DEVRİMİN ÖLDÜRÜLMESİNE İZİN VERİRSENİZ, İÇİNİZDEKİ DEVRİMCİ DE ÖLÜR…

portresi

Lütfü KIRAYOĞLU
ADD Genel Başkan Başdanışmanı

Bugün, Avrupa Değerleri, Maastricth Kriterleri, Çağdaş Batı Uygarlığı dediğimiz kavramların, hiç ama hiçbirini, Batı ülkelerinde yönetimde kim olursa olsun (Kral, Prens, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Sosyalist, Faşist, Liberal, kendisine hangi yaftayı seçerse seçsin) kendi iradesi ile kendi halkına verdiği görülmemiştir.

İnsanlık adına hemen hemen bütün kazanımlar o ülkelerin halklarının mücadelesi ve bunun giderek öbür ülkelere de sıçraması; kanla, gözyaşı ile elde edilmiştir. (8 saatlik iş günü, çocuk emeğinin sömürülmesinin engellenmesi, kadın hakları, 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dayanışma grevleri vs.) Vahşi kapitalizm çağından adına sosyal demokrasi” denilen yutturmacaya, küreselleşme, sibernetik çağı, yeni dünya düzeni denilen yalanlara kadar.

Bu nedenledir ki bizlere 1950 sonrası doğru dürüst dünya tarihi, Avrupa tarihi öğretmediler. Ne Cromwell’i biliriz ne İngiliz Kralının idamını ne de Boston Çay Partisini.. Ne Büyük Fransız Devrimini, ne 1848 devrimlerini ne 1871 Paris Komününü ne de Almanya’da devrime ramak kalışını biliriz. Robespierre denilince ödümüz patlar. Jakoben sözü bize yapıştırılacak diye Jakoben olmadığımızı kanıtlamak için 40 yemin ederiz. Laik olmamak için “seküler” oluveririz. Etiketlere kolayca kanarız. Avrupa’nın işçi hareketini ezmek için 150 yıllık “Sosyal Demokrat” kavramını bugünkü Sosyal Demokrasiye çevirişini kabulleniriz.

Çocukluğumuzun Çelik Bilek’i (Teksas) artık Rambo olmuştur. Mitterand “sosyalisttir” ya,.. Sömürgeler Bakanı ve İçişleri Bakanı iken Cezayir’de neler yaptığını hiç merak etmeyiz. Fransa neredeyse her kente “soykırım” anıtı dikmiştir. Onlar dünyaya Aydınlanma götürmüştür ya(!) şu halde “barbar” Türklerin soykırımcı olduğunu kabullenmemiz gerekir. Avrupa’da yoksullar hiç mücadele etmemiştir. Krallar onlara bütün haklarını hemencecik verivermiştir,. öyle mi..?

Fransa’nın en devrimci kitleleri olan Sankülot’ları kibar olsun diye “baldırı çıplaklar” olarak tanımlarız. Oysa gerçek tercümesi “donsuzlar” olmalıdır. Havalar sıcak olduğundan donsuz gezmiyorlardı, gerçekten de yoksulluktan donsuzlardı! Yakın Çağ Avrupa edebiyatçılarının eserlerinde anlattığı sefalet yoktu sanki. Viktor Hugo, Emil Zola, Charles Dickens hep hayal ürünü öyküler anlattı. Sefiller, İki Şehrin Hikayesi, Germinal.. hep hayal dünyasının eserleriydi, öyle mi?

Fransız Devriminin en önemli devrimcilerinin aynı zamanda en değerli bilim adamları olduğunu unutmayın..! Üniversite yıllarında Diferansiyel Denklemler dersinde okuduğumuz Lagrange, Legendre vb. denklemlerin yaratıcıları, boynunu giyotine uzatırken bile bilime katkı yapan Lovoisier.. hep Avrupa değerlerinin bugünlere gelmesi için üzerine basarak yükseldiğimiz insanlardır.

Büyük Atatürk, Avrupa tarihini ve özellikle Fransız devrimini çok iyi biliyordu. Kendi halkının durumunu çok iyi analiz etti ve Avrupalıların büyük eziyetlerle ulaştığı seviyeye ulusunun bir an önce ulaşmasını istedi. Bu nedenle pek çok kişi, özellikle “solcularımız” O’nu “üst yapı devrimcisi” olarak küçümsediler. Batılıların Medeni Kanunundan etkilendi. Çünkü Atatürk “Amerika’yı yeniden keşfetme” gibi boş işlerle vakit geçirecek adam değildi. Daha da ileri gitti. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını verdiği için başta İngiltere olmak üzere pek çok ülkede kadınlar Türk kadınının elde ettiği seçme seçilme hakkı için mücadele etti.

Atatürk, çağdaş ölçü birimlerine de bilimsel gerçeklere uygun olduğu için geçti. Luvr müzesinde Ekvatorun çevresinin kırk milyonda biri ölçüsünde etalon metre duruyor. Ama İngilizler halen “inch”, “feet” olarak kral bilmem kimin parmak ve ayak ölçüsünü kullanıyorlar. Kılıç, top tüfek ve yenilmez armadaları ile kurdukları denizler egemenliği (hakimiyeti) sayesinde bütün dünya Deniz Mil’i ölçüsü kullanıyor. Oysa, Osmanlı güçlü iken Araplardan geçme “fersah” kullanılıyordu.

Çok “medeni” dediğimiz Avrupalıların tam egemenliği altındaki ülkelere bir bakınız. Hindistan tarihi tam bir faciadır. En “uygar” Hintli Roy Dranat (Tagore) bunun çok geç farkına varmış ve isyan etmiştir. Fransızların, Belçikalıların, İngilizlerin, Portekizlilerin, Afrika’da yaptığı vahşi sömürü şu dakikalarda bile sürüyor.

Bugün Avrupa’da emekçi sınıflar rahat ediyorsa, bu, başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelerin kanını emmeleri sayesindedir. 1970’lerin ortalarına dek Almanya, Belçika ve Fransa’da görülen büyük işçi grevleri, bu ülkelerin yöneticilerinin bizim gibi ülkelerin sömürülerinden kendi emekçi sınıflarına verdikleri payı artırmaları sayesinde olmuştur. Gençlik yıllarınızı hatırlayınız. Türkiye’ de 12 Mart faşizmi hüküm sürerken Alman işçileri Hamburg limanında gemilere yükleme yapmaz, dayanışma grevleri yapardı.

Dünya sinemasına bakınız. Vietnam savaşının sürdüğü o yıllarda çevrilen Vietnam filmlerine bakınız. Neden şimdi benzer filmler yok! Neden bir Afganistan ya da Irak işgalini kınayan film yok? Amerikan yerlilerinin katliamını işleyen filmler neden yok? Nerede “Mavi Askerler” filmi? Marlon Brando’nun “Baba” filmi yüzlerce kez oynadı. Aynı aktörün “Adada İsyan” (Quemada- Ada Yanıyor) filmini görebilen kaç kişi var. (12 Mart döneminde Türkiye’de 2 gün oynayabilmişti)

Güney Amerika tarihini kaçımız biliyoruz? Dünyada enflasyonun başlangıcını, gümüş döngüsünü, Patosi dağının öyküsünü kaç kişi biliyor? Herkes Machu-Picchu gezisi yapmayı hayal ediyor. İnkaları, Mayaları, Aztekleri ne denli biliyoruz? Büyük devrimci yazar Eduardo Galeano’ nun ardından çok göz yaşı döktük. Kaçımız Galeano’nun eserlerini ve Güney Amerika’nın vahşice sömürüsünü okuduk. Uruguay, Paraguay gibi ülkelerin başına neler geldi? Dünyanın en büyük petrol ülkesi Venezuela neden bu duruma getirildi? Fenerbahçe’ye antrenör olan Jesus’u 3 ayda ezberledik. İspanyolların Güney Amerika yerlilerine yaptığı zulmü anlatan Rahip Jesus’un, “Yerlilerin Gözyaşları” adlı küçücük kitabını da bir arayın bakalım yayınevleri yeniden basmış mı? Öyle ya kitabı bir 68 devrimcisi çevirmiş. Belki de tahrifat yapmıştır..!

Güney Amerika’nın “Atatürk’ü” Simon Bolivar unutturuldu. Tam unutuldu denirken birtakım “deliler”, “kamyon şoförleri” Bolivar’ı diriltmeye kalktı. Bu yüzden bütün Batılı haber ajanslarının geçtiği haberlerle günümüz Bolivarcılarını küçümseyip alay ediyoruz.

Unutmayın..!

Bolivar’a ne yaptılarsa Atatürk’e de onu yapmak istiyorlar. “İki ayyaş”, “keşke Yunan kazansaydı”, “Lozan hezimettir” sözleri bu yolun taşlarını döşüyor. Ne var ki; bugün bütün halkı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” savsözü (sloganı) ve İzmir Marşı birleştiriyor. Bunu bildikleri için, aradan geçen bunca yıldan sonra daha çok saldırıyorlar. Bunu salt RTE mi yapıyor? O, daha iktidarda çok yeni iken, Belçikalı Ost Lander “devlet dairelerinden Atatürk fotoğraflarını indirmemizi” buyurmuştu. 1968’lerin ünlü devrimcisi “Kızıl Rudi” Alman meclisine girince bizlere “Kemalizm‘i terk etmeye hazır mısınız” diye akıl vermiş; Ahmet – Mehmet Altan kardeşler de bunu TV kanallarında geliştirmişlerdi. Türk subayları bundan sonra cezaevlerine dolduruldu.

Demek Batının “aslan terbiyecilerinin” kamçısı altında medenileşeceğiz. Medeniyete bu denli düşkün olan şu “Batılılar”, neden çok sevdikleri Suudi Arabistan ya da Körfez ülkelerini medenileştirmiyorlar?

Mehmet Akif boşuna mı söylemiş: “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye…

Unutmayın..!

  • Yönetimini beğenmediğiniz bir ülkede, o yönetim devrilecekse,
    onu ancak ve ancak o ülke halkı devirir.

Eğer bu yönetimleri dışarıdan bir güçle devirmek doğru idiyse, on yıllardır beynimi delen o soruyu bir kez daha sorarım:

  • “Batılılar, Hitler İktidarını neden devirmediler ve Dünyayı ateşe vermesini beklediler?”

“Devrimciyim” demek, diyebilmek güzel de…

Devrimin öldürülmesine izin verirseniz, içinizdeki devrimci de ölür.

Unutmayın..!

Atatürk, “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” diyerek yola çıkmıştı. Mustafa Kemal Paşa’yı etkileyen Fransız devrimcileri, 10 Ağustos 1792’den sonra mecliste şöyle yemin ediyorlardı:

Millet adına bütün gücümle hürriyet ve eşitliği korumaya, yahut ölmeye yemin ederim“.

İşte bu gün, Türk ulusunun temsilcileri, Mecliste 12 Eylülcülerin karmaşık yemini yerine, Atatürkün kısa ve özlü yeminini etmeliler ve hesabını da vermeliler.

Ulusal bağımsızlık ancak böyle korunur…

DEVRİMİN ÖLDÜRÜLMESİNE İZİN VERİRSENİZ, İÇİNİZDEKİ DEVRİMCİ DE ÖLÜR…” hakkında bir yorum

  1. Emin

    Çok güzel tarif etmişiniz.teşekkürler….Sosyal demokrasi yutturmacası bir emperyalizm söylemidir.2 ci dünya savaşının ardından hayata geçirilen bir afyondur… ne yazıkki büyük deha M.Kemal Atatürk,ün partiside bu kervana katılarak ülkede iktidara geçme hevesini içine sindirdi.TC.nin içinin boşaltılmasına sebeb olmuştur.Kurucusuna ihanet edilmiştir..Başta Türk ordusu olmak üzere.(yurtseverler dışında )Genel başk.Baykal ın katkısıyla anayasaya göre kamuda kapıcı dahi olamayan kişiler iktidara taşınmıştır. .buğün yaşadıklarımızın faturası ağırdır…bu süreci yaşamaktayız.Devrimler kan ile taçlandırılır.sayğılar.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir