E. Tuğg.
- “… yaşları ne olursa olsun Türkiye deyince, akıllarına bizim yetiştiğimiz Atatürk‘ün Türkiye’si gelenler, son yıllarda sudan çıkmış balığa dönmüştük. Bir umutsuzluk, daha kötüsü bir tür utanç çöreklenmişti içimize. Elimden ne gelirdi? Yazmak, konuşmak, tenkit (eleştiri) yasaktı, neredeyse insan gibi yaşamak, bir Atatürk çocuğu gibi düşünmek, davranmak yasaktı…”
28 Mayıs 1960, “Ne haber” Tunç Yalman – Vatan Gazetesi - “Kara cüppeli” diye aşağılanan, saygıdeğer hocalarım, yurdumun çile çekmiş aydınları,
sayın profesörlerim! En kara günlerde alınlarınızda parlayan ışıklar, tükettiğiniz soluk
boşa gitmedi…” 28 Mayıs 1960 “Az gittik Uz gittik” Aziz Nesin – Akşam - “ Yıllar boyu aklımızın erdiği kadar tarihten örnekler verdik, hukuk ilkeleri sıraladık,
kinayeli fıkralar anlattık… Anayasayı çiğnediler; hukuk dışı komisyonlar kurdular… Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk… Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini, Nutuk’un tefrikası olarak yayınlamak bile suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı.
O’nun kurduğu Cumhuriyete bir beyefendiler saltanatı olarak çöreklenmek ve memleketi basınsız, üniversitesiz, Meclissiz idare etmek istiyorlardı… Kurucu Meclisin faaliyete geçmesini sevinçle bekliyoruz… Bu hareketin meşruluğu ve büyüklüğü, yıkılanların gayrimeşruluğu ve küçüklüğü ile bir abide gibi ortaya çıkmaktadır…Türkler, âlimleri dalkavuk, üniversitelileri maktul, gazetecileri korkuluk ve bütün aydınları sürüngen duruma getirerek, bir çete gibi davrananların rezaletlerini dünya önünde reddetmişlerdir.” Çetin Altan; “Bugün canım yazı yazmak istiyor.”, Milliyet Gaz., ’28.05.1960 - “Örfî idareye (Sıkıyönetim) bir gece yarısı ifade vermek üzere götürüldüğümüz zaman,
bizi kucaklayıp bağırlarına basan subaylarımız, “On beş gün daha dişinizi sıkın” demişlerdi. Gazete kapatıldığı gün de yinelemişlerdi: “On beş gün daha sabredin.” Sabrettik,
şimdi sevinçten ağlıyoruz.” 30 Mayıs 1960, Abdi ipekçi – Milliyet
Gerçekte iktidar yanlısı olan Tercüman gazetesi ve köşe yazarı Kadircan Kaflı ise o günleri bakınız nasıl anlatıyor:
“Koltukları ve keseleri uğruna millet kanı dökmüş
her siyaset zorbasının sonu mutlaka bir faciayla biter…
Gazete sütunlarından uzanan parmaklar, onlara: “Dikkat edin, sonunuzu iyi görmüyoruz” diyorlardı. Onlar ise bu parmakları kırmakla akıbetlerinden kurtulacaklarını sandılar.
Kur’an’da Allah’a, peygambere ve idare edenlere itaat olunması buyrulmuştur. Lâkin adaletten ayrılmamaları koşuluyla… Adaletten ayrılırlarsa onlara itaat etmemeyi emreder. Bu nedenle Türk Ordusu’nun 27 Mayıs’ta zalimlere vurduğu kansız darbe, her şeyden önce Allah’ın buyruğuna uygundur, Allah’ın emriyle olmuştur.” 2 Haziran 1960, “Merhaba” Kadircan Kaflı – Tercüman
1961 Anayasası;
– temel hak ve özgürlükler yanında,
– ekonomik ve sosyal hakları da güvence altına alarak,
– Güçler ayrılığını ve
– adil bir seçim sistemini (ulusal artık – milli bakiye) getirerek,
– ekonomik kalkınmada planlama anlayışını temel alarak
“düzeni” değiştirdi!
Böylece;
*Emekçiler sosyal devlet, sendikal hareket ve toplu sözleşme düzeni,
*Toplum, “Tahkikat Komisyonları” yerine bağımsız yargı,
*Seçmen daha adil ve tutarlı bir seçim sistemi
*Halk temel insan hak ve özgürlükleri
*Ekonomik yaşam, sürdürülebilir, sağlıklı bir kalkınma, görece adil bir bölüşümü öngören planlama anlayışı ile kucaklaştı.
Kısaca, bir Kemalist devrim sürecinin devamı olarak “burjuva devrimi“ deneyimi yaşandığını söylemek, siyaset bilim söylemine uygun düşer…
Keşke 27 Mayıs hareketi (Devrimi!) 1961 anayasasıyla taçlandırdığı zirveye, acılı (trajik) magazine dönüşen Yassıada Mahkemeleri gibi saçma sapan bir yargı kepazeliği süreci ve toplumda derin yaralar açan idamlar olmadan varsaydı…
Ancak uluslararası düzen ve işbirlikçi sermayenin beklediği herhalde bu anayasal demokratik düzen değildi…
27 Mayıs Devrimi ile temelleri atılan demokrasi süreci uzun sürmedi.
1970’lerden başlayarak, “Bu gömleğin topluma bol geldiği”, “Sosyal gelişmenin boyutlarının, ekonomik gelişmeyi aştığı” söylemlerinin (Gn. Krm. Bşk. Memduh Tağmaç) eşliğinde budanan 61 Mayıs anayasasının, her fırsatta kanatları yolundu. 1982 Anayasası ile iyice budandı.
- Sonunda artık bir anayasa var mı yok mu belli değil…
Uzun sözün kısası, -Tanrı daha uzun ömürler versin- Muazzez İlmiye Çığ‘ın dediği gibi:
- “Bizler kazandığımız şeylerin değerini bildik. Çünkü zor elde ettik.
Siz bunları yitirdiğinizde anlayacaksınız…
Doğrudur… Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur…
Artık, yitirdiklerimizi ne denli anlayabildiğimizi gösterecek zorlu bir sınava girmiş bulunuyoruz kaçınılmaz olarak… Hepimize, halkımıza bu zorlu sınavda başarı dileklerimizle.…
Her tümcesi ve sözcüğü SOMUT VE NESNEL, gerçek YURTSEVER, DEMOKRAT VE DEVRİMCİ, derin BİLİMSEL, olağanüstü ÖNEMLİ, ulusal ve toplumsal DEĞERLİ, baştan sona MUHTEŞEM VE MÜKEMMEL bir TARİHSEL VE GÜNCEL teşhisler, saptamalar, irdelemer, yorumlar, genellemer, teşhirler, sonuçlar, öngörüler, dilekler DEMETİ. Çok değerli derleyicisi ve yazarı ünlü ve duayyen general ve bilimler doktoru sevgili Noyan UMRUK’un kalbine, diline, eline, kalemine sonsuz sağlık, esenlik, mut, kut, başarı, utku ve umut.