Bir çete lideri, iktidarı, iş insanlarını, yandaş basının kalemşorlarını bir kamera ve bir tripotla tartışmalı hale getirdi…
Tabii ki biz bir çete liderinin sözüne inanarak hareket etmedik, senin yolunda sürdürdüğümüz gazeteciliğimizle “iz” sürdük… Muhabirlerin, yazarların “kirli ilişkileri” deşifre etti… Öyle ki İlhan Ağabey, iktidar kanadından bir isim çıktı, organize suç örgütünün dedikleri için şöyle bir cümle kullandı:
“Binde biri doğruysa felaket ve sıkıntıdır…”
Kamuoyundaki ortak fikir, “doğrular binde birden fazla” gibi İlhan Ağabey…
***
Siz 15 yıl önce “Tehlikenin farkında mısınız?” diye gazetenizin manşetinden sorunca liberaller, “yetmez ama evet”çiler, sözde solcular bıyık altından size, bize gülüyorlardı.
Onlar, ülkeyi bir cemaatle yöneten AKP iktidarını alkışlamayı tercih etmişlerdi!..
Onlar el üstünde tutulurken AKP iktidarının desteğiyle yargıyı da ele geçiren Gülen cemaati, gazetenizi ve sizi hedef aldı. FETÖ’nün Cumhuriyet’e yönelik bu hareketini alkışlayanlar oldu, hayattaydınız ve bu “sahtekârların” tanığıydınız!..
İlhan Ağabey, sizin yıllar önce kaleme aldığınız yazılarınızın, öngörülerinizin ne kadar doğru olduğu 2021’de bir kez daha ortaya çıktı. Dün bir Yargıtay üyesi, sosyal medyadan, sizin o cümlenizi kullanarak “FETÖ’nün beyin takımı, özel ve kritik görevlerde en gizli şekilde varlığını sürdürüyor… Tehlikenin farkında mısınız?” diye yazdı.
***
Sizi en son hastane odasında ziyaret etmiştim… “Eyvallah” dediğiniz ölüme günler kala… Gazetemizin eski yazıişleri müdürlerinden Murat Ataş’la birlikte gelmiştik… Hasta yatağınızda bile gazetenizi, Cumhuriyet emekçilerini düşünüyordunuz. Hem yolsuzluk haberleri hem tarikat-cemaat haberlerim nedeniyle başımda “davalar, soruşturmalar” vardı. “Kendine dikkat et kerata” deyişiniz hâlâ kulağımda…
Gazeteciliğimizden, sizin ilkelerinizden bir milim dahi taviz (AS: bile ödün) vermeden yolumuza devam ediyoruz İlhan Ağabey… Cumhuriyet’in koridorlarının havasını solumaya başladığımda 20 yaşındaydım… Demek ki tam 28 yıl olmuş… Yine davalar, yine soruşturmalar… Nasihatini tutamadık, söz konusu gazetecilik olunca kendimize dikkat edemedik İlhan Ağabey!.. Sakın bize kızmayın!.. Muhabirleriniz, yazarlarınız bu durumu, yaşanan tabloyu tıpkı sizin gibi “Türkiye’de gazeteciliğin bir gerçeği” olarak görüyor…
***
Bugün, Hacıbektaş’ta Çilehane’de hemen yanı başınızda yatan kardeşiniz Turhan Selçuk’la sizi büyük bir özlemle anacağız. İkinize de 2021 yılında şükran borçluyuz ve bize bıraktığın mirasın bilincindeyiz…
Sahi!..
Ömür dediğin ne ki İlhan Ağabey!.. Bugün varız, yarın yokuz değil mi? Yaşamın özü ilkeler ve o ilkelerin ışığında korkmadan cesaretle yürümek!..
Evet… Bildiğim, bildiğimiz tek şey var:
- Atatürk’ün kurduğu laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ödünsüz savunucusu Cumhuriyet gazetesi, sizin ilkelerinizle sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacak!..
========================================
Gel de Şaşma…
PENCERE
Gel de Şaşma!.. Şaşıp kalıyorum…
Yıl 1920… Arap, İngiliz’le birleşmiş, Türk’ü arkadan vurmuş; Ermeni Rus’la birleşmiş. Doğu Anadolu’yu kana boyamış; Rum Yunan’la, Yunan İngiliz’le birleşmiş, Batı Anadolu’yu ele geçirmiş…
Ülkenin mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik, kül olmadık hiçbir yeri kalmamış… Kalan ne?..
Elde avuçta İstanbul ile İzmir bile yok!.. Anadolu’nun altı yedi milyon nüfuslu en yoksul bölümüyle, yüzde 95’i okuma yazma bilmez, yorgun, yoksul, bitkin, ezik bir halk… Nasıl kurtulmuşuz?.. Şaşıp kalıyorum…
*
Yunan’ı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz, İngiliz’i İstanbul’dan nasıl çıkarmışız, dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?..
İnanılır gibi değil… Sakın rüya olmasın?..
*
Yıl 1923…
Anadolu’da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor; hastalıklı, aç biilaç, parasız; yüzde 95’i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz…
Ne yapacaksın?.. Demokrasi yap!.. Nasıl yapacaksın?..
2000’e 1.5 kala Nurcu tarikatının ardına bu kadar adam takılmışken, 1923’ün yanmış yıkılmış Anadolu’sunda nasıl demokrasi yapacaksın?.. Komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlardan, Anadolu’yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmışsın. Fabrikan yok, İşçin yok, işadamın yok, mühendisin yok, doktorun yok, uzmanın yok, tüccarın yok, öğretmenin yok, mimarın yok, yolun yok, suyun yok, barajın yok, elektriğin yok, kadınların çarşafta çuvala giriyor, erkeğin dört karı alıyor, yurttaşlık yasası yok, üniversiten yok, banka yok, burjuva yok, proletarya yok, ihracatçı yok, ithalatçı yok, sermayen yok… Kalkın bakalım… Nasıl kalkınacaksın?..
Sermayesiz ekonomik kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var?..
*
Mustafa Kemal kuşağı ne yapmış?.. Yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış?.. Türkler bankacılığı nasıl öğrenmiş?.. Merkez Bankası 1930’a değin neden açılamamış? Özel sektör nasıl oluşturulmuş?.. Yeni devlet nasıl kurulmuş?.. Çağdaş öğretime nasıl geçilmiş?.. 1920’de 10-11 milyon nüfusun yüzde 95’i alfabesizken savaş artığı bir toplumla okuma yazma seferberliği nasıl açılmış?..
Kitaplıklarda kitap yokken ulusal kütüphane nasıl kurulmuş?..
Okullarda tarih kitabı bile yokken tarih nasıl yazılmış?..
Yok olmanın kuyusundan çıkıp var olmanın doruğuna nasıl tırmanılmış?..
Yunanlı ile dostluk nasıl yapılmış?.. Avrupa’da saygınlık nasıl kazanılmış?..
Şaşıp kalıyorum…
*
2000 yılına 1.5 kala, 60 milyonluk Türkiye’nin haline bakıyorum…
Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız? Her şeyimiz varken neler yapamıyoruz?..
Bir de bu ortamda Mustafa Kemal’e saldıranlara bakıyorum…
===========================================
Büyük yurtsever İlhan Selçuk ustaya,
gönlümüzün taaa derinliklerinden
1 gonca gül sunmak istiyoruz..
21 Haziran 2010’dan bu yana O’nu çok ama çoook özlüyoruz. Boş “Pencere” lere bakıyoruz, artık O’nun Cumhuriyet‘in 2. sayfasındaki PENCERE köşesi boş.. 11 yıldır ve yeri dolası değil..
Dr. Ahmet Saltık
21 Haziran 2021