamasında Yeşil Alanları Artırın: Kentlerdeki yeşil alanları artırarak
    sıcaklık adalarını azaltabilir ve serinleme sağlayabilirsiniz.
  2. Halkı Bilinçlendirme Çabaları: Sıcak hava uyarıları ve önlemleri hakkında
    halkı bilinçlendirme kampanyaları düzenleyin.
  3. Altyapıyı Sıcak Hava Koşullarına Göre Ayarlayın: Su kaynakları, elektrik sağlanması ve sağlık hizmetleri gibi altyapıları sıcak hava olaylarına yeterli düzeye getirin.

Uzun Erimli (Vadeli) Öneriler:

  1. İklim Değişikliği ile Savaşım: Fosil yakıt kullanımını azaltarak ve güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik ederek iklim değişikliği etkilerini azaltmaya çalışın.
  2. Sürdürülebilir Kent Planlaması: Yeşil binalar, su ve enerji verimliliği gibi sürdürülebilir
    kent planlama yordamlarını (stratejilerini) uygulayarak kentlerin sıcak hava koşullarına uyumunu sağlayın. Yeşil yaşam, toplu taşıma, karbon ayak izini en aza indirme..
  3. Eğitim ve Araştırma: Sıcak hava olaylarının insan sağlığına ve çevreye etkilerini araştırarak, bu bilgileri politika yapıcılarla ve halkla paylaşın.

Bu öneriler, artan sıcaklıkların insanlar üzerindeki etkilerini azaltmaya ve toplumları daha dayanıklı kılmaya yardımcı olabilir.

***
Aşırı sıcaklardan korunmak için aşağıdaki tıbbi önlemler alınabilir:

  1. Yeterli sıvı alınması: Sıcak havalarda bedenden su yitiği terlemeyle artar. Bu nedenle yeterli su içmek, sıvı almak önemlidir. Günlük su tüketimini artırarak kuruma (dehidratasyon) riskini azaltabilirsiniz.
  2. Elektrolit dengesini korumak: Sıcak havalarda terleme ile birlikte beden elektrolit yitiği yaşayabilir. Bu yitiği yerine koymak için elektrolit içeren içecekler veya gıdalar tüketmek önemlidir. Yüksek tansiyon sorunu yoksa hafif tuzlu ayran ideal içecek sayılabilir.
  3. Güneşten korunma: Güneşin zararlı UV ışınlarından korunmak için güneş kremi kullanmak, açık renkli ve uzun kollu giysiler giymek ve siperlikli şapka takmak önemlidir.
    UV filtreli gözlükler de erkan katarakt ve retina zedelenmesini önlemek için çok gereklidir. UV filtreli olmayan güneş gözlükleri yarardan çok zarar verebilir.
  4. Uygun giyim: Serin kalmak için açık renkli hafif ve pamuklu giysiler yeğlenmelidir.
    Sentetik giysiler terleme sonrası rahatsızlık verebilir.
  5. Aşırı sıcaklarda dışarıda çok zaman geçirmemek: Özellikle öğle saatlerinde güneşin
    en dik olduğu saatlerde dışarıda olmamaya çalışmak ve gölgeli veya serin yerlerde dinlenmek önemlidir. Türkiye enlemleri için (36-42 kuzey) saat 11:00 – 16:00 arası..
  6. Hafif yemekler tüketmek: Ağır yemekler metabolizmayı artırarak beden sıcaklığını yükseltebilir. Bu nedenle ağır olmayan, hafif yiyecekler tüketmek yararlı olabilir.
  7. Süregen (Kronik) hastalığı olanların özel dikkat göstermesi: Özellikle kalp-damar hastalığı, hipertansiyon gibi süregen hastalıkları olanlar aşırı sıcaklarda daha çok risk altında olabilirler. Bu kişilerin sıcaklarda daha dikkatli olmaları ve gerekirse sağlık çalışanlarına danışmaları önemlidir. İdrar söktürücü (diüretik) alan hastalar hekimlerine danışmalıdır.

Bu önlemler aşırı sıcaklardan korunmanıza yardımcı olabilir. Özellikle sıcak havalarda dışarıda
zorunlu olarak uzun süre kalıyorsanız, bu önlemleri dikkate alarak sağlığınızı koruyabilirsiniz.

KÜRESEL ISINMA / İKLİM FACİASI.. karşısında dünyada ve Türkiye’de nüfusu azaltmalı,
yarısına indirmeli. Yaşlanma ciddi sorun değil, yapay zekalı insansı robotlar yüz milyonlarca insanın işini çok ekonomik olarak yapabilecek yetide. İşsizlik sorunu zaten çok ciddi..

Yeşil yaşam, yenilenebilir enerji kaynakları.. küresel ölçekte ortak girişimler..
Uluslararası COP kararları

***
Sıcak çarpması belirtileri nelerdir ve ivedi (acil) durumda ne yapılabilir?

Sıcak çarpması, beden sıcaklığının aşırı yükselmesi sonucu ortaya çıkan ciddi bir sağlık durumudur. Ölümcül olabilir! Belirtileri genellikle hızla ortaya çıkar ve hemen girişim (müdahale) gerektirebilir. Belirtileri ve ivedi girişim (acil müdahale) yöntemleri:

Belirtiler:

  1. Yüksek Beden Sıcaklığı: Beden sıcaklığı 40°C (104°F) veya daha yüksek olabilir.
  2. Şiddetli Baş Ağrısı: Yoğun ve sürekli baş ağrısı duyumsanabilir (hissedilebilir).
  3. Baş Dönmesi ve Sersemlik: Kişi baş dönmesi, sersemlik veya halsizlikten yakınabilir.
  4. Kuru ve Kızarmış veya Nemli Deri: Deri kuru / nemli, kızarmış ve sıcak olabilir.
  5. Nefes Darlığı ve Hızlı Nefes Alma: Nefes alma hızlanabilir ve nefes darlığı yaşanabilir.
  6. Nabızda Hızlanma: Nabız hızlanabilir ve kalp atışları düzensiz olabilir.
  7. Bulantı ve Kusma: Bulantı, kusma veya karın ağrısı görülebilir.
  8. Bilinç Yitimi : Ciddi olgularda bilinç yitimi, kişi – yer -zaman yönelim (oryantasyon) bozukluğu görülebilir.

İvedi girişim (Acil Müdahale) :

  1. Acil Yardım Çağrısı Yapın: 112 veya ilgili acil sağlık hizmetleri numarasını arayıp
    hekim yardımı isteyin.
  2. Kişiyi Serin Bir Yere Taşıyın: Olanaklıysa gölgeli veya serin bir alana taşıyın.
  3. Giysilerini Gevşetin veya Çıkarın: Kişinin fazla giysilerini çıkararak veya gevşeterek
    beden sıcaklığının düşmesine yardımcı olun.
  4. Soğutma Yöntemleri Uygulayın: Beden sıcaklığını düşürmek için ıslak havlu veya giysi kullanarak kişiyi soğutun. Soğuk su ile duş aldırmak veya soğuk bezler uygulamak da
    yararlı olabilir.
  5. Su İçirmeyi Deneyin: Bilinci yerindeyse ve içebiliyorsa, küçük yudumlarla su içirin.
  6. Profesyonel Yardım Bekleyin: Sağlık yardımı gelene dek kişinin durumunu sürekli izleyin
    ve desteği sürdürün.
  • Sıcak çarpması ciddi bir durumdur ve zamanında girişim yaşamsal önem taşır.

Erken tanı ve doğru girişim (müdahale) ile istenmeyen sonuçlar önlenebilir.
***
Sıcak çarpması durumunda acil tıbbi girişimler şunları içerebilir:

  1. Hızlı Soğutma: Beden sıcaklığını hızla düşürmek için soğuk su ile banyo yaptırma veya soğuk bezler uygulama. Özellikle baş, boyun, koltuk altları ve kasıkları soğutmak önemlidir.
  2. İç Organların Soğutulması: Ağır olgularda iç organların soğutulması için endikasyon varsa, damar içi soğutma yöntemleri kullanılabilir.
  3. Sıvı verilmesi (Hidrasyon) Sağlanması: Sıcak çarpması genellikle bedenden su ve elektrolit yitimine yol açar. Sıvı yitimini gidermek için damar içi sıvı-elektrolit verilmesi gerekebilir.
  4. Solunumun Desteklenmesi: Ağır olgularda solunum desteği gerekebilir.
  5. Kalp ve Dolaşım Sisteminin Desteklenmesi: Nabız ve kan basıncının düzenlenmesi,
    kalp atımlarının izlenmesi ve gerekirse desteklenmesi.
  6. Elektrolit Dengesinin Sağlanması: Kan elektrolit düzeyinin düzenlenmesi ve
    denge sağlanması.
  7. Bilinç Düzeyinin ve Genel Durumun İzlenmesi: Kişinin bilinç düzeyi ve genel durumu
    sürekli izlenmeli ve değişiklikler kaydedilmelidir.
  8. Hastanın Soğuma Sürecinin İzlenmesi: Beden sıcaklığının hızla düşürülmesi,
    soğuk stresi ve başka sorunlara yol açabilir. Bu süreç dikkatli yönetilmelidir.

Sıcak çarpması gibi ciddi bir durumda, tıbbi müdahale genellikle acil servis veya yoğun bakım biriminde yapılır. Bu girişimlerin uygulanması, kişinin yaşamını kurtarmak veya kalıcı iz riskini azaltmak için büyük önem taşır. Bu yüzden, sıcak çarpması belirtileri gösteren bir kişiye
hızla profesyonel sağlık yardımı çağrılmalı ve uygun sağaltım (tedavi) süreci başlatılmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 25 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

FONLANMAK

Suay Karaman

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 15 Haziran 2024 günü Erzurum’da AKP il başkanlığının bayramlaşma programında “Sokakta gördüğünüz 80 kişiden 1 tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Bakın bu devasa bir rakam. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 30’lu 40’lı rakamlardan şu an 13-14’lere düşmüş durumda. Bunlar dünya ortalamalarının gerçekten üstünde olan rakamlar. Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi, kamu tarafından fonlandırılmıyor.” dedi.

Yusuf Tekin’in bu söyledikleri gerçeklerle uyuşmuyor. Ülkemizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı belki imam okullarında 13-14 olabilir. Ama öbür okullarda sınıflarda 30-50 arasında öğrenci bulunmaktadır. Bu sayılar dünya ortalamalarının üstünde değil, altındadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde, bilime önem veren ülkelerde kamu tarafından öğretmenlere maddi ve manevi büyük olanaklar sunulmaktadır.

Kamu tarafından öğretmenler kesinlikle fonlanmıyor, yaptıkları özverili işin, verdikleri büyük emeğin karşılığında ücret alıyorlar ama bu ücret yoksulluk sınırının altında. Gerçek olmayan söylemleriyle öğretmenleri itibarsızlaştıran Yusuf Tekin, üyesi olduğu tarikat ve cemaatlerin fonlanmayla geçindiğini saklamak için ve fonlanmanın tarikat ve cemaatlere yapıldığını bilmesine karşın, öğretmenlere çamur atmaktadır.

AKP iktidarında hiçbir iş yapmadan, havadan para alan danışmanların fonlandığı bilinmektedir. Teşvik adı altında özellikle dinci okul patronlarına, geçiş garantili köprülere, havalimanlarına, otoyollara, şehir hastanelerine aktarılan kamu kaynaklarına, yandaşların silinen vergi borçlarına ve kaçak sarayın büyük harcamalarına ayrılan paralara, itibardan tasarruf edemeyen yöneticilere bakınca, kamu kaynaklarının nasıl fonlandığı daha doğrusu nasıl peş keş çekildiği açık olarak görülmektedir. Gittiği her ilde ayrı makam aracı olan Yusuf Tekin,
bu makam araçlarının giderinin kaç öğretmen aylığı ettiğini biliyor mudur?

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kamu okullarındaki öğretmenlerin aldıkları ücret için  “kamudan fonlandırılma” ifadelerini kullanan Yusuf Tekin, 23 Kasım 2013 tarihinde Atatürk dönemine karşı çirkin ve yakışıksız sözler söylenen ‘100. yılında İmam Hatip Liseleri Uluslararası Sempozyumu’nda “1930’lu yıllar Türkiye coğrafyasının bir daha asla yaşamasını istemediği dönem. Bu dönemin başında dini referans kaynaklarının diliyle oynanmış, bu kurumlar siyaset malzemesi haline gelmiş” demişti. Gericiliğin, dinciliğin, yobazlığın odağında bulunan ve karma eğitimin zorunlu olmadığını savunan Yusuf Tekin, 10 yıldır üzerinde çalışıldığını söylediği 3500 sayfalık Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile kim olduğunu açıkça belli etmiştir.

2013-2018 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlığı görevinde bulunan Yusuf Tekin, 27 Temmuz 2018’de Resmi Gazetede yayımlanan ilan ile Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümüne profesör olarak atandı. Halbuki üniversitede beş yıl doçent olarak çalışmadan, profesör yapılması yasaya aykırıydı. Yusuf Tekin, 15 Eylül 2018 tarihinde de Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atandı. Rektör olmak için en az üç yıl profesörlük koşulu gerekmesine karşın, yine yasalar çiğnenerek bir aylık profesör Yusuf Tekin’i rektör yaptılar. İşte bunlar da fonlanmanın başka bir çeşidiydi…

Bu hızlı yükselişin ardında yatan ise kurucusu olduğu Cihannüma Vakfı’nın başkanı olmasıydı. Bu vakfın amacı şöyleydi:

  • “Müslüman zihnini inşa etmeye katkıda bulunmak için çalışmak.”

Yusuf Tekin’in başında olduğu Milli Eğitim Bakanlığı Cihannüma Vakfı ile protokol yaparak, bu tür “işbirliği anlaşmalarıyla” okulların kapısını dinci cemaatlere açtı. Nur Cemaati Nakşibendi Kolu Hayrat Vakfı ile “Değerler Eğitimi” protokolü, TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) ile “Sosyal, Sportif ve Mesleki Kurs Düzenleme” protokolü, TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) ile “Medeniyet ve Değerler Eğitimi protokolü, İnsan Vakfı ile “Mescitsiz Okul Kalmasın” kampanyası protokolü, Süleymancı tarikatlar ile “Değerler Eğitimi” protokolü, Ensar Vakfı ile çeşitli eğitim, seminer ve sosyal etkinlikler düzenlenmesine ilişkin işbirliği protokolü, İlim Yayma Cemiyeti ile sosyal, kültürel faaliyetler protokolü, Türkiye Diyanet Vakfı ile okul öncesi eğitim kurumlarında Kuran kursu açma protokolü yaparak, laik eğitimi yok etmek için dinci bir yapılanmaya doğru yol alındı.

İşte kamu kaynaklarının nasıl ve kimler tarafından fonlandığı açık şekilde görülmektedir.

Günümüzde İmam Hatip, ÇEDES, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli derken Öğretim Birliği yasası yok edilmeye başlandı.

  • Bilimsel ve laik eğitimi ortadan kaldırıp, eğitimi dinci eğitime dönüştürdüler.

Yakında tüm okulların imam okulu yapılması gündeme gelecektir. Bütün bu laiklik dışı uygulamalarla Milli Eğitim Bakanlığı, Dinci Eğitim Bakanlığı’na dönüştürülmektedir. Yaptığı görevi kötüye kullanan, yasalara uymayan, anayasayı çiğneyen Yusuf Tekin’in istifa etmesi gerekir. Ancak istifa da bir erdem gerektirir.

Kimlerin, kamu kaynaklarından fonlandığı bilinmesine karşılık, utanmadan, özveriyle çalışan öğretmenlere çamur atanların, attıkları çamur içinde boğulacakları günler de gelecektir.
Yeter ki örgütlü olup, hep birlikte çağdaş bir Türkiye mücadelemizde azim ve kararlılığımızdan vazgeçmeyelim.

Azim ve Karar, 24 Haziran 2024

İKTİDARSIZLIK DA FENA DEĞİLDİR

Dr. Levent Seçkin | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Yusuf Samim Lütfü
(24.06.2024 / Şile)

Üretkenlik yaratıcılığın en doğal biçimidir. Doğadaki tüm canlılar üreyerek soylarını sürdürme çabası içindedir. En basit tek hücreliden en karmaşık organizmaların bütün hücrelerinin genlerine kodlanan bu iktidar (yapabilirlik) canlılığın temelidir. İnsanlar olarak bizim de bir üyesi olduğumuz omurgalılar sınıfının memeliler kümesindeki tüm öbür organizmalar gibi üreme iktidarımızı hormonlar dediğimiz sihirli aracı kimyasallara borçluyuz.

Daha anamızın karnında, tam farklılaşmamış hücre kümesi durumunda olduğumuz erken dönemde cinsiyet kromozomları denen bir çift kromozomun ikisinin aynı (XX) ya da birinin öbüründen biraz kısa (XY) olmasına göre, MIF (Mullerian Inhibiting Factor) adlı bir hormonun salgılanması ile erkek ya da salgılanmaması ile dişi olarak gelişiriz. Sonrasında da tüm yaşamımız ve tüm iktidarımız seks (cinsiyet) hormonları denen steroid yapıda hormonlarca belirlenir. Hormon demek iktidar- yapabilirlik demektir. İnsanlar üreyebilmek ve üretebilmek için hormonlara gereksinim duyar.

Tüm yaşamımız mı dedim? Pardon! İnsanın hormonlarının aklını yönettiği döneme gençlik, hormonların tükenip insanın aklı ile baş başa kaldığı döneme yaşlılık denir. Hormonlar ve iktidar gençliğe özgüdür. Kadınlar için ellili, erkekler için altmışlı yıllar gelip çattığında bir garip, biraz buruk, tuhaf bir durum ortaya çıkar. Orhan Veli‘nin çok sevdiği salatadan bile zevk alamaması gibi tuhaf bir durumdur bu; hormonlarınız tükenmiş, iktidarınızı yitirmişsinizdir.

İktidar öyle kolay vazgeçilecek bir şey değildir. İktidar güç demektir, para demektir, mevki demektir. Para olsun, mevki olsun, güç olsun hormonal aktif (hormon salgılayan) insanların peşinden koştukları şeylerdir. Daha doğrusu insanları bunların peşinden koşturan şey bu hormonlardır. İnsanlar iktidarı severler.

İnsanlar derken iki kime insan ayrıktır (istisnadır) :

Bilim insanları ve filozoflar için iktidardan daha önemli ve daha değerli bir şey vardır;

  • Bilim insanları ve filozoflar için en önemli şey gerçekliktir.

Gerçek bilim insanı ya da gerçek filozofun iktidarla işi olmaz, onun tek bir amacı vardır: Gerçeklik! Bu iki kümenin -bilim ve felsefe insanları- farkını da Ziya Gökalp ortaya koymuştur:

  • Bilimin amacı yarar iken, felsefenin amacı idealdir, ancak bilim insanının da filozofun da amacı aynıdır: Gerçeklik!

Başta siyasetçiler (politikacılar) olmak üzere, onları seçen insanlar hep iktidar peşinde koşarlarken, bilim insanları ve filozoflar için gerçeklik her zaman iktidara baskın çıkar.

Bilim insanı ya da filozof dendiğinde neden akla hep Einstein’vari bir yaşlı insan imgesi gelir gözümüzün önüne, şimdi anlaşılmıştır sanırım.

İktidar demişken İdeolojiye değinmeden olmaz

Konuşuyoruz ama, sıklıkla sözcüklerin anlamına egemen olmadan konuşuyoruz. Eski dilde fikriyat, sözlük karşılığı olarak düşünce biçimi diyebileceğimiz ideolojinin iktidarla yaşamsal  ilişkisi var. Şöyle ki; İdeoloji dediğimizde iktidar istemi olan (bir tarzı olan) düşünceler dizgesini anlıyoruz. Yani iktidar yoksa ideoloji de yok.

Bir düşünce kümesinin ideoloji olması için iktidar isteminin, yönetme isteminin, düzenleme isteminin olması gerekiyor. Bu bağlamda başta siyasallaştırılmış dinler olmak üzere liberalizm, Marksizm, anarşizm vs. hep ideoloji kapsamında iken; bilimsel ya da felsefi bir etkinlik asla ideoloji kapsamında değildir.

Bununla birlikte “İdeolojisiz bir yaşam olanaklı mıdır?” derseniz, yanıtım “Hayır”dır.

Çünkü insanların çoğu, yaşamlarının çoğu bölümünde hormonal olarak aktiftirler ve iktidar istemleri vardır. Bana sorarsanız, tüm ideolojiler arasında en az zararlı olanı Aydınlanma ideolojisidir, çünkü aklın ve bilimin rehberliğinin savunusu (Aydınlanma) doğası gereği akılcılığa ve eleştirelliğe en açık olanıdır.

Ben iktidarı hep alkollü içeceğe benzetirim; azı karardır ama çoğu zarardır.

Yaratıcılık için, yapabilirlik için iktidar gereklidir ama fazlası toksiktir (zehirlidir).
İktidar düşkünü, hatta iktidar budalası insanlar benim için hep uzak durulması gereken insanlardır. Siyasetçiler bu insanların ilk sırasında gelirler.

Bertrand Russell “Siyasetçiler kendi doğruları (ideolojileri) konusunda halkı iknaya uğraşırlarken, bilim insanları (ve filozoflar, YSL) topluma neyin gerçekten yararlı olduğunu göstermekle ilgilidirler” demişti.

Müreffeh (gönençli), huzurlu (erinçli) ve modern (çağcıl) toplumlara bakın; hepsinde bilim adamları ve filozoflar siyasetçilerden değerlidir.

Tersine bakmanıza gerek yok, zaten yıllardır içinde yaşıyorsunuz.

Diamond Tema

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
24 Haziran 2024, Cumhuriyet

 

Türkiye’de aklı başında, kitap okuyan, araştıran, soruşturan, sorgulayan, kendisini geliştiren, cesur, vatansever kaç genç vardır acaba? Sayıları herhalde çok değildir.

Araştırmacı-yazar Diamond Tema bu gençlerden birisidir. Ama Türkiye’deki laiklik karşıtı tarikatlar, cemaatler ve AKP hükümeti, onu da hukuk dışı yollarla baskı altına aldı!
Gençlere örnek olması gerekenler, gençlere kötü örnek olmakla kalmayıp, gençlerden ne kadar korktuklarını da ortaya koydular.

Felsefe, tarih, din, mitoloji, kültür, uygarlık, cumhuriyetçilik gibi konularda araştırmalar yapan, kitaplar ve yazılar yazan, YouTube yayınları yapan Diamond Tema hakkında, konuk olduğu bir yayında şeriata karşı olduğunu savunduktan sonra, soruşturma başlatıldı ve yakalama kararı çıkarıldı!

Bu uygulama, anayasanın laiklikle ilgili 2., 14., 24. maddelerine ve düşünceyi ifade etmekle, yayımlamakla ilgili anayasanın 25., 26., 28. maddelerine aykırıdır!

Bu uygulamanın temeli olarak gösterilen ve yoruma açık muğlak ifadeler içeren Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi de bu anayasa maddelerine aykırıdır, antidemokratik bir ucubedir!

Aynı yayında anayasanın 2., 14. ve 24. maddelerini ihlal ederek şeriatı savunan, Cumhuriyeti ve anayasayı eleştiren, Afganistan’daki Taliban yönetimini öven, karma eğitime karşı çıkan,
reşit olmayan kızlarla evlenmeyi savunan Asrın Tok adlı zat hakkında hiçbir işlem yapılmazken; Cumhuriyeti, laikliği, anayasayı savunan ve şeriata karşı çıkan Diamond Tema, önce AKP,
tarikat, cemaat trolleri ve yobaz barbarlar tarafından sosyal medyada linç edildi;
sonra hakkında “yasal” işlem başlatıldı; bunların sonucunda da terör örgütü IŞİD tarafından hedef haline getirildi!
***
Sözde “Adalet Bakanı”, aslında adalete bakmayan Yılmaz Tunç ise kendisini yargıç yerine koyarak peşin hüküm verdi, Diamond Tema’nın “peygamberimiz” hakkındaki ifadelerinin “hakaret içerikli, çirkin, provokatif, tahrik edici, asla kabul edilemez” olduğunu ilan etti, böylece anayasa ve rejim düşmanlarının sözcülüğünü üstlendi!

Birincisi, Muhammed herkesin peygamber olarak kabul ettiği birisi değildir ve Yılmaz Tunç açıklamasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin Müslüman olduğunu varsaymıştır! Suudi Arabistan’ın, İran’ın, Afganistan’ın değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı olan birisi, devlet adına, Bakan olarak, böyle bir açıklama yapamaz!

İkincisi, Diamond Tema, Müslümanların peygamber olarak kabul ettiği Muhammed hakkında hiçbir hakaret içerikli ve çirkin ifade kullanmamıştır, Muhammed’in evliliği hakkında hadislerden bir bölüm okumakla ve dokuz yaşında bir kız çocuğuyla evlenmeyi ve cinsel ilişkiye girmeyi ahlaken uygun bulmadığını belirtmekle yetinmiştir.

Eğer böyle bir açıklama bazılarını tahrik ve provoke ettiyse, bu onların kişisel ruhsal sorunudur, bu bir yargı konusu değildir. Bu olsa olsa psikiyatrinin konusu olabilir!
***
Ayrıca yaklaşık iki saatlik yayında, Diamond Tema, kaynaklara dayanarak şeriata karşı çıktı, Muhammed ile ilgili bölüm, beş dakikayı geçmedi. Asrın Tok adlı zat ise şeriatı savunmaya çalışırken, şeriatın ne olduğunu Diamond Tema’dan öğrenmek zorunda kaldı.

Diamond Tema, hem agnostik ve dinsiz olduğu, hem de bu tartışmanın hâkimi (baskını) konumuna geçtiği için, yobaz barbarların saldırısına ve tacizine uğradı! Tarihte sık sık görüldüğü gibi, aklı kıt olan insanlar, karşı tarafı akılla değil, kaba kuvvetle bertaraf etme girişiminde bulundular!

Herkes şunu bilmelidir ki; din konusunun tartışılamadığı ve bir tabu durumuna geldiği bir ülkede, demokrasiden kesinlikle söz edilemez! Diamond Tema ile birlikte gündeme gelen
tikel sorun, makro boyuttaki tümel bir rejim sorununun yansımasıdır, buzdağının yalnızca görünen bölümüdür.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Diamond Tema24 Haziran 2024
Anayasaya darbe10 Haziran 2024