Bu gün, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 64. yıldönümünü kutluyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştirdiği, Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, siyasal iktidarın hukuk dışı tutum ve davranışları sonucunda yok edilen demokrasiyi korumak için giriştiği 27 Mayıs 1960 hareketini öncelikle bir ihtilal olarak tanımlamak gerekir.
Askeri harekâtların ve ihtilallerin toplumu çağdaşlaşmaya götüren olumlu getirileri varsa devrim, toplumu karanlığa sokan olumsuz götürüleri varsa darbe olarak adlandırılması gerekir. Çünkü devrim ya da darbe oldukları ancak bu yolla belirlenir.
- 27 Mayıs 1960 İhtilali, tartışmasız bir devrimdir.
İhtilal, toplum yapısında biriken çelişkilerin bir gün patlayışı sonucunda ortaya çıkan ve bir kesimin yönetime el koymasıyla, devletin siyasal ve toplumsal yapısında oluşan birden (ani) ve şiddetli değişikliklerdir.
Devrim ise özünde toplumsal gelişmenin önünü açan bir güç taşır ve bir toplumdaki siyasal ve ekonomik kazanımların toplumun geniş kesimleri yararına hızla değişmesidir.
İhtilal sonucunda oluşan devrim, topluma aydınlık ve özgürlük sunarken, darbeler topluma zulüm, baskı ve işkence yapar.
27 Mayıs 1960 İhtilali;
27 Ekim 1957’de yapılan ve yolsuzluk bulaştırılan genel seçimle başa gelen
sivil iktidarın, demokrasi dışı tutum ve davranışlarına, hukukun yok edilmesine ve diktatörlüğe giden yönetimine karşı bir tepki sonucu gerçekleştirilmiştir.
Tarihi bilmeyenler, gerçek kaynakları okumayanlar 27 Mayıs 1960 için ‘demokrasiye darbe” demektedir. 12 Nisan 1960 günü yapılan Demokrat Parti Meclis Grubu toplantısında “Muhalefet ve basının yıkıcı faaliyetlerini inceleme amacıyla bir Tahkikat Encümeni (Soruşturma Kurulu) kurulduğu” açıklandı. Meclis’te muhalefetin itirazlarına karşın 15 Demokrat Partili vekilden oluşan bu Kurul, savcıların, askeri ve sivil yargıçların tüm yetkilerine sahip olacaktı. Gazete toplatabilecek, basımevleriyle birlikte kapatabilecekti. Her türlü evrak, belge ve eşyaya
el koyabilecekti. Kurul kararlarına karşı gelenler bir yıldan üç yıla dek hapisle cezalandırılacaktı. Kurul kararlarına itiraz olanaklı değildi.
Bu uygulamalardan sonra giderek sertleşen DP iktidarı, özünde ‘demokrasiye darbe’yi kendisi yapmıştı. 27 Mayıs 1960 öncesinde ülkemizde demokrasiden söz etmek olası değildi.
Demokrat Parti, ülkemizde sivil darbe yapmıştır. Sivil darbe, hukuk dışı yasalar çıkartarak,
tüm devlet kurumlarını ele geçirmek için sistemli biçimde kadrolaşmak ve kendilerine karşı olanları bir biçimde yargılayıp, susturmaktır.
1957 seçimlerindeki yolsuzluklar, sivil darbenin öncüsü olmuştur.
Ülkemizde bugün benzer biçimde 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla, mühürsüz oylar geçerli sayılarak, rejimi değiştiren sivil darbe ortamı yaratılmıştır ve halen sürmektedir.
Hukuk ayaklar altına alınmıştır, anayasa çiğnenmektedir.
27 Mayıs Devrimi’nin topluma kazandırdığı en büyük yapıt olan 1961 Anayasası ile laik devlet yapısına sosyal devlet ve hukuk devleti kavramları girmiştir. Bu çağdaş anayasa ile ülkemizde
ilk kez Anayasa Mahkemesi kurularak, yasaların anayasaya uygunluğu denetlenerek, anayasa çiğnemleri (ihlalleri) yapılmasının önüne geçilmiştir. Cumhuriyet Senatosu kurularak, çift meclis ile yasama yetkisi daha demokratik ve nitelikli duruma getirilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı-DPT, Yüksek Öğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumu, Devlet Personel Dairesi, Milli Güvenlik Kurulu-MGK, Türk Standartları Enstitüsü-TSE, Basın İlan Kurumu, Ordu Yardımlaşma Kurumu-OYAK gibi kurulan yeni kurumlar, amaçları doğrultusunda verimli çalışmalarıyla toplumsal düzenlemelere önemli katkılarda bulunmuştur.
1961 Anayasası’yla bağımsız yargı ve yargıç güvencesini sağlayacak kurumlar oluşturulmuş, grev ve toplu sözleşme hakkı kurumlaştırılmış, üniversiteye ve TRT’ye özerklik sağlanmıştır. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Yasası, Basın-Fikir İşçileri Yasası, İlköğretim ve Eğitim Yasası, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası, Gelir Vergisi Yasası gibi yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bütün bu yapılanların sonucunda toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik gelişmesinin önü açılmış; demokratik yaşam sosyal ve hukuk devleti ilkeleriyle bütünleştirilmiştir.
Bugün kafaları karışık görünen kimi aydınlar, 27 Mayıs 1960 ile 12 Mart 1971 muhtırasını ve 12 Eylül 1980 darbesini aynı kefeye koyarak, arkalarında ABD’nin olduğunu düşünmektedir.
Zamanın başbakanı Adnan Menderes’in Haziran 1960’ta Sovyetler Birliği’ne gezi yapacağı için, 27 Mayıs 1960 İhtilali’nin yapıldığını söyleyenler vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tabandan tavana doğru gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960, üç-beş ayda yapılabilecek bir organizasyon değildir, 1957 seçimlerinden sonra hazırlıklar başlamıştır. Bunun yanında 27 Mayıs 1960 sabahı radyoda okunan ihtilal bildirisinde “NATO’ya bağlıyız, CENTO’ya bağlıyız” sözleri vardır. Bundan dolayı da kafaları karışık kimi aydınlar, 27 Mayıs’ın ABD desteğiyle yapıldığını söylemektedir. Eğer bu söz olmasaydı, 24 saat içinde tüm dünya devletleri yeni yönetimi tanımazdı.
27 Mayısçılar, Tabii Senatör olarak görev aldıkları Cumhuriyet Senatosu’nda yaptıkları konuşmalarda sürekli ABD emperyalizmini yerden yere vurmuşlardır. Tabii Senatör Haydar Tunçkanat’ın yazdığı “Albay Dickson Raporu”, “İkili Anlaşmaların İçyüzü”, “Amerika, Emperyalizm ve CIA” adlı kitaplarla ABD’nin kirli emellerini ortaya koyanların arkasında ABD olduğunu söylemek akıl ile bağdaşmaz.
ABD’nin yaptırdığı 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü 1982 Anayasası ile 1961 Anayasası arasındaki farkı görünce, ABD’nin 27 Mayıs’tan haberinin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü yapılan anayasa ve getirilen yeni kurumlar bunun kanıtıdır. Ancak ABD’nin gerek 27 Mayıs’tan sonra, gerekse sivil yönetime geçince sisteme girmek için çabaları olmuş ve başarıya da ulaşmıştır.
Günümüzde birçok siyasal parti yöneticilerinin ABD’den yönetildiğini bilmelerine karşın
ses çıkarmayanlar, şimdi 27 Mayıs 1960 için ABD desteği vardır demektedirler. Okumayan, araştırmayan, kolaycı toplumların getirildiği durumdur bu. Eskiden 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramlarını büyük coşkuyla kutlayanların, yazılar, kitaplar yazanların bir kesiminin
12 Eylül 1980 darbesinden sonra askerlere bakışı değişmiş ve 27 Mayıs 1960 için ABD yaftası yapıştırmaya başlamışlardır.
- 3 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP, “askeri vesayete son” söylemiyle,
özellikle 27 Mayıs’a darbe diyerek, kendi sivil darbelerini meşrulaştırmıştır.
Darbe ya da darbe ortamlarının yaşanmaması, hukuk devleti ve demokrasinin hiçbir biçimde kesintiye uğramaması için, ülkeyi yöneten iktidarların hukuk devleti ilkelerine bağlı kalarak, gerçek demokrasiyi etkin duruma getirmeleri gerekir. Hukuk devleti ve demokrasiyi ortadan kaldıran askeri darbelerin ve yaşadığımız sivil darbe sürecinin, haklı ve meşru gösterilebilecek bir yanı yoktur. Gerçek demokrasiyi yok eden darbelerin her türlüsüne, etkin olarak her zaman ve her koşulda karşı konulmalıdır.
Bugün ülkemizde uygulanan tek adam rejimi, sivil darbedir
Yasama, yürütme ve yargıda cumhurbaşkanının sözünden dışarı çıkılamamaktadır.
22 Mayıs’ta anayasal dayanaktan yoksun biçimde, Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği de
tek adamın yetkisine bırakılarak, üstü kapalı sıkıyönetim uygulamasının önü açılmıştır. Ülkemizdeki bu sivil darbeye karşı bir şey söyleyemeyenlerin, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin arkasında ABD var demesi ilginçtir. ABD’nin kimlerin arkasında olduğunu anlayamayanlar için söylenecek söz yoktur.
Tarih geriye doğru yürümez; 27 Mayıs 1960 Devrimi, tarihteki onurlu yerini korumaktadır.
Azim ve Karar, 27 Mayıs 2024