Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
(AS: Bizim kapsamlı katkılarımız yazının altındadır..)
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 yılında Ermenilere soykırım uyguladığı yalanı özelikle Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler (Diaspora) tarafından gündeme getirilmekte, başta emperyalist batılı ülkeler olmak üzere kimi devletlerce sahiplenilmektedir. Ülkemiz üzerinde siyasal baskı aracı durumuna getirilen soykırım yalanı uluslararası saygınlığımızın korunması ve yükseltilmesi konusundaki ulusal çıkarımıza bir tehdittir ve son amacı Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak olduğundan, ulusal güvenlik sorunudur.
ABD Başkanı Biden, yetkisi ve hakkı olmadığı halde 24 Nisan 2021, 2022 ve 2023’teki açıklamalarında “Osmanlı dönemi Ermeni soykırımı” deyimini kullanarak ülkemizi açıkça suçlamıştır. Aynı söylemi bu yıl da yinelemesi olasıdır. Bu nedenle konu ile ilgili gerçekleri anımsamak yararlı olacaktır.
Ermeni Sorunu
Osmanlı imparatorluğunda Ermeni sorunu 1915 ile sınırlı değildir. 800 yıl Türklerle dostça yaşayan ve “millet-i sadıka” (güvenilir ulus) olarak tanımlanan Ermeni azınlık, Rusya’nın Akdeniz’e inmek istemesi ve İngiltere’nin bunu engellemek istemesi sonunda “Büyük Oyun“un (The Big Game) bir aracı olarak kullanılmışlar ve 1880’lerden başlayarak Rumları ve Bulgarları örnek alarak Rusya’nın kışkırtması ile Osmanlıya karşı ayaklanmalara başlamışlardı. Her iki devlet (Rusya ve İngiltere) Doğu Anadolu’da kendilerine yardımcı bağımsız bir Ermenistan kurdurmak için Osmanlı Ermenilerini kullanmışlardır.
1878 Berlin Andlaşmasında bağımsızlık isteklerini kabul ettiremeyen Ermeniler, terör örgütleri (Daşnak ve Hınçak) kurarak silahlanmış, Rusya’nın desteği ile çoğu Doğu Anadolu’da olmak üzere 20 yılda (1889-1909) yılda 40 ayaklanma çıkarmışlardır. Ermeni terör örgütlerinin stratejisi “ayaklan,Osmanlı devleti müdahale etsin,‘Türkler Ermenileri öldürüyor’ iddiasıyla büyük devletlerden yardım iste” şeklinde özetlenebilir. Ermenilerin hiçbir ilde çoğunluk olmamaları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun aldığı önlemler nedeniyle ayaklanmalar başarılı olamamıştır. Ancak bu ayaklanmalar sonunda Ermenilerle Müslümanlar (Türk ve Kürt) arasında büyük düşmanlık oluşmuş ve sorun uluslararası boyuta taşınmıştır. ABD’li tarihçi Prof. Justin McCarthy’nin saptamasına göre bu ayaklanmalarda 1 milyon 300 bin Türk hunharca öldürülmüştür.
Birinci Dünya Savaşı’nda
Ermenilerin yukarıda anlatılan ayaklanmalardan çıkardıkları sonuç “ayaklanma için en elverişli zaman, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta olduğu zamandır” olmuştur. İmparatorluğun 1. Dünya Savaşına girmesi Ermenilere bekledikleri fırsatı vermiştir.
Osmanlı imparatorluğu 29 Ekim 1914’te Donanma Komutanı Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki Rus donanma ve üslerine saldırması ile kendi istenci dışında bir oldubitti ile erkenden (kışın) savaşa girmiştir. Bu nedenle 1. Dünya Savaşında Osmanlı’nın ilk cephesi Doğu (Kafkas) cephesi olmuştur.
İlk çatışmalar niteliğindeki Köprüköy muharebelerinden sonra Enver Paşa komutasındaki 3. Ordu, Sarıkamış’ı Ruslardan geri almak ve Rus ordusunu imha etmek amacıyla 22 Aralık 1914’te Sarıkamış harekatı olarak bilinen saldırıyı başlatmıştır.
Doğuda hava ve arazi koşulları çok çetindir. Buna karşın ordumuzun lojistik hazırlıkları kış koşulları için yeterli değildir, ulaştırmada ve sağlık hizmetlerinde büyük zorluklar yaşanmaktadır. Bu harekatta ordunun kış koşullarına hazır olmaması; şiddetli soğuk ve derin kar, tifüs salgını, planlama ve yönetim hataları yüzünden ordumuz, çoğu donarak ve tifüsten olmak üzere yüz bine yakın yitik vermiş ve Rus işgalindeki topraklarımızı kurtaramayarak başarısız olmuştur.
- Sarıkamış harekâtındaki başarısızlığın en önemli nedenlerinden biri,
bölgedeki Ermenilerin yurttaşı (tebaası) oldukları Osmanlı devletine ihanet ederek,
düşman Rus ordusu ile işbirliği yapmalarıdır.
Savaşta Ermeniler
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Paylaşım Savaşına girmesinden yararlanan Osmanlı tebaası Ermeniler, Daşnak ve Hınçak terör örgütlerinin buyrumları (talimatları) doğrultusunda;
- Zorunlu olduğu halde askere gelmemişler,
- Gelenler firar etmiş,
- Askere gelen Türk gençlerini öldürmüşler,
- Rus ordusundaki Ermeni gönüllü alaylarına katılmışlar,
- Rus ordusuna istihbarat ve kılavuzluk (yol göstericilik) desteği sağlamışlar,
- Ordu geri bölgesinde ayaklanmalar çıkartarak sivil halka toplu kırım yapmış ve ordunun
geri bölge güvenliğini bozmuşlar, - Ordunun lojistik ve haberleşme hatlarını kesmişler,
- Hasta ve yaralı konvoylarına saldırılar düzenlemişlerdir.
Bu durum zaten çok zor koşullarda üstün düşman güçleri ile çatışan 3. Ordunun harekatını daha da zorlaştırmış, yitiğin artmasına neden olmuştur. Ordu komutanı, geri bölgesinin güvenliği için güç ayırmak zorunda kalmış bu da cephede Rus ordusunun işini kolaylaştırmıştır. Ordunun gücünü koruması ve başarısı için bu tür eylemlere son verilmesi askeri bir zorunluluk durumuna gelmiştir
Enver Paşa komutasındaki 3. Ordu çok yitik verip başarılı olamayınca, yeni Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa 4 Ocak 1915’te çekilme buyruğu (emri) vermiştir. Ordu çekilirken ve çekildikten sonra Ermenilerin sivil halka saldırıları ve ordunun lojistiğini engelleme çabaları sürmüştür. Hafız Hakkı’dan sonraki 3. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa, 6 Nisan 1915’te Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Enver Paşa’ya gönderdiği iletide “Orduyu besleyecek olan bölgenin ve menzil hatlarının geçtiği bölgelerde düşmanca unsurların bulunmasını, ordunun yiyecek ihtiyacı ve emniyeti bakımından sakıncalı görüyorum” diyerek “Arzedilen bölgelerdeki Ermenilerin Suriye ve Musul bölgelerine sevk ve iskan edilmelerine izin verilmesini” önermiştir.
Bu öneri hükümetçe uygun görülmüş, 27 Mayıs 1915’te “Tehcir ve İskan Kanunu” (Göç Ettirme ve Yerleştirme Yasası) çıkartılmıştır. Bu yasa ordu, kolordu ve tümen komutanlarına bölgelerinde zararlı faaliyetleri görülenleri öbür bölgelere sevk ve iskan ettirme (gönderme ve yerleştirme) yetkisi vermiştir. Yasada “Ermeniler” sözcüğü geçmemekte, “zararlı faaliyetleri görülenler” denmektedir.
Yasanın uygulaması için çıkartılan yönetmeliklerde ve hükümet buyruklarında zorunlu göçten (tehcirden) ayrı (bağışık) tutulacaklar belirtilmiştir. Bu ölçütlere uyan 300 000 kişi tehcirden
ayrı tutulmuştur.
Yasanın uygulanması için yayınlanan yönetmeliklerde, tehcir edilenlerin yol güvenlikleri, beslenmeleri, sağlıkları ve yeni yerlerinde sağlanacak olanaklar ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bütün bunlar araştırmacılara açık olan Osmanlı arşiv belgelerinde bulunmaktadır.
Devletçe alınan tüm önlemlere karşın soğuk hava koşulları, yeterli yolların olmaması,
Kürtlerin yaşadığı bölgelerinden geçenlere saldırılar, bu saldırıları önleyecek yeterli güvenlik güçlerinin bulunmaması ve salgın hastalıklar gibi nedenlerle yollarda ölen Ermeniler olmuştur.
24 Nisan 1915’te Ne Oldu?
Ermenilerce “soykırım günü” (med yegern) olarak anılan 24 Nisan 1915’te, Osmanlı devleti
Doğu Anadolu’daki ayaklanmaları ve Ermenilerin haince davranışlarını planlayan ve yöneten terör örgütlerinin İstanbul’daki merkezlerini basmış, evraklarına el koymuş, sorumlu olduğundan kuşku duyulan 350 kişiyi tutuklamıştır.
Soykırım nedir?
Soykırımın suç olarak tanımı 1948 tarihli BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile yapılmıştır. Buna göre soykırım suçunun oluşması için ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir kümeyi (grubu) tümüyle veya bir ölçüde ortadan kaldırmak kastı olmalıdır (özel kasıt: suçun manevi – tinsel ögesi). Bu kasıtla;
- Grup üyelerinin öldürülmesi,
- Ciddi bedensel ve zihinsel zararlar verdirilmesi,
- Yaşam koşullarının değiştirilmesi,
- Doğumların engellenmesi,
- Çocuklarının başka bir gruba verilmesi fiillerinden birinin işlemesi gerekmektedir
(suçun maddi ögesi).
Ceza Hukuku kuramına göre bir suçun oluşması için, maddi ve tinsel (manevi) ögelerinin
var olması gerekir.
Soykırım Yoktur, çünkü :
- Soykırım kastı (Ermenileri tümüyle veya kesimsel ortadan kaldırmak) yoktur.
Böyle bir kastın bulunduğunu gösteren tarihsel bir kanıt bulunamamıştır.
Suçun manevi (tinsel) ögesi oluşmamıştır. - 27 Mayıs 1915’te çıkartılan yasanın adı “Tehcir ve İskan” yasasıdır. Ermenilerin salt tehciri değil, gittikleri yerde yerleştirilmelerini de kapsamaktadır. Bu durum soykırım kastı olmadığının kanıtıdır.
- Tehcirde bağışıklıklar (muafiyetler) tanınmıştır,
- Savaş bölgesi dışındaki Ermeniler tehcire tabi tutulmamıştır.
- Yollarda gereken güvenlik önlemleri olanaklar ölçüsünde alınmıştır.
- Tehcir edilenler gittikleri yerlerde toplama kamplarında tutulmamış, yaşamlarını ve
soylarını sürdürme olanağı sağlanmıştır. - Soykırım hukuksal bağlamda bir suç olarak 1948’de tanımlanmıştır. “Suçun ve cezanın yasallığı” ilkesine göre, 1948’de tanımlanan bir suçun 1915’te işlenmesi olanaklı değildir.
Ceza hukuku kuramında Suç ve ceza hükümleri geriye yürümez. - Soykırım yasa ile tanımlanmış bir suç olduğundan, bu suçun işlenip işlenmediğine
yetkili mahkemeler karar verebilir. Yetkili mahkemeler dışında yabancı devlet organları (Başkanlar dahil) soykırım yapıldığına ilişkin karar veremezler. Bu güne dek
yetkili bir mahkeme kararı bulunmadığından, hukuksal olarak soykırım suçu da yoktur. - Sevr Andlaşması İngiliz Kraliyet Başsavcısına soykırım savlarının soruşturulması görevini vermiştir. İstanbul işgal altında, bütün arşivler işgalci müttefiklerin elinde iken ve olası kuşkulular (şüpheliler) Malta’da sürgünde iken, İngiliz Başsavcı soykırım suçuna ilişkin yeterli kanıt bulamamış, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
- Tehcir sırasında Ermenileri koruma görevini savsaklayan görevliler cezalandırılmıştır.
- Tehcir edilen Ermenilerin eski yerlerine dönmelerine izin verilmiştir.
- Ermeni yetimlerine sahip çıkılmış, yetimhanelerde devlet korunmasına alınmışlardır.
- Yabancıların tehciri izlemesine izin verilmiştir.
- Türk vatandaşı Ermeniler bu gün bile Lozan Andlaşması’nın sağladığı azınlık haklarından yararlanarak ülkemizde barış ve erinç içinde varlıklarını sürdürmektedir.
Soykırım yoktur ama tehcir ve iskan vardır
Bu da Ermenilerin neden olduğu tümüyle askeri zorunluklardan kaynaklanmıştır.
Kişiler Ermeni oldukları için değil; ordunun varlığını ve güvenliğini tehlikeye soktukları için
savaş bölgesinden çıkartılarak, ülke içinde daha güvenli bölgelere yerleştirilmişlerdir.
- Yukarıdaki konular, Perinçek-İsviçre davası kapsamında 15 Ekim 2015 tarihli kararla
AİHM Büyük Dairesince karara bağlanmış, konu hukuksal olarak kapanmıştır. - Büyük Jüri, 1915 olaylarının Yahudi soykırımına (holokost) benzemediğini de
kararında belirtmiştir.
Değerlendirme ve sonuç
- Ermenilerin savladıkları (iddia ettikleri) gibi Osmanlı İmparatorluğu, 1915 yılında ve
başka herhangi bir zamanda Ermenilere soykırım uygulamamıştır. - Soykırım suçlaması emperyalist bir yalandır!
- Amacı Türkiye’yi baskı altına almak, uzun erimde (vadede) Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma tasarımını gerçekleştirmektir; (AS: 3 T formülü; Tanıma – Tazmin – Toprak!)
- Osmanlı arşivleri tüm araştırmacılara açıktır. Yukarıdaki konular Osmanlı ve ilgili devlet arşivlerden araştırılabilir. Ancak Ermeni tarafı, ortak tarih komisyonu ile arşiv araştırmasına yanaşmamaktadır.
- ABD başkanı Biden’ın 24 Nisan Bildirisinde “soykırım (genocide) deyimini kullanması haksız, tarihsel gerçeklere aykırı ve küçük düşürücüdür. Uluslararası saygınlığımızın korunması ve yüceltilmesi konusundaki ulusal çıkarlarımıza açık saldırıdır. Biden, hukuken tanımlanmış bir suç olan “soykırım hükmü” vermeye yetkili bir yargı organı da değildir.
Ne Yapmalı?
Türkiye bu haksız suçlamaya karşı salt tepkisel (reaktif) değil, çok yönlü önalıcı (proaktif) bir yordam (strateji) belirlemeli ve uygulamalıdır. Sözde soykırım suçlamalarına karşı tepkiler
24 Nisanlarla sınırlanmamalıdır. Bu kapsamda;.
- Konu ile ilgili olarak, hükümetten hükümete değişmeyen ulusal bir yordam (strateji) belirlenmelidir,
- Bu yordam (strateji) kapsamında bilimsel çalışmalar, halkla ilişkiler (PR) yürütülmeli,
değişik dillerde film, roman, tiyatro gibi sanat yapıtları üretilmelidir. - Yetkililer, Ermenileri haklı çıkartacak eylem ve söylemlerden kaçınmalıdır.
- Konu, okullarda öğretim programlarına alınarak gençlerimiz aydınlatılmalıdır.
- ABD Başkanı’nın “soykırım ”suçlamasına ciddi uluslararası tepki gösterilmelidir.
- ABD’deki Ermeni lobisine karşı etkili lobicilik yapılmalıdır.
***
Yazının PDF biçimi : Ermeni Soykırımı Yoktur, Cihangir Dumanlı
=====================================================
Dostlar
Sayın Dumanlı’nın 3 şapkası (General, Hukukçu ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı) ile yaptığı irdeleme çok değerli. Kendisine teşekkür ederiz. Biz iki katkı yapmak isteriz :
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin kitabı bir itirafnamedir : Soykırım yapılmadı!
(Kaçaznuni, Ovanes, Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005)
Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 Parti Konferansına Raporundan birkaç alıntı :
- “Biz kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükümeti’nin (Güney Kafkasya Ermenistanı ile Türkiye’nin Ermeni Eyaletlerinden oluşan) Ermenistan’ın bağımsızlığın bize armağan edeceğine emindik.”
Taşnak Hareketinin gücünü nereden aldığını Kaçaznuni’nin bu sözlerinden anlayabiliriz; Çarlık Rusya’sından. Çarlık Rusya’sı da o dönem emperyalizmin ağababası İngiltere’nin hegemonyası altındaydı. Türkiye’nin aldığı önlemler, yaptığı eylemler haklı ve yerindeydi. Ovanes Kaçaznuni de bu durumu şu sözleriyle itiraf etti:
- ” Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözüm açısında bu yöntem en kesin ve en uygun bir yöntemdi.”
1914-18 arasındaki savaş Osmanlı’yı bölme savaşıdır. Müthiş bir destek alan Taşnak Ermenileri büyüsüne kapılmış oldukları ‘Denizden denize Ermenistan projesini gerçekleştirmek için Dünya Savaşı’nın koşullarını kullanarak tasarımlarına yön verdiler.
Kitap Ermenistan’da yasaklandı, Avrupa kütüphanelerinden toplatıldı. Son olarak, çuval dolusu ciddi arşiv belgesine ulaşan Ermeni araştırmacısı Mehmet Perinçek tutuklandı ?!
***
Ayrıca, CHP’nin çağrısıyla (Gn. Bşk. D. Baykal) ülkemize gelen ve TBMM’de bir konuşma yapan (21 Mart 2005), ABD’li tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy : “Ermeniler soykırıma uğramadı!” dedi. ABD Lousville Üniversitesi profesörü McCarthy, kendisine yöneltilen sorular üzerine
ilk açıklamasını Türkçe yaptı : (Konuşma metnine TBMM tutanaklarından erişilebilir..)
- “Maalesef yanlışlıktan korkuyorum, onun için İngilizce cevap vereceğim” diyen
Justin McCarthy, soykırım iddialarının asılsız olduğunu söyledi. - Prof. McCarthy, “Ermeni soykırımı yoktu. Bir savaş vardı. Bu savaşta Ermeni isyancılar yönetime karşı ayaklandı. Yönetim tepki verdi, Ermeniler öldü. Bazen Türkler tarafından öldürüldüler. Ama Türkler de Ermeniler tarafından öldürüldü.
- Ermenilerden çok daha fazla Türk öldü.” dedi.
- “Şunu anımsamamız gerekir ki; Osmanlı İmparatorluğunun varlığı tehdit altındaydı; Sırbistan, Bosna, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan Avrupalıların müdahaleleri nedeniyle zaten yitirilmişti. Avrupalılar, Osmanlı İmparatorluğunu 1878’de bölmeye karar vermişlerdi ve 1890’da bu planı yürürlüğe koydular. Salt Rusya’dan korkuyordu. İşte, Ermeni isyancıları da bunu istiyordu. Osmanlıların Ermeni isyancılarını hapse atmasını ve idam etmesini bekliyorlardı…
- Bu durumda Avrupa’daki gazeteciler masum Ermenilerin öldürüldüğü haberleri yayacaklar ve Ermenilerin siyasal özgürlüğünün olmadığını yazacaklardı. Müslümanların Ermeni kışkırtmasına ve saldırılarına Ermenileri öldürerek tepki vermesini istiyorlardı. Avrupa gazeteleri ölen Müslümanları değil, ölen Ermenileri haber yapacaktı ve bu nedenle,
kamuoyu bu şekilde İngiliz ve Fransızların Rusya’yla işbirliği yaparak imparatorluğu çökertmesine olanak sağlanacaktı.. - Tehcir edilen kişilerin %80’den çoğu yaşamda kaldı. Prof. Halaçoğlu burada zaten; O da söyleyebilir doğru mu, değil mi. Bu, tabiî, soykırım değil %80’i yaşamda kalmışsa. Halkın %80’inin yaşamda kaldığı soykırım olmaz. Örn. Yahudilerin yüzde kaçı yaşamda kaldı, ona bir bakalım. Bu bilgiler yayınlanmadan önce bile zaten soykırım olmadığını biliyorduk. Neden; çünkü, İstanbullu, İzmirli, Edirneli Ermeniler tehcire tabi tutulmadı, yaşamda kaldılar….
- …Gerçek bir soykırıma bakalım : Örneğin Hitler Almanya’sına bakalım. Gerçekten soykırım yaptı Yahudilere değil mi? Peki, Berlin’de yaşayan Yahudilere ne oldu; yaşamda kaldılar mı savaşta; hayır, kamplarda öldürüldüler. Büyük kentlerdeki Yahudiler ne oldu; yaşamda kaldılar mı; hayır, öldürüldü hepsi. Peki, İstanbul Ermenileri ne oldu; herkes gibi bunlar da savaşta yaşadılar ve hâlâ da yaşıyorlar.
- Demek ki soykırım değil bu!…
-
Ayrıca, bir şey söyleyeyim size : Osmanlılar çok zekiler, eğer Ermenileri öldürmek isteselerdi, %80’i yaşamda kalamazdı Ermeniler. Çok basit (alkışlar).
-
Bir de, bir şey daha söylemek istiyorum. Türkler 1071’de, işte Ermenistan denilen topraklara girdiler ve Ermeni sorunu 1915’te başladı. Burada bulanan, 1071’de yaşayan Ermenilerin soyu 1915’e dek sürdü. Türkler katliam yapan manyaklardır diyebilmek için, dokuz yüzyıl düşündüler öyle mi karar verdiler?! Dokuz yüzyıl düşündüler ha, tamam öldürelim Ermenileri mi dediler?! (alkışlar)
Evet, son soruydu değil mi bu? Evet, son soru olduğuna göre, ben, hepinize çok teşekkür etmek istiyorum beni buraya davet ettiğiniz için. Tabii ki, Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür ederim davet ettiği için. İnşallah yakında görüşürüz. Teşekkür ederim.”
***
Ertesi gün Cumhuriyet‘te de kapsamlı haber oldu bu konuşma..
İkiyüzlü ve insanlık düşmanı emperyalizmin ve uşakları emperyalistlerin oyunları bitmiyor.
Hep uyanık, hazırlıklı olmak ve gerekli yanıtları zamanında, kanıta dayalı vermek gerek.
Sayısız Ermeni araştırmasına imza koyan saygın ve çok kıdemli Prof. Türkkaya Ataöv şu savı ileri sürüyor :
- “Soykırım yapıldığına ilişkin bir tek belge şimdiye dek ortaya konulamamıştır!”
“Bir Türk Ermenisi olarak ve de bir tarihçi kimliğiyle söylüyorum; Türkler, Ermenilere asla soykırım yapmamıştır!”
Levon Panos Dabağyan (Türkiye Ermenileri Tarihi)
03 Mayıs 2013 günü, CHP Altındağ ilçesinde bir görsel konferans vermiştik (85 yansı).
Başlık şuydu : ERMENİ SOYKIRIMI : EMPERYALİST İFTİRA!..
Bu yansılara (slaytlara) erişmek için lütfen tıklayınız…
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2015/04/Ermeni_Soykirimi_Emperyalist_iftira_Altindag_CHP.pdf
Sevgi ve saygı ile. 17 Mart 2024, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik