Atatürk ve CHP
Dün bu sütunda hafta içinde vefat eden Andrew Mango ve kitabı dolayısıyla
Atatürk’ün mesajı konusuna değinmiştik.
Anımsayalım A. Mango ünlü kitabını şu şekilde bitiriyordu:
- “Atatürk’ün verdiği mesaj, Doğu ile Batı’nın evrensel laik değerler ve karşılıklı saygı temelinde bir araya gelebileceği, milliyetçilikle barışın uyumlu olabileceği, insan aklının yaşamdaki tek gerçek rehber olduğudur. Bu iyimser bir mesajdır ve geçerliliği her zaman kuşkulu olacaktır. Ama saygı gösterilmesi gereken bir ilkedir.”
Atatürk’ün iletisinin günümüz için bir geçerliliği olup olmadığı sorusu,
son günlerde çok çeşitli çevrelerce tartışma konusu edilmektedir.
Hemen belirtmek isterim, zaman içinde değişime uğramayan hiçbir şey yoktur. Türkiye’nin ya da dünyanın sorunlarına, bin dokuz yüzlerin ilk çeyreğindeki yaklaşımıyla, yüzyıl sonraki yaklaşım aynı olamaz, aynı çözümler önerilemez.
Örneğin Kürt sorununa geçen yüzyılın yaklaşımları ve çözümleri bugünküler ile
aynı olmayacaktır.
Bir zamanlar okullarda okutulan
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki al kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
dizelerinin evrilerek,
“Bayrakları bayrak yapan mutabakattır
Toprak eğer üstünde barış içinde mutlu yaşayanlar varsa vatandır”a erişecektir.
Öyle olması da gerekir. Ama bu bayrağın ortak kutsal simge olmaktan çıkması
ve ayak altına alınmasının umursanmaması anlamına gelmez.
***
Her gelişmeye her yeniliğe dinsel tabuları ileri sürerek karşı çıkmak ne anlama gelirse, siyasal ve sosyal yaşamdaki her yeniliğe ve gelişmeye karşı “statükocu bir Kemalizm”
kalkanıyla karşı koymak da aynı anlamı taşır.
Bir ideoloji olmayan “Kemalizm”in pragmatik yönlerinin çok önemli olduğu konusunda
A. Mango ile hemfikir olmamak mümkün değildir sanırım.
Kemalizm veya Atatürkçülük dediğimiz akımın belirleyici niteliği, sorunlara çözümü hurafede ve geçmişte değil, bilimsel yöntemlerde ve yenilikte aramasıdır. Bu hususları özenle belirtmeye çalışmamın nedeni, Atatürk’ün mesajının, ilkelerinin tartışılmasına
karşı çıkmanın yersizliğini vurgulamak içindir.
Mustafa Kemal tartışılır, doğaldır.
Demokrasilerde tartışılmayacak konu yoktur. Bu tartışmalardan ilginç sonuçlar ve
fikirler de çıkabilir. Örneğin Atatürk’ün mirasına sahip çıkmaya gönüllü olan bir yazar
pek de âlâ, siyasal partiler yasasındaki bütün siyasal partilerin Atatürk ilkelerine bağlı olmaları zorunluğuna karşı çıkabilir. İlk bakışta irkiltici ve bozguncu gibi görünen bu çıkış, hem demokrasinin hem de gerçekçiliğin gereğidir.
***
Gelişmiş bir demokraside, siyasal partilerin demokrasinin kurallarına bağlılık dışındaki ilkelerini, devletin dayatması akıl dışıdır.
Zaten tüm partilerin Atatürk ilkelerine bağlılığı komik olur ve Çankaya yolculuğuna, Samsun’dan başlayıp Erzurum ile devam eden Tayyip Erdoğan gibi traji-komik
bir yapaylıktan öteye geçemez.
- Önemli olan Mustafa Kemal’in partisinin o ilkeleri, çağına uydurarak sürdürmesidir.
Burada da ilk sorulacak soru, Mustafa Kemal’in partisinin Atatürk’ün mesajının geçerliliğini savunmaya talip olup olmadığıdır.
Bunun için de, CHP’nin, her şeyden önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün mesajını, eserini nasıl algılayıp yorumladığını açıklaması, ondan da evvel kendi kadroları içinde
bu konuda bir ortak görüşe varması gerekmektedir.
CHP’de son zamanlarda egemen olan kafa karışıklığı ve kaygı uyandıran çıkışlar,
bu girişimi zorunlu kılıyor.
Evet, CHP bir an önce Atatürk’ün mesajını nasıl algıladığını, geçerliliğini kuşkulu bulup bulmadığını tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkla ortaya koymalıdır.
Yoksa, sürekli her sorun karşısında sağın mesajlarını benimseyip çözümlerine
bel bağlarlarsa, var olan ciddi kuşkuları daha da artırırlar.
Eğer CHP bu konuda kendisine düşenleri yapmış olsaydı,
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun“çatı adaylığı” konusunu bile daha kolaylıkla kotarabilirdi.