Türkiye’ye Gözdağı

Türkiye’ye Gözdağı

Av. Hüseyin ÖZBEK
TBB Başkan Yardımcısı
Cumhuriyet, 19 Kasım 2020

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, 7 ülkeyi kapsayan ziyaretinin Türkiye ayağında yalnız Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin seçilmiş olması üzerinde düşünülmelidir. Bu ziyaret, Patrikhanenin Türk hukukundaki statüsünün ABD açısından bir anlam taşımadığının çok kaba biçimde ifadesi olarak okunmalıdır.

Türk hukukuna göre Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin yetkisi, Türk uyruklu Ortodoks yurttaşlarımızın dini iş ve işlemleri ile sınırlıdır. Patrikhane, politik bir kurum değil, Türk hukukuna tabi dini bir kurumdur.

ABD ve AB ise Patrikhanenin yetkisinin Türkiye ile sınırlanamayacağını, dünya üzerindeki bütün Ortodoksların en yüksek dini makam ve otoritesi olduğunu ileri sürmektedir. ABD ve AB yetkililerinin Patrikhane ziyaretlerinde ve Rum Patriğinin yurtdışı ziyaretlerinde uygulanan protokol yukarıdaki tanımın çok ötesinde ve üzerindedir.

TEOPOLİTİK DEVLET İSTEĞİ

Patrik, dünya çapında hem dini hem siyasi bir makam ve statünün sahibi olarak takdim edilmektedir. Teopolitik bir dünya lideri olarak tanımlanan patriğin ve dünya çapında bir dini merkez olarak görülen patrikhanenin fiili statüsünün hukukileşmesi için Türkiye’ye uzun zamandır baskı yapılmaktadır.

Bartholomeos, ABD ve AB tarafından kendisine sunulan güçlü destekten son derece memnun görünmektedir. Kendisine gösterilen ilgi ve verilen destekle orantılı olarak teopolitik bir dünya liderinin davranışlarını sergilemektedir.

Türkiye’nin yapılan baskılara boyun eğip patriğin fiilen kullandığı unvana ve sahip olduğunu iddia ettiği misyona uygun bir hukuki düzenleme yapılması halinde, Türkiye içinde Türk hukukuna tabi olmayan teopolitik bir devlet ortaya çıkacaktır!

VERİLEN MESAJ AÇIK

ABD Dışişleri Bakanı’nın 17 Kasım 2020’de düzenlediği ziyareti ve açıklamaları önceki ziyaretlerden daha öte bir durumun ipuçlarını vermektedir. ABD yetkilileri, birkaç saat süren patrikhane ziyaretinin ardından gönül alma kabilinden en fazla yarım saatlik İstanbul Müftülüğü ziyareti gerçekleştirirlerdi. Müftülük ziyaretinin es geçilip Rüstem Paşa Camisi’nin ayaküstü ziyareti ile verilmek istenen mesaj, Türkiye’nin politik ve dinsel olarak aşağılanması olarak görülmelidir.

Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki haklarını ve çıkarlarını koruma çabalarına karşı verilen tepkilerin açık tehdit boyutlarına ulaştığı bir süreçte gerçekleşen ziyaret bu açıdan da iyi değerlendirilmelidir. Pompeo’nun 13-23 Kasım tarihleri arasında 7 ülkeyi kapsayan ziyaretinin ilk adımı olan Fransa ziyaretinde Macron’la görüşmesinin ardından Le Figaro gazetesine verdiği demeçte, Türkiye’nin son dönemdeki eylemlerinin çok saldırgan olduğu konusunda Macron’la aynı fikirdeyiz cümlelerini kullanması, gezinin ikinci ayağı olan Türkiye’ye gelmeden önce verilen açık bir tehdit olarak algılanmalıdır.

Pompeo’nun Fransa ziyaretinin ardından uçakta ABD’li üst düzey bir yetkilinin gazetecilerle düzenlediği bilgilendirme toplantısında, Fransız mevkidaşı Le Drian’ın ile Pompeo’nun, Türkiye ile aralarındaki farklılıkları konuştuklarını açıklarken kullandığı “Türklerle ilgili kaygılarımızın olduğu Dağlık Karabağ, Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve diğer bölgelerle ilgili kapsamlı görüşmelerimiz oldu” sözleri, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin önüne nelerin konacağının da ipuçlarını vermektedir.

AĞIR TEHDİT

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Pompeo Türkiye’ye gelmeden önce yaptığı resmi açıklamada, İstanbul’da yalnızca Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşüleceği, Türkiye ve bölgedeki dini konuların masaya yatırılacağı ve ABD’nin din özgürlüklerine ilişkin güçlü duruşunun vurgulanacağı cümlelerine bakıldığında ziyaretin iki temel amacı anlaşılmaktadır: Patrikhaneye güçlü destek, Türkiye’ye ağır tehdit!

Görüldüğü gibi bu ziyaret, dini özgürlüklerin salt dinle, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin de salt Ortodoks yurttaşlarımızın dini işleriyle ilgili olmadığını bir kez daha göstermiştir. Emperyal güçler için dinin politik anlamı ve içeriği teolojik – ilahi boyutundan daha çok önem taşımaktadır.

Yeni sömürgecilik açısından “dini özgürlük” söylemi, emperyal çıkarların makyajlanması ve kutsallaşması için kullanılan bir kavramdan öteye anlam taşımamaktadır.

Mazlumlar coğrafyasındaki sömürünün sonsuza dek sürmesini isteyen emperyalistler, mazlum milletlere vurdukları ekonomik kelepçeyi, dini özgürlükler makyajıyla piyasaya sürdükleri teolojik kelepçe ile bir daha çıkarılamayacak prangaya dönüştürmek istemektedirler.

Türkiye, başına örülmek istenen çoraplardan, ellerine, ayaklarına, bilicine vurulmak istenen zincirlerden kurtulmanın tek yolunun 29 Ekim 1923 ile simgeleşen kuruluş mimarisinden vazgeçmemekle mümkün olduğunu unutmamalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir