ANDIMIZ..
Prof. Dr. Kemal ARI
(-Varlığım, Türk Varlığına Armağan Olsun)
And/ Ant
Yani, “yemin…
Ya da daha doğru bir tanımlamayla, tarih önünde söylenen şeyleri yerine getirmek için verilen söz…
Neyin sözü bu?
“Andımız”, Türk gençliğinin, tarih önünde, ulusuna, tarihine ve Büyük Atatürk’e
söz vermek anlamına geliyor…
Yıl, 1933’tür.
1933 yılının 23 Nisan’ı…
o günün heyecanıyla bir söylev kaleme almıştı.
Nasıl bir adamdı Dr. Reşit Galip?
Hani, “nev’i şahsına münhasır” derler ya… Özgüveni yüksek; ilkeleri olan; paraya
pula asla önem vermeyen; Atatürk’ün gencecik Milli Eğitim Bakanı Mutafa Necati’nin,
35 yaşında gencecik ölümünden sonra, O’nun yerine bakanlık koltuğuna oturan adamdı. O da, tıpkı Mustafa Necati gibi henüz 37 yaşında iken, tek başına, kitaplarla dolu evinde sessiz soluksuz yaşama veda etmiştir.
Dikkat edin, 37 yaşında bir genç adamdan söz ediyoruz…
Özgüveni yüksek dedik…
Evet, yeri geldiği zaman, Atatürk’e kafa tutacak kadar özgüveni yüksek bir adamdı.
Serbest Cumhuriyet Fırkası döneminde; Samsun’da, akşam yemeğinin yendiği sofrada, Atatürk’le aralarında bir polemik olmuş; kendine son derece cesur, kararlı yanıtlar veren bu genç adama bir aralık Atatürk kızmış; cumhurbaşkanı olarak “Kalk sofradan!” deyince, sofradan kalkmayıp, “Bu sofra, milletin sofrasıdır; kalkmam!” demiş ve kalkmamış bir adamdır… Parasız pulsuz kaldığı zamanlarda kimseye
boyun eğmemiş; el açmamış, yalakalık yapmamıştır…
Bir olay da şu:
Bir iş için Ankara’ya gelmiştir Dr. Reşit Galip… İstanbul’a dönecek parası yoktur.
Bu durumu gören, Atatürk’ün genel sekreterliğini de yapan Tevfik Bıyıklıoğlu,
O’nun parasız olduğunu anlayınca; kendisine yol parası vermiştir. Bu durumu Atatürk’e anlatınca; “Bulun, getirin bana şunu!” diyerek, Dr. Reşit Galip’i yanına çağırtmış;
O’nunla ilgilenmiş; bir süre sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’na getirmiştir.
O ne yapmıştır?
Mustafa Necati’nin ölümünden sonra, üniversite reformunu gerçekleştirmiş;
ülkede büyük bir okuma yazma seferberliğinin öncüsü olmuştur.
İşte böylesine idealist biri olan Dr. Reşit Galip; sözünü ettiğimiz gibi o gün uyandığında içi içine sığmıyordu. Kendisi de bir genç olarak; 23 Nisan’da duygularını kaleme almak istemiş ve işte sonradan üzerinde küçük değişiklikler de yapılmış olan,
“Andımız” adlı metni kaleme almıştır.
“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan;
- “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm diyene!”
diye biten o ünlü andı…
Bu metni, o gün Atatürk’e gösterdiğinde; Atatürk metni okumuş ve bu sözlerdeki heyecanı, ilkesel duruşu görerek; bunu her Türk Genci’nin öğrenmesinde büyük bir yarar olduğuna; ulusal kimliği genç beyinlere aşılamada büyük katkısı olacağına inanmış ve bir yazı ile; Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara yazılan bir yazı ile
Türk Çocukları’na “Andımız” adlı metnin okutulması istenmiştir…
O heyecan dolu günlerin, coşkulu havasını yansıtan bu andta Türk çocukları,
neye söz veriyorlar?
- Doğruluğa,
çalışkanlığa;
büyüklere saygılı olmaya,
küçükleri korumaya;
yurdu yükseltmeye ve ileri götürmeye;
temel amacın yükselmek ve ileri gitmek olduğuna; ardından da
Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüyeceğine…
Bireysel varlıklarının, Türk varlığına armağan olduğuna…
Evet, bunlara söz veriyorlar; Türk çocukları Tarih ve Atatürk’ün manevi varlığı üzerine…
Şimdi bu Anda karşı olmak ne demek?
Çok açık; bu değerlere inanmamak, hatta bunları gerekiz görmek anlamına geliyor.
Kim, kimler karşıdır bu değerlere, yaklaşımlara ve böylesine görkemli duruşu olanlara?
Şimdi “Andımız”, okullardan kalktı mı yani?
Artık okunmayacak mı?
Hayır, bin kere hayır…
Türk çocukları, her geçen gün, kendilerini var eden değerlerin ne denli önemli olduğunu görecek ve bunu kendi iç dünyalarında daha güçlü biçimde dile getirecek;
bu yemini yeniden, yeniden; hiç durmadan yenileyeceklerdir.
Bu niçin önemli?
Çünkü bu değerler, varlık nedenidir de ondan.
Bir toplum, kendini var eden değerlerden koptuğunda, varlığını sürdürebilir mi?
İnancımız şudur:
Türk Milleti, bütün tarihsel görkemi, büyüklüğü ve dev gibi gövdesiyle yedi bin yıldır ayaktadır. Ve bu yüce varlık, sonsuza dek var olmayı sürdürecektir.
Bu önü alınamaz bir inanç ve iman olduğuna göre; bizi var eden, bütünleştiren
bütün değerlere olduğu gibi, Andımız adlı cumhuriyetin tarihiyle bütünleşen ve
herkesin belleğinde derin izler bırakan bu andı da unutmayacak; silip atmayacaktır.
Dalgalar gider, gelir; geldiği yerden, yeniden gider, bu kez daha güçlü bir dalga halinde gelir…
O nedenle hep birlikte söyleyelim:
- “Türküm, Doğruyum, Çalışkanım; Yasam, Yurdumu,
Milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir…
Ne mutlu Türküm diyene!”
Kemal Arı, 01.10.2013