Kategori arşivi: Yurttaş Saltık

Teğmenler

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

Tuzla piyade okulunda 10 Kasım’da (2023) yakalarına Atatürk fotoğrafı takmak istemeyen teğmenlerin neden olduğu, iki grup teğmen arsasındaki kavga, ulusal güvenliğimiz açısından üzerinde önemle durulması gereken bir olaydır.

Olay Neyi Gösteriyor?

Türk Ordusu’nun 2000+ yıllık tarihinden gelen temel değerleri, yüksek disiplin ve görev anlayışı, astına, üstüne ve arkadaşlarına yüksek güven duygusu ve silah arkadaşlığı anlayışıdır. Bu kültür askeri okullarda kazandırılır. Harp okulundan mezun olan subaylar, askeri okullarda başlayan ve ömür boyu süren kardeş kadar yakın arkadaşlık kurarlar.

Bu teğmenler ileride birlikte savaşacaklar, birbirlerini destekleyecekler, birisi yaralandığı zaman öbürü onu kurtaracaktır.

Piyade okulunda yaşanan olay bu değerlerin yitirildiğini, yakın arkadaş olması gereken genç subayların ideolojik farklılık nedeniyle düşmanlaştırıldığını, temel değerlerin askeri okullarda veril(e)mediğini, askeri okullara girişte ve eğitimde sorunlar olduğunu göstermektedir.

Bu teğmenler ileride Ordu komutanı, Kuvvet komutanı, Genelkurmay Başkanı olacaklardır. Aralarındaki düşmanlık sürdüğü takdirde ülkeye verecekleri zarar da o denli büyük olacaktır.

Askerliğin temeli olan karşılıklı güven, silah arkadaşlığı ve dayanışma duygusunun yok olması, Ordunun savaşma azim ve iradesini zayıflatır. Bu bir ulusal güvenlik sorunudur.

Neden Oldu?

Bu olayın kendisinden çok nedenlerinin sorgulanması gerekir. Çünkü bu bir sonuçtur. Nedenleri ortadan kaldırılmazsa ileride benzerleri, hatta daha büyükleri yaşanabilir.

Bu olay 22 yıllık AKP iktidarının “kendi ordusunu oluşturma” çabasının bir sonucudur. AKP “askeri vesayeti ortadan kaldırmak” sloganı ile TSK’nın gücünü ve saygınlığını azaltan pek çok önlem almıştır. Bunların en önemlisi Orduya siyasetin sokulmasıdır.

  • “Devlet eşittir hükümet; hükümet eşittir parti; dolayısıyla devlet eşittir parti” anlayışı ile faşist rejimlere benzer bir parti devleti kurulmuştur.

Devletin olması gereken Ordu da, partinin ordusu durumuna getirilmiştir.

Bugünkü TSK, Mondros’ta terhis edilen Osmanlı ordusunun yerine 1920’de TBMM tarafından Kurtuluş Savaşını yapmak amacıyla kurulmuş ve zaferi (utkuyu) kazanmıştır. Ebedi (Sonsuza dek) Başkomutan Atatürk’ün ordusudur. Temel değerleri Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıktır. Karşı devrimci iktidarı rahatsız eden de budur. Bu nedenle kendi ideolojisini benimsemiş subaylar yetiştirmek istemektedir. Bunu yaparken teğmen olayında açığa çıktığı gibi Orduyu bölmüş, temel değerlerini yok etmiş ve zayıflatmıştır.

Sorumlu Kim?

Anayasanın 117. maddesi “Milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı cumhurbaşkanı sorumludur.” demektedir.

TSK’nin gücünün ve saygınlığının azaltılması ve temel değerlerinin yok edilmesinden başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP iktidarı sorumludur.

Ancak AKP iktidarı döneminde Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı yaparak Orduya zarar verilmesinde rolü olanların “komutan sorumluluğu göz ardı edilemez.

Yargılama

Üzerinde durulması gereken başka bir konu olayla ilgili adli yargılamadır. Olay 2017’den önce olsa idi askeri savcı soruşturma yapar, suç işlendiği kanısına varırsa askeri mahkemede dava açar, sanıklar Askeri Ceza Yasasına (ACY) göre yargılanırlardı (kovuşturma).

Ancak 2017 anayasa değişikliği ile uzmanlık mahkemeleri niteliğindeki askeri mahkemeler kaldırılmıştır. Bu vb. olaylarda sivil savcılar ve mahkemeler yargılama yapacaktır. Oysa iki teğmenin kavga etmesi, dışarıda iki sivil kişinin kavga etmesinden farklı bir olaydır. Burada kamu düzeninin ve kişi haklarının yanında, askeri değerlere, disipline ve TSK’ya da zarar verilmiştir. Türk Ceza Yasasından (TCY) farklı olarak Askeri Ceza Yasasının (ACY) uygulanmasını gerektirir. Sivil savcılar yerine; askerliği, kışlanın havasını ve işleyiş biçimini bilen askeri savcılarca soruşturma yapılması, askeri disiplinin yeniden kurulması bakımından daha etkili olur. Sivil savcı ve mahkemelerin iş yükü dikkate alındığında, bunların askeri savcılar kadar kısa zamanda ve etkili soruşturma yapmaları olanaklı değildir. Bu da yargılamayı geciktirerek beklenen yararı azaltır.

Sonuç

Teğmenler olayı üzerinde önemle durulması gereken bir ulusal güvenlik sorununu açığa çıkarmıştır.

Olayın temel nedeni, AKP iktidarınca TSK’nın gücünün ve saygınlığının azaltılmak ve AKP ordusu oluşturmak için alınan önlemlerdir.

AKP iktidarınca TSK’nın gücünü ve saygınlığını azaltan uygulamalar derhal durdurulmalı,
TSK tüm kurum ve kuralları ile (askeri yargı dahil) 2002 öncesi durumuna döndürülmelidir.

Bu yaşamsal bir ulusal güvenlik sorunudur.

Bu konuda demokratik tepkiler gösterilerek hükümet üzerinde baskı oluşturmak amacıyla asıl başkomutan olan TBMM’ne, demokratik kitle örgütlerine ve tüm yurttaşlarımıza önemli görev düşmektedir.

Hurafe değil hukuk için…

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset 21.12.2023, BİRGÜN 

“Sizin ‘tarikat-cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Ben o STK’larla protokol imzalamaya devam edeceğim. (MEB Y. Tekin, TBMM 18.12.23).

BİLGİ KİRLİLİĞİ

Yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra aynı çarpıtmaya döndük. ’28 Şubat süreci’nde, “Cemaatler ve tarikatlar, sivil toplum örgütü değildir” diyenler, demokrat olmamakla baskılanmaya çalışılıyordu.

Oysa sivil toplum örgütü (STÖ) olmanın ölçütleri bilimsel olarak belli idi: Serbest üyelik, örgüt içi demokrasi ve üyelikten çekilme özgürlüğü. Kısaca STÖ’ler, ‘mikro-demokrasi’ modelleri.

Cemaat ve tarikatlardaki karanlık ve kirli ilişkilere kamuoyu, 17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 sonrası, ibretle tanıklık etti:

-17-25 Aralık süreci, AKP-Cemaat koalisyonunda yolsuzluk-rüşvet-kara para aklama operasyonlarının dışa vurumu,

-15 Temmuz ise, koalisyon bozulunca eski ortağın anayasal düzeni silahla yıkma girişimi.

SBF mezunu Bakan, Cemaat-STÖ farkını biliyor olmalı. Haliyle, bilgi kirliliği yaratarak din ve mezhep sömürüsü odaklı hukuk dışı yapılanmaları aklama iradesi açık.

DAĞA ÇIKMAK

Bilimsel-çağdaş ve laik eğitimin özgür ve sorumlu yurttaşlığın öncülü olduğu, toplum üyelerinin büyük bir kesimi tarafından biliniyor. Oysa “dağ zırvası” yerine,  “dindar ve kindar bir gençlik yetiştirmeyi amaçlıyoruz” deseydi, cemaat ve tarikatlarla resmi işbirliği bildirimi ile tutarlılık gösterirdi.

ADLİYE ve ASKERİYE

Adalette çürüme son ayların olgusu değil. Yargı ile ilgili yasa önerileri arasında özellikle “yargıç sınav mülakatı” için, ya kalksın ya da kamera kaydı altında yapılsın önerilerine TBMM’de  “Dünyanın neresinde var?“ sözleriyle karşılık veren AKP’li vekile, tepkim:

  • Dünyanın neresinde bir gecede 4000 hakim ve savcı cezaevine gönderildi?
  • Bu gidişle 10 yıl sonra, 14.000’i göndermek zorunda kalırsınız.

Askeriye’deki cemaatleşmeye tepki olarak MSB Güler’e yöneltilen, “siz 15 Temmuzdan hiç ders almadınız mı?” sorusu (CHP Gn. Bşk. Ö. Özel), üçlü tabloyu tamamlıyor:

AKP-Cemaat döneminde, “yargı- milli savunma ve eğitim” hattında başlatılan büyük yıkım harekatı, AKP-MHP döneminde genişletilerek sürdürülüyor. MEB beyanı da (bildirimi de) bu çerçevede okunmalı

HANGİ TÜRKİYE?

MEB devamla: “O sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti, vedalaşın. Uyanın uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke… Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın.”

Bu sözlerin anlamı şu: Artık (bilimsel-çağdaş-laik eğitim) ‘eski Türkiye’ değil, (çocukların cemaat-tarikatlar kucağında mürit olarak yetiştirildiği) ‘yeni Türkiye’ var; buna alışacaksınız,

Eski rektörün, TBMM’de halkın temsilcilerine yönelik tehdit edici sözleri, cemaat ve tarikatların üniversitelerde nasıl yuvalandıklarına da ayna tutmuş oldu.

Daha genel olarak, temelleri 2017’de atılan ‘Türkiye vizyonu’ ortaya konulmuş oldu:

  • Hükümetin lağvedildiği (yok edildiği),
  • siyasal sorumluluğun kaldırıldığı
  • ve siyasetin tasfiye edildiği tek kişinin keyfi yönetimi.

Siyasal kimlikten arındırılmış olduğu halde, Bakanın siyasal söylemi, Anayasa düzenini dinamitleyici işlem ve uygulamalarını ifşa etmiş oldu; aynı kürsüden içtiği Anayasa andını yadsıma pahasına.

UYANMAK GEREK

“Uyanın” diyen Bakan haklı, hurafeye karşı hukuku savunanlar artık uyanmalı.

Ayrışma, hurafe (boş inançlar) ve hukuk (toplumsal düzen için toplumsal gereksinimleri karşılamaya yönelik normlar) arasında.

Cumhuriyet’in 100. ve İHEB’in 75. yılı vesilesiyle gündeme getirdiğim

  • Direnme hakkı için meşruluk ve gereklilik koşulları hazır.

Hangi amaçla ve nasıl?

  • “Hurafelere dayalı totalitarizmi” önlemek
  • ve -demokratik hukuk devleti ereğinde- yürürlükteki anayasal kazanımları korumak için
  • bütün düşünsel, hukuksal ve eylemsel araçları kullanarak.

TARİKATLARA YÖNELİK KAYNAK BİLGİ ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GELDİĞİ NOKTA

Celal TOPKAN*
Araştırmacı-Yazar
20. Dönem CHP Adıyaman milletvekili
2003-2011 Sosyal Demokrasi Derneği Genel Sekreteri
2012-2013 CHP Ankara İl Sekreteri

Kuran’da Allah’la insan (kul) arasında aracı bir kurum ve kuruluş yoktur. Peygamber Hz. Muhammet döneminde Allah’la kul arasında aracı bir kurum ve kuruluş oluşturulmadı. Peygamberden sonra 4 Halife Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali döneminde de Allah’la Kul arasında aracı bir kurum oluşturulmadı.

Son Halife Hz. Ali’den sonra kurulan EMEVİLER İKTİDARI döneminde, Allah’ı ve dini kullanarak güç ve çıkar sağlayan, bağımlılık kültürü ve öğretilmiş ezberlerle hareket eden üye ve örgüt yapısı oluşturan, Kuran’da yer almayan, Kuran dışı üretilmiş kurumlar ve yapılar olan, tarikatlar kuruldu. 

Bu dönemden sonra kurulan İslam devletlerinde; Kuran’da yer almayan, Allah’ı ve dini kullanarak güç ve çıkar sağlayan, tarikatlar kuruldular. Süreç içinde İslam Devletlerinde, Allah’ı ve dini kullanarak güç ve menfaat (çıkar) sağlayan tarikatlar etkili ve belirleyici olmaya başladılar.

İslam ülkelerinde, Allah’ı ve dini kullanarak güç ve çıkar sağalmak, ülkenin yönetiminde, etkili ve belirleyici olmak için mücadele eden tarikatlar arası yarış, mücadele, çatışma ve kavga başladı. 57 İslam ülkesinde barış ve huzur yok oldu. İslam Devletleri, üzerinde oturdukları coğrafyaların yer altı ve yer üstü varlıklarına, tarihsel ve ekinsel (kültürel) zenginliklerine, genç ve dinamik insan gücü potansiyellerine karşın sorunlarını çözemediler; kalkınamadılar, gelişemediler, barış ve huzura kavuşamadılar.

Osmanlı devleti, başlangıçta (1299) Türkler tarafından, bir Türk devleti olarak kuruldu.
İmparator Yavuz Sultan Selim, 1517-18’de Mısır, Mekke ve Medine’yi işgal etti. Bu tarihten sonra Osmanlı İmparatorları Halife unvanı aldılar. Osmanlı İmparatorluğunda tarikatlar kurulmaya başlandı. Padişahlar Osmanlı İmparatorluğunu tarikatlarla birlikte yönetmeye başladılar. Dünyanın en büyük, en güçlü devleti Osmanlı İmparatorluğu bu yüzden zayıfladı ve güçsüzleşti. Avrupa’nın etkili emperyalist ülkeleri İngiltere, Fransa, İtalya ve maşaları Yunanistan tarafından işgal edildi (30 Ekim 1918 Mondros ateşkesi sonrası).

Asker Mustafa Kemal, Ordu müfettişi olarak görevlendirildi, bu yetki ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gitti. Mustafa Kemal emperyalist işgalci devletlere yönelik kurtuluş savaşı başlatmak için birçok ulusal kongrenin yanı sıra, Erzurum ve Sivas Kongresi’nde Türk Halkını örgütledi.

27 Aralık 1919’da Temsil Heyeti Başkanı olarak Ankara’ya geldi. 16 Mart 1920’de illere-ilçelere (vilayet ve sancaklara) çağrı yaptı. ..Milletvekili temsilcilerinizi seçin ve Ankara’ya gönderin.. dedi. Halk, temsilcileri milletvekillerini seçip Ankara’ya gönderdi. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Bu Meclis İşgal devlerine karşı kurtuluş savaş yapılması kararı aldı. Meclis Başkanı Mustafa Kemal, Başkomutan olarak da atandı.

Mustafa Kemal’in Başkomutanlığında Kurtuluş Savaşı (İstiklal Harbi) başlatıldı. İşgalci emperyalist ülkeler, tarihsel süreçte (1918-1922) savaş meydanlarında sıcak savaşta ilk yenilgiyi yaşadılar.

29 Ekim 1923’te Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Laz, Çerkez… toplumun tüm kesimlerinden oluşan Büyük Millet Meclisi’nde alınan tarihsel kararla, Halk Egemenliğine Dayanan Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Bu devlet zamanla laik, demokratik, sosyal, hukuk devletine evrildi. O tarihte dünyada halk egemenliğine dayalı yönetilen devlet yoktu.

  • Türkiye Cumhuriyeti, dünyada halk/ulus egemenliğine dayalı yönetilen ilk devlet oldu.

Tarikatlar yasayla kapatıldı (1925). Tarikatların toplumda etkinliğine ve belirleyiciliklerine son verildi. Müslümanlığın Kuran’a göre yaşanması hedeflendi. 1950’den sonra tarikatlar yeniden kurulmaya başlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan 5 General, siyasal partileri kapattı. Partilerin yasal varlıklarına, basılı kaynaklarına el kondu, SEKA’YA gönderilip kâğıt hamuru yapıldı. Siyasetin belleğini sildiler, deneyim ve birikimini sildiler ve yok ettiler.

Tarikatlara toplumda etkili ve belirleyici olma ortamı ve fırsatı sundular. Tarikatlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde etkili ve belirleyici olmaya başladılar.  

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Fatih İmam Hatip Lisesinde öğrenciliği sırasında tarikat üyesi oldu. Necmettin Erbakan’ın 1965’te, Türkiye Cumhuriyeti’ni din devleti yapmak için kurduğu Millî Görüş Öğretisi Gençlik Örgütü olan Milli Gençlik teşkilatında Millî Görüş Öğretisi ile yetişti. 1976-1994 arasında Milli Görüş’ün partilerinde ilçe Başkanlığı, İstanbul Gençlik Kolu Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı, Milletvekili adaylığı yaptı. 27 Mart 1994’te yerel seçimlerde Milli Görüş’ün partisi Refah Partisi’nden İstanbul Belediye Başkanı seçildi. İstanbul’u tarikatlarla birlikte yönetmeye başladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında 19 Mayıs 2011’de eşinin kenti Siirt’i ziyaret etti, miting yaptı. Mitingde okuduğu şiirde laiklik karşıtı ve halkı ayrıştırıcı, dini siyasete alet eden sözleri nedeniyle hakkında dava açıldı. Yargılandı ve cezalandırıldı. İstanbul Belediye Başkanlığından istifa etti.

4.5 ay hapisanede yattı. Aldığı ceza siyasal yasak getirdi.

Ceza evinden çıktıktan sonra ABD’ye gitti. ABD desteği ve güdümünde hareket eden siyasetçilerin yetiştirildiği Rockefeller Vakfında siyasal eğitimden geçti, Türkiye’ye döndü. 14 Ağustos 2001’de Milli Görüşçü arkadaşlarıyla AKP’yi kurdu ve genel başkan seçildi. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde AKP tek başına iktidara geldi. %34 oyla TBMM’de %65 çoğunluk sağladı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan R.T. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikatlarla birlikte yönetmeye başladı.

10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Erdoğan halk oyu ile Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikatlarla birlikte yönetmeyi sürdürdü. Erdoğan yönetiminde AKP, 2002-2018 arasında sürekli iktidar oldu. Erdoğan’ın isteği ile TBMM’de Anayasada Türkiye Cumhuriyetinin yönetim biçiminde köklü değişiklikler yapıldı. Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi, Bakanlar Kurulu ve Başbakanlık kaldırıldı. 24 Haziran 2018’de yapılan Erdoğan, halk oyu ile Partili Cumhurbaşkanı seçildi.

  • Türkiye Cumhuriyeti’ni tek başına aldığı kararlarla, tarikatlarla birlikte yönetmeye başladı.

28 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan yeniden partili cumhurbaşkanı seçildi.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikatlarla yönetmeyi sürdürdü. AKP milletvekilleri, Bakanlar, valiler, kaymakamlar, bakanlıkların üst düzey yöneticileri, milli eğitim müdürleri, ilkokul, ortaokul, lise müdürleri, üniversite rektörleri, dekanlar, askeri birliklerin komutanları, emniyet müdürleri… giderek tarikat üyelerinden atandı.

Tarikatlar, üyelerinin tarikat şeyhine mutlak bağımlılık kültürü (biat!) sorumluluğuyla hareket eden, şeyhin söylediklerinin doğruluğunu – yanlışlığını sorgulamadan benimseten ve onaylatan yapılardır.

  • Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde gelinen noktada :

Eğitim sistemi, eğitim kurumları tarikatlara teslim edildi. Okullarda bağımlılık kültürü ve öğretilmiş ezberlerle davranan tarikat üyesi kuşaklar yetiştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarikatlarla yönetilen bir din – şeriat devleti olması, tarikat devleti yapılması hedeflendi. 

***
R.T. ERDOĞAN’IN TÜRKİYE’yi BİRLİKTE YÖNETTİĞİ TARİKATLARDAN MENZİL TARİKATI

1945’te Bitlis’in Hizan ilçesinde aşiretler arasında kavga başlar. Büyük aşiretler küçüklere baskı yapar, mallarına el koyarlar. Büyük aşiretlerin mallarına el koyduğu bir aşiretten 5 kardeş, Bitlis Hizan ilçesinden Adıyaman’ın Kahta ilçesine göç ederler. Kahta’nın tarıma elverişli geniş araziye sahip Karapınar köyüne yerleşirler. Silahlı olan 5 kardeş, Karapınar köylülerini taciz eder, arazilerine el koyarlar. Zorda kalan köylüler, Kahta merkezine göç ederler.

Bu 5 kardeş 1969’da, Kuran dışı bir yapı olan, Allah’ı ve dini kullanarak güç, çıkar sağlayan Menzil Tarikatını kurarlar. 5 kardeşin en büyüğü Mehmet Reşit Erol, kendini tarikatın şeyhi ilan eder. Zamanla Menzil Tarikatı Türkiye genelinde etkili olmaya, tarikat üyesi yandaşlar kazanmaya başlar. Türkiye’nin il ve ilçelerinde bu tarikata üye olan gruplar, Menzil köyüne tarikatı şeyhini ziyarete gelmeye başlar.

Sağ partiler, tabanını genişleten Menzil tarikatı ile ilişki kurar. İktidara gelen sağ partiler, Menzil Tarikatı şeyhini destekler. Bu tarikat daha güçlenir ve büyür.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’yi kurduktan sonra Menzil tarikatı ile ilişki kurar. Tarikatın desteğini alarak siyaset yapar. Menzil Tarikatı, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde verdiği destekle il ve ilçelerde daha geniş yandaş bulur ve etkinliğini yayar. Daha da büyür ve güçlenir. Erdoğan’a ve genel başkanı olduğu AKP’ye desteğini sürdürür.

Türkiye Cumhuriyeti’ni tek başına aldığı kararlarla yöneten (AS: AY m.8 ve 104/1) Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizi, giderek yoğunlaşan biçimde tarikatlar koalisyonuyla yönetir. Menzil Tarikatı üyelerini devletin üst yönetiminde görevlendirir. Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikat Devleti yapar. (AS: Son tipik örneği, MEB’nın tarikatlarla protokolleri ve Bakanın TBMM’de açıkça meydan okuması!)
***

* Celal Topkan
, 1995 seçimlerinde Adıyaman’da CHP’den önseçimle milletvekili seçilen kişi ve araştırmacı-yazardır.

12 ŞEHİDİMİZ VAR, İÇİMİZ YANIYOR.. ACILARIMIZ ÇOK BÜYÜK.

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Her çağda, her zaman ve her koşulda, ulusumuzun varlık birlik ve dirliğine kendini adamış olan şehitlerimizin mezarları, hem vatan toprağımızın her karışı ve hem de ulusumuzun her bireyinin sevgi dolu kalbidir.

Ayrıca şehitlerimizin gerçek sahipleri de ulusumuzun ayrıksız (istisnasız) her ailesi ve her bireyidir. Onlar olmasa olmazdık.

Şehitlik ve şehitler üzerinde siyaset yapılamaz, yapılmamalıdır.

Şehitlerimizi gencecik yaşta, aile, eş ve evlat yaşamından koparıp onları şehit eden ve şehit olmalarına neden olan ve her aşamada onların yaşamda koparılmalarına insafsız ve acımasızca kararlar ve katkılar sunan hainleri de şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.

Hepimizin başı sağ olsun. 24.12.23
=========================================
Dostlar,

Bizim tweet iletimiz aşağıda :
https://x.com/profsaltik/status/1738917035491353024?s=20

  • 12 şehide yüreğim yanık. Ana sorumlu siyaset kurumu. Sorunu kökten çözecek adımı AKP/BOP eşbaşkanı RTE, 21 yıldır at(a)mıyor. Hani ayakkabı no’suna dek biliyordun? Kapat üsleri, ver NOTA’yı ABD’ye teröre desteğini çek diye, çık NATO’dan, çekil BOP’tan, ulusa güven! Acıyı sömürme!

Kahraman gazilerimize acil şifalar diliyoruz.
Emperyalizmin maşası bölücü terör örgütüne parasal, eğitsel, silah-mühimmat, istihbarat ve lojistik destek, donanım.. sağlayan, başta ABD  olmak üzere “sözde müttefik” ülkeler ve işbirlikçilerini lanetliyoruz.

Türkiye, ABD’ye karşın, geniş kapsamlı bir askeri operasyonla kuzey Suriye-Irak’taki terör örgütü üslerini etkisiz kılmalıdır. ABD’nin dayatması İsveç’in NATO üyeliğini de reddetmelidir.

Ve usları kurcalayan çengel soru                        :

  • Yerel seçim yaklaşırken terör olaylarında tırmanma ve AKP=RTE’nin politik istismarı nereye konacaktır?

DEM Partinin web sitesinde yapılan açıklama aşağıda. Yorumsuz olarak paylaşıyoruz.

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için Meclis’i sorumluluk almaya çağırıyoruz | Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (hedep.org.tr)

Sevgi ve saygı ile. 24 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

Devrim Şehidi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı Anıyoruz

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

93 yıl önce 23 Aralık 1930’da Menemen’de önemli bir karşı devrim girişimi yaşandı. Halkın kutsal din duygularını kötüye kullanan gözü dönmüş katiller, yedek subaylık görevini yapan genç bir Cumhuriyet öğretmenini ve iki bekçiyi (AS: Hasan ve Şevki) acımasızca öldürdüler.

Menemen karşı devrim girişimini değerlendirebilmek için öncesinde yaşanan önemli devrim aşamaları anımsanmalıdır:

  • 29 Ekim 1923: BMM Cumhuriyet ilan etti,
  • 3 Mart 1924. Halifelik kaldırıldı, Osmanlı aile üyeleri yurt dışına gönderildi, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı, medreseler kapatıldı, “öğretim birliği” (tevhid-i tedrisat) sağlandı,
  • 8 Nisan 1924: Şer’iye mahkemeleri kapatıldı,
  • Nisan 1925: Doğuda Şeyh Sait dinci isyanı bastırıldı,
  • 1 Eylül 1925: Giysi (Kıyafet) Devrimi yapıldı,
  • 30 Kasım 1925: Tekke ve zaviyeler kapatıldı,
  • 17 Şubat 1926: Türk Medeni Yasası kabul edildi. (AS: yürürlük 4 Ekim 1926)
  • 10 Nisan 1928: Laikliğe aykırı hükümler 1924 Anayasasından çıkarıldı,
  • 1 Kasım 1928: Arap harfleri yerine Latin harfleri temelli Türk abecesi kabul edildi.
  • 1 Eylül 1929: Liselerden Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı,
  • 3 Nisan 1930: Belediyeler yasasında değişiklik yapılarak kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
  • 17 Kasım1930: Gericilerin yuvalandığı Serbest Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.

23 Aralık 1930’da Menemen’de yaşanan karşı devrim girişimi bu tarihsel gelişimden bağımsız değerlendirilemez. Devrimler tüm hızıyla, ulusun desteğini alarak ve TBMM’de çıkartılan yasalarla gerçekleştirirken, karşı devrimciler de gerici tepki göstermekte gecikmemişlerdir.

Menemen olayı 1925’teki Şeyh Sait isyanından sonra ikinci büyük karşı devrim girişimidir.
Her ikisi de din alet edilerek yapılmıştır.

Menemen’de ne oldu?

Nakşibendi tarikatının Balıkesir-Manisa elebaşısı Laz İbrahim Hoca tarafından kışkırtılan Derviş Mehmet isimli bir yobazın çevresinde toplanan altı kişi, aylar öncesinden yaptıkları hazırlıkların ardından 23 Aralık 1930 günü 06.30’da Menemen’e geldiler. 07.15’te sabah namazından sonra camiden aldıkları ve ”bayrak” dedikleri yeşil bir bez parçası ile Menemen belediye meydanında toplandılar. Bez parçasını meydana diktiler. Derviş Mehmet kendisini Mehdi ilan etti. Aldıkları uyarıcının etkisi ile

  • Şeriatı geri getireceğiz, bu bayrağın altına girin, girmeyenler kılıçtan geçirilecektir, şehrin çevresinde 70 000 kişilik bir hilafet ordusu bizi bekliyor, bize kurşun işlemez.”

biçiminde propaganda yaptılar. Sekiz yıl önce BMM ordusu tarafından Yunan işgalinden kurtarılmış olan Menemen halkının çoğunluğu ayaklanmaya katılmadıysa da, çevrelerinde birkaç yüz kişiyi toplamayı başardılar.[1]

Olaya önce jandarma karakolundan dört er müdahale etti. Olayın büyüme olasılığına karşı Jandarma komutanı Yüzbaşı Fahri Efendi 3. Alay komutanına, kaymakama ve valiliğe bilgi (rapor) verdi. Alay komutanı, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay komutasında bir mangayı derhal olay yerine gönderdi. Kalabalığı korkutarak dağıtmak için birliğin silahlarında manevra fişekleri vardı. Bu nedenle açılan ateşlerden ayaklanmacılar etkilenmiyordu. Derviş Mehmet de “Gördünüz mü ben mehdiyim, bana kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmayı sürdürüyordu.

Kubilay ayaklanmacılara “teslim ol” çağrısı yaptı. Bu sırada açılan bir ateşle yaralandı. Yaralı olarak cami avlusuna girmeye çalıştı fakat gidemedi. Derviş Mehmet ve yanındaki yobazlar yaralı asteğmeni yakaladılar ve musalla taşında testere ile başını gövdesinden ayırdılar. Kesik başı bir sırığın ucuna takarak dolaştırdılar. Dervişin adamları tekbir getirerek kesik başın arkasında yürüdüler.[2] Müdahale etmek isteyen bekçiler Hasan ve Şevki’yi öldürdüler. Daha sonra olay yerine gelen Alay, Derviş Mehmet ve iki adamını öldürdü, kimi destekçileri de yakaladı ve ayaklanmayı bastırdı.

Olaydan sonra bölgede sıkıyönetim ilan edildi. General Mustafa Muğlalı başkanlığındaki Sıkıyönetim mahkemesi 105 sanığı, halkı isyana kışkırtmak ve anayasayı zorla değiştirmek suçlaması ile yargıladı. 28 kişi Kubilay’ın öldürüldüğü yerde idam edildi. İşin ucunun İstanbul’daki Nakşibendi şeyhine dayandığı ortaya çıkartıldı. Menemen olayının hazırlanmasında 12 Ağustos 1930’da kurulan ve 17 Kasım’da kapatılan Serbest Fırka’nın da yeri olduğu anlaşıldı.[3]

(Menemen olayının Sıkıyönetim mahkemesi başkanı General Mustafa Muğlalı 1943’te Demokrat Parti iktidarınca Özalp/Van’daki bir olay nedeniyle haksız yargılanacak ve 20 yıl hapis cezası alacaktır).

Cumhurbaşkanı Atatürk 28 Aralık 1930’da Ordu’ya yayınladığı başsağlığı iletisinde “

  • Büyük Ordumuzun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin uzvu Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini temizlemiş ve kuvvetlenmiş olacaktır.” dedi.[4]

Kubilay Kimdir?

Menemen şehidi Kubilay (gerçek adı Mustafa Fehmi Kubilay) Girit’ten göçen bir ailenin oğludur. 1906’da İzmir’de doğmuştur. Antalya öğretmen okulunda, İzmir Erkek Öğretmen Okulunda okumuş, 1926’da Bursa öğretmen okulunu bitirmiş ve Cumhuriyetin ilk öğretmenleri arasına katılmıştır.[5] Soyadı yasası çıkmadan (1934) altı yıl önce, öğrenciyken, kendiliğinden Kubilay soyadını almıştır.[6] Olay sırasında Menemen’deki Alayda askerlik görevini yapmakta idi. Şehit edildiğinde 24 yaşında idi.

Değerlendirme

Menemen olayı, Cumhuriyetimizin temelini oluşturan laiklik ilkesi tam anlamıyla gerçekleşmedikçe; Türkiye şeyhler, dervişler mensuplar ülkesi olmaktan kurtulamadıkça,
dini kişisel çıkarları için kullanan karşı devrimcilerin her an fırsat kolladıklarını;
Cumhuriyet bekçilerinin sürekli uyanık olmaları gerektiğini göstermiştir.

Karşı devrim girişimlerinin her zaman din görüntüsü altında yapılması laikliğin önemini göstermektedir.

Nakşibendi tarikatı üyeleri 1925’te de Doğuda büyük bir silahlı isyan girişiminde bulunmuştu (Şeyh Sait isyanı). Başka bir cemaat da 2016’da silahlı isyana kalkışmıştır (FETO ve Nurcular).

Bu tür yapılanmalara hoşgörü ile yaklaşılması ve örgütlenmelerine izin verilmesi
laik cumhuriyet için açık ve yakın bir tehdittir.

Bu olaydan sonra Kubilay karşı devrimle mücadelede devrimci genç Türk aydını ve subayının simgesi olmuştur ve olmayı sürdürecektir.

Menemen’de öldürülen bekçiler Hasan ve Şevki dahili Tüm devrim şehitlerimizle birlikte Kubilay’ı saygı ile anıyoruz.

[1] Andrew Mango. Atatürk The Biography of the Founder of Modern Turkey,
Overlook Press, New York, 1999, p.475
[2] Lord Kinross. Atatürk Bir Milletin Yenden Doğuşu, Altın Kitaplar, İstanbul, 2013, s.526
[3] Sina Akşin. Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 2013, s.205
[4] Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, Türk Tarih Kurumu, 1983, s. 513
[5] Meydan Larousse, 1972, cilt 7 s.607
[6] Yılmaz Özdil. “Kubilay”, Sözcü gazetesi, 23 Aralık 2015

Düzgün TV’deyiz : AKP Neden Gözükara Gidiyor? Nasıl Karşı Koymalı?

Dostlar,

21 Aralık 2023 akşamı, Viyana’dan yayın yapan Düzgün TV’nin yurtsever yöneticilerinden Sn. Serdar Altun’un konuğu olduk. Konumuz yakıcı idi ve aşağıdaki gibiydi :

Bir saate yakın süre AKP’nin hukuk ve insan hakları tanımayan dayatmalarını, baskılarını sunduk. Açıkladık olası gerekçelerini..
Ne yasa, ne Anayasa, ne uluslararası sözleşmeler ne de açlığa, sadakaya mahkum edilen milyonlar.. Örtük iflas içindeki maliye-hazine. Tanınmayan AYM kararları..
Milli Eğitim Bakanı olacak zatın pervasız meydan okumaları TBMM’den..
Laikliğin yıkılmak istenmesi, okullarda ölçüsüz bir dinci dayatma, islamo-faşizm..
Tuzla Piyade Okulunda Ata’ya saygısızlık ve yepyeni tarikat örgütlenmeleri Ordu içinde!

Son olarak Sn. Altun, yaklaşan yerel seçimler üzerinde durdu. 31 Mart 2024’te, iktidarı geriletmek için ne gibi politikalar izlenmesi gerektiğini sordu..
CHP’nin köklerine dönerek tüm Türkiye’yi arkasına alabileceğini, alması gerektiğini vurguladık.

https://www.youtube.com/live/Z36Gp25hIVQ?si=lvsfWQESyQtoJ7DH

https://youtu.be/Z36Gp25hIVQ        https://youtu.be/Z36Gp25hIVQ?t=274

Pek çok kez konuğu olduğumuz Düzgü TV’ye ve Sn. Serdar Altun’a çok teşekkür ederiz.

İzlenmesi, paylaşılması ve uçurumun eşiğine sürüklenen Türkiye’miz için gereklerinin hızla yapılması dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 23 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

MELTEM TV Programımız : AKP Çemberi Daraltıyor.. Niçin ve ne yapmalı?

Dostlar,

Sn. Gülgûn Feyman Budak, 20 Aralık 2023 günü bizi MELTEM TV’de akşam haber kuşağında konuk aldı. Konu, aşağıdaki görselde olduğu gibi belirlenmişti.

Yaklaşık yarım saat (31+ dakika) usta televizyoncu – sunucu – programcı Sayın Budak’ın sorularını yanıtlamaya çalıştık.

Adımızın altında bizi tanıtıcı bir nitem (sıfat) kullanmak gerekiyormuş. Onu “hukukçu” olarak seçmişler.. sağolsunlar, bizim hekim kimliğimizin yeterince bilindiğini, bu programda ise hukuksal ağırlıklı sorunlarımızın öne çıktığını belirterek böyle yaptıklarını belirttiler.. Oraya kısa 1-2 sözcük ancak sığıyormuş…

Sayın Budak, MELTEM TV’nin çok sınırlı olanaklarına karşın bize programın youtube erşkesini kişisel özverisi ile ulaştırdı. Hem bu yurtsever yayın kuruluşuna hem de bizi program konuğu alan değerli Feyman’a çok teşekkür ederiz.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin caaaaaanım ülkemiz için hızla yapılması dileğiyle.
Birçok konu konuşuldu ancak görseldeki tema öne çıkarılmış..

Sevgi ve saygı ile. 22 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

İÇ ve DIŞ BÜTÜNSEL SALDIRI İVME KAZANDI!

Dostlar,

21 Aralık 2023 günü, 2 haftada bir yazdığımız Cumhuriyet gazetesindeki köşemizde 7. yazımız yayınlandı.
***
İÇ ve DIŞ BÜTÜNSEL SALDIRI İVME KAZANDI!

Hangisinden başla(n)malı?
Bu gün 21 Aralık. En uzun gece, gün dönümüne gebe. “Güne ezanla başlanacak” fetvasının kadir-i mutlak TEK ADAM’ca dayatıldığı, artık sözde demokratik-laik Türkiye’de, giderek daha çok günışığına uyanacağız birkaç ay. Ne var ki, AKP karanlığı giderek koyulaşıyor. Hedef tam karartma : Cumhuriyet’ten intikam ile diz çöktürme!
Ve yüreğimiz gene harman yangını : Kıbrıs’ta Kanlı Noel kırımı (faciası) 60 yıl önce bu gündü. Değil salt bizim, insanlığın büyük utancı emperyal Maraş kıyımı 45 yıl önce bugünlerde sahneleniyordu; 500+ masum kurban!
Dert bir değil ki, hangisine yanayım!?” durumu betimlemeye uygun görünüyor. Ancak bu dertlerin çoğu kurmaca! En azından 22 yıldır (neredeyse çeyrek yüzyıl!) bu ülke ve halkı yaman bir emperyal kuşatma altında. Atlantik üretimi kanlı stratejik tasarım BOP ve seçilip-atanmış taşeron siyasal kadro sadakatle iş başında.
Özellikle algı yönetimine dönük, kitlelerle iletişimin büyük bir ustalıkla kotarılmakta olduğunu kabul gerek. Politik psikolojinin, siyaset bilimlerinin hemen tüm araçlarının ustaca (kahpece!) kullanıldığı bir laboratuvar.
En başta kara propaganda ve türevleri olmak üzere gündem oyunları kökü dışarıda, asla yerli – milli olmayan “büyük akıl” eliyle sergilenmekte. Ardışık ve orta – yüksek şiddette şok uyaranlarla toplum felç edilmekte :
Üç basamaklı enflasyon = devlet soygunu ile bilinçli yoksullaşTIRma, anormal işsizlik, çevre-doğa talanı, kolluğun ve yargının toplumsal vicdanı isyana kışkırtan kullanımı, medya ve aydınlara baskı, mülkiyet hakkına el konması (gaspı), TBMM’nin notere indirgenmesi, dış politikada yıkıcı ödünler, ilkesiz ve ulusal onuru yaralayıcı sığ siyasalar… liste kolaylıkla uzatılabilir. Ulusu, sosyal psikolojik bakımdan şok edici travmalarla teslim almaca..
Bir kas, deneysel ortamda elektriksel olarak çok sık ve/ya yüksek dozlu uyarılırsa yanıt fibrilasyon, felçtir.
AKP=RTE iktidarına bu yol izletilmektedir. Eşzamanlı pek çok ciddi “bela” yaratılmakta ve gündem oyunu dayatılmakta, deyimi yerinde ise ulusun öncü demokratik muhalefet odakları sersemletilmekte, yorulmaktadır. Asgari ücret tiyatrosu birkaç perdelidir, ancak açlık sınırının da altına çekilen tutar, genel-geçer ücret olmuştur. Büyük şef, yılda bir kez belirleneceği buyruğunu vermiştir. Altı milyon yaşlı-emekli, 7500YTL/ay ile işkencededir. Bu kitlenin aylığında “makul” bir iyileştirmenin T.C.’nin akçalı (mali) gücünü aştığı masalına inanacak yoktur.
Emek örgütsüz, iç-dış sermaye olağanüstü organizedir. Öyle ki, 3 Y ile savaşmak (!) üzere yola çıkan AKP=RTE kabineleri kısa sürede kafeslenmiş ve patron iktidarına dönüştürülmüştür. Küresel kumarhane kapitalizmine (yoz emperyalizme) eklemlenmiş komprador burjuvazi, “sermaye birikimini” olanca hızıyla sürdürmektedir.
2024 bütçesi, 1876 Osmanlı bütçesinden beterdir. Anımsansın, 1881 Düyun-u Umumiye = Devlet iflasıdır!
Bu yağma-talan-soygun-kara para-mafya kepazeliğinin “dar-ül harp”te sürdürülmesine siyasal İslam alettir.
Bir militan Milli (!) Eğitim bakanı sahneye sürülmüş ve TBMM’de ne var ne yok, her şeye meydan okumuştur. Uygun bir tepeye konumlanmış mitralyöz gibi laik-bilimsel-karma-akılcı-ulusal-çağcıl eğitim dizgesini tarıyor. Oysa Ulusal Eğitim dizgesinin günlük siyasa dışı/üstü olması gerek. Adı üstünde “ulusal eğitim”. Siyasal partiler ise toplumu “partilere” ayırmakla işlevli. Dolayısıyla iki Bakanlığın adında “Milli” nitemi (sıfatı) var: Eğitim ve Savunma. Okula, Orduya, tapınç (ibadet) yerine siyaset sokulmaması ülke-ulus için sağkalım (beka) gereği.

   Ne yapmalı / yapılabilir ?

Öncelikle doğru tanı! Toplumda öncü direnç odaklarının yorulması, giderek susturulması ve kitlelerin çürütülerek siyasal katılım dışına süpürülüp ve fakat böylelikle ümmetleştirilerek oy deposuna dönüştürülmesi. Anamuhalefet ve öbür muhalefet partileri öncelikli hedefler : İçlerinin boşaltılması ile göstermelikleştirilmesi. Ne kalıyor geriye? Namuslu – yurtsever aydınlar ve aynı nitemlere (sıfatlara) sahip halk kesimleri. Saldırı yordamı (stratejisi) ortada. Eldeki kıt barutu çok akılcı, stratejik akılla kullanmak kaçınılmaz : Halkı örgütlemek! Mahalle, sokak, işyeri birimlerine dek. AKP/RTE eliyle BOP=yıkım=parçalanma karşıtı ne denli ulusal güç varsa seferber ederek hepsini tek bir ortak hedefe kilitlemek. Bu, bir ulusun öz savunmasıdır (nefs-i müdafaasıdır), yerden göğe meşru direnme hakkıdır. Koşulları apaçık doğmuştur ve evrensel temel insan hakkıdır. Biline!

7- İÇ ve DIŞ BÜTÜNSEL SALDIRI İVME KAZANDI!

Ahmet Saltık: İç ve dış bütünsel saldırı ivme kazandı! (cumhuriyet.com.tr)

 

Uyan halkım, laiklik için uyan!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
20 Aralık 2023, Cumhuriyet

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TBMM’nin kürsüsüne çıktı ve açıkça laikliği çiğnediğini haykırdı.

  • “O sizin yaşadığınız eski Türkiye bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın! Türkiye artık bambaşka bir ülke” dedi ve ekledi:
  • “Bakın MEB 2023 yılı itibarıyla 2709 tane geçerli protokolümüz var. Bunların içinde sizin tarikat, cemaat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır.
    Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz.” 

Bakan Tekin’in Meclis’te sarf ettiği bu sözler, Anayasanın 2. maddesine, bir Devrim Kanunu olan 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu’na (Öğretim Birliği Yasası) ve 1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu’na aykırıdır! 

Bakanın tarikatlar ve cemaatler ile protokol yapmayı savunurken

  • Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz.
  • Çocuklarımın dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buna devam edeceğim. demesi ise sonuçları çok ağır olabilecek vahim bir çarpıtmadır.

Yusuf Tekin, “Laik eğitim alanlar dağa çıkıyor” mu demek istiyor?! Bu ülke 15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe girişimini, Sivas, Çorum, Maraş katliamlarını hiç yaşamamış gibi konuşuyor. Bu katliamların hiçbirisi laik eğitim nedeniyle olmadı, aksine laiklik çiğnendiği için oldu!
***
Cumhuriyetin 100. yılında siyasal İslamcıların laikliğe karşı açıkça meydan okumasının nedeni, son 21 yıldır ülkeyi yöneten AKP olduğu kadar…

Çocuklar tarikatlara teslim edilirken laikliği gerektiği gibi savunmayan…

Dinci kesimden oy almak için Erdoğan’ın ortaya attığı özgürlükçü laiklik” safsatasını destekleyen…

Diyanet Akademisi, çalışma saatlerinin cuma namazına göre ayarlanması gibi laiklik karşıtı düzenlemelerde AKP ile hareket eden…

Seçimden önce bir tarikat kendi partilerini desteklediğini açıklayınca ellerini ovuşturan…

Kendi milletvekilleri “Tarikatları kaldıran yasa kadük oldu” dediğinde hiç tepki göstermeyen ve o kişiyi yine parti meclisine seçen sözde muhalefet

Ve bunlar olurken muhalefeti hiç eleştirmeyen gazeteciler ile “aydın” sanılan suskunlardır!
***
Tarikatların STK olduğunu iddia edenler için 13 Ekim 2020’de bu köşede yazdığım

  • Tarikatlar ve cemaatler insan hakları sorunudur!

başlıklı yazımda yer alan şu satırları tekrarlamak istiyorum:

STK’nin tanımı hukuken bellidir. İnsanların resmi kurumlardan bağımsız olarak örgütlenip politik, sosyal, hukuki ve kültürel amaçlarla oluşturdukları kâr amacı gütmeyen kuruluşlara sivil toplum örgütü denir. STK’ler, gönüllü çalışmalar ve üyelerinin verdiği düzenli aidatlarla ayakta kalır. Vakıflar, dernekler, sendikalar ve mesleki kuruluşlar, sivil toplum örgütlerini oluşturur. STK’lerin mali yapısı devletçe denetlenir. Yönetim organlarını mevzuata göre oluşturmak için genel kurul yapmayan, üyelerinin seçim hakkı bulunmayan STK olmaz. 

Tarikat ve cemaatlerde ne seçim vardır ne demokrasi ne de özgürlük.

Hiçbir sorgulamanın olmadığı bu yapılarda müritler şeyhlere sadece biat eder! Bu yapılar, inançları sömürerek özgür düşünceyi yok eder, insanları köleleştirir. Özgürlük adına savunulmaları tam bir oksimorondur! 

Kurdukları paravan şirketler aracılığıyla devasa büyüklüklere ulaşan, elde ettikleri güç sayesinde devlet kadrolarına çöreklenen tarikat ve cemaatler, siyasi partilerce oy deposu olarak görülür. Bu yüzden yasadışı oldukları halde kimse dokunmaz; seçim öncesi liderler bu gerici şeyhleri, liderleri ziyaret edip oy pazarlığı yapar. 

1925’te 677 sayılı yasayla kapatılan tarikatlar ve cemaatler, laik Cumhuriyete karşıdır!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 20 Aralık 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ZEHİRCİ

Erzincan İliç’te altın arayarak çevreyi zehirleyen Anagold şirketinin 7.2 milyon YTL vergi borcunun silindiği ortaya çıktı.

Vatandaşından ikinci kez MTV alan ADALET ve Kalkınma Partisi…

ORTAK

İsrail’i eleştirdiği konuşmasının sonunda kalp krizi geçirip yaşamını yitiren SP milletvekili Hasan Bitmez’in ardından İsrail Dışişleri Bakanlığı nefret mesajı (iletisi) yayımladı.

Ortaya çıkmaya cesaret edemeyen ciğersiz bir AKP’li, “Allah’ın gazabı böyle olur” demişti.

Yalnız ticarette değil zihniyette de ortaklık…

FAŞİST

RTE, ”Tek parti faşizmi döneminde (Atatürk ve İnönü dönemi) yasakların ve baskıların altında ezilen milletimiz, Demokrat Parti iktidarıyla adeta yeniden kendini bulmuştur.”

Tek partili dönem bile, çok partili düzene barışçıl geçişi sağlayan demokratlıktaydı.

Çok partili dönemde tek partinin bile değil, tek kişinin hükümranlığına ne derler?..

İYİ

Süleymancılara ait bir erkek öğrenci yurdunda 12 yaşındaki çocuğu istismar eden “kurs hocası” nın aldığı 48 yıl hapis cezası, “iyi hal indirimi” yle 22 yıl 6 aya düşürüldü.

Mahkeme heyetine (kuruluna) gösterdiği “iyi hal”, istismardaki halinden önemli olmuş…

TRAKTÖR

AKP milletvekili Leyla Şahin Usta, “AKP’den önce ülkede traktör yoktu”, Ruken Kilerci “Atatürk Barajı’nı AKP yaptı” dedi.

  • Toprak da yoktu Somali’den getirdiler,
  • Ambulans, buzdolabı, çamaşır makinesi de yoktu,
  • Üniversitelerin çoğu açılmamıştı, 
  • İbadet de yasaktı,
  • Böyle zır cahil vekiller de yoktu, bol bol oldu…

FAZLALIK

Milli olmayan Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, tarikat ve cemaatleri STK kabul edip protokoller yaptıklarını, çocukların dağa çıkışını onların engellediğini söyledi.

Bu durumda Bakanlık da Bakan da gereksizdir…

KUMPAS

FETÖ Kumpası 28 Şubat davasından mahkum olup 85 yaşında cezaevinde yaşamını yitiren Korg. Vural Avar’ı andık.

Ölümüne neden olanları da…

FUTBOL

Geçen hafta bir kulüp başkanı hakemi yumrukladı, bu hafta biri takımı sahadan çekti.

Kulüp başkanlarına futbol yasaklansın…