Olmak ya da Olmamak
Mehmet Bedri Gültekin
mbgultekin@ip.org.tr
7 Eylül 2012, Silivri zindanı
Haramilerin vahşeti
Önce Libya ve Suriye’den yansıyan bazı haberlere bakalım.
– 40 yıldan beri Libya’da devlet başkanlığı yapan Kaddafi kendisini yakalayan “milisler” tarafından önce silahla cinsel tacize uğradı, daha sonra işkenceyle öldürüldü.
– Meşru hükümetin yıkılmasından sonra Libya’ya giden Batılı gazeteciler,
işkencenin aleni olarak yapıldığını saptadılar.
– Selefi militanlar hâkimiyet kurdukları bölgelerde bin yıl öncesinin sufi türbelerini yıkıyorlar.
– Suriye’de ele geçirilen şahısların kafalarının, “Allahû Ekber” nidaları eşliğinde bıçakla kesildiğine ilişkin görüntüler televizyonlarda yayınlandı.
– Aynı şekilde Halep’te bir postaneyi ele geçiren muhalifler, işyerinde çalışan memurları binanın en üst katından aşağıya attılar.
– Suriye televizyonuna itiraflarda bulunan Cabir Mustafa Şehabi, Ebubekir El Sıddık grubunun emriyle kardeşiyle birlikte polis memurları Muhammed Dib Naime, Muhammed Saliha ve Ahmet Taha El Naşid’i öldürerek kafalarını kestiklerini ve götürdükleri her “kelle” için 50 bin lira aldıklarını söyledi.
– Ağustosun son haftasında Suriye’nin çeşitli illerinde tam dokuz ayrı yerde fırınların önünde ekmek kuyruğunda olan insanlara yönelik bombalar patlatıldı ve onlarca kişi öldürüldü.
NEDEN BU VAHŞET?
Basında benzer haberler çokça yer alıyor. Sadece Libya ve Suriye’de değil, bağnaz dinci fanatiklerin faaliyet gösterdikleri her yerde bu tür vahşetler olağan.
Dünyanın birçok yerinde iç savaşlarda insanlar ölüyor. Bu savaşlarda çok sayıda masum insan da yaşamını yitiriyor.
Ama açıkçası böylesine kameralar önünde, işkence ile ve ancak “vahşet” olarak tanımlanacak yöntemlerle insan katletmek, buna daha çok İslam coğrafyasında, bağnaz şeriatçı fanatiklerin eylemlerinde tanık oluyoruz.
Neden?
LİBYA’DAKİ SAVAŞ
Birinci neden, bu grupların hiçbirinin uğruna mücadele ettiklerini söyledikleri halka ve vatana dayanmamasıdır.
Örneğin Libya’da Kaddafi yönetimine karşı “savaşan” çapulcular,
NATO uçaklarının ağır bombardımanının açtığı yoldan ilerlediler.
Ellerindeki silahlar Amerika, Fransa ve İngiltere’den geldi.
Eğitmenleri, Amerikan ve İngiliz Gladyo mensuplarıydı.
Amerika’nın İslam dünyasının her tarafından devşirdiği sözüm ona “cihat” savaşçıları
Libya’da dövüştü.
Ve ceplerine gene bu ülkelerden gönderilen paralar kondu.
Hatırlanacaktır: Ahmet Davutoğlu valizine 300 milyon $ koyarak Bingazi’ye gitmişti.
YA SURİYE?
Suriye burnumuzun dibinde ve daha yakından biliyoruz.
Afgan, Çeçen, Boşnak, Türk, Suudi, Libyalı, Tunuslu vb. ne kadar emperyalizm güdümlü şeriatçı terör örgütü varsa hepsi Suriye’ye doluştu. Hepsi maaşlı.
Hepsinin sıkıştığında kaçacağı, yorulduklarında dinleneceği “sığınak”,
kendi ülkelerinde bir yer değil, ülke dışında, Türkiye’de.
Hepsinin eline uçak, helikopter bile düşürecek en modern silahlar tutuşturuluyor.
“GÂVURUN KILICINI SALLAMAK”
Bu durumdaki örgütün, o örgütün militanını, halkı kazanmak diye bir “derdi” olamaz. Halkı kazanmak için neden ihtimam göstersin? Para, silah, dövüşecek adam ve sığınak; bunların hepsi dışarıdan. Bu güce dayanarak terörle halkı sindirmek, teslim almak başvurulan yöntem oluyor.
“Gâvurun ekmeğini yiyorlar, gâvurun kılıcını sallıyorlar.”
“EN TEMEL HAK”KA DÜŞMANLIK
Vahşetin 2. açıklamasına geçelim:
Dünyanın en büyük zalimlerine dayanarak binlerce yıl öncesinin düzenini hayata geçirmeye çalışan kişi, insanlığın o binlerce yıl içinde elde ettiği her kazanıma saldırmak zorundadır. İnsanlık son bin yıl içinde hangi kazanımları elde etti?
– Yaşama hakkı, insan haklarının en başında gelir.
– Bütün insanlar özgür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar.
– Bütün insanlar din, dil, ırk farkı gözetilmeksizin eşittir.
– İşkence bir insanlık suçudur.
– Bütün insanlar düşündüklerini ifade etme ve örgütlenme özgürlüğüne sahiptir, vb. vb.
İnsanlık bütün bu kazanımları 13. yy’dan başlayarak, 1648 İngiliz ve 1789 Fransız Devrimlerinin açtığı yoldan, bütün dünya halklarının büyük bedeller ödeyerek verdiği mücadeleler sonucu kazandı.
İşte emperyalizm destekli yobaz, tarihin saatini bin yıl öncesine döndürmek isterken; yaşama hakkına, ifade ve örgütlenme hakkına saldırıyor. Bazı insanların var olma hakkını yok sayıyor. İşkence yapmayı “hak” olarak görüyor.
İşte bundan dolayı, o, bütün dünyanın nefretini çeken vahşet görüntüleri ortaya çıkıyor.
VAHŞET İKTİDAR OLMAZ
Bu yöntemlerle mücadele edenlerin başarı şansı sıfırdır.
En büyük başarıları, musallat oldukları toplumları, belli bir dönem her bakımdan baltalamak olmaktadır.
Esasen onları destekleyen emperyalist güçlerin amacı da budur.
Öte yandan Suriye’de “embedded” olmayan yabancı gazetecilerin ortak gözlemi, halkın, Suriye ordusu askerlerini gittikleri her yerde coşkuyla karşıladıkları ve “kurtarıcılarına sarıldıkları” şeklindedir.
Gerçeği bilmek için, böyle bir sahneye bizzat şahit olmak gerekmiyor.
Ortaçağ vahşetinin karşısında; onun alternatifi, yani insanlığın bin yıllık mücadelesinin kazanımlarını savunanlar mutlaka vardır ve olacaktır.
Suriye’de olduğu gibi.