Müfredat
Ataol Behramoğlu
ataolbehramoglu@gmail.com
Cumhuriyet, 11.9.19Pazartesi gece geç saatte Çin’den geldim.
Bugün yazmayı tasarladığım yazının başlığı zihnimde hazırdı: Cumhuriyet okumak…
Fakat az önce gazete bayisinden Cumhuriyet’i alırken göz gezdirdiğim gazete başlıklarından “Sabah” adını taşıyanınkiyle irkildim: “Yerli ve Milli Ders Müfredatı.”
Hırsızlama okumayı sürdürerek alt başlıklara geçtiğimde irkilmem daha da arttı.
“Başkan” Erdoğan, “ders müfredatlarını özgürlükçü, demokratik, şeffaf ve objektif bir anlayışla yeni baştan hazırladık.” demiş.
“Başkan”… Bildiğim kadarıyla anayasada böyle bir unvan yok. Gazete böyle uygun görmüş. Cumhurbaşkanı’nın da itirazı olmadığı anlaşılıyor. Ne fark var diye düşünenler olabilir. Bence çok fark var. Yerli yerine oturmayan uydurmasyon “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni başkanlık sistemine dönüştürmek için Cumhurbaşkanı lafını büsbütün kaldırıp milleti başkan sözüne alıştırmak gerekiyor. Böylece bilmem kaçıncı Cumhurbaşkanı olmak yerine ilk başkan olmak, yeni bir devlet olarak kurulmakta oluşumuza kuşkusuz daha uygun düşecektir…
***
Asıl konuya geçmeden “müfredat” sözü üzerinde de biraz duralım… Sözcükleri, kökenlerini bilip hissetmeden kullanmaktan hoşlanmıyorum.
Arapça, Farsça, Latince bilmeden, kökenleri o dillerde olan sözcükleri kullanışımız bir çeşit ezberciliktir. Ezbere düşünüp ezbere konuşmak ise düşüncenin köksüz kalması, gelişmemesi demektir.
“Müfredat”a bakalım…
“Fert”, yani birey sözcüğünden türetilmiş olduğunu hissedecek kadar bilgim var. Nitekim Osmanlıca sözlükte “basit şeyler, bileşik olmayanlar/ toptan bilinen şeylerin ayrıntıları, birer birer sayılmışları” olarak açıklanıyor… Demek ki “ders müfredatı” derken, “öğretim – eğitim programının ayrıntıları”, “ayrıntılı öğretim – eğitim programı” demek istiyoruz… (TDK sözlüğünde “öğretim izlencesi” diye bir karşılık var, ama beğenmedim. İzlence aynı zamanda ve daha çok “temsil”, “sahne temsili” karşılığında kullanıldığı için burada iğreti duruyor.)
O da Arapça olmakla birlikte “ders” artık bizim de sözcüğümüz. Onu öğretim, eğitim sözcükleriyle, farklı anlam katmanlarında kullanmamız doğal. “Dersler başladı” dediğimizde “öğretim başladı”dan daha farklı, daha somut bir şey söylemiş oluyoruz… Buna karşılık bende karanlık çağrışımları olan, ilk kez kim ne zaman kullanmış bilmediğim “müfredat” sözünden kurtulalım isterim… (AS: Yetişek!)
***
Sonuçta ister istemez satın alsam da sayfalarını çevirmeye gerek görmediğim boyalı gazetenin giriş sayfasında “Başkan”; “özgürlükçü”, “demokratik”, “şeffaf” ve “objektif” olmaktan anladıklarını sıralıyor…
“Milletimizin inancını, insanımızın değerlerini hor gören ideolojik unsurlar” ders kitaplarından tümüyle temizlenmiş…
Nedir bu unsurlar, bilmiyoruz.
Hiçbir uygar, normal ülkenin okullarında insanlık değerlerini hor gören bir ders okutulmaz. Zaten böyle bir ders de olmaz.
Fakat “milletimizin inancı, insanımızın değerleri” gibi her bir ayrıntısı ayrı ayrı tartışılıp irdelenebilecek genellemeleri birer dogma olarak karşımıza çıkarıp karşısına “ideolojik unsurlar” gibi bir başka genelleme koyduğunuzda özgürlükçü değil baskıcı, demokratik değil demokrasi karşıtı, şeffaf (saydam) değil karanlıkçı, objektif (nesnel) değil subjektif (öznel) olursunuz.
“Başkan” devamla “uzun yıllar eğitim insanı formatlama, tek tipleştirme aracı olarak görüldü” diyor.
Açık olarak söylenmese de burada hedef tahtasında olan Atatürk döneminden Köy Enstitülerine, halkçı, ulusçu, toplumsalcı, aydınlanmacı bir eğitim anlayışıdır. “Eğitimde Cumhuriyet tarihimiz boyunca bize özgü bir gelenek oluşturamadık” sözü de “kindar ve dindar nesil yetiştirme” sözünün sahibinin ağzında, dile açıkça getirilememiş olsa da, bu gelenekten anlaşılması gerekeni gösteriyor.
***
Türkiye ve bütün dünya hiç kuşkusuz Cumhuriyetimizin kuruluş ve ilk yıllarından farklı bir yerdedir.
Hem sosyal bilim hem doğal bilim alanlarında öğretim-eğitim programlarının daha çoğulcu, daha kapsayıcı anlayışlarla hazırlanmaları gerektiği kuşkusuzdur.
Ama bunu başarmanın yolu bu program ya da “müfredat”ın tutucu, boğucu, dinci ve şoven bir “ideloji”nin boyunduruğu altına alınması değil;
– evrenselci,
– akılcı,
– aydınlanmacı
bir anlayışla hazırlanmasıdır.
Cumhuriyet, 11.9.19Pazartesi gece geç saatte Çin’den geldim.
Bugün yazmayı tasarladığım yazının başlığı zihnimde hazırdı: Cumhuriyet okumak…
Fakat az önce gazete bayisinden Cumhuriyet’i alırken göz gezdirdiğim gazete başlıklarından “Sabah” adını taşıyanınkiyle irkildim: “Yerli ve Milli Ders Müfredatı.”
Hırsızlama okumayı sürdürerek alt başlıklara geçtiğimde irkilmem daha da arttı.
“Başkan” Erdoğan, “ders müfredatlarını özgürlükçü, demokratik, şeffaf ve objektif bir anlayışla yeni baştan hazırladık.” demiş.
“Başkan”… Bildiğim kadarıyla anayasada böyle bir unvan yok. Gazete böyle uygun görmüş. Cumhurbaşkanı’nın da itirazı olmadığı anlaşılıyor. Ne fark var diye düşünenler olabilir. Bence çok fark var. Yerli yerine oturmayan uydurmasyon “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni başkanlık sistemine dönüştürmek için Cumhurbaşkanı lafını büsbütün kaldırıp milleti başkan sözüne alıştırmak gerekiyor. Böylece bilmem kaçıncı Cumhurbaşkanı olmak yerine ilk başkan olmak, yeni bir devlet olarak kurulmakta oluşumuza kuşkusuz daha uygun düşecektir…
***
Asıl konuya geçmeden “müfredat” sözü üzerinde de biraz duralım… Sözcükleri, kökenlerini bilip hissetmeden kullanmaktan hoşlanmıyorum.
Arapça, Farsça, Latince bilmeden, kökenleri o dillerde olan sözcükleri kullanışımız bir çeşit ezberciliktir. Ezbere düşünüp ezbere konuşmak ise düşüncenin köksüz kalması, gelişmemesi demektir.
“Müfredat”a bakalım…
“Fert”, yani birey sözcüğünden türetilmiş olduğunu hissedecek kadar bilgim var. Nitekim Osmanlıca sözlükte “basit şeyler, bileşik olmayanlar/ toptan bilinen şeylerin ayrıntıları, birer birer sayılmışları” olarak açıklanıyor… Demek ki “ders müfredatı” derken, “öğretim – eğitim programının ayrıntıları”, “ayrıntılı öğretim – eğitim programı” demek istiyoruz… (TDK sözlüğünde “öğretim izlencesi” diye bir karşılık var, ama beğenmedim. İzlence aynı zamanda ve daha çok “temsil”, “sahne temsili” karşılığında kullanıldığı için burada iğreti duruyor.)
O da Arapça olmakla birlikte “ders” artık bizim de sözcüğümüz. Onu öğretim, eğitim sözcükleriyle, farklı anlam katmanlarında kullanmamız doğal. “Dersler başladı” dediğimizde “öğretim başladı”dan daha farklı, daha somut bir şey söylemiş oluyoruz… Buna karşılık bende karanlık çağrışımları olan, ilk kez kim ne zaman kullanmış bilmediğim “müfredat” sözünden kurtulalım isterim… (AS: Yetişek!)
***
Sonuçta ister istemez satın alsam da sayfalarını çevirmeye gerek görmediğim boyalı gazetenin giriş sayfasında “Başkan”; “özgürlükçü”, “demokratik”, “şeffaf” ve “objektif” olmaktan anladıklarını sıralıyor…
“Milletimizin inancını, insanımızın değerlerini hor gören ideolojik unsurlar” ders kitaplarından tümüyle temizlenmiş…
Nedir bu unsurlar, bilmiyoruz.
Hiçbir uygar, normal ülkenin okullarında insanlık değerlerini hor gören bir ders okutulmaz. Zaten böyle bir ders de olmaz.
Fakat “milletimizin inancı, insanımızın değerleri” gibi her bir ayrıntısı ayrı ayrı tartışılıp irdelenebilecek genellemeleri birer dogma olarak karşımıza çıkarıp karşısına “ideolojik unsurlar” gibi bir başka genelleme koyduğunuzda özgürlükçü değil baskıcı, demokratik değil demokrasi karşıtı, şeffaf (saydam) değil karanlıkçı, objektif (nesnel) değil subjektif (öznel) olursunuz.
“Başkan” devamla “uzun yıllar eğitim insanı formatlama, tek tipleştirme aracı olarak görüldü” diyor.
Açık olarak söylenmese de burada hedef tahtasında olan Atatürk döneminden Köy Enstitülerine, halkçı, ulusçu, toplumsalcı, aydınlanmacı bir eğitim anlayışıdır. “Eğitimde Cumhuriyet tarihimiz boyunca bize özgü bir gelenek oluşturamadık” sözü de “kindar ve dindar nesil yetiştirme” sözünün sahibinin ağzında, dile açıkça getirilememiş olsa da, bu gelenekten anlaşılması gerekeni gösteriyor.
***
Türkiye ve bütün dünya hiç kuşkusuz Cumhuriyetimizin kuruluş ve ilk yıllarından farklı bir yerdedir.
Hem sosyal bilim hem doğal bilim alanlarında öğretim-eğitim programlarının daha çoğulcu, daha kapsayıcı anlayışlarla hazırlanmaları gerektiği kuşkusuzdur.
Ama bunu başarmanın yolu bu program ya da “müfredat”ın tutucu, boğucu, dinci ve şoven bir “ideloji”nin boyunduruğu altına alınması değil;
– evrenselci,
– akılcı,
– aydınlanmacı
bir anlayışla hazırlanmasıdır.