İran’la nükleer anlaşmanın düşündürdükleri
Onur ÖYMEN
6 Nisan 2015
İran’ın nükleer silah üretmeye hazırlandığı yolunda uzun zamandan beri Batı ülkelerinde ciddi kaygılar bulunuyordu. Sonunda İran’ın nükleer çalışmalarını denetim altına alabilmek için ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin ile Almanya’nın İran’la uzun zamandan beri yürüttükleri müzakerelerde ilke anlaşmasına varıldı. Buna göre :
– İran, elindeki 19,000 santrifüjün sayısını 6,104’e indirecek. (Atom bombası üretmek için en az 80,000 santrifüje sahip olmak gerekiyor. İran’ın bunu sağlayabilecek teknolojiye sahip olduğuna inanılıyor.)
-Elindeki zenginleştirilmiş uranyum stokunu 10 tondan 300 kiloya indirecek. Bundan sonra Uranyumu yalnızca % 3.67 oranında zenginleştirebilecek. (Atom bombası üretimi için %90 oranında zenginleştirme gerekiyor.)
-Fordow santralında 15 yıl süreyle uranyum zenginleştirilmesi çalışması yapmayacak.
–Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu (IAEA) İran’ın bütün nükleer çalışmalarını denetleyebilecek.
-İran yükümlülüklerini yerine getirdiği IAEA tarafından onaylanırsa, ABD ve AB İran’a yönelik yaptırımlarını kaldıracaklar. Yaptırımların kaldırılması İran ekonomisine yaklaşık 110 milyar dolarlık bir avantaj sağlayacak.
Bu ilke anlaşması Batı ülkelerinde ve İran’da sevinçle karşılandı. Obama, anlaşmanın İran’ın nükleer silah üretimini olanaksız duruma getirdiğini söyledi ve bunu bir diplomatik utku olarak ilan etti. Anlaşma tam olarak uygulanırsa, İran’la ABD arasında 35 yıldan beri süren gerginlik, yaptırım ve siyasal çatışma ortamı büyük ölçüde sona erecek.
Bunlar iyimser beklentiler. Bir de madalyonun öbür yanı var. İsrail Hükümeti bu anlaşmaya güçlü tepki gösterdi. Başbakan Netenyahu bu metnin İran’ın nükleer silah üretimini engellemeyeceğini, tam tersine kolaylaştıracağını iddia etti.
Anlaşmanın son biçimi 30 Hazirana dek ortaya çıkacak. İsrail’in ABD’deki güçlü lobisi ve Kongre’deki Cumhuriyetçi destekçileri aracılığıyla bu anlaşmanın onaylanmasını engellemeye çalışacağı anlaşılıyor.
İsrail İstihbarat Bakanı Yuval Steinitz,
“İran’ın nükleer silah edinmesine karşı askeri harekat dahil bütün seçenekler masadadır.” dedi.
Steinitz, İsrail’in 1981’de Irak’taki Osirak nükleer santralını hava bombardımanıyla imha ettiğini anımsatarak,
“O operasyon ABD’nın onayıyla yapılmamıştı..”
diyerek İsrail’in grekirse İran’a karşı tek başına müdahale edebileceği izlenimini verdi.
İsrail’in kaygısının İran’in nükleer silah üretmesinden ibaret olmadığı anlaşılıyor. Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütüne İran’ın yaptığı silah yardımını engellemek de İsrail’in başlıca hedeflerinden biri.
Öte yandan İran’la varılan uzlaşmanın hiçbir maddesi İran’ın bölge ülkelerine yönelik siyasetini değiştirmesine ve ülke içinde insan haklarına dayalı demokratik bir düzene geçilmesine ilişkin ifadeler içermiyor.
İran’a yaptırımların kaldırılması kuşkusuz Türkiye’nin iktisadi ve ticari çıkarlarına de hizmet edecektir. Ancak Türkiye’yle İran arasında kapsamlı bir yakınlaşmadan söz etmek için henüz erkendir. İran’ın Irak, Suriye, Yemen gibi bölge ülkelerindeki Şii ögelerden yararlanarak nüfuzunu yaygınlaştırmak istemesi, buna karşılık Türkiye’deki iktidarın, laik ve demokratik politikaları savunmak yerine Sünni ögesine ağırlık veren bir yaklaşım sergilemesi, iki ülke arasındaki çıkar çatışmalarının sürebileceğinin işaretini oluşturuyor. Kaldı ki, İran’ın kendi güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü Kürecik’teki radar üssünün varlığı, öyle anlaşılıyor ki, iki ülke arasında bir gerginlik kayağı olmayı sürdürecek.
Özetle; 6 ülkenin İran’la vardıkları uzlaşmanın özenli bir iyimserlikle karşılanması ve aşırı beklentilerin içine girilmemesi önem taşıyor.
Saygılar, sevgiler.