Atatürk’ün milliciliği anti-emperyalistliğindendir

YILDIRIM KOÇ

Atatürk’ün milliciliği anti-emperyalistliğindendir

Atatürk, insanlığın gelişiminde önemli aşamalardan biri olan demokratik devrimin Türkiye’de gerçekleştirilmesinde belirleyici bir rol üstlendi.

Bu demokratik devrimin 1919 yılında Osmanlı’dan devralınan iktisadi, demografik, toplumsal ve siyasal yıkıntı mirası temelinde gerçekleştirilebilmesi bir mucizeydi.

Atatürk, 19 yıllık bir süreçte ilk kez, Müslümanların hakim olduğu bir ülkede
anti-emperyalist temelli bir demokratik devrim gerçekleştirdi.

Atatürk’ün önderlik ettiği demokratik devrim, kapitalizmin gelişmesinin ürünü değildi; emperyalizmin baskı ve sümürüsüne karşı verilen mücadele temelinde gelişti.

Demokratik devrimin “milli” niteliğinin kaynağı burjuvazinin sınıfsal çıkar ve talepleri değil, anti-emperyalist mücadeleydi.

Rum ve Ermeni saldırılarına karşı Müslümanların yerel düzeydeki direniş eğilimleri, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki bir süreçle, emperyalizme karşı
milli mücadeleye ve ardından kapsamlı bir demokratik devrime dönüştürüldü.

Atatürk‘ün bağımsızlık tutkusu, O’nu tutarlı bir anti-emperyalist yapıyordu.
1 Aralık 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma, bu tavrını çok güzel sergilemektedir:

  • “Biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emek erbabıyız, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla, her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur, hakkı yoktur… Efendiler, biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız.” (ATABE, Cilt 12, 2003, s.121)

Mustafa Kemal Paşa, dünyadaki gelişmeleri ve dengeleri çok iyi izleyen bir devlet adamıydı. Emperyalizme karşı verilen başarılı mücadelenin dinamiklerini iyi kavramıştı. 22 Ekim 1920 tarihinde Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri
Halk Komiseri Çiçerin’e yazdığı mektuptaki kavrayış son derece önemlidir:

  • “Kesin olarak inanmaktayım ve bu inancımı yurttaşlarım da paylaşmaktadır ki, bir taraftan Batılı emekçiler, diğer taraftan köleleştirilen Asya ve Afrika halkları, bugün milletlerarası sermayenin, onları birbirine kırdırmak, köleleştirmek ve efendilerinin azami kârı için onları kullandığını anladıkları ve sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleştiği gün burjuvazinin iktidarı son bulacaktır.” (ATABE, Cilt 10, 2003, s.64)

Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz 1922 günü yaptığı konuşmada, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın mazlum milletlerin kurtuluş mücadelesinin güç ve esin kaynağı olduğunu şöyle ifade ediyordu:

  • “Türkiya’nın bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiya’ya ait olmadığını, bütün arkadaşlarımız ifade etmiş iseler de, bunu bir defa daha teyit etmek lüzumunu hissediyorum. Türkiya’nın bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.
    Türkiya, azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği dava, bütün mazlum milletlerin, bütün Doğu’nun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiya, kendisiyle beraber olan Doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.” (ATABE, Cilt 13, 2004, s.136) 
    (AYDINLIK, 19.11.12) 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir