Merdan Yanardağ
07.05.2023, BİRGÜN
İslamcı faşist blok ve AKP iktidarı siyasal ve tarihsel bir sona doğru yaklaşıyor. Bunu görüyoruz. Ancak, halkın genel kabullerine dayanan bir ideolojik dokuya (dine) ve bu motivasyonun beslediği etkili bir kitle tabanına sahip bütün gerici ve faşist iktidarlar gibi, AKP yönetiminin de kendiliğinden çökmesini beklemek saflık olur. Böyle bir beklenti, siyasetin tarihine de sosyolojisine de aykırıdır. Kazanmak için mücadele etmek, risk almak, bedel ödemeye hazır olmak ve cesaret gerekir.
Sürekli vurguladığım gibi; AKP’yi iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler köklü şekilde değişmiş durumda. İslamcı hareketin bu nesnel gerçekliğe daha fazla direnmesi mümkün görünmüyor. İslamcılığı ideolojik bir sermaye birikim aracı haline getiren ve ulusal zenginlikleri talan eden AKP iktidarı, sadece siyasal bir çöküşü değil, ahlaki bir tükenişi de yaşıyor.
Ancak, çoğu zaman öznel durum ile nesnellik arasında bir açı bulunur. Nesnel (objektif) durum ne kadar uygun olursa olsun, eğer öznel (subjektif) koşullar yerine getirilmez ise hiçbir siyasal güç iktidarı kendiliğinden terk etmez. Toplum, tarihsel ve kategorik bakımdan daha gerici çözümlere razı edilir. Bugün temel sorunumuz budur.
Oysa, gerici faşist bloku yenilgiye uğratmanın bütün nesnel koşulları oluşmuş durumda. Öyle ki, tıpkı AKP’yi iktidara getiren konjonktürde olduğu gibi, tarihte çok az karşılaşılacak şekilde bu kez islamo-faşist hareketin yenilgiye uğratılması için, iç ve dış dinamikler arasında bir örtüşmenin oluştuğu görülüyor. İşçiler, emekçiler ve genel olarak halkın büyük kesiminin yanı sıra, geleneksel cumhuriyet burjuvazisinin bir kesimi de artık AKP iktidarının gitmesinden yana. Çünkü AKP, artık sermaye sınıfının ortak çıkarlarını temsil eden bir parti/ iktidar olmak özelliğini yitirmiş durumda.
AKP, sermaye içi dar bir kliğin, deyim uygunsa, “fraksiyon partisi” haline gelmiş bulunuyor. Kamu kaynaklarının yağmalanmasıyla palazlanmış, bu nedenle sermayenin iç dengelerini bozan ve bütün piyasa kurallarını çiğneyen lümpen burjuvazinin iktidarına dönüşüyor. Diğer bir ifade ile AKP artık muhafazakar-islamcı yeni zenginlerin partisi haline geliyor.
Bu nedenle, daha önce islamcı hareketle uzlaşarak ona bütün kirli işlerini gördüren cumhuriyet burjuvazisi, kültürel ve sınıfsal doku uyumsuzluğunu, ne hikmetse birden bire fark ediyor. AKP’nin merkez sağda yer alan “muhafazakar-demokrat” bir çizgiyi temsil etmediğini anlıyor. Dahası, sermayenin sosyal bileşimini değiştiren AKP iktidarının, islamo-faşist bir rejim kurmasının kendilerini 21.yüzyıl dünyasında oyun dışı bırakacağını düşünüyor. Daha dramatik olanı ise, islamcı iktidarın “git” deyince, gitmediğini de acı bir şekilde öğreniyor.
Aynı şey, başta Batı olmak üzere, küresel sermaye çevreleri için de geçerli görünüyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin stratejik bir imalatı olan ve ılımlı islamı temsil etmesi öngörülen AKP iktidarının, artık işlevini yitirdiği düşünülüyor. Ancak, ne sermayenin ne de emperyalizmin bir kral otoritesi ya da imparator iradesi de bulunmuyor. Çünkü, siyaseti ve toplumsal yönelimleri istedikleri zaman ve istedikleri gibi düzenleme kudretleri her zaman olmuyor. Çünkü, siyasal gelişme ve oluşumları çok sayıda ulusal, küresel, tarihsel, sınıfsal ve kültürel etken belirliyor. Siyaset sınıflarının kendi özgül ağırlığı bulunuyor.
ABD ve Batı dünyası, kısa geçmişte özellikle Ortadoğu’da bütün ayıplı işlerini gören AKP iktidarının, islamcı bir rejim kurma ısrarının Türkiye’yi rotadan çıkardığını ve Doğu’ya doğru çektiğini düşünüyor. AKP’nin artık, islamcılık ile demokrasiyi buluşturmak gibi fantastik bir iddiayı yaşama geçirmeyi deneyen, “ılımlı islamcı” bir parti olmadığını görüyor. Dahası, onun Batı ile uyumunu yitirdiği ve öngörülemez olduğu anlaşılıyor. Kendi Ortaçığını aşamayan Müslümün dünyada ılımlı islamcı bir hareketin olamayacağı ortaya çıkıyor.
Bu anlamda; ABD ve Batı’ya yaslanıp küresel sermayenin desteğini alarak iktidara gelme, devleti ele geçirme ve güç kazandıktan sonra kendisini destekleyenlere kazık atarak islamcı bir rejim kurma stratejisi çökmüş görünüyor. Bütün dünyada iflas eden bu stratejinin Türkiye’de başarılı olması için bir neden de bulunmuyor.
Bugün tablo şudur; emekçi sınıflardan cumhuriyet burjuvazisinin bir kesimine, anti-emperyalist çevrelerden Batı’ya uzanan çok geniş bir yelpaze, islamcı iktidarı istemiyor. Onun artık tarihsel ve siyasal ömrünü doldurduğu düşünülüyor. Tarihte çok az görülebilecek özgün bir toplu durum oluşuyor.
Bu bağlamda; Türkiye’de emekçiler, demokrasi güçleri ve sol açısından durum çok açıktır; ülkeyi islamo-faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklemeye çalışan iktidarı yenilgiye uğratmak, öncelikli tarihsel görev ve sorumluluktur. Deyim uygunsa, sorun artık ontolojiktir. Mücadele bir varlık-yokluk kavgasıdır. İslamcı faşist iktidarın, kendisini kuşatan bütün elverişsiz koşullara karşın kazanması, bizim kabahatimiz olacaktır. O nedenle içinden geçtiğimiz bu tarihsel dönemeçte nihai kazanımlar için gerekli olan geçici uzlaşmaları reddetmek, sanılanın aksine korkaklıktır. İdeolojik bir konfora kaçma tutumudur. Çünkü, kendisi için koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, islamcı hareket iktidarı kolay kolay bırakmayacaktır. Eğer bir şansı olduğunu görürse direnecektir.
Sonuç olarak; 14 Mayıs seçimleri esas olarak Türkiye’de işçi sınıfı için, halk için, demokrasi güçleri için, sol için önem taşıyor. Değilse, gerek AKP’ye karşı olan burjuva kesimler, gerekse Batı ve küresel sermaye, islamo-faşist iktidar ile yeniden uzlaşmanın yolunu bulur.
Elbette olası bir yenilgide devrimciler ve yurtseverler düştüğü yerden kalkmasını bilir. Kuşkusuz sol için dünyanın sonu da olmaz. Ancak, seçimlerin “küçük hatalar” nedeniyle kaybedilmesinin bedeli ağır olur. Böyle bir yenilginin büyük bir tarihsel yıkıma yol açacağı, ülkenin geriye savrulacağı ve toplumun acı çekeceği de açıktır. O nedenle, seçim günü ve ertesinde asıl görev bu toprakların devrimci ve yurtsever evlatlarının olacaktır. Bu anlamda, ihtiyacımız olan şey; konforlu bir kültürel solculuk değil, yeniden devrimci olmayı bilmektir.
Tümüyle GÜNCEL, her sözcüğü SOMUT VE NESNEL, tam DEMOKRAT VE ANTİ-FAŞİST, gerçek YURTSEVER, derin BİLİMSEL, olağanüstü ÖNEMLİ VE DEĞERLİ, baştan sona MÜKEMMEL bir yazı. Çok değerli yazarı sevgili Merdan YANARDAĞ’a en içten tebrikler, teşekkürler, selamlar, saygılar, başarılar, en iyi dilekler ve konuyla ilgili özel ve benzer bir adak :
İŞTE TAM O ZAMAN
Bu Ampul’lüler
Ve Ampul’cüler,
DENİZ ve MAHİR öncülüğündeki 68’li tüm gençleri
Katletmiş olan 12 Mart’cı o asker ve sivil faşistlerin,
Yaşca küçük, başca büyük EREN’i ve 78’li leventleri,
Asmış ve kurşunlatmış 12 Eylül’cü benzer katillerin
Yeni faşist ve çok daha azılı şövenist,
Üstelik hem narsist,hem en nepotist
Hayranlarıdır
Ve
Mirascılarıdır.
Onları ve hizmetcilerini yenip, çöpe süpürdüğümüz gibi
Bunları,köstebeklerini,koltuk deyneklerini,destekcilerini
De bu 14 Mayıs’da yenerek, önce Halk Mahkemeleri’ne
Sonra da akıl ve sinir hastahanelerine ve hapishanelere
Sevk,teslim ve tecrid edeceğiz,
Hatta geldikleri yere süreceğiz.
Yani bütün yurdu ve tüm ulusu onlardan kurtardığımız
Gibi bunlardan da kurtaracak,kutlayacak, kutsayacağız.
İşte tam o zaman yeni bir güneş doğacak
Herkes,heryer ve hersey çok güzel olacak.
Gönül Pınar Atacı, 7.Mayıs.2023
Sayın Merdan yanardağın emeklerinin boşa gitmemiştir,minnettarım ellerine sağlık…İslam dininin nasıl dejenere edildiğini açık bir şekilde okuyucularına ileterek belgeleyen Sn.Yanardağ ın bu önemli ikinci siyasal İslam kitabını okumaya başlamaktayım.Bu kitabı her bireyin okuması gerektiğinede inanıyorum.…sayğılarla
Size de saygılar sayın EMİN
Ben de bu iktidarın yıkımlarından (tahribatından) birini konu edip bazı gazetecilerle de paylaştım. Tırnak içindeki yazım şudur :
“KONU : SİYASİLERİN SEÇİM AFİSLERİ VE BEDELİ
Bugün çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum, o da : Seçime giden siyasilerimizin şehirlerimizin caddelerine ve sokaklarına astıkları sayısız renkli seçim afişleri/posterleridir. Merak ettim birkaç gündür birkaç basımcılara girip sordum, dedim ki :
“Ben siyasilerimizin caddelere-sokaklara astırdıkları şu gördüğünüz büyük renkli posterlerin/fotoğrafların fiyatları hakkında araştırma yapıyorum bilgi verir misiniz?”
Yanıt : “Boyutlarına göre, metresi 35 TL ile 300 TL arasında değişmektedir. Yani
bastığımız maddenin plastik, bez, kağıt, branda vs olduğuna göre değişir” dedi.
Ankara’nın her yerinde caddelerin her iki yönünde bütün direklere ve binaların duvarlarına (10 katlı bina boyunda resimleri görüyoruz Kızılay’da) binlerce ve seçim gününe kadar asılmış olan siyasilerin renkli resimlerinin toplam fiyatlarının on binlerce TL olduğu kolayca anlaşılabilir! Bütün bu posterlerin parası tabii ki partilerin bütçesinden ödeniyor! Partilerin bütçesi tabii ki tüm halkın, yani bizlerin vergilerinden ödenen milyonlardır!
Ben yıllarca üç Avrupa ülkesinde (İsveç, Finlandiya, Almanya) yaşadım, parlamento seçimlerine şahit oldum ama sokaklarda ve hiçbir yerde bizdeki gibi resimler yazılar görmedim. Sadece ve medenice TV yayınlarında anlatıyorlar kendilerini siyasiler.
Yazık değil mi bu bizlere tüm halkımıza? Çok üzülüyorum çok… Bu savurganlıkları hiç kimse ne basında ne yayında dile getirmiş değil ne yazık ki! Avrupa’da bunlara şahit olmasaydım belki ben de konu etmeyecek, paylaşmayacaktım bu savurganlığı.
Sabır diliyorum kendime ve herkese.. Bu konuyu dile getirmek dileğiyle.
Saygılarımla.”
Duran Aydoğmuş
E. Memur (Dışişleri)
“Anılarımda 5 Ülke” kitabının yazarı
Dil Derneği Üyesi
03.05.2023
————–
Sağolun varolun sayın AYDOĞMUŞ
Değerli Yurtseverler, geçmişimizi doğru analiz etmezsek, günümüzü ve yarınımızı, bu Türkiye Cumhuriyetini 100 yıl önce kurup bizlere emanet eden ATATÜRK’ün göstermiş olduğu hedefler doğrultusunda planlayamadığımız müddetçe, ülkemizi 200. yılına ulaştıramayacağımızı unutmamalıyız..
Ömrünü 623 yılda tamamlamış Osmanlı İmparatorluğunun külleri üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, daha gencecik 15. yılında (yani 11 Kasım 1938) tarihinden itibaren, Türkün ve Türklüğün yegane düşmanı olan emperyalizm veya günümüzdeki daha doğru tanımı olan Sorrospugillerin her tür sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik silahları marifetiyle, ülke Atatürk’ün hedeflerinden hızla uzaklaştırılıp bugünlere gelmemizi sağlayan yıkımları halen daha yaşamaya devam ediyoruz.
Acı ama gerçektir ki, sorrospugiller şer kumpanyası, zengin ve bilimsel geçmiş tarih arşivleri sayesindedir ki, 16 defa devlet kurup yıkmış olan Türk ulusunun, geçmişinden hiç ders almayan yönetimleri eliyle bu gencecik TC’nin de yine kendi insan gücümüzle yıkmamız için ellerinden gelen her tür ön hazırlıkları başarıyla yerine getirmiş olarak, 14 mayıs seçimleri sonrasında TC’nin yıkım çalışmalarının sonucunu görme beklentileri içine girmiş bir sorrospugiller güçleriyle karşı karşıyayız.
Bu anlamda bakınca, sn. Merdan Yanardağ’ın analizinin sorrospugillerin beklentilerinin ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır.
Unutulmaması gerekir ki, devletler, askeri güçlerce kurulduğu gibi yine askeri güçler eliyle yıkılırlar.
Maaleseftir ki, ülkemiz halen, yine askeri güçleri eliyle yıkılıp yok edilmesi süreçlerini acımasızca sorrospugillerin plan ve programları doğrultusunda devam ettirmektedirler.
ATATÜRK’ün, ülkenin kuruluş sürecini anlattığı eşsiz rehberi olan NUTUK ve onun GENÇLİĞE HİTABESİ yol göstermeleri, maalesef tarih boyunca hiçbir Türkiye Hükümetlerince sahiplenilmemiş, uygulanmamış olmasının sonucundadır ki, bugün sorrospugiller, bu iki eşsiz yol gösterici rehberi, ülkemizin yıkılması amacı doğrultusunda kullanmasının sonucudur bugünkü Türkiye’nin hal ve durumu.
Netice olarak diyorum ki, günümüzdeki Türkiye’nin yeniden ATATÜRK çizgisine gelmesi, ne sol, nede sağ ideolojik hareketlerle değil, ancak ve ancak ATATÜRK’ün devrim ve ilkelerini tavizsiz olarak sahiplenip uygulamasıyla mümkün olabilecektir, aksini düşünmek Türkiye’nin yıkılmasını hızlandırmaktan başka bir faydası olmayacaktır.
Sevgi ve saygılarımla.//Zafer B.//
——-
Size de tebrikler ve en iyi dilekler sayın BEKLEYEN