Medya-ticaret-siyaset üçgeni
Medyanın görevi, halkın doğru haber ve bilgi edinmesini sağlamaktır. Medya, patronlarının ticari çıkarlarına hizmet vermekle değil, kamu hizmeti vermekle yükümlüdür. Medya ahlakının ve meslek ilkesinin temelinde bu anlayış yatar.
Ancak Türkiye’deki medya organlarının çoğu, kamu hizmeti vermek yerine, özel ticari çıkarlara hizmet eden araçlara dönüşmüşlerdir. Bu da halkın doğru haber ve bilgi almasını engellemektedir ve demokratik düzene darbe vurmaktadır. Medya organlarının patronları, salt medya işiyle ilgilenmedikleri, başka sektörlerde de ticari faaliyet gösterdikleri ve iki işi ayıramadıkları için, iktidar ile medya arasında karşılıklı çıkar anlaşması oluşturulmuştur. Medyanın iktidarda olan siyasal partinin propagandasını yapması karşılığında, iktidar da medya patronlarına ihale dağıtarak ticari çıkar sağlamaktadır.
Bu aslında basit bir rüşvet anlaşmasını andırmaktadır. İktidar medya organına, kendi propagandasını yapması için adeta rüşvet vermektedir, medya da adeta bu rüşveti kabul etmekte, karşılığında asıl görevini ve sorumluluğunu yerine getirme işini bir yana bırakarak, iktidarın propagandasını yapmaktadır.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir haber değeri taşımayan konuşmalarının bile TV kanallarında, doğal yayın akışı kesilerek canlı verilmesi; TV kanallarında AKP’ye yakın adların program sunucusu ve moderatörü olmaları ve AKP’ye yakın yorumcuların tartışma programlarında ağırlıklı olarak yer almaları; gazetelerde AKP’yi destekleyen kişilerin köşe yazarı olmaları; TV ve gazetelerde, TBMM’de temsil edildikleri halde, CHP’nin, İyi Parti’nin ve Halkların Demokratik Partisi’nin açıklamalarına yeterince yer verilmemesinin temel nedeni budur.
Ancak Türkiye’deki medya organlarının çoğu, kamu hizmeti vermek yerine, özel ticari çıkarlara hizmet eden araçlara dönüşmüşlerdir. Bu da halkın doğru haber ve bilgi almasını engellemektedir ve demokratik düzene darbe vurmaktadır. Medya organlarının patronları, salt medya işiyle ilgilenmedikleri, başka sektörlerde de ticari faaliyet gösterdikleri ve iki işi ayıramadıkları için, iktidar ile medya arasında karşılıklı çıkar anlaşması oluşturulmuştur. Medyanın iktidarda olan siyasal partinin propagandasını yapması karşılığında, iktidar da medya patronlarına ihale dağıtarak ticari çıkar sağlamaktadır.
Bu aslında basit bir rüşvet anlaşmasını andırmaktadır. İktidar medya organına, kendi propagandasını yapması için adeta rüşvet vermektedir, medya da adeta bu rüşveti kabul etmekte, karşılığında asıl görevini ve sorumluluğunu yerine getirme işini bir yana bırakarak, iktidarın propagandasını yapmaktadır.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir haber değeri taşımayan konuşmalarının bile TV kanallarında, doğal yayın akışı kesilerek canlı verilmesi; TV kanallarında AKP’ye yakın adların program sunucusu ve moderatörü olmaları ve AKP’ye yakın yorumcuların tartışma programlarında ağırlıklı olarak yer almaları; gazetelerde AKP’yi destekleyen kişilerin köşe yazarı olmaları; TV ve gazetelerde, TBMM’de temsil edildikleri halde, CHP’nin, İyi Parti’nin ve Halkların Demokratik Partisi’nin açıklamalarına yeterince yer verilmemesinin temel nedeni budur.
A Haber, ATV, TV Net, Yeni Şafak, Sabah, Star, Takvim, Güneş, Akşam gibi AKP iktidarına tümüyle angaje olan medya organlarının yayın stratejisi de NTV, CNN Türk, Habertürk, Kanal D, Show TV, TGRT, Hürriyet, Milliyet, Posta, Vatan gibi AKP iktidarına büyük ölçüde angaje olan medya organlarının yayın stratejisi de ancak böyle anlaşılabilir.
Söz konusu medya organlarının patronlarının ve bu patronların sahibi oldukları holding ve şirketlerin, AKP iktidarı döneminde, hem AKP’li belediyelerden, hem de AKP’nin denetiminde olan bakanlıklardan ve devlet kurumlarından hangi ihaleleri ve işleri aldıkları ve bunlardan ne ölçüde ticari kazanç sağladıkları araştırılıp ortaya çıkartılırsa, Türkiye’de medya özgürlüğünün ve demokrasinin neden ve nasıl darbe aldığı da çok daha iyi anlaşılacaktır.
- Gerçek şudur ki, kimi patronlar ve holdingler zenginleşecek diye, demokrasi kurban edilmiştir.
Kimi medya organlarının, CHP’nin İstanbul Belediyesi’ni kazanmış olmasını hâlâ içine sindirememesi, seçimin iptal edilmesi için adeta çırpınması, AKP’nin akla, mantığa ve hukuka tümüyle aykırı saçma sapan itirazlarını 24 saat dillendirmeyi sürdürmesi ve YSK üzerinde baskı kurması da bu nedenledir.
Çalık Holding, Kalyon İnşaat, Albayrak Holding, Demirören Holding, Doğuş Holding, Ciner Holding gibi özel sektör kurumları, AKP döneminde hem İstanbul Belediyesinden hem de merkezi hükümetten nasıl ticari çıkar sağlamışlar, bu araştırıldığında, gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Şu andaki en önemli konu, İstanbul’daki yerel seçimle ilgili olarak,
- YSK’nun, söz konusu medya-ticaret-siyaset üçgeninin bir parçası olup olmayacağıdır.
YSK hukuka göre değil, medya-ticaret-siyaset üçgenindeki kirli ilişkilere göre karar verirse, bu yalnızca YSK’nin değil, Türkiye’deki demokrasinin de bütünüyle bu kirli ilişkilere teslim edilmesi anlamına gelecektir.