Mustafa Balbay; Yargıtay’dan Dönmez!

Mustafa Balbay
ankcum@cumhuriyet.com.tr

Yargıtay’dan Dönmez

Balyoz davasında verilen hüküm, Silivri yargılamalarının nasıl yapıldığını da ortaya koydu. Durum şöyle özetlenebilir:

Dava açılırken kesinleşen karar 21, Eylül günü açıklandı!

Davayı sonuna dek destekleyenler bile, şu 2 saptamayı yüksek sesle dile getirmek durumunda kaldılar:

1- Biraz ağır olmuş…

2- Biraz özensiz olmuş…

Oysa hukukta, özellikle ceza hukukunda “biraz” diye bir şey olmaz.

Matematikte toplama ya da çıkarma işlemini düşünün. Biraz yanlış diye bir şey olur mu? Yapılan işlem ya yanlıştır ya doğru.

İki kere iki dört eder, bilemedin beş, ama altıyı geçmez, diye bir cümlenin mantığı olabilir mi?

Bizdeki hukuk tartışmalarında oluyor.

***

Balyoz davasındaki usul hataları için “E o kadar da olur” diyenlerin yaptığı yorumlar, yukarıda verdiğimiz örnekten daha mantıklı değil.

Oysa ceza yargılamalarında usul, esasın kapısıdır.

Bahçe kapısını mutfağa taktığınızda, “Ben bu kapıyı açarsam bahçeye çıkarım” diyebilir misiniz?

Bir futbol maçında, topun çizginin içinden mi dışından mı çıkarıldığı niçin uzun uzun tartışılıyor?

Çünkü gol sayılabilmesi için topun çizgiyi tam geçmesi, vuruşun da kimseye faul yapmadan ve el değmeden yapılması gerekiyor.

Örnekleri uzatmamızın nedeni, usulün, yargılama kurallarının ne kadar önemli olduğunu, memlekette konuşulan her dilden aktarmak.

Medyadaki tartışmalarda kim konunun bu yönünü öne çıkarsa, çoğunlukla şöyle bir karşılık alıyor:

“Bunlar tamam da sen davanın özüne gel…”

Eğer Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsak, yargılama usulü davanın en az özü kadar önemli. Bir suçun işlendiğine dair çok somut, hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek bir delilin bile usulüne uygun olarak mahkemeye getirilmemesi nedeniyle dosyadan çıkarıldığı pek çok dava vardır. Hukuk tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Balyoz davasında, hukukiliği tartışmalı olan deliller tartışmaya dahi açılmadı.

Bu aşamadan sonra kamuoyunun önüne şu konulmak isteniyor:

“Daha Yargıtay aşaması var. Bu dosya Yargıtay’dan döner.”

Döner mi?

Aklımızdan geçenleri Rıza Türmen çok net ifadelerle dile getirdi.

Türmen’in 26 Eylül’de Cumhuriyet’e verdiği demeçten altını çizdiğimiz bölümleri aktaralım:

“Yargı süreci bitmemiş diyorlar. Bu bir aldatmacadır. Şov yargılamalarda sonuç bellidir. Sonuç değişmeyecek. Yargıtay böyle bir şeye cesaret edebilir mi? Adil yargılama olmamıştır diyebilir mi? Bugünkü kompozisyonuyla imkânsız bir şey…

Bu yargılamaların özelliği şudur; karar önceden bellidir. Hâkimler bu kararı bilirler, onu uygularlar. Yargılamanın amacı, gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, kamuoyuna mesaj vermektir, bir ikazda bulunmaktır, gözdağı vermektir.”

***

Türkiye’de hukukun nasıl işlediğini, Avrupa’daki durumu çok iyi bilen Türmen’e göre bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) döner.

Bu saptamanın gösterdiği gerçek şu:

Bugünkü tabloda Türkiye içinde hukuk aranamaz.

Hukuk mücadelesini bu gerçeği gözardı etmeden yapmak gerekiyor. Bu durum karamsarlık nedeni de olmamalı. Ben de “Ankara’da yargıçlar var”demeyi çok isterdim. Öyle değilse, hukuk mücadelesini ona göre biçimlendirmeli.

Ne yapmalı?

Benim hukuksuzluğum bana, senin hukuksuzluğun sana demeden bütün hukuksuz yargılamalara karşı çıkmalı. Bıkmadan, usanmadan halka anlatmalı.

Ankara-Silivri yargılama hattının, hukukun çiğnendiği tüm davaların kabul edilemezliğini haykırmalı.

Hukukun kaynaklarından başlıcası, halktır.

Böylesi ortamlarda hak aramanın, haklı olmanın yolu, halkla olmaktan geçer.

29 Eylül 2012 – Cumhuriyet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir