Etiket arşivi: Boğaziçi Üniversitesi (BÜ)

Üst kurullar ne yapar?

Prof. Dr. Mustafa Altıntaş
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği ve GÜ Öğretim Üyeleri Derneği E. Başkanı

https://www.birgun.net/haber/ust-kurullar-ne-yapar-348995 

Üst kurullar ne yapar?Devlet organlarınca yaratılan ve egemen kılınmak istenen yıkımın gerekçesini, BÜ’nin misyon, vizyon ve değerlerine baktığımızda ortaya çıkmaktadır. Bunları sıralamak isterim.

Misyonunu; “Kurumsal değerlerini sahiplenen, yaratıcı ve eleştirel düşünen, özgür ve özgürlükçü, etik değerleri önemseyen, doğa ve çevre bilinci gelişmiş, yerele kök salmış-evrensele açık, bilimsel, sosyal ve kültürel formasyonu ve özgüveni ile üstleneceği mesleksel ve sosyal sorumlulukları başarıyla yerine getirecek bireyler yetiştirmek; evrensel boyutta düşünce, bilim ve teknoloji üreterek insanlığın hizmetine sunmak ve bilim, sanat ve kültürün toplumda yer bulmasında ve yaygınlık kazanmasında yardımcı ve öncü olmak”;

Vizyonunu; ”Eğitim, öğretim ve araştırmada öncü konumuyla geleceği şekillendiren bir üniversite olmak, eğitim ve öğretim deneyimini yenilikçi ve yaratıcı yaklaşımlarla zenginleştirmek, bilim, araştırma, yaratıcılık, yenilikçilik kültürünü güçlendirerek dünyanın lider araştırma üniversiteleri arasında yer almak, Akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerimizle daha iyi bir geleceğin biçimlenmesine katkıda bulunmak”;

– Yüz elli yılı aşan akademik geleneği ile değerleri; “Eğitimde ve araştırmada mükemmeliyetçi, öğrenci odaklı, yönetimde ve akademik yaşamda özerk, özgürlükçü, demokratik ve katılımcı, farklılıklara saygılı, her türlü ayrımcılığa karşı ve fırsat eşitliği konusunda duyarlı, akılcı ve eleştirel düşünceyi özendiren, etik değerlere sahip çıkan, temel hak ve özgürlükleri savunan, kamusal ve sosyal sorumluluğu önemseyen, küresel sorunlara duyarlı ve çözüm geliştirmeyi amaçlayan, doğa ve çevre sorunlarına duyarlı, mezunlarla (AS: bitirenlerle) bağını güçlü ve sürekli kılan, kurumsal mirasını (AS: kalıtını) sahiplenen ve kurum kültürünü sürdürülebilir kılmakta kararlılık”

olarak sıralanmaktadır. Bu nitelikler YÖK tarafından da “…hem ulusal, hem de uluslararası ölçekte başarılı ve saygın bir üniversite olarak tanımlanmakta ve bu başarısı nedeni ile, yükseköğretim sistemine kazandırılan “Araştırma Üniversitesi” kategorisine alınmış” olarak kabul edilmektedir.

Böyle bir üniversiteye, öğretim kadrosuna katılma koşullarını ve etik değerleri taşımadığı ileri sürülen birinin rektör olarak atanmasını, BÜ’ni yukarıda misyon, vizyon ve akademik gelenek ve değerlerinden kopartmak amacı taşıdığını ileri sürmenin çok abartı olarak göstermek isteyecekleri, “istenmeyen rektör” Nagehan Alçı ile yaptığı söyleşide, ”atanmasının krize neden olacağını ve krizin sert geçeceğini ve altı ay içinde biteceğini öngördüğünü” söyleyerek yalanlamaktadır.

Bulu’nun krizin (AS: bunalımın) sert geçeceği öngörüsü gerçekleşmiş, ancak krizin altı ay içinde biteceği öngörüsü ise gerçekleşmemiş, kriz sürmektedir. Ancak yükseköğretim alanında birisi Anayasal olan iki “yükseköğretim üst kuruluşu”, bu krizi izlemektedir.

YÖK, Anayasanın 131.Maddesinde; Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların yasada belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak amacı ile kurulan “yükseköğretim üst kuruluşu” olarak tanımlanmaktadır.

Anayasada yer almamasına karşın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nda akademik bir organ olarak tanımlanan, ancak YÖK vesayetine bağlı kuruluşa dönüştürülen 2. “yükseköğretim üst kuruluşu” olan Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), üniversite rektörleri ile her üniversite senatosu tarafından seçilen birer profesörden oluşur. Halen 129’u devlet, 74’ü vakıf/özel olmak üzere toplamda 203 üniversiteden gelen 406 üyeden oluşan bir kuruldur. Her iki kurul da, zamanla oluşturulan organlarla kuruldan kuruma dönüştürülmüşlerdir.

2 Ocak 2021’den bu yana, kıt olan gözde üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nde, bilinçli bir yıkım projesi (AS: tasarımı) uygulama bulurken, ne YÖK’ten ne de ÜAK’den bir ses duyan var mı? Kimse bu sessizliği, “biz üniversite özerkliğine, akademik özgürlüğe saygılıyız” şarlatanlığı ile açıklamaya kalkmasın! Bir kurum, hepimizin gözleri önünde yıkıma uğratılır, nitelikli kadrolar birer-ikişer tasfiye edilirken (AS: dağıtılırken), olayı BÜ duvarları arkasına sığıştırmak, Türkiye’ye, bilim dünyasına ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır ve bu ihanetin hesabının sorulacağı şimdiden ilan edilmelidir.

YÖK ve ÜAK’nin, bu cinayeti, “kuzuların sessizliği içinde” seyretmelerinin nedenini, 2007-11 döneminde YÖK Başkanı Yusuf Özcan’a kulak verdiğimizde anlamaktayız. Kendisine verilen Başörtüsü ve İHL’ne Yönelik Katsayı Sorununu” çözmesinin ödülünü Büyükelçi olarak gören Özcan, bu kurulları oluşturanların “liyakatlerine göre değil, sadakatlerine, biat yeteneklerine göre” atandıkları ile ortaya koymaktadır. AKP’de pandoranın kutusunu açan Peker gibi, Özcan da, yükseköğretim kurumlarımızın içinde debelendikleri yüz kızartıcılığın kutusunu açan kişi olarak görünmektedir. Özcan’a göre, 2014’ten bu yana YÖK Başkanlığını sürdüren Saraç’ı tanımlayan satırlar, muhataplarının yüzünü kızartacak boyutlardadır. Özcan, bakın ne diyor :

Yekta Saraç’ı, Başbakanın kulağı gibi çalışması ve yetersiz olması nedeniyle görevden almak istediğini, ancak Recep Tayyip Erdoğan‘ın “Yekta’yı görevden alırsanız çok muhterem babası ve annesi üzülür, ben de üzülürüm” demesi üzerine vazgeçtiğini belirten Özcan, “Yekta hocanın iş yapmadığını, kimse tarafından sevilmediğini” söyledimCevabı şok ediciydi: ‘Ben Yekta’nın hiç dostu olmadığını biliyorum.” Başbakanın liyakatten ne kadar uzak olduğunu düşündüm” demektedir.

Şimdi üyeleri, AKP’nin ilk YÖK Başkanı tarafından “tek atama ölçütü buyruklara bağsız-koşulsuz boyun eğme ve sadakat yarışında ilk sırada yer alanlardan” oluşan YÖK ve ÜAK Başkan ile üyelerinin, üniversitelerimizi, Bulu’lardan korumalarını beklemek tatlı bir düşün ötesine geçemez.

Bulu ve benzerleri,yükseköğretim sistemimizin yaşamsal önem taşıyan felaketidir (AS: yıkımıdır). Yükseköğretim kurumlarımızın AKP’nin “özel alanı” olması, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı ve Erdoğan’ın Başbakanlığında 11 Aralık 2007’de başlamış, 2018’den başlayarak “Eroğan’ın özel alanına” dönüşmüştür. Bu tarihten sonra yükseköğretim kurumlarımızdaki uygulamaları, yasa ve anayasa terazisine çıkartarak, değerlendirmek de anlamını yitirmiştir. Ancak bunların sahiplerinin, kağıt üzerindeki sorumlulukları sürmekte olup, ilk iktidar değişikliğinde, “karınca ezmez” moduna girilmezse, hesabının sorulabilir olduğunu anımsatmak isterim.

Bulu’lar, biat ve sadakat ölçütü ile atanmış olduklarından, akademik yetersizliklerinin, bir siyasal parti militanı olmalarının, var olan yayınlarının “bilimsel aşırma” ürünü olmalarının önemi bulunmamaktadır. Ancak, korsan olarak kadrolarına kattıklarının, danışmanlık gibi korsan bir unvan yaratmanın cezai, idari ve mali sorumlulukları, şimdilerde uygulama bulmayan anayasa ve yasa maddeleri içinde yer almaktadır.

  • BÜ cinayeti, benzerleri ile birlikte, sorunun siyasal iktidar sorunu olduğunu ortaya koymuştur

ve ülkemizin doğrudan geleceği ile ilgili olup, bu cinayetin neden olduğu yıkım, tüm toplumu ve hatta dünyayı ilgilendirir olmuştur.

Toplumun ve siyasetin projektörünün (AS: ışıldağının) en az, Peker’in ortaya saçtıkları üzerine olduğu ölçüde BÜ ve benzerleri üzerine yöneltilmesi gerekmektedir.

Üniversite sistemimizde çözüm, atanma yönteminden daha yaşamsal olanı, “tek adam-rektör”den, her birimde üyelerinin seçimle geldiği “kurullar eliyle yönetim”i yeniden kurallaştırmadadır.