Emin Çölaşan : Kıvılcımlar ve Alevler..

 

Emin ÇÖLAŞAN
SÖZCÜ, 28.10.12

 

Sevgili okuyucularım,

Şimdi ben burada Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak’ın ismini verdiğimde, pek çoğunuzun kulağına doğal olarak yabancı gelecek.

O bir bilim adamı idi. Geçmiş yıllarda Çalışma Bakanı olarak görev yaptı, 1974-1975 yıllarında Başbakan oldu. Şimdi O’nun kitabında anlattığı, belki çoğunuzun gözlerini yaşartacak küçük bir olayı sizlere özetle aktarmak istiyorum.

Yıl 1923. Cumhuriyet henüz ilan edilmiş. Eğitim kurumlarımız yetersiz. Devletin elinde ülkeyi kalkındıracak, iyi eğitim görmüş insangücü yok. Fakir devletin parası da yok. Buna karşın Atatürk, bursları devlet tarafından karşılanmak üzere yurtdışına öğrenci göndermeye karar veriyor. Şimdi rahmetli Sadi Irmak’ın anlattıklarına bakalım:
“1923 yılı sonlarında İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm:

  • “Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”

Allah Allah dedim, ülke yıkık dökük. Her yer virane… Bu durumda Avrupa’ya talebe göndermek lüks gibi gelen bir şey. Ama şansımı bir denemek istedim… 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış…Vakit geldi. Sirkeci Garı’ndayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmeyeceğime karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii (dağıtıcısı) ismimi çağırdı:

“Mahmut Sadi, Mahmut Sadi…”
“Benim” dedim.
“Telgrafın var.”
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:

  • “Sizleri (yurtdışında okumaya) bir kıvılcım olarak yolluyorum,
    alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal.”

Bunu okuyunca düşündüklerimden utandım… “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman neler hissettiğini sezebilen ve ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gittim, ülkeme alev olarak döndüm.
İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum, Kürsü Başkanı oldum.
Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım!”
Bu ülke bugünlere öyle rahatça gelmedi. Şimdi o alevleri söndürmeye yelteniyorlar!

* * *

Aradan uzun yıllar geçti, AKP isimli bir parti ne yazık ki iktidar oldu. Şimdi bütün amaçları

o Atatürk’ü belleklerden silip unutturmak ve
O’nun sayesinde elde ettiğimiz kazanımları yok etmek!

Ders kitaplarından onun ismini boşuna çıkarmıyorlar.

Ulusal bayramlarımızın kutlanmasını boşuna yasak etmediler.
Sırasıyla 19 Mayıs 1919, Atatürk Samsun’a ayak basıp direnişi başlatıyor…
23 Nisan 1920, Meclis açılıyor… 30 Ağustos 1922, vatana ayak basan düşman ordusu püskürtülüyor… Ve 29 Ekim 1923, Cumhuriyet ilan ediliyor.

Bırakın bu ulusal bayramlarda kutlama yapmayı bir yana,

  • İnsanların bu bayram günlerinde Atatürk anıtlarına çelen koyması,
    çiçek bırakması bile yasaklandı!

Cumhuriyet Bayramı bazı valilikler tarafından hiç utanmadan ve alay edercesine pastanede kutlanıyor!

Yarın Cumhuriyet Bayramı. Çankaya Resepsiyonu’nda türbanlı eşleriyle birlikte bayramı onlar kutlayacak!..

Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ve komutanlar, türbanlıların önünde eğilip saygılarını sunacaklar.

Yarın Çankaya’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün makamında, ilginç ilk’ler yaşanacak!

Çok doğru bir söz vardır, kime ait olduğunu bilmiyorum… Ve aynen şöyledir:

Ey Türkiye, Atatürk’ü Allah’a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk’e.”

YARIN BÜYÜK GÜN OLACAK

Sevgili okuyucularım,

Milletimizin onbinlerce yurtsever insanı yarın (29 Ekim 2012) saat 11’de Ankara’da, Ulus Meydanı’ndaki 1. Büyük Millet Meclisi binası önünde toplanıp Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayacak.

Ankara Valisi, hükümetten aldığı emir doğrultusunda bu kutlamaya da yasak getirdi.
Yarın orada ne olacağını bilmiyorum ama hükümeti burada uyarmak istiyorum:
Orada toplanacak olanlar terörist değil, eşkıya değil, bölücü hiç değil. Polisle çatışmaya niyetleri de herhalde yoktur. Ben hükümetin yerinde olsam, o kutlamaya karşı tavır almazdım.
Tayyip, yasaklama kararı için “İstihbarat geldi de o yüzden yasaklandı” diyor.
Oysa hiç ilgisi yok.
Amaçları tüm ulusal bayramlarda olduğu gibi Cumhuriyet Bayramı’nda da kutlamaların yasak edilmesidir.
Peki ulusal bayramlarımız nasıl kutlanacak?
O bayramları yok edip milletin belleğinden kazımak isteyenler tarafından göstermelik olarak mı?
Hiç olur mu?

* * *

Bildiğim kadarıyla yarınki kutlamalarda siyasi afişler açılmayacak, parti bayrakları
kullanılmayacak, işin içine siyaset sokulmayacak. Sadece Türk Bayrakları ve Atatürk posterleri olacak.
Güneydoğu’da PKK kutlamaları serbest! Kürdistan paçavraları, Apo posterleri açmak da serbest!
Ama Ankara’da Cumhuriyet’i kutlamak yasak!
İşin ilginç bir yanına da burada değinmek isterim:
İktidarın stepnesi, koltuk değneği konumunda olan MHP Genel Başkanı “Milliyetçi (!)” Devlet Bahçeli, bu konuda da AKP’ye destek vermeyi ihmal etmedi. Yarınki toplantı için bakınız neler dedi:

  • “Bu yürüyüş ülkenin bölünmesine neden olacaktır. Bazı sivil toplum kuruluşlarının, Ortadoğu’daki bazı özentilere heveslenerek halk yürüyüşü yapıyoruz diye Türkiye’yi bir krize sokmaları doğru değildir!” (Devlet Bahçeli)

Aferin Devlet Bey’e!
Ama bu şahsın dünyadan haberi yok.
AKP yandaşlığı nedeniyle söylemek zorunda bırakıldığı şu sözler, neresinden baksak gülünç.
Hiçbir şeyi anlamamış, hiçbir şeyin farkında değil.
Bu şahıs MHP’nin başında daha fazla kalmamalıdır.
4 Kasım günü yapılacak kongrede veda edip gitmesi ve siyaset sahnesinden
silinmesi, partisi için en hayırlı, AKP için ise en üzücü olay olacaktır.

Evet, yarın Ankara sizleri ve hepimizi bekliyor.
Hep birlikte orada olacağız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir