Dostlar,
Usta, çok birikimli ve yürekli araştırmacı yazar Soner Yalçın müthiş bir makale yazdı..
Hitler’in Almanya’da çok kanlı biçimde diktatörleşmesi serüveni..
Türkiye’de olup bitenlerle öylesine çok benzerlik taşıyor ki.. dehşet veriyor..
Hitler’in “Uzun bıçaklar gecesi” ve Erdoğan’ın şimdilik 2 sözcüklü “Uzun… gecesi”..
Kullanılan metaforlar ve analoji kavramları çok ustaca ve çok ilginç, düşündürücü.
İbretle okunmalı ve Türkiye benzer olası gelişmelere karşı önlem almalı, mutlaka!
Sayın Soner Yalçın’a bu çok önemli ve uyarıcı belgesel yazısı için teşekkür borçluyuz.
- Bu arada 2 bakanın, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın istifaları açıklandı.. Ancak her 2 düşük – sabık bakanın da istifa yazıları şablon gibi ve intikam – kin kokuyor.. Israrla, ağır sıfatlar kullanarak yaşananların kendilerine, hükümete ve AKP’ye iğrenç bir komplo olduğunu savlamaktalar.. Toplumdan özür dileme, özleştiri verme, soruşturmanın esenliği için demokrasi ve adalete saygı gereği görevden çekilme.. gibi kavramlar AKP’nin, RTE’nin ve sekreterlerinin (bakanlarının!) sözcük dağarcığında (portföyünde) yok ne yazık ki!
Soner Yalçın‘ın bu dehşetli tarih belgeseli (yorumsuz!) yazısını başta Başbakan
R.T. Erdoğan olmak üzere bakanları, danışmanları, tüm AKP’liler ve de TSK mutlaka ve özenle okumalı..
Sevgi ve saygı ile.
25.12.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=======================================
Erdoğan’ın Uzun Gecesi
Soner YALÇIN
17 Aralık’ta (2013) operasyon başladı. O gece Başbakan Erdoğan, operasyonu yapan beş emniyet amirini görevden aldı. Arkası geldi; İstanbul, Ankara, Bursa, Trabzon,
Kocaeli gibi birçok şehirde ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nde cemaatçi olduğuna
inanılan polislerin tasfiyesi başladı. Halen devam ediyor. Benzer olayı bir gecede kim, nasıl yaptı? O kavganın nedenlerinden biri de Cumhurbaşkanlığı seçimiydi…
Adı; Paul von Hindenburg. Alman muhafazakar partilerin adayı olarak 1925’te Cumhurbaşkanı seçildi.
“Bohemyalı Onbaşı” diye küçümsemesine karşın, 30 Ocak 1933’te Adolf Hitler‘i şansölye/başbakan tayin etti.
1933’ün sonbaharında 86 yaşındaydı ve iyileşmesi mümkün görünmüyordu;
akciğer kanseriydi.
Alman muhafazakarları, Alman birliğinin kurulmasına öncülük eden Hohenzollern hanedanından son imparator II. Wilhelm’in oğlu Prens Wilhelm‘i cumhurbaşkanı yapmak istiyordu. Bunun sebebi; II. Wilhelm’in annesi Prenses Augusta Victoria, İngiltere Kraliçe’si Alexanderia Victoria’nın kızıydı. Bu seçimle Almanlar, İngilizlerle
I. Dünya Savaşı’nda bozulan ilişkilerini düzeltmek istiyordu.
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak isteyen biri daha vardı; Hitler!..
“Hizmet hareketi”
Adı; Ernst Röhm…
1887 Münih doğumluydu. I. Dünya Savaşı’nda savaştı.
Yüzbaşı’ydı. Savaştan sonra Hitler’in bulunduğu Alman İşçi Partisi‘ne katıldı.
Partide kendine yakın bulduğu ilk isim; eski bir asker ve devlet muhbiri olarak çalışan Hitler‘di. İttifak yaptılar.
“Yenilikçiydiler…”
Önce partinin adının değişmesi için mücadele ettiler;
“Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi” yaptılar.
Irkçıydılar ve aslında sosyalizm düşmanı/anti-Marksisttiler ama o dönemin Almanya’sında “sosyalizm” modaydı ve geniş kitlelerle ulaşmak için bu adı seçtiler. Ardından, etkileyici hitabet yeteneğiyle 29 Temmuz 1921’de Hitler parti başkanı seçildi. “Nasyonal Sosyalizm” (NAZİ) parti ideolojisi haline getirildi.
Partiyi ele geçirmelerinde en büyük yardımı “hizmet hareketi” olan “Sturmabteilung” kısaca “SA” denen “sivil” paramiliter güçten aldılar.
Bunlar aslında, I. Dünya Savaşı’nda küçük-özel sızma/saldırı timleri olarak kullanılmıştı. Savaştan sonra işsiz kalmışlardı. Dağınık haldeydiler. Şimdi yeni kurulan faşist hareketin emrindeydiler.
Kahverengi gömlekli faşist SA’ların başına Ernst Röhm getirildi.
Hedeflerinde solcular, Yahudiler olan SA’lar gençleri kazanmak için “Jimnastik ve
Spor Bölümü” gibi kulüpler açtılar. Devletin sinir merkezlerine sızmaya başladılar.
Bu arada; laiklik taraftarı Alman Halk Partisi (DVP) başbakanlığındaki koalisyon hükümet döneminde, devlet tarafından sıkı takip altına alındılar. 8 Kasım 1923’te Fransızlar’ın Ruhr’u işgalini bahane ederek, Münih’te “milli ihtilali” başlatan /yani darbeye kalkışan Hitler ve Röhm tutuklandı.
Parti kapatıldı.
Gömleğini çıkardı
Hitler, anayasayı kuvvet zoruyla değiştirmek suçundan müebbet ceza alması gerekirken, “vatana ihanetten” 5 yıl aldı. Yalnızca 9 ay hapis yattı.
“Hapis mağduriyetini” iyi kullandı; tartışılmaz “liderliği” onaylandı.
Bu güçle kolları sıvadı; partiyi yeniden kurdu.
Ancak eski partisinin yarı askeri görüşüyle ve görünümüyle iktidar olamayacağını anlamıştı. Hükümet olmak için geniş kitleleri kazanması gerekiyordu.
Kendine ve partisine yeni “imaj” lazımdı. İlk, SA’ların simgesi kahverengi gömleğini çıkardı!
Muhafazakar olmasına rağmen partiye kadınları üye kabul etti. Örgütlenmeye önem verdi.
Bu arada partiyle artık organik ilişkisi bulunmayan Röhm ile ilişkisini perde arkasından yürüttü.
Ve 1929 dünya ekonomik krizi Hitler’e ve dolasıyla Röhm’e yaradı.
31 Temmuz 1932’deki seçimlerde %37.4 oy alarak, 1. parti oldu. 1919’dan beri Almanya’da siyasal istikrar sağlanamıyordu. Milliyetçi-muhafazakar partiler Hitler’e destek verdi;
NAZİ’ler iktidara geldi.
Muhalifler kampta…
Hitler ve Röhm ittifakı Almanya’da birçok polisiye operasyona imza attı.
- Reichstag/Alman Meclisi yangını komplosuyla
muhalifleri, aydınları toplama kamplarına gönderdiler.
Konuyu çok dağıtmamak için basından örnek vereyim:
Almanya’nın en büyük gazetelerine sahip Ullstein Ailesi’ne baskı yaptılar.
Aile hisselerini Hitler’in başçavuşu Max Amann’e satmak zorunda kaldı.
Gazeteciler Carl von Ossietzky ve Walter Kreiser’i; sıradan haberleri bahane ederek,
“gizli askeri bilgileri ifşa ederek vatan hainliği yaptıkları” suçlamasıyla cezaevine attılar. Lothar Erdmann, Else Ury, Heilig Bruno, Fritz Heymann, Jakob Cahnmann gibi gazeteciler de benzer suçlarla aynı akıbete uğradılar.
Kurt Tucholsky gibi gazeteciler baskıya dayanamayıp intihar etti.
Georg Bernhard gibi genel yayın yönetmenleri yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.
Kuşkusuz boşluğu “yandaş gazeteler ve gazeteciler” ile doldurdu.
“Paralel Devlet” istenmedi
NAZİ’ler içinde Hitler’e “sen” (du) diye hitap eden tek kişi Röhm‘di.
Fakat iktidar ateş topuydu. Yollar ayrılacaktı. Bunu ateşleyen ise cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Hitler, o koltuğu istiyordu ve bunun için Ordu’ya ihtiyacı vardı.
Fırsatı yarattı; tarih 16 Mayıs 1934 idi.
Doğu Prusya’daki askeri tatbikat sırasında Deutschland gemisinde, Savunma Bakanı Werner von Blomberg, Genelkurmay Başkanı Werner von Fritsch ve Donanma Komutanı Amiral Erich Raeder’e fikrini açtı.
Soylu generaller, milis sayısı 4.5 milyona ulaşan SA’ları, yaygaracı-ayaktakımı olarak görüyordu. Röhm köylüydü. Büyük Almanya’nın geleceğinde bunlar olamazdı.
SA’lar arasındaki eşcinsel yaşam, Prusya ekolünden gelen muhafazakar komutanları
çok rahatsız ediyordu.
Hitler’den, SA’ların tasfiyesini istediler. “Paralel Ordu”yu kabul edemeyeceklerini belirttiler. Aksi durumda Hitler’e destek veremeyeceklerdi.
Yalnızca ordu değil…
Hitler’in iktidar olmasına “yeşil ışık” yakan Gustov von Bohlen, Robert Bosch,
Albert Voegler, Georg von Schnitzler gibi büyük işadamları, gelişigüzel tutuklamalara, Yahudiler’in ölümlerine ve dizginlenemeyen SA terörüne son verilmesini istiyordu.
Ordu ve işadamları; polis ve asker üzerinde ayrıca kamu yönetiminde geniş yetkilere sahip paralel bir “SA devleti” istemiyordu.
Hitler kabul etti; kendini iktidara getiren “hizmet hareketi” SA ve “onursal başkan” Röhm’ü feda edecekti.
Villasından laf sokuşturdu
Ernst Röhm kendine çok güveniyor; iktidarın belkemiği olduğuna inanıyor ve gücün bir gün önlerine serileceğine inanıyordu.
Sportpalast gibi stadyumlarda topladığı SA “müritlerine” verdiği söylevlerinde,
“SA’lara artık lüzum kalmadığı sözü kulağımıza geliyor bunu kabul edemeyiz.”
diye meydan okumaya devam etti.
Görünüşte Hitler ile sadakatleri karşılıklıydı. Hitler “SA sorunu”nu yumuşaklıkla halletmek istedi. Röhm’ü yatıştırmak için kabinesine alıp bakan bile yaptı.
Naziler’in günlük gazetesi Voelkischer Beeobacchter’de Röhm’ü öven yılbaşı mektubunu yayınlattı.
Ne bakanlık ne övgü dolu mektup Röhm’ü yatıştırdı.
Münih Prinzregentenplatz’deki yeni villasındaki sohbetlerde sürekli kinayeli konuştu;
laf sokuşturmaya devam etti. Kabine üyelerine “narren” (budalalar) diyordu.
1934’te hükümete muhtıra verdi: SA’lar ulusal savunmayı üstlenmeliydi!
Gerilim had safhadaydı.
Komplo teorileri havada uçuşuyordu; bunlardan en önemlisi Röhm’ün Hitler‘e
darbe yapacağı iddiasıydı!
İp koptu; Hitler, “Uzun Bıçaklar Gecesi”ne hazırlanıyordu…
“Onursal Başkan” Röhm öldürüldü
Kendisine darbe yapılacağına inanan Hitler, “hizmet hareketi” SA ve “onursal başkanları” Röhm’ü ortadan kaldırmak için kurnaz bir taktiğe başvurdu:
Önce SA’da ayrışma yarattı.
Gestapo Şefi Hermann Göring akıllı bir hareket yaptı: SA’ların bir kolu olan siyah ceketli polislerden kurulu SS (Schutzstaffel) şefi Heinrich Himmler‘i Prusya Gestapo Şefi yaparak yanına çekti.
Ardından…
Hitler tüm SA’ların temmuz ayı boyunca izinli olmasını emretti.
İzinlerinde özel üniformalarını giymeyecek ve silah taşımayacaklardı.
6 Haziran’da Röhm’ün buna yanıtı yine sert oldu:
“Eğer SA’nın düşmanları SA’ların bir daha toplanmayacağını ya da izinden sonra ancak bir kısmını geri alınacağını sanıyorsa, kısa sürecek umutlarıyla oyalansınlar. Onlar gerektiği zaman gereken şekilde cevaplarını alacaklardır. Almanya’nın kaderi SA’nın elindedir
ve öyle de kalacaktır.”
Röhm ve SA’lar, Hitler’in kendilerinden vazgeçemeyeceğine inandı.
Hitler iyi, çevresi kötüydü! Bu iyi niyetle Hitler’in emrine uyarak
hayatlarının hatasını yaptılar; tatile çıktılar.
Ordu neler olacağını biliyordu; Genelkurmay Başkanı Werner von Fritsch, 25 Haziran’da orduyu alarma geçirdi; bütün izinler kaldırıldı ve askerlerin kışlalarından çıkması yasaklandı.
Ve 30 Haziran Cumartesi…
Berlin ve Münih’te darbe yapacağı söylenen üst düzey SA’lar tek tek yakalandı.
Bu sırada, Röhm ve üst düzey SA komutanlar Bavyera’daki Tegernsee Gölü kıyısındaki Hanslbauer Oteli’nde uyuyorlardı. Burada olmalarının nedeni; iki gün önce Hitler’in, Röhm’ü arayıp bir konferans için tüm SA liderlerini 30 Haziran’da Bad Wiessee’de toplamasını istemesiydi.
Hitler önce gece Münih’e geldi.
Gözaltında olan SA’larınn üzerine yürüdü, tokatladı. Yaptıkları “ihaneti” affetmeyecekti. SA’lar ne olduğunu bile anlayamadı; darbe sözünü ilk kez duyuyorlardı.
Hitler sonra otomobille Hanslbauer Oteli‘ne gitti.
Röhm’ün odasına tek başına girdi; giyinmesini ve kendisiyle gelmesini emretti.
Röhm otomobile bindirilip götürülürken oteldeki tüm SA’lar öldürüldü.
SA komutanı Edmund Heines’in yatağında bir erkek olması,
ileride SA’ların gözden düşürülmesi için propaganda malzemesi yapılacaktı.
Röhm, Münih’e getirildi ve Stadelheim hapishanesine kapatıldı. Yıllar önce,
Hitler ile birlikte “Birahane Darbesi”ne karıştıkları iddiasıyla bu cezaevine atılmışlardı.
Hitler dava arkadaşına lütufta bulundu ve masasına bir tabanca bıraktırdı;
kafasına sıkmasını istiyordu. Röhm, “beni Hitler öldürsün!” dedi.
‘Hizmet hareketi’nin sonu
- Uzun Bıçaklar Gecesi‘nde oluk oluk kan aktı…
Yalnızca SA’lar öldürülmedi o gece; Hitler’e zamanında kim muhalefet etti ise;
kim Hitler hakkında çok bilgi sahibi ise hepsi öldürüldü.
Örneğin, 1923’te Birahane Darbesi’ni bastıran, Bavyera eski Başbakanı SA karşıtı
Gustav von Kahr öldürülenler arasındaydı.
Örneğin, Hitler’e “Kavgam” kitabının yazılmasından yardımcı olan ve
Hitler’in özel yaşamını bilen Papaz Bernhard Stempfle öldürüldü.
SA’lara yakınlaşan eski Başbakan general Kurt von Schleicher yeni evlendiği karısıyla birlikte evinde katledildi.
Yine SA’lara yakın general Kurt von Bredow yok edildi.
Bizim tarihimiz acısından önemli bir yeri olan; Başbakan Yardımcısı ve
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçen Franz von Papen kaçarak canını kurtardı.
Sekreteri Herbert von Bose ve yakın çalışma arkadaşı Edgar Jung öldürüldü.
Yine Papen’in siyasi çevresinden Katolik lider Erich Klausener de katledildi.
Öldürülenler arasında 13 milletvekili vardı.
Bir süre ev hapsinde tutulduktan sonra önce Viyana ardından Ankara’ya büyükelçi yapılarak Berlin’den uzaklaştırılan Papen’in, yakın arkadaşlarının öldürülmesine karşın teklifi kabul etmesi Almanya’da kendisini rezil duruma düşürdü.
Yanlışlıkla öldürülenler de oldu; ünlü müzik eleştirmeni Dr. Wili Schmid,
SA komutanlarından Wili Schmid ile karıştırıldı.
- Uzun Bıçaklar Gecesi’nde kaç kişinin öldürüldüğü hiçbir zaman bilinemedi.
Resmi açıklama, 19’u yüksek rütbeli 70 kişinin olduğu yönündeydi!
1957’deki Münih duruşmalarında ölü sayısının binin üzerinde olduğu kayıtlara geçti.
Sonuçta Hitler, Röhm’den kurtuldu. Kahverengi gömlekli SA’lar tasfiye edildi.
13 Temmuz’da Hitler meclise şu bilgiyi verdi:
“Röhm haindi; Fransa istihbaratı adına çalışıyordu ve darbe yapmaya hazırlanıyordu!”
Tarihçiler, Uzun Bıçaklar Gecesi’nin Nazi Almanya’sı için dönüm noktası olduğunu
kabul eder. Çünkü; Cumhurbaşkanı Hindenburg 2 Ağustos’ta öldü.
Üç saat sonra
- Hitler kabinesi; Başbakanlık makamı ile cumhurbaşkanlığı makamını birleştirdi.
- Devlet Başkanlığı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı’na Hitler getirildi!
1934’te halk desteğini kaybeden Hitler artık “Führer” idi!
Nazi Almanya’sında bir daha seçim olmadı…
http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-uzun-gecesi-428571/, 22.12.13
SONER YALÇIN, AKIL VE ZEKA ENGELLİ OLMALI
Fethullah Hilafeti’nin Sözcü Gazetesi’nde Atatürkçülük oynayan Soner Yalçın; bu yazısında Ak Parti’yi Alman işçi Partisi’ne, Sayın Erdoğan’ı Hitler’e, Fethullah Hilafeti’nde SA’lar benzeterek, saçmalama özgürlüğünü sınırsız olarak kullanmış… Akıl, mantık, zeka, fikir, düşünce, ideoloji, bilim, bilgi ve kültür gibi şeylere ise zerre kadar önem vermemiş ve hiçbir şey kulak asmamış…
Fethullah Hilafeti’nin Sözcü Gazetesi, Atatürkçülük oynamak ve Atatürk adına saçmalamak için kurulmuş bir gazete… Fethullah Hazretleri’nin, “ATATÜRKÇÜLERLE BAŞA ÇIKMAK ÇOK KOLAYDIR… ATATÜRKÇÜLER, BİZİMLE BAŞAÇIKAMAZLAR!..” demek ve bunu kanıtlamak için kurulmuş bir gazetedir. Soner Yalçın, bu yazısıyla; adeta bunun resmini çıkarmıştır!
Önce Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, dönemin bütün Faşist Devletleri gibi ORDU’YA, DİN ADAMLARINA VE TÜRKİYE’DE PEK DE OLMAYAN SERMAYE DAYANIYORDU!.. İnsanlara ve Eşit Yurttaşlara dayanmıyordu.
Bir ülkede Faşizm; Orduya, Din Adamlarına ve Sermaye dayanan bir SAÇAYAK GİBİ kurulur… Türkiye’de, bu saçayağın yalnızca Ordu ayağı vardı. Sünni Din Adamlarıyla, Sermaye Sınıfı ise FAŞİZME İHTİYAÇ DUYABİLECEK KADAR GÜÇLÜ DEĞİLDİ. Bu nedenle, tam faşist bir devlet kurmak mümkün değildi.
Türkçe Ezan, Türkçe İbadet, Türkçe Kur’an, Türkçe Dua, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Tevhid-i Tedrisat’la, KOÇGİRİ VE DERSİM ALEVİ SOYKIRIMLARIYLA SÜNNİLİK VE SÜNNİ DİN ADAMLARI güçlendirildi, böylece Faşizmin din adamları ayağı da kuruldu…
Devlet eliyle zenginleştirmeyle Milyoner ve Milyarder yaratılmaya çalışıldı, sermaye birimiki yapıldı ve faşizmin saçayağı tamamlanmak istendi.
1950’li yıllarda başlayan “her mahallede bir milyoner yaratma,” Anti-Komünist sözde Hür Dünyanın yanında yer alma ve Halifelik Örgütünü güçlendirme, Sünni Din Adamlarını hazineden besleme politikasıyla Faşizmin bütün eksikleri giderildi ve 27 Mayıs’ta olmasa da 12 Mart ve 12 Eylül’de Hitler’e rahmet okundu.
Başta Fethullah Hilafeti olmak üzere Halifelik Örgütleri, İNSANA, VATANDAŞA VE HALKA, Atatürkçülerden, sözde solculardan, sözde ilericilerden ve hatta sözde sosyalistlerden DAHA YAKIN OLDUKLARINI, DAHA İNSANCIL DÜŞÜNÜDÜKLERİNİ, İNSANA DAHA FAZLA DEĞER VERDİKLERİNİ anladılar… Ve faşizmin Ordu ve Sermeye ayağından vazgeçtiler.
Böylece halk, insana, insan hayatına zerre kadar değer vermeyen, insanı olduğu gibi kabul etmeyen Atatürkçülerden, solcu ve sosyalistlerden vazgeçti… Ve Sünni Din Adamlarının peşine takılmak zorunda kaldı.
1990’lı yıllarda koalisyonla iktidara gelen Merkez Sağ ve Merkez Sol ise; Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’nda DEMİREL’İN DEYİMİYLE “RUTİN DIŞINA ÇIKTI” VE YENİ BİR KAN BANYOSU YAPTIRDI… Bu kan nbanyosunun adına da “Terörle Mücadele” dedi.
Koalisyonla İktidara gelen Merkez Sağ ve Merkez Sol, ülkeye bir kan banyosu yaptırdıktan sonra halkın gözünden düştü ve Merkez sağ tamamen, Merekez sol kısmen bitti… Ve bu bitişler Ak Parti’yi ve sayın Erdoğan’ı tarih sahnesine çıkardı.
Sayın Erdoğan ve Ak Parti, hem Sermayenin, hem Ordu’nun karşı olmasına rağmen büyümüş, gelişmiş ve iktidara gelmişlerdi. Yani faşizmin Saçayağını kurmayı akıllarından bile geçirmiyorlar, düşünmüyorlardı. En büyük amaçları ise kendilerini iktidara getiren ve oy vermeye devam eden halkı memnun etmekti.
Sayın Erdoğan ve Ak Parti, Sünni Din Adamlarına ve Cumhuriyet eseri olan Halifelik Örgütlerine dayanıyorlar ve bütün Sünni Din Adamlarınca destekleniyorlardı. Fethullah Hilafeti de Ak Parti’yi destekleyen Halifelik Örgütlerinden biriydi. Diyanet’ten sonra en büyüğüydü, en etkili, en güçlüsüydü…
Ama, bundan dolayı Ayrıcalıklı olamazdı. Sayın Erdoğan ve Ak Parti, Sünni Din Adamlarına ve Halifelik örgütlerine karşı tarafsız olmak zorundaydılar… “Sen güçlüsün,” diyerek güçlüden yana olamazlardı.
Evet… Fethullah Hilafetinin Sözcü gazetesinde Atatürkçülük oynayan Soner Yalçın efendi, “ASKERİ VESAYETİ KALDIRMAK İSTEYEN BİR LİDER VE BİR PARTİ” kolay kolay Faşist ve özellikle de Hitler ve Nazi olamaz… Sen bu benzetmeyi yaparak yalnızca saçmalamışsın!..