Felaketin Gerekli Kıldığı Yazı
Ancak Taksim’den sonra tüm yurda yayılan olaylar ve bilhassa Sayın Başbakan’ın bunlar karşısında takındığı tavır öyle bir hal aldı ki, tüm bunlar karşısında köşeme çekilip sadece kendi bilimimi yapmak, öncelikle öğretmenlik ve bilim insanlığı vasıflarına yakışmazdı. Onun için fırsat bulduğum küçük bir arada gene yazı başına oturdum.
Bu yazının konusu Tayyip Bey’in tüm milletine karşı gerçekleri bırakın çarpıtmayı,
artık kırıp dökmesinin yarattığı felakettir.
Sayın Başbakan’ın asabi durumu, kendisinin tamamen kontrolden çıktığını göstermekte ve bu haliyle ülke yönetiminde tek karar verici olmasının ülkemizi ve milletimizi fevkalade ciddi bir tehlikeye attığını ortaya koymaktadır. Sayın Başbakan’ın
dile getirdiği gerçekdışı olgular artık o hale gelmiştir ki, uygar dünya bunlara gülmektedir.
uygar insanlar da bunlara kasıklarını tuta tuta gülerlerdi.
Şu en son söylediğine bir bakın: “Doğum kontrolüyle halkımızı kısırlaştırdılar.”
İnsan böyle bir zırvalığı, böylesine insanlık düşmanı, böylesine gerçekdışı bir ifadeyi dile getirmeden iki saniye düşünse bunun ne kadar saçma sapan bir laf olduğunu görür. Doğum kontrolü, bütün uygar dünyanın önce kendisine uyguladığı bir tedbirdir çünkü, bu kontrol yapılmazsa, fazla değil, bir yüzyıl sonra bu gezegende insanlar açlıktan birbirlerini yiyeceklerdir.
Düşününüz ki daha dedelerinizin neslinin dünyaya geldiği yıllarda dünya nüfusu bugünkünün üçte biriydi. Geometrik artışla bu bugün 7 milyardır ve yüzyıl sonunu beklemeden 9 milyara çıkacağı hesaplanmıştır.
Tayyip Bey gibi saçma sapan bir ithamı yapan bir insana sorarlar :
“Beyefendi, acaba bizi kısırlaştıranlar önce kendilerini kısırlaştırmadılar mı?
Bunun sebebini acaba lûtfedip düşündünüz mü?”
Sonra aslında ortada kısırlaştırma falan değil, sadece kontrol vardır.
Ama kısırlaştırmayla kontrolü birbirinden ayıramayan,
kontrolün neden gerekli olduğunu elbet bilemez.
Acep Tayyip Bey Malthus’u duymuş mudur?
Dan Brown’ın son kısmı İstanbul’da geçen son romanı Inferno (Cehennem)
İngilizcesi ile birlikte aynı anda Türkçe olarak da yayımlandı.
o romanda Tayyip Bey dünyada nüfus patlaması diye ölümcül bir sorun olduğunu öğrenir. Öğrenir de, anlar mı?
Sanıyor ki kendisine karşı olanlar solculardır ve hiç sıkılmadan ülkemizin
genç ve yetenekli sanatçısı Mehmet Ali Alabora’yı hedef gösteriyor.
Haydi, diyelim Mehmet Ali Alabora solcudur; herhalde hiç kimse beni solculukla
itham edemez: Okuyup yazmaya başladığımdan beri hep sol düşünceye
karşı olmuşumdur.
Sayın Başbakan, ben de size de, temsil ettiğiniz düşüncelere de, partinize de karşıyım.
Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi olduğunu Taksim olaylarından çok önce, sizler iktidara geldiğinizden beri yazıp çiziyorum.
Biraz düşünün neden? Üniversiteleri, arkadaşınız Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey ile birlikte, başlarına en bilimden uzak insanları getirerek, sayılarını eldeki imkânların karşılamasına mümkün olmayacak kadar artırarak perişan ettiniz.
Tek hedefiniz, kendinizden yana rektör üreterek Üniversitelerarası Kurul’u ele geçirmekti.
Bunu yüz binlerce öğrenciye kıymak pahasına yaptınız.
TÜBİTAK’ı beş paralık ederek, bu mümtaz kurumumuzu bilim düşmanı insanların eline terk ettiniz.
YÖK’ün başına arkadaşınız, eline geçen ilk fırsatta bilimsel olarak herhangi bir varlığı olmayan ve YÖK başkanlığı esnasında ahlâki değerleri tüm milletimizce dehşet içinde öğrenilmiş olan bir zatı getirdi.
YÖK Başkanı olarak o kurumumuzu istediğiniz gibi çökerttikten sonra O’nu taltif ederek bir de ülkemizi temsil edecek bir makama getirdiniz.
On kurucusundan biri olduğum Türkiye Bilimler Akademisi’ni (TÜBA) paçavraya çevirerek genç bilimcilerin şevkini kırmakla kalmadınız, dünyaya da bizleri rezil ettiniz.
Dünyanın en önemli bilim dergileri bunları sahife sahife yazdı. Hiç ders almadınız.
Yerim olsa daha da yazacağım, ama aynen iktidara geldiğiniz andan beri
gerek yetiştiğiniz ortam, gerekse de tahsilinizden beklediğim gibi,
sonunda kendinizi de dünyaya rezil ettiniz.
Siz hâlâ Taksim’deki iyi niyetli insanların tek dertlerinin üç ağaç olduğu sözünü
dünyaya anlatmaya çalışın.
Anlayacağınız dilde yazayım: