Adalet dünyevidir

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Güncel 26.12.2024, BİRGÜN

“Adalet anlayışı”, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayanağı:

  • “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, …demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” (AY md.2)

Bu “adalet anlayışı”, doğal olarak dünyevi bir değer ve kavram; tıpkı Anayasa ve Cumhuriyet gibi. Haliyle Devlet, anayasal düzlemde “adalet” gereklerince yapılandırılmış bulunuyor.

Teknik açıdan, devletin yapılanma tarzı (biçimi) ve olumlu yükümlülükleri öne çıkıyor:

Devlet; yasama, yürütme ve yargı işlevlerini erkler ayrılığı ve bağımsız yargı ekseninde örgütleyecek. Adil yargılanma hakkı ise, -hak ve özgürlükler bütünü için çerçeve ve güvence özelliği ile- devlet için olumlu yükümlülükleri gerekli kılmakta.

Alan ve konular bakımından Adalet,

– devlet yönetiminde,
– toplumda ve
– ülkede

(çevresel) adalet olarak üç farklı düzlemde geçerli. İlki, tanımını hukuk devletinde bulur: Yöneten ve yönetilenlerin hukukça yönetilmede eşitlenmesi. Bunun güvencesi, yönetenler için görev + yetki ve sorumluluk kurallarına, yurttaşlar için özgürlük + eşitlik + ödev ilkelerine saygıdır. Bu bağlamda hukuk devleti, adil yargılanma hakkı gerekleri ile örtüşür.

Sosyal devlet açısından adil yargı,  sosyal adalet gerekleri yerine getirildiği ölçüde gerçekleşir. Bu bakımdan fırsat ve olanak eşitliği öne çıkar.

Çevre adaleti ise, adaletin devlet ve toplumda geçerli olması ölçüsünde gerçekleşir.
Adaletten çok adaletsizlik sarmalında bulunan  Devlet, Toplum ve Ülke’den yalnızca birkaç örnek:

Yöneten ve yönetilenin hukukça yönetilmede eşitliği olarak tanımlanan hukuk Devleti askıda:

OHAL dönemi hukuk dışı işlemleri nedeniyle kendileri için ömür boyu sorumsuzluk yasaları çıkaran yöneticiler, muhalif (karşıt) yurttaşlar için, adil yargıya giden yolları kapattı.

Fırsat ve olanak eşitsizliği mağduru olan ve asgari ücret miktarına odaklanan açlık sınavındaki
on milyonlarla dalga geçen azınlık, sosyal devlet gereklerinin ihlalinden (çiğneminden) pek hoşnut.

Kazdağlarından İliç’e, Akbelen’den Cerattepe’ye… yerli ve yabancı işbirlikçi para babaları, adeta 2. Kurtuluş savaşı veren Anadolu insanı ve halkı karşısında pek mutlu!?

Yöneten-yönetilen, varsıl-yoksul, çevre savunucuları – ülke talancıları arasında ortaya çıkan
bu üç büyük adaletsizlik alanı, alt ayrışmaları da üretmiş bulunuyor. Ayrışmalar;

  • yurttaşlık,
  • siyasal aidiyet,
  • inanç veya soybağı (etnisite)

ekseninde ortaya çıkıyor.

Adaletsizlikler zincirinde yabancı, yurttaşa göre daha çok; siyasal iktidar yanlısı, demokratik muhalife (karşıta) göre daha çok; Sünni, Alevi’den daha çok; soydaş varsayılan, öbürlerinden daha çok korunuyor. Yerli-yabancı ayrımı ile yetinecek olursak; rahip Bronson’dan havaalanı katliamı failleri IŞİD teröristlerine dek, mahkemede adaletsizliğin ibret verici uygulamalar çizelgesi hayli uzun…

Adaletsizliğin devlet, toplum ve ülke bütününe yayılması ile yasama-yürütme ve yargı ayrılığının ortadan kalkması ve yargı bağımsızlığının sönümlenmesi arasında koşutluk açık. Yasama gündemini belirleyen  Yürütme’nin, Yargı’yı da -dava süreci öncesi, esnası ve sonrasında- yönlendirmesi, adil yargılama aktörleri arasındaki eşitsizliği de derinleştirmiş bulunuyor. Daha açık bir deyişle; HSK üzerinde Yürütme vesayeti pekiştirilirken, Barolar da parçalanmak istendi. Hal böyle olunca, sav + savunma + hüküm üçlüsü, adil yargılama güvencesi değil, adaletsizlik üreten düzeneğe dönüştü; cezasızlık yaygınlaştı.

Kuşkusuz, hukuk formasyonu (eğitimi) yetersizliği ve yargı mesleği sınavlarının nesnel olmayışı nedeniyle liyakat (yaraşırlık) sorunu göz ardı edilemez. Hukuk bilgisi, sanatı ve bilimi yönünden yargı mensuplarının eksiklerini giderme yol ve yöntemleri üzerinde çalışma gereği açık.
Ne var ki;

  • Yargı bağımsızlığı temelinde erkler ayrılığı sağlanamadığı sürece,
    ‘dünyevi adalet’ bir hayal olma
    nın ötesine geçemez.

2024 sona ererken, anayasal bilgilenme yoluyla, “insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” için  mücadelede, toplumun en zinde güçleri olarak kamu kurumu niteliği taşıyan demokratik ve özerk barolar, tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya.

  • 2025, hukuk için mücadele yılı olsun!
    ===========================================

Yazarın Son Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir