SOKAK HAYVANLARININ DRAMI
Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
Sokak hayvanı yok, sokakağa bırakılan hayvan vardır. Biz o sokağa bırakılan hayvanlara sokak hayvanı diyoruz. Başlangıçta kedi, köpek gibi hayvanları evcilleştiren insanlardır. Hatta İnsan, o hayvanları kendine köleleştirmiştir. Pek çok yerde de hayvanların kimi yeteneklerinden insanlık adına yararlanmıştır. Örneğin zaman zaman zaman emniyet müdürlüklerine kayıtlı köpekler olduğunu duyarız. O hayvanların iyi koku alma duyusu nedeniyle, gerek yasa dışı madde (uyuşturucu / uyarıcı) aramada, gerekse bomba, ceset, yaralı aramada ne denli başarılı olduklarını haberlerde sık sık izleriz.
Her hayvanın doğal ekolojik denge açısından mutlaka bir yeri vardır. Bu hayvanların yaşama, insanlığa yararı olacak yanları bulunmaktadır. Çoğumuz kargaları sevmeyiz oysa karganın çevreye nasıl yararlı bir hayvan olduğunu Bekir Çoşkun’un bir makalesinden aktaralım :
“Kargalar pek sevilmez. Son derece hafızaları zayıf kuşlarmış. Buldukları tohumu saklarlar. Ancak unutkan oldukları için nereye sakladıklarını bilmezlermiş. Kayaların üzerindeki incir ağaçları kargaların bıraktığı tohumlarmış. Ayrıca kargaların dışkıları toprağa oldukça yararlıymış. Sevimsiz olarak bilinen kargalar milyonlarca ağacın oluşmasında rol alıyorlar.”
Hayvanı, doğayı, canlıyı sevmek insan olmanın temel göstergelerinden biridir. İnsan sever, yaşar ve yaşatırsa güzeldir. Uygar insan olmanın temel ölçütlerinden biri de doğaya, çevreye ve öbür canlılara karşı koruyucu yaklaşmasıdır.
Uygar ülkelerde sokaklarda başıboş hayvan göremezsiniz, onlar denetim altında ve kendi doğal ortamlarında ve barınaklardadır. Doğanın tek sahibi biz değiliz. Fakat doğaya en çok zarar veren canlı biziz. Biz öbür canlıların yaşam alanlarını yok ettik. O halde adil olan, doğayı öbür canlılarla birlikte barış ve sevgi içinde paylaşmaktır. (AS: peacefull co-existence)
Sokak hayvanlarını taşlamak, işkence etmek, onları dövmek son derece ilkel ve kınanacak bir davranıştır ve suçtur. Uygar insan savunmasız, dilsiz varlıklara işkence yapmaz, aksine onların haklarını koruyarak örnek tutum sergiler.
Çevremizde aç – susuz dolaşan bu hayvanlara bir tas su verirsek veya artan yemekleri ayırıp verirsek ya da gücümüz oranında bir avuç mama.. bize insanlığımızdan hiçbir şey yitirtmez. Aksine yüce ve ulvi bir nitelik kazandırır.
Bizim kültürümüz ve inancımız, savunmasız hayvanlara işkenceyi ve öldürmeyi reddeder. Eğer inançlı biriysek, hayvanları korumak ve sevmek bir Peygamber davranışıdır. Tüm canlıların yaşama hakkı doğuştandır.
Sokak hayvanları korumasız, çoğu zaman da insanların yazlıklarında ya da bir süre bakıp sokağa bıraktığı yazın sıcağı, kışın dondurucu soğuğu ile aç susuz mücadele eden çaresiz canlı varlıklar. Her mevsim ayrı bir dram yaşıyorlar. Çoğu zaman trafik cinayetlerinde veya aç susuz ortalıkta telef oluyorlar.
Sokak köpekleri kadar çaresiz olmak çok yakıcı ve düşündürücü – uyarıcıdır.
Şimdilerde, çevre bilincine duyarlı birçok belediye, hayvanların bu dramını görüp el uzatıyor. Bu tip duyarlı davranışları, o dilsiz ve savunmasız canlılar adına alkışlayacağız. Yaralı hayvanlar için 7/24 saat cankurtaran ve veterinerlik hizmeti veren belediyeler; böylesi bir hizmeti vermeyen belediyelerden daima, insanlık ve uygarlık adına çoook çok önlerdesiniz.
Mustafa Aydınlı adlı eğitimci-yazar, bu yazısında “Hayvanları korumak peygamber davranışıdır…” demiş. Hangi peygambermiş o? Günümüzün sorunlarını uygar insan bakışıyla çözmek yerine, binyıllarca önce yaşamış çöl insanlarının önerilerini, davranışlarını örnek almaya yeltenmek, bir eğitimciye yaraşır mı? İnsan yavrusu çağcıl, laik bir eğitimle yetiştirilirse, artık ona “şöyle yap, böyle davran” ya da “şu peygamberi örnek al” denmez; denmeye gerek de kalmaz… Bu yazının içeriği beni kaygılandırdı…
Tarık Bey size katılıyorum.
Kutsal kitaplarda özellikle Kuran’da hayvan sevgisi yoktur. Başta develer olmak üzere, yılın belirli günlerinde inanılmaz acılar çektirilerek “boğazlanmaları” söylenmektedir. Böyle bir yazıya din/peygamber karıştırılmamalıydı. Ülkemizde, Kuran’da olmayan Kurban Bayramında hayvanlara ne denli büyük acılar çektirildiği ortadadır. Onlara da yazık değil mi? Ayrıca işin içine tanrı, din, peygamber girince anlatılanlar çok yanıltıcı ötesi zarar verici olabiliyor. Bireyin bu konularda bir inancı varsa, sadece kendisinde ve saklı kalmalıdır.
Tarık Bey,
Size bütünüyle katılıyorum. Kutsal (diye bilinen) kitaplarda hayvanların korunması/sevgisi olmadığı gibi, birinde belirli günlerde, başta deve olmak üzere “boğazlanması” söyleniyor. Çok üzücü; Kuran’da olmayan Kurban Bayramında hayvanların en üst düzeyde acı çektirilerek boğazlandıklarına tanık oluyoruz. Böyle bir yazıya din/peygamber karıştırılmamalıydı. Anlatılanlara tanrı, peygamber ve din eklendiğinde yanıltıcı ve çok zararlı olabiliyor. (İliştiri: Çok bilinen bir ilahiyat profesörü, tanrı sözcüğünün cins isim olduğunu ve bu nedenle t’nin küçük harf ile yazılması gerektiğini söylemişti.) Özellikle dini inançlar bireyin kendisinde ve saklı kalmalıdır.