CÜNEYT ARKIN HALK TARAFINDAN SEÇİLEN İLK CUMHURBAŞKANIMIZ OLSUN!..
CHP, Cumhurbaşkanlığına Fethullahçı danışmanlarının itelemesiyle bir kadın aday göstereceğini ilan edince; Ak Parti için Cumhurbaşkanlığı seçimi çantada keklik gibi, yüzde yüz kazanacağı bir seçim haline geldi ve Sayın Erdoğan’ın mı,
Sayın Gül’ün mü aday olacağı tartışılmaya başlandı.
CHP’nin, şimdiye kadar ki, politikalarıyla; Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ondan önceki Belediye seçimlerinde başarılı olamayacağını tahmin etmek hiçde zor değil. “Cumhurbaşkanlığına, ciddi bir aday göstermezse; ben de oyumu Ak Parti’nin adayına vereceğim,” diyen pek çok CHP’li olması da cabası.
CHP, şimdiye kadar ısrarla sürdürdüğü ve oy potansiyelini yüzde otuzlalarda dondurmaktan başka bir işe yaramayan politikalardan vazgeçerek, gerçek anlamda ilerici, gerçek anlamda devrimci ve gerçek anlamda Atatürkçü politikalar benimseyemez mi?
Gerçek anlamda devrimci, ilerici ve Atatürkçü politikalarla, Belediyelerin çoğu kazanılır, Cumhurbaşkanlığı Ak Parti’nin elinden alınabilir… Eski politikalarla ise; Ak Parti’ye Belediyeler ve Cumhurbaşkanlığı yeniden kazandırılır ve Ak Parti’den daha radikal olan Halifelik Örgütlerinin de önü açılır.
CHP’nin Atatürk gibi radikal bir tavır alıp çözeceği ilk sorun, Kürt ya da terör sorunudur…
Atatürk yaşasaydı ya da CHP’nin başında Atatürk gibi gerçek bir lider olsaydı; otuz yıllık iç çatışma yaşandıktan ve elli altmış bin kişi öldükten sonra, 1920’li ve 1930’lu yılların anlayışıyla bu sorunun çözülmeyeceğini bilirdi… Düzenli Ordunun, devletin bel kemiği olduğunu otuz kırk yıl süren iç çatışmalara dayanamayacağını idrak ederdi…
En azından; “EFENDİLER, ON BİNLERCE ÖLÜYE, OTUZ KIRK YIL SÜREN İÇÇATIŞMALARA DAYANABİLECEK ORDU VAR MIDIR?” diye sorardı.
“Efendiler, muhafazakar bir nehrin sularını elleriyle zaptetmek ister, ama ne yaparsa yapsın, elinde bir avuç kumdan başka bir şey kalmaz!.. Sizin avucunuzda bir avuç kum da kalmamış… Benim ilkelerimle benim gibi olmaya çalışmışsınız ve hiçbir şey olamışsınız!.. Din Adamları ise; Hayatın gerçek generalleri olmuş… “
Atatürk gibi bir lider, önce Atatürk’ün ilkelerinden vazgeçer, yeni koşullara göre, yeni ilkeler kabul ederdi.
“Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti, özgürlük , adalet ve eşitlik ideallerine bağlı bir eşit vatandaşlar birliğidir. Vatan da, Nazım Hikmet’in deyimiyle üstünde yaşayan EŞİT VATANDAŞLARIN EVİDİR!” derdi
“Efendiler, özgür ve eşit vatandaşlar; Cumhuriyet Polisi tarafından korunurlar, Cumhuriyet Ordusu tarafından savunulurlar… Hakları; hem Cumhuriyet savcıları tarafından , hem kendileri tarafından Bağımsız Mahkemelerde aranır…”
“Efendiler, bir ülkede din adamları hayatın gerçek generalleri olmuşsa; Ordu terörle mücadeleye sokulup otuz yıl Gayri Nizami Harbin içinde tutulmuşsa; devlet Allah’a emanet hale gelir!.. Bu nedenle çok radikal tedbirler almak gerekmektedir.” der ve gözleriyle karşısına dizili efendileri bir süre seyreder… Ne düşündüklerini kestirdi mi yeniden söze girerdi.
“Efendiler, kör değneğini beller gibi; bazı ilkelerde ısrar, başarısızlıkta ısrar demektir. Önce başarısızlıkta ısrar etmeyin… Kimim ilkeleri olursa olsun sizi başarıszlığa mahkum eden ilkeleri en yakın çöp kutusuna atın…”
“Atatürk’ün ilkelerini mi en yakın çöp kutusuna atacağız?”
“Efendiler, Atatürk kazanmanın adıdır… Girdiği her kavgayı her mücadeleyi , her davayı kazanmanın adı!.. Siz Atatürk’ün İlkeriyle ve dahası Atatürkçülükle hangi mücadeleyi, hangi kavgayı, hangi davayı kazandınız?… Size her zaman her kavgayı, her davayı, her mücadeleyi kaybettiren ilkeler, önce Atatürk’ün ilkeleri değildir…. Sonra Atatürkçülük değildir.”
“Atatürk’ün İlkelerini, devrimlerini ve hatta kendisini bir kenara mı atacağız?”
“Efendiler, Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de öldüğünü kabul edin!.. Ve bundan sonra Atatürk’ün yerini doldurup, Atatürk gibi kazanmayı öğrenin… Atatürk, gibi kazanmayı öğrenirseniz; Atatürk’ün yüzünü kara çıkarmaz, Din Adamlarını Hayatın Gerçek Generalleri haline getirip, Ordu’yu Gayri Nizami Harbe sokup yıpratmaz, Cumhuriyet Ordusu olarak geliştirmeyi düşünürdünüz…”
“Halk, sadaka ekonomisine alıştırıldı. Oyunu makarnaya ve kömüre veriyor… Ne yaparsak yapalım, bize oy vermez!..”
“Efendiler, ben bile size oy vermem… Ama, eğer halk oyunu makarnaya ve kömüre satıyorsa ve seçim kazanmak bu kadar kolaysa; siz niye makarna ve kömür dağıtmıyorsunuz?”
“Bizdeki zenginler cimri, kıskanç, çıkarcı, üçkağıtçı ve soyguncu… Biz eli açık, makarna ve kömür dağıtacak zengin bulamıyoruz?”
“Efendiler, beleş diye Atatürk’ün ilke ve devrimlerini savunuyorsunuz… Siyaset saayesinde cebinizi doldurmaktan başka bir şey düşünmüyorsunuz!.. Artık, beleştir diye savunduğunuz Laikliğe, ulus devlete, üniter yapıya halk oy vermez… Bu nedenle, çıkarcıları, Fethullahçıları ve Diyanetçileri içinizden temizleyin!..”
“Şimdi birleşme zamanı değil mi?”
“Efendiler, çıkarcılarla birleşirseniz, partiniz en fazla ticarethane olur. Fethullahçılarla birleşirseniz, partiniz virane olur…Diyanetçilerle birleşirseniz, partiniz hem virane, hem rezilhane olur!”
“Neden?”
“Efendiler, dünyada hiçbir halk çıkarcıları yönetici olarak başında görmek istemez.. Fethullahçılar, CHP’nin parasının, İş Bankası imkanlarının, mevki ve makamlarının peşindedirler, Ama CHP’ye oy vermezler… Diyanetçiler, CHP’deki ilerici, solcu ve Alevilerin önünü kesmek için aranıza girerler… Parasından, maddi imkanlarından, mevki ve makamlarından yararlanarak, ilerici, solcu ve devrimci politikalar izlemesinin önüne set çekerler… Ama onlar da CHP’ye oy vermezler.”
“Peki, çıkarcıları, Fethullahçıları ve Diyanetçileri CHP’den temizlemeye gücümüz yetmezse, ne yapalım?”
“Efendiler, gücünüz çıkarcıları, Fethullahçı ve Diyanetçileri temizlemeye yetmiyorsa; Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunlarının çözümü için en radikal tedbirleri önerin!.. Yürek isteyen fikirlere, beyin isteyen radikal tedbirlere başvurun… Yani taşın altına elinizi sokun!”
“Örnek verir misiniz?”
“Örneğin Kürt ya da Terör sorunu… Şu ana kadar ki, ölü sayısı elli bini geçmiş durumda… Her türlü konuşma, görüşme, anlaşma için artık çok geç!.. Ne Oslo, ne Habur deyip; BUGÜNE KADARKİ DURUMU İÇSAVAŞ KABUL EDİN… Bir Genel Af Çıkarmayı ve Habur gibi sınır kapılarına bir SİLAHINI BIRAKAN GEÇSİN MASASI KURMAYI TEKLİF EDİN!.. Efendiler, bu sorunun bundan başka çözüm yok!.. Böyle anlayın ve böyle anlatın…”
“Ötekileri bırakın; genel affı da ağzımıza bile alamayız!”
“Efendiler, çıkarcı Baykalcıları, Fethullahçıları ve Diyanetçileri toplayıp beleş diye Atatürk İlkelerini savunmanız vatana en büyük ihanettir… Bu kafayla vatanı değil, kendi cebinizi düşünürsünüz. Elli altmış bin kişi öldükten sonra, Genel af çıkarmadan, Silahını Bırakan Geçsin masası kurmadan bu mesele çözülmez.”
“Biz genel af çıkarır, Silahını Bırakan Geçsin Masası kurarsak, emperyalistler boş mu duracak?”
“Efendiler önce sizin genel af çıkaracak , Silahını Bırakan Geçsin Masası kuracak yüreğiniz olsun, sonra emperyalizmi düşünün…”
“Bu sorunu böyle çözdük, diyelim ya diğer sorunları nasıl çözeceğiz?”
“Diğer sorunların çözümü de, kazanmayı bilmenize bağlı… Efendiler, CHP’yi çıkarcılardan, Fethullahçılardan ve Diyanetçilerden temizlemekle işe başlayabilirsiniz…”
“Bunu nasıl yapacağız?”
“Efendiler, Cumhurbaşkanlığına, Ak Parti adayına rakip olabilecek ve hatta seçimi kazanıp Cumhurbaşkanı seçilecek bir aday gösterirseniz, herkesin çıkarı bozulur… Birde Belediye Başkanlıklarına kazanabilecek aday gösterir, dava adamlarından oluşan bir kadroyla partiyi takviye ederseniz; Çıkarcılara da, Fethullahçılara da, Diyanetçilere de yol görünür!”
“Cumhurbaşkanına kimi aday gösterelim?”
“Cüneyt Arkın’ı gösterin…”
“Şaka mı yapıyorsunuz?”
“Hayır efendiler, şaka yapmıyorum!.. Cüneyt Arkın politikacı değil. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, hem politikadaki acemiliğini giderir, hem de o zamana kadar yıpranmaz. Başka kimi aday gösterseniz o zamana kadar yıpranır… ”
Bu durumda; “Parti örgütleri, paraşütle gelen adaylara sıcak bakmazlar… Cumhuriyetçi ve Ulusalcılar da Atatürkçü bir mücadele geçmişi ararlar. Atatürkçü mücadele geçmişi olmayan bir aday yerine, bir kadın aday gösterip Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmeyi daha doğru bulurlar!..” denilebilir.
“Efendiler, halkın oy verdiği bir seçimi kazanmaktan daha önemli ilke, mücadele ya da savaş yoktur… Cüneyt Arkın’ı aday gösterir ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanır, Ak Parti’yi yenerseniz; bununla birlikte pekçok şey de kazanırsınız.”
“Ya kaybedersek?..”
“Kaybederseniz, hem galip sayılır, bu yolda mağlup durumunda kalırsınız, hem de Ak Parti’den daha radikal Halifelik Örgütlerinin iktidara gelmesini önlersiniz..”
“Bizden olmayan bir adayla kazanırsak , gerçekten kazanmış mı oluruz?”
“Efendiler, bir İslam ülkesinde, sürekli başarısızlık ve kaybetmekten daha kötü bir durum olmaz… Sürekli kaybetmek ise Afganistan tipi bir karanlığa kucak açmak ve ülkeyi Ortaçağ karanlığına gömmektir. Bu şartlarda, CHP’nin ve Türkiye’nin bu durumunda, Cüneyt Arkın’dan daha iyi bir Cumhurbaşkanı adayı yok!.. Var mı?”
“Ya Cüneyt Arkın aday olmak istemezse, ne yapacağız?”
“Efendiler, Cumhurbaşkanlığına aday olmak bile büyük bir şereftir. Cüneyt Arkın gibi büyük bir sanatçı , sizin Cumhurbaşkanı adayınız olmayı bile kabul etmezse;
bu,sizin ipinizle kuyuya inilmez demektir… Bu takdirde sizin siyaset sahnesinde bulunmaya hakkınız yoktur!.. Partinizi kapatmanız, Siyaseti bırakmanız gerekir.”
“Anamuhalefet görevi de önemli bir görev değil mi?”
“Değil… İktidar olması mümkün olmayan anamuhalefet, tahta iskelete eski elbiseler giydirip korkuluk dikmeğe benzer… Siyasette korkuluk olmak,, en kötü, en yanlış siyasettir.”
“Kabul… Cüneyt Arkın, halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanımız olsun!”
“Efendiler, Cüneyt Arkın’ı aday gösterin ve ne yapın edin kazanın!..
Haydi, bir kere de yüzümü kara çıkarmayın!…“
2012-10-22, Rıza GÜNER
Cüneyt Arkın’dan daha iyi bir Cumhurbaşkanı adayınız var mı?
Cüneyt Arkın’dan başka bir Cumhurbaşkanı adayı olmamalı.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
1919 – 1922 arasında Kurtuluş Savaşı yapılırken, Atatürk’e karşı çıkmak, söylediğiniz gibi gerçekten de vatana ihanetti… Çünkü vatan, Atatürk’ün yana olmak, yaptığı mücadeleye katılmaktan ibaretti.
Ama, bir kez Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan, devlet kurulduktan ve iyi kötü bir yönetim biçimi, yönetenler ve yönetilenler ortaya çıktıktan, Atatürk devlet başkanı ve cumhurbaşkanı olduktan sonra Atatürk’e karşı olmak, siyasal bir tercihten ibarettir. Bir devlet başkanına , bir Cumhurbaşkanına karşı olmak vatana ihanet olarak kabul edilemez.
Hele ölen bir lidere ve Cumhurbaşkanına karşı olmak, “Atatürk olsaydı… Atatürk şöyle, Atatürk böyle yapmıştı… Atatürk şöyle çözmüştü!..” gibi, bir ülkeyi ölülerle, ölülerin sağlıklarında yaptıkları gibi yönetmeye ya da yönetmeyi savunmaya karşı olmak, bu dünyada yaşamanın zorunlu gereğidir… Ve asla ihanet değildir.
“Bu memleket ölmüş bir liderin yönettiği gibi yönetilemez… Bildiği ve inandığı gibi de yönetilemez… İlkeleriyle de yönetilemez… Hata ve yanlışlarıyla da yönetilemez!..” demek, hala yaşıyor olmaktan ibarettir.
Ölen bir lideri HİÇ ÖVMEDEN, HİÇ YERMEDEN yaptığı her şeyi sorgulamak, doğrusunu yanlışını titizlikle bulup ortaya çıkarmak, başarılarını olduğu kadar başarısızlıklarını ortaya sermek de hala yaşamanın belirtisidir.
Eğer, ölülerin yaşadığı dönemi sorgulamaya, eleştirmeye; yanlışlarını, hatalarını, suçlarını söylemeye hakkımız yoksa; hiçbir şeye hakkımız yoktur… Demek ki; hala Ortaçağ’dan, hala İlkçağ’dan kurtulmamışız… Ortaçağda, İlkçağda; “ölüye sadakat istenmez miydi?”
“Sen, ölüye neden sadakat istiyorsun Kılıçdaroğlu?”
Atatürk, çok büyüktü, çok yiğitti, çok kahramandı, çok büyük bir asker, çok büyük bir devlet adamıydı!.. Buna hiç kuşku yok… Ama 10 Kasım 1938’de öldü… Jül Sezar’ın cenazesinde Antonyüs’ün dediği gibi; “BİR İNSANIN BÜTÜN İYİLİĞİ KENDİSİYLE BİRLİKTE ÖLÜR… BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİ İSE ADI ANILDIĞI SÜRECE ANILMAYA DEVAM EDER!..”
Atatürk için bu gerçeği değiştiremezsiniz… Değiştirmeye kalkarsanız; ya insanları iki yüzlülüğe, yalancılığa, yalakalığa zorlarsınız, ya Ortaçağ ve İlkçağ’daki gibi en kötü bağlılığa…
Doğrusu, ölen lider kim olursa olsun, ölenin yerine yeni bir seçmek ve gelecek için elinizden gelen iyiliği yapmaktır.
Evet… Sayın Kılıçdaroğlu; Atatürk öldü… Ya Atatürk’ün bıraktığı boşluğu doldurun ya 80 millyonluk ülkede Atatürk’ün yerini dolduracak BİR ADAM ARAYIN!..