Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Şair – Yazar
Bütün canlıların temel yaşam kaynağı sudur. Bitki, böcek, hayvan… ve insan; yani tüm canlılar, her türlü beslenme girdilerine su sayesinde ulaşır, su aracılığı ile beslenir, büyür, gelişir; yine bedenlerindeki istenmeyen çıktıları su sayesinde dışarı atarlar. Eğer su yoksa canlıların temel beslenme maddeleri yani canlı yaşam da olmaz. İnsan soyu dahil, hiçbir canlı için susuz yaşam yoktur.
Su, tükenmeyen bol bir kaynak değildir, tersine kıttır. Bu nedenle de özenli, bilinçli ve planlı kullanılmayı gerektirir
Suyun varlığının güvenli olarak sürmesi için, kendine özgü biyolojik ve fiziksel yaşam döngüsü içinde yeniden kendini üretebilmesine zarar vermemek, engel çıkarmamak gerekir. Bu nedenle, başta orman varlığı olmak üzere, akarsu havzalarının, derelerin, çayların, ırmakların ve her türlü su kaynaklarının hem özenle korunması, hem kirletilmemesi ve hem de suların israf edilmemesi gereklidir. Ayrıca, sanılanın aksine, Türkiye su zengini (varsılı) değil, su yoksulu bir ülkedir.
Ayrıca, Türkiye’de doğan ve sınır aşan Dicle, Fırat, Aras… gibi nehirlerin de ayrı bir strateji ve politika ile planlanıp doğru yönetilmeleri gerekir.
Geleceğe yönelik olarak, dünyada gözlenen yerküre ısısının (sıcaklığının) artması ve kuraklıĝa yönelen iklim değişiklikleri ve yağışların düzensiz duruma gelmesi hem suyun önemini, hem su ve gıda maddeleri üretimini ve hem de sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışının gerektirdiği güvenli, erişilebilir gıda ve su gereksinmesini stratejik bir konuma yükseltmiştir.
Son yıllardaki yanlış ve plansız tarım politikaları ile birlikte, toplam tarım yapılabilir topraklar 27,5 milyon hektardan 24 milyon hektara gerilemiştir. Ayrıca Türkiye’de sulama potansiyeli olan tarım arazisi 8,5 milyon hektar kadardır. Bu arazinin yarısına yakını ancak sulanabilmektedir.
24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleri ve arkasından 12 Eylül 1980 askeri darbesinin siyasal ve baskıcı rüzgarı ile birlikte ortaya çıkan liberal ve küresel iktisat politikalarından sonra, Türkiye’de giderek planlı ekonomik modelden uzaklaşılmıştır. Ayrıca tarım kesimine üvey evlat davranışı başlamıştır. Bu ayrımcı politika artarak sürmektedir. Zaten tarım, özellikle de bitkisel üretim doğanın üvey evladıdır. Tarımsal üretim üstü açık fabrika gibidir. Kuraklık olur, sel basar, dolu vurur, çekirge istilasına, zararlı böceklerinin saldırısına uğrar.. Bu nedenle de tarıma devlet desteği zorunlu duruma gelir. (AS: Tarım Yasası da her yıl ulusal gelirin %1’inin bu alana destek ayrılmasını buyurur..)
Zaten tarımsal üreticilerin serbest piyasadaki rekabet gücü çeşitli nedenlerle çok zayıftır. Ayrıca devletin ya da liberalizm ve küreselleşme rüzgarına kapılan siyasal iktidarların. yeterli desteğini alamadığı için, tarımın karşılaştığı dezavantajlar ikiye katlanır. Bu kötü sonucun cezasını salt tarımsal üreticiler değil, düşük üretim, arz yetersizliği ve yüksek enflasyon nedeniyle tüm tüketiciler ve özellikle de düşük gelirli yoksullar çekerler.
Hem ülkenin gıda güvenliğinin sağlanabilmesi, yani sulanabilir tarımsal gıda üretim havzalarının artırılması ve hem de çoğalan ve büyüyen kentlerin sağlıklı su gereksiniminin karşılanabilmesi için mevcut (eldeki) su kaynakları ve havzalarının bilimsel ve akılcı belirlenmesi, ıslahı (düzeltimi), korunması ve doğru yönetimi acil (ivedi) önlemler gerektirmektedir.
Peki gıda güvenliği nedir?
Gıda güvenliği, ülkedeki her bireyin, her ailenin ve toplumun tümünün her zaman, her yerde ve her koşulda yeterli hijyenik, besleyici ve güvenli gıda ürünlerine erişebilmesi, satın alabilmesi ve tüketebilmesi demektir.
Bunun için, her yıl toplumun gereksinimi olan gıda maddelerinin üretimi, dağıtımı, erişimi ve güvence olarak da belli bir miktarının mutlaka stoklanması gerekir. Ayrıca gıda güvenliğini, istisnasız (ayrıksız) olarak, herkes için bitkisel ve hayvansal gıdalara dengeli ve yeterli erişim olarak anlamak gerekir.
Gıda maddeleri stokların varlığı da bir beslenme güvencesidir; kuraklıklar, doğal afetler, savaşlar, üretimdeki dalgalanmalar ve ekonomik krizler için gıda istikrarı sağlamaya destek olur. Ayrıca bir ülkedeki ücret düzeyinin düşüklüğü, gelir dağılımının aşırı bozukluğu, işsizliğin yaygınlığı, enflasyonun yüksekliği ve sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği… gibi nedenler halkın yeterli ve sağlıklı gıda maddelerine, özellikle göreceli daha pahalı olan hayvansal gıdalara erişimini engeller.
Bir ülkenin su kaynaklarının korunması, sulama havzalarının yeterliliĝi, sulama havzalarındaki sulama suyunun doğru ve etkin kullanımı ile o ülkenin gıda üretim miktarı ve gıda güvenliği arasında doğrudan, birebir ilişki vardır. Sulanan alan ve bilinçli sulama arttıkça üretim de artar. Ama su kaynaklarının doğru planlanması, doğru yönetilmesi ve sürdürülebilir olması gerekir.
Plansız bir ülke, plansız ekonomi, plansız eğitim, plansız sağlık sistemi, plansız kentleşme… ülkeyi veri tabanından yoksun, bilgisiz, rotasız, hedefsiz ve amaçsız bırakır. Bu nedenle, sal tarım kesimi, su ve sulama havzaları için değil; Türkiye’de topyekun (bütüncül) demokratik, yol gösterici bir makro (ulusal) plana ve planlama örgütüne ivedi gerek vardır. Çünkü belli olmayan hedeflerin başarıları da ölçülemez. (AS: DPT’yi AKP=RTE kapattı!)
Sürdürülebilir su yönetimi için, sulama altyapısının iyi, yeterli ve erişilebilir olması, ormanların kesilmemesi, doğanın tahrip edilmemesi, suların zehirli ve zararlı fabrika atıklarıyla kirletilmemesi, büyük ölçüde orman ve doğa tahribatına (yıkımına) neden olan vahşi (yabanıl) madencilikten vazgeçilmesi, ilkel sulamanın azaltılması, hatta yok edilmesi, her ürün ve bitki türüne uygun bilimsel sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması ve özenle su israfından kaçınılması zorunludur.
Yazıyı bitirmeden önce bir önemli konuya daha dikkat çekmek gerekir:
Sanayileşme, suya gereksinimli fabrikaların çoğalması, kentleşme, toplam nüfusun büyümesi, konut sayısındaki hızlı artış, halkın hijyen anlayışında gelişmeler, kentlerde su gereksinimini stratejik duruma getirdi. Tüm bu vb. gelişmeler nedeniyle su havzalarındaki kaynakların kullanımında tarımsal sulama ile kentlerin su gereksinimi arasında bir yarışma ortaya çıkar. Söz konusu olgu, giderek kentlerin zorunlu su gereksinimi lehine gelişerek tarımsal sulamaların gerilemesine neden olabilir.
Ülkedeki su yönetiminin güvenli ve sürdürülebilir olabilmesi için, kentleri ve kent nüfusunu susuz bırakmayan, ayrıca tarımsal sulama alanlarını da yeterli su miktarı ile buluşturan akılcı bir planlama ve bilimsel yönetim gerekir.
Sonuç olarak : Bir ülkedeki su kaynaklarının akılcı, bilimsel ve doğru yönetimi, hem halkın tarım kaynaklı temel gıda güvenliği, hem sanayileşme, kentleşme, ekonomik gelişme ve hem de sağlıklı yaşam için doğru, yeterli, temiz ve israfsız su kullanımını olmazsa olmaz duruma getirir. Ayrıca yeterli suyu ve yeterli gıdası olmayan toplumların gelecekleri de güvencesiz olacaktır.
Her konuda olduğu gibi, bilimsel su yönetimi ve gıda güvenliği kosunda da, ülke yönetiminde söz sahibi olan ve olacak iktidarlara büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Hiçbir birey, hiçbir aile ve halkımızın tümü ne şimdi ne gelecekte gıdasızlık, açlık eksik beslenme ve susuzluk çekmesin diyerek konuyu noktalayalım.
Bu konuda, bilimsel, ayrıntılı doğru ve yeterli bilgi için kaynak kitap:
(×). Hasan Hüseyin Doğan ve Dursun Yıldız; TÜRKİYE’DE BÖLGE PLANMASI ve SU HAVZASI YÖNETİMİ, Palme Yayınevi, Ankara, 2024; 444 sayfa.