Etiket arşivi: Transavrasya Ailesi

Türkçenin kökeni

Tarih derslerinden de bileceğimiz üzere Türkler, Doğu Asya’dan göç ederek Anadolu’ya gelen bir millet. Türkçenin en yakın akraba olduğu diller arasında Japonca, Korece, Tunguzca ve Moğolca olduğu biliniyor.

Tıpkı bütün insanların akraba olması ve yeryüzünde yaşamış / yaşayan tüm canlıların ortak ataları paylaşması gibi, insanların konuştukları diller de yoktan var olmamıştır; hepsi ortak atalardan türeyerek var olmuşlardır ve dolayısıyla ortak bir dilbilimsel evrim tarihini paylaşmaktadırlar. Elbette, Türkçenin kökenleri de burada özel bir ilgi konusu olmaktadır.

Tarih derslerinden de bileceğimiz üzere Türkler, Doğu Asya’dan göç ederek Anadolu’ya gelmiş olan bir millettir. Her ne kadar günümüzde Türkiye ile Doğu Asya arasında binlerce kilometre olsa ve arada çok sayıda farklı dil konuşan ülke bulunsa da, Türkçenin (ve “Türkî diller” veya “Türk dilleri” olarak bilinen, Türkçe ve türevi olan tüm dillerin) en yakın akraba olduğu diller arasında Japonca, Korece, Tunguzca ve Moğolca olduğu bilinmektedir. Bunlara Transavrasya Ailesi veya bizim daha aşina olduğumuz adıyla Altay Dil Ailesi (veya Altaik Diller) denir.

Her ne kadar Altay dillerinin benzerliği uzun bir süredir biliniyor olsa da, lingusitik yayılım, tarımsal yayılım ve popülasyon hareketleri arasındaki bağlantılar bugüne kadar net olarak kurulabilmiş değildi ve bu nedenle bu dillerin akrabalığına meydan okuyanlar olmuştu. Ancak Nature dergisinde yayımlanan ve uluslararası bir araştırma ekibi tarafından yapılan bir çalışmada genetik, arkeoloji ve linguistik verileri “triangülasyon” adı verilen (ve geometri veya GPS teknolojileri gibi sahalardan ismini ödünç alan) bir metot kullanılarak bir arada değerlendirildi ve söz konusu akrabalık ilişkisi tekrardan ortaya kondu. Böylece uzun yıllardır süregelen bir soru işareti ortadan kalkmış oldu.

Araştırmada uzmanlar sadece dillere veya sadece arkeolojik verilere odaklanmakla kalmadılar. Altay dillerine ait agropastoral ve temel kelime dağarcığından, Neolitik-Bronz Çağı’na ait 255 farklı arkeolojik kazı alanından gelen verilerden, Kore’den, Ryukyu adalarından ve Japonya’daki erken dönem tahıl çiftçilerinden gelen genetik verilerden faydalandılar ve tüm bunları hâlihazırda yaygın olarak kullanılan diğer genom ve dilbilim veri setleriyle birleştirdiler.

Bu kapsamlı çalışma sonucunda, Altay Dil Ailesi’nde görülen dillerin hepsinin kökenini, günümüzde Çin’in kuzeydoğusunda yer alan Liao Vadisi’nde 9100 yıl kadar önce yaşamış erken dönem darı çiftçilerine kadar takip etmeyi başardılar. Bu çalışma, dillerin yayılma biçimi konusunda da bir perspektif sunuyor: Altay Dilleri’nin atası Liao Vadisi’nde yaşayan toplumlarda doğduktan sonra, hem kuzeye ve batıya doğru (Sibriya’ya, steplere ve nihayetinde Anadolu’ya) hem de doğuya doğru (Kore ve Japonya’ya) çiftçilerin göçü yoluyla yayıldı. Bu bulgular, dilin göçebeler yoluyla doğudan batıya yayıldığını ileri süren ve birçoğumuzun aşina olduğu “pastoralist hipotezi”ne meydan okuyor.

Bu durumda Altay Dilleri’nin kökeni, Amur Nehri ve civarında yaşamış insanların (Amur gen havuzunun) bir parçası olarak doğdu. Bu diller, iki dalga hâlinde civar bölgelere yayıldı: Erken-Orta Neolitik Dönem’e uzanan ilk dalga, darı çiftçilerinin Batı Liao Nehri’nden komşu coğrafyalara yayılmasıyla oldu. İkinci faz ise birbirinin kardeşi olan 5 dil grubunun Geç Neolitik, Bronz ve Demir Çağları’nda linguistik etkileşimi yoluyla oldu ve bu sırada bu diller Sarı Nehir, Batı Avrasya ve Jomon popülasyonlarıyla karışarak hem dil bakımından hem de tarım ürünü çeşitliliği bakımından zenginleşti. Çalışmanın dilbilim dünyasında ne tür değişimler yaratacağını ise zaman gösterecek.

turkcenin-kokeni-954398-1.