a> 1951′ de doğmuşum. İlk ve ortaöğretimim Malatya’da… Yüksek eğitimim, o zamanlar adı Basın ve Yayın Yüksekokulu olan İletişim Fakültesi’nde Ankara’da…
Alevilere iş verilmediğini, Alevilerin açlığa mahkum edildiğini okulu bitirdikten ve 12 Eylül’den sonra öğrendim.
İlhan Selçuk ve diğer Bekçi Murtaza Atatürkçülerini tanıdktan sonra; Tevfik Fikret ve Emile Zola tavrı takındım.
Her gerçeği olduğu gibi kabul ediyor ve hiçbir gerçeğe karşı görüş ileri sürmüyorum. Tevfik Fikret gibi, “YALANIN YOK OLMASINA/ YALNIZCA İKİ YÜZLÜLÜKLE APTALLIK AĞLAR” diyorum.
Saygılar…[/caption]
ÇÖZÜM İÇİN ELLİ ALTMIŞ BİN KİŞİNİN ÖLMESİNDEN YOLA ÇIKILMALI!
Özellikle son günlerdeki olaylar, milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılması ile başlayan süreç, her şeyi propaganda derecesinde basitleştirmiş… Sanki, hiç kimse ölmemiş gibi, “aman propaganda oldu, olmadı tartışmaları ” yapılmıştır.
Elli altmış bin kişinin ölmesi de, bu olay böyle sürümcemede kalırsa, bundan sonra da bir o kadar insanın öleceği, kimse tarafından umursanmamaktadır.
Oysa, elli altmış bin insanın değil, elli altmış kişinin ölmesi durumunda bile, her devlet ciddi tedbirler almak, radikal uygulamalar başlatmak zorunda kalır… Ne var ki, burası Türkiye ve şimdiye kadar ölen elli altmış bin kişinin elli altmış kedi kadar bile değeri yok!..
Önce, insan hayatına değer vermeyi bilmek gerekmektedir…
İngiltere’de İRA’nın başlattığı cinayetlerde ölenlerin sayısı yüzü bulduğunda, genel aftan referanduma varıncaya kadar “devlet ve büyük devlet olmanın sorumluluğuna dair her şey tarışılmaya başlandı.
Ölü sayısı 1000’i bulduğunda ise; ard ardına birkaç kere referandum yapıldı.
Ama kimse; “BİRLEŞİK KRALİYET ORDUSUNU TERÖRLE MÜCADELENİN İÇİNE SOKMAYA” ya da içine çekmeye çalışmadı.
Kimse; “Birleşik Kraliyet Ordusu ne güne duruyor?.. Bir avuç teröristin hakkından gelsin!” demedi.
Kimse; “YA VER KURTUL YA VUR KURTUL” demedi.
Kimse; önce, ” ya ver kurtul, ya vur kurtul!” dedikten sonra, “TABİİ Kİ, VUR KURTUL!” deyip binlerce, on binlerce milyonlarca insanın vurmanın hesaplarını yapmadı.
Kimse; “TERÖRİSTLER ADAM ÖLDÜRÜYORSA, DEVLET DE ADAM ÖLDÜRSÜN!” demedi.
Aksine herkes; “DEVLET ADAM ÖLDÜRMEZ ŞARTINA” uyulmasını istedi…
Ve “Devlet adam öldürmez şartına” uyulduğu için, devletin teröristlerle görüşmemeye, teröristlerle masaya oturmamaya hakkı oldu. Genelkurmay Başkanları, Başbakanlar ve Kraliçe, kendi ülkelerinde hep dimdik kaldılar, kimse diz çökme ihtiyacı duymadı.
50-60 bin kişi öldükten sonra, bir elli altmış bin kişinin daha ölmemesi için, “ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLÜRSE KARDIR!” demek gerekmektedir.
ONUR ÖYMEN, BU MESELENİN ÇÖZÜLMESİNİN YÜZ BİNLERCE KİŞİNİN ÖLDÜRÜLMESİNDEN BAŞKA ÇÖZÜMÜ OLMADIĞINI İDDİA ETMİŞ!..
Uzun ve gereksiz konuşmasında, “Kandil Türkiye’den 60 km. uzaklıkta, TSK’nın da Nato’nun ikinci büyük ordusu olarak 60 km uzaklıktaki Kandil’e sefer düzenleyecek gücü olmalı… CHP de, Kandil’e askeri bir taarruz başlatıp terörü kökten bitirmeyi savunmalı,” demiş.
Bunca laf, yalansız yanlışsız olmazdı. Onur Öymen, Kandil’le Türkiye arasındaki uzaklılığı 450 kmden 60 kmye düşürmekle ilk yanlışı yapıyor.
TSK’nın Nato’da Yunanistan’la kendi aleyhine 7/10 oranına,
İsrail’le 1/10 oranına bağlı olduğunu bilmezlikten duymazlıktan geliyor ve Nato’nun ikinci büyük Ordusu fikrinin Enver Paşa Kafası olduğunu idrak etmiyor.
Kandil’e Türkiye’den sefer düzenlemenin dünyanın en büyük, en kudretli ordusu olan ABD’ye bile zor geldiğini ve bu nedenle 1 Mart Teskeresinin ABD aleyhineymiş gibi çıkarıldığını.
Türkiye’den Kandil’e bayrak dikmeye gitmek, ya da Kuzeyden Irak’a girmek ABD’ için bile 50 bin askerin canına mal olacaktı.( ABD’li uzman stratejistlerin görüşü!”)
Bu nedenle ABD, “aman 1 Mart Teskeresini aleyhimize çıkarın, hem erkeklik sizde kalsın, hem Onur Öymen gibi Amerikancılarınız kendilerini vatansever hissetsinler!” demiş ve 1 Mart teskeresini kendi aleyhine çıkartırmıştı.
Kuzeyden Irak’a girmek ve Kandil’e bayrak dikme mecerası, Enver Paşacılığın ne kadar güçlü olduğunu göstermenin yanında Türkiye için beş yüz bin civarında insanın hayatına mal olur.
Bu nedenle, Onur Öymen’in çözümünü kendisne iade edelim ve “Onur efendi kolaysa sen git!” demek gerekmektedir.
Bu sorunun çözülmesi; bu sorunun elli altmış bin kişinin öldüğü bir içsavaş durumu kabul edilmesine, devlete karşı işlenmiş bütün suçlar için bir genel af çıkarırılmasına ve Habur gibi sınır kapılarına Silahını Bırakan Geçsin Masası kurulmasına bağlıdır.