AKP’nin YSK operasyonu hangi amaçla başladı?

 

AKP’nin YSK operasyonu hangi amaçla başladı ??

Seçimlerin anayasal güvence altında yapılması, demokrasinin önemli
ilkelerindendir. Kural koyucunun yasalarla da olsa seçimlerin temel
ilkeleriyle oynanmaması için, anayasanın nitelikli çoğunluğa dayalı,
gerektiğinde halkın oyuna dayalı, zor değişim kurallarına başvurulmuş,
konu anayasa koyucuya bırakılmıştır.

O zaman egemen siyasetin formülü de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır;
seçimlere egemen olmak için koşullara göre anayasa ile oynamak
Şu “darbe Anayasası” olduğu için yenisi istenilen 1982 Anayasası’nın,
üzerinde en çok ve sıklıkla oynanan kuralları da -doğrudan ya da
dolaylı- seçimlerle ilgili olmuştur. ANAP tarafından yapılan ilk
Anayasa değişikliği seçimlerle ilgilidir. AKP de bir yandan “yeni
anayasa”
da ısrar ederken diğer yandan yürürlükteki Anayasa’nın seçim
hükümleriyle oynamaktadır.

Birinci değişiklik, yerel yönetim seçimlerinin erkene alınmasıyla
başlamış, Cumhurbaşkanı’ndan geri dönünce yeni arayışlara
girişilmiştir. İkinci değişiklik önerisi, seçilme yaşının 18’e
düşürülmesidir. 2012 yılının ikinci yarısına sıkıştırılan üçüncü
değişikliğin ise Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yapısı ile oynanarak
yapılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Seçimler ve halk oylamaları, anayasal güvence altında olduğu gibi,
genel yönetim ve denetim yönlerinden de “yargı” güvencesi altındadır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bu güvencesi, seçimlerin başlamasından
bitimine kadar, yüksek yargının (Yargıtay ve Danıştay) kendi üyeleri
arasından seçtiği YSK’ya teslim edilmiştir. Bu yapıya eleştiri, tıpkı
Anayasa Mahkemesi ve HSYK’de olduğu gibi, “demokratik meşruiyet”
yönünden yapılmaktadır.

Kamuoyuna yansıtıldığı kadarıyla, AKP bu yapıyı değiştirerek, YSK
içine TBMM’de temsil edilen partiler tarafından seçilmiş kişileri
yerleştirmek istemektedir. Toplumsal tepkiyi görmek amacını da taşıyan
ilk adım birçok yönden tartışma konusu yapılmıştır.
Tartışmaların başında, seçimin yönetimi ve denetiminin iktidar partisi
tarafından ele geçirilmesi gelmektedir. HSYK ve Anayasa Mahkemesi için
ortaya atılan “katılım yoluyla demokratikleştirme” gerekçesi YSK için
de kullanılmaktadır. İlk iki kurumdaki demokratikleşmenin sonuçları
ortadadır; tam anlamıyla ele geçirme olmuştur. AKP’nin demokrasi
anlayışı, bu kurumlara fazlasıyla damgasını vurmuştur.

İkincisi, demokratikleşmenin “çoğunluk” esasına teslim edilmesidir.
AKP’nin “ileri demokrasisi”, “çoğulculuk” ilkesini bilerek ve
isteyerek saf dışı bırakmakta, çoğunluğu da yalnızca iktidar partisi,
yani kendisi ile özdeşleştirmektedir. Bu iki konunun hedefi açık ve
net olarak bellidir; seçimlerin denetimini yargının elinden, AKP
keyfiliğine almaktır. Burada, ilginç olan, AKP’nin yönlendirdiği,
kadrolaştırdığı, güdümüne soktuğu yargıya bile güvenmemesidir.
Cumhuriyet’i dönüştürmeye kalkan bir partinin, “gölgesinden koktuğu
günler”
e doğru evrildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

YSK’yi ele geçirme operasyonunun, AKP ile sınırlı olmayan bir başka
boyutu daha da anlamlıdır: Hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, hem genel
ve yerel seçimleri, hem halkoylamalarını, hem de parlamentoyu büyük
partilerin sahipliğinde gören tehlikeli anlayış… Başka bir
benzetmeyle, ortağı olmaktan mutlu oldukları ABD gibi, hangisi
iktidara gelirse gelsin kapitalizme hizmette kusur etmeyen iki partili
anlayış… Kızdıkları 12 Eylül darbe yöneticilerinin %10 barajına
sığınarak, büyükler dışındaki tüm partileri yok sayan anlayış…
Seçimler de onların, politika da onların, parlamento da onların,
devlet de onların… Büyükler yönünden, diğer partilerin ve farklı
politikaların kıymeti harbiyesi yok. Haliyle halkın da seçimler
dışında kıymeti harbiyesi yok.

Büyüğün küçüğü, çok olanın herkesi yönetmesi anlamına gelen ilkel
demokrasi çoktan terk edilmesi gerekirken, fiili durum eski
alışkanlıkları daha da ilkelleştirmeye doğru gidiyor. Bu gidişin,
büyükler yerine, bazı büyüklerin herkesi yönetmesine doğru
yönelmesinde AKP tüm kozlarını kullanmaya kararlı gözüküyor.
YSK operasyonu ile seçimlerin yönetimini ve denetimini de ele geçirdikten
sonra, halkın “oyu”nun, iktidarın “oyunu”nun bir parçası olması da
kaçınılmaz.

Yeni anayasa sözü verip, 2012 yılının ikinci yarısına seçimle ilgili
üç anayasa değişikliğini sıkıştırmak isteyen politika, ne teknik
gerekçelerle ne de demokratik gerekçelerle açıklanabilir.

  • Tuz hapşırırsa seçim sakatlanır, 
    seçim sakatlanırsa tuz kokar, tuz kokarsa…

Ali Rıza Aydın
odatv
, 27.10.12 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir