Enflasyon girdabı
Çalışan nüfusun üçte ikisini oluşturan ücretli emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşırken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan resmi verilere göre, emekçilerin uzun süredir yaşadıkları geçim krizinin önümüzdeki aylarda daha da derinleşmesi kaçınılmaz.
TÜİK’in son olarak açıkladığı haziran enflasyonu aylık % 2.61; yıllık %15.39’a çıkarak, ocak 2004’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşmış durumda. Açıklanan resmi enflasyon verileri, toplumdaki tüm gelir dilimlerinin ortalaması üzerinden hesaplanıyor. Dolayısıyla gelir düzeyi farklılaştıkça, farklı gelir dilimlerinin tüketim sepetlerindeki farklılaşmaya bağlı olarak, karşı karşıya kaldıkları enflasyon oranları da farklı oluyor. TÜİK tarafından resmi olarak açıklanan enflasyon ile emekçilerin enflasyonu arasında ciddi bir uçurum var.
Enflasyon sepeti içinde emekçi ailelerinin yüksek oranda harcama yaptığı gıda ürünlerinin ağırlığı 2011’de %27.6 iken, 2017’de %21.77’ye düşürüldü. Gıda ürünlerinin enflasyon sepetindeki ağırlığı azaltılmış olmasına karşın, son bir yılda gıda enflasyonu oranının %19.36 çıkması, gerçek enflasyon tablosunun aslında çok daha kötü olduğunu gösteriyor.
TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon rakamlarının çarşıda, pazarda ve mutfakta yaşanan gerçek enflasyonu ne kadar yansıttığı elbette tartışmalı bir durum. Bu açık gerçeğe rağmen, ülke ekonomisi durgunluk sürecinin henüz başındayken, aylık ve 12 aylık resmi enflasyon verilerinin bu denli yüksek çıkması, önümüzdeki aylar açısından hiç de hayra alamet değil.
Yüksek enflasyonun en önemli sonucu, başta ücretli emekçiler olmak üzere, ekonominin ve toplumun tamamı açısından ciddi sorunlara yol açıyor. Yüksek enflasyonun toplumun her kesimini aynı derecede etkilediğini söylemek mümkün değil. Şöyle ki; toplumda tasarruf edebilme şansına sahip olan küçük bir kesim sahip olduğu tasarruflar üzerinden yüksek enflasyonun etkisini sınırlı olarak hissederken, işsizler, gelir düzeyi düşük olanlar, ücretini bile zamanında alamayanlar, geçimlerini sürekli borçlanarak sağlayanlar açısından ‘yüksek enflasyon’ en büyük ekonomik tehditlerin başında geliyor.
Türkiye’de işçi, memur ve emeklilerin yıllık zam oranları, büyük ölçüde Merkez Bankasının yıllık enflasyon hedeflerine göre belirleniyor. Özel sektörde de (ister tek taraflı, ister toplu iş sözleşmeleri ile olsun) benzer bir durum söz konusu. Özellikle memur ve emekliler açısından altışar aylık dönemlerde gerçekleşen enflasyon, hedeflenen rakamın üzerine çıkarsa ‘enflasyon farkı’ adı altında bir ödeme yapılıyor. Ücret artışları uzun süredir enflasyon oranında artırıldığı ve ekonomik büyüme rakamları üzerinden ‘refah payı’ verilmediği için emekçiler yıllardır reel olarak ‘sıfır zam’ aldıkları için her geçen yıl daha da yoksullaşıyorlar.
Türk lirasının ABD doları karşısında sürekli değer yitirdiği, seçim sonrasında temel tüketim malları başta olmak üzere iğneden ipliğe her şeye yüksek oranlı zamların beklendiği, vergi artışlarının başladığı, hatta yeni sistemin ekonomi mimarlarının halka yeni bir ‘acı reçete’ hazırladığı yönündeki haberler dikkate alındığında, enflasyonun önümüzdeki birkaç ay içinde her şeyi içine çeken büyük bir girdap haline gelmesi hiç şaşırtıcı olmayacak.