Kategori arşivi: Yurttaş Saltık

Prof. Dr. Halil ÇİVİ’den “Aşure ya da Çerezler”

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Ozanı

Prof. Dr. Halil ÇİVİ’den kendi deyimiyle “Aşure ya da Çerezlerim”

Hz. Ali diyor ki : 

  • Eğer vicdanın körse, gözünün görmesi hiçbir işe yaramaz.
  • Öğretmenlik Allah sanatıdır. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
  • En büyük ahmaklık cahillik, en üstün zenginlik de akıldır.
    ***

SİYASETTE PEŞİN ve VERESİYE

  • Siyasetin yozlaştığı bir ülkede, eğer iktidar olurlarsa, siyasetçilerin kendi öz çıkarları her zaman peşin tahsil edilir. Ama halka vaatleri ise çoğunlukla veresiyedir. Ayrıca veresiyenin tahsilatı da her zaman mümkün olmaz.

***
KONFÜÇYUS (İ.Ö. 551-479), tam 2500 yıl önce diyor ki:

1- Yaptığı iyiliği çıkarı için yapan insana YALANCI DOST denir.
2- Adalet yolunu şaşırırsa insanlar başıboş bir karışıklık ve korku içinde kalır.
3- Söyleyecek fikri olmayanlar hep yüksek sesle, bağırarak konuşurlar.
4- Yanlış yapmak kötüdür; fakat yaptığı yanlışı unutmak ondan daha kötüdür.
5- İnsan ne denli geriye dönerse dönsün arkasını göremez.
***
KİMLERİN NERESİ SAĞLAM KALIR?

Hak, hukuk ve adalet tanımayan, sürekli yalan söyleyen, hile yapan, iftira atan, tuzak kuran, haram, rüşvet ve yolsuzlukla beslenen tiplerin inancı, dini ve mezhebi ne olursa olsun; böyle yaşamayı alışkanlık edinmiş insanların onuru, vicdanı, ahlakı, aklı ve beyni giderek çürür.
Salt MİDELERİ SAĞLAM kalır.
Siyaseti yalnızca midesi için yapanlar böyledir.
Tanrı ülkeleri, toplumları, aileleri ve bireyleri salt midesi için siyaset yapanlardan korusun.
***
AKIL MI SAKAL MI?

Bilgelik, adalet ve ahlak; kendi cehaletini ya da kötü niyetini gizlemek için bırakılan SAKALDAN DEĞİL; çaĝdaş eğitim, bilim ve ELEŞTİREL AKILDAN türer.

Sözümüz tüm sakallılara değildir.

Sakalını itibar, makam ve çıkar aracı olarak kullanan hilebaz, madrabaz, dInbaz ve yobazlaradır.
***
Antik Yunan düşünürü PLATON (EFLATUN) diyor ki :

– Boş beyin şeytanın çalışma atölyesidir.
– Dinbaz, düzenbaz, ekonomi ve siyaset madrabazlarının çalışma atölyesi de hep cahil ve yoksuların beyni olagelmiştir.
– Aman ha, özgür akıl ve deneysel bilimle beslenen çağdaş eğitime ve sağduyumuza sahip çıkalım.
***
AKIL, DUYGU, MUTLULUK ve HUZUR

Akıl beyninin, duygu ise yüreğinin ürünüdür.
Çağdaş eğitimle, hak – adalet ve bilim çemberi içinde kalarak ikisini de iyi eğitir, ahlaklı yönetir ve aklınla duygularını birbiri ile hep barışık tutarsan, huzur ve mutluluk seni hiç terk etmez.
***
CENNET ve CEHENNEM

Uluslarını sağduyu, vicdan, ahlak ve adaletle yönetenler ülkelerini CENNETE;
tersine kin, nefret, korku ve gelecek endişesi yaratarak yönetenler de CEHENNEME çevirirler.

Türk aydınları neden öldürülüyor??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli  
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com 

Türk aydınları neden öldürülüyor?? 

Bu yazıyı, 31. Adalet ve Demokrasi Haftasının son gününde yazıyoruz. ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer Aksoy, 34 yıl önce bu gün, arkadan vurularak öldürülmüştü. SSCB’nin dağılmasından sonra (26.12.1991) soğuk savaş ve 2 kutuplu dünya düzeni, yerini Amerikan yüzyılı-hegemonyasına bırakı. Mumcu’ya kıyılan yıl 1993’te “çok ilginç” (!?) ardışık cinayetler işlendi. 10 Ocak 1993’te Mumcu, Cumhurbaşkanı T. Özal ile görüştü. Jand. Gn. Kom. Eşref Bitlis ve Maliye Bakanı Adnan Kahveci de katıldı. 14 gün sonra 24 Ocak 1993’te Mumcu öldürüldü. 12 gün sonra 5 Şubat 1993’te Kahveci kuşkulu bir trafik kazasında öldü. 12 gün sonra 17 Şubat 1993’te Org. Bitlis kuşkulu bir uçak kazasında öldü. 17 Nisan 1993’te Özal birden öldü. 36 gün sonra 24 Mayıs 1993’te PKK, silahsız 33 askerimizi Bingöl’de şehit eti!

Bu olaylar rastlantısal mıdır? Mumcu, ABD’yi çok rahatsız eden hangi kritik gizlere ulaşmıştı acaba?

ABD Başkanı F.D. Roosvelt‘in ünlü sözüdür :

  • Siyasette hiçbir şey rastlantı değildir. Bir şey oluyorsa, o şeyin önceden planlandığından
    emin olabilirsiniz.”

Kürt Dosyası” ve “Tarikat, Ticaret, Siyaset” kitapları, Mumcu’nun en önemli ürünleridir.
Son zamanlarda en güncel sorunlarımız, bu 2 konu ile doğrudan ve çok yakın bağlantılı.
PKK’nın ABD eliyle sahneye sürüldüğü 1984’ten bu yana çok yol alınmış, Irak’ın kuzeyinde istasyon Kürt federe devleti kurulmuştur. Suriye’nin kuzeyi, Fırat’ın doğusunda PKK türevi YPG’ye ikram edilmiştir. Fırat’ın batısına yayılmayı durdurmaya çabalıyoruz çok ağır bedellerle,
çok sayıda şehit vererek. Tehdit “müttefik”ten(!)

Türkiye’nin, kuruluşunu izleyen 3. yılda NATO’ya alınmasıyla (1952), aydın cinayetleri ve toplumsal kışkırtıcı “olaylar” görülmeye başlandı. İlki 6-7 Eylül 1955 kışkırtması (provokasyonu). DP iktidarının ülkeyi Moratoryuma (devlet iflası) sürüklemesi ve IMF’nin korkunç devalüasyon dayatması.. 1948-51 Marshall Planı ile Tarım ve Eğitim Bakanlığını ABD’ye bırakan ülkemiz,
bu kez maliye-hazinesini verdi.

21.10.99’da öldürülen ADD Gn. Bşk. Yrd. Prof. A.T. Kışlalı, Cumhuriyet’teki köşesinde CIA İstasyon Şeflerinden P. Henze ve G. Fuller’in Türkiye raporlarını (1993) yayınlamıştı (1996). Henze,

  • Atatürk ilkeleri soğuk savaş döneminde görevini yaptı ama ‘Yeni Dünya Düzeni’ ile birlikte gerekliliği kalmadı. Klasik Atatürkçülük ölmüştür. Aydınların İmam-Hatip Okulları konusunda endişeleri yersiz. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik (AS: Rabıta vd.), Türkiye için ciddi tehdit değil. Atatürk’e deccal diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir. Nakşibendiler
    geriye dönük değil. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilir.”
    buyurmuştu.

Fuller ise

  • “Irak’ın üniter yapısını koruması ABD çıkarlarına uygun değil. Türkiye Kürtlere özerklik verirse, Kuzey Irak’taki Kürtlerle bütünleşme gerçekleşebilir. En kötü şey, Türkiye’nin Irak’a yakınlaşmasıdır.”

Kışlalı da fincancı katırlarını ürküttü Mumcu vd. yurtsever aydınlarımız gibi.
Sen misin Ulusu uyaran!?
***
ABD’nin 21. Yüzyıl Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde 2 ana hedefi var :

  1. yy’da hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğunun stratejik güç olmasına izin verilmeyecektir.
  2. Bu hedefin sağlanması için, önleyici (pro-aktif) güç kullanımı dahil, her yola başvurulacaktır.

ABD’nin, Türkiye topraklarının da içinde bulunduğu bölge için 3’ü temel 3’ü olanaklı ise ulaşılabilir hedefleri var. Temel hedefler
– Büyük İsrail,
– Büyük Ermenistan ve
– Büyük Kürdistan’ın kurulması
.

Daha uzun erimli, olanaklı ise ulaşılabilir hedefler:
– İstanbul merkezli Ortodoks devleti,
– Pontus Rum ve Ege Yunan devletleri ve
– Konya merkezli Hilafet devleti kurulması
.

Bir tür güncellenmiş Sevr, BOP!
***

Çare                              : Önceki köşe yazımızda BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)=Post-modern Sevr tasarımını yazmıştık (18.01.24). Büyük fotoğraf bu! İşleyeni-işleteni bilinen, halktan gizlenen ve Devletçe önlen(e)meyen aydın cinayetleri ve toplumsal kışkırtmalar (Çorum, Maraş, Madımak, ASELSAN..) gladyo-kontrgerilla hüneridir. İnsanlığa karşı suç olan bu eylemler TSK-Özel Kuvvetlere yıkılmak istenmiştir. Ancak Kozmik Oda 15 Temmuz 2016 FETÖ-ABD darbesi ardından didik didik edilmiş, hiçbir kanıt bulunamamıştır. Tersine, 800’ü aşkın yurt dışı görevlimiz şehit edilmiştir. Bu politika = gaflet / dalalet / ihanet daha fazla sürdürülemez ve kabul edilemez. Türkiye, işlevini yitiren savaş örgütü NATO’dan çekilmelidir.
=======================
Köşe yazımızın pdf biçimi için tıklayınız..
Cumhuriyet gazetesi makalemiz, Ahmet SALTIK, 1 Şubat 2024

Laik bir devletin işleyişi şeriata dayanamaz!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen

zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr 

Son Yazısı / Tüm Yazıları

04 Şubat 2024, Cumhuriyet

Yarın laikliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına girişinin 87. yıldönümü. Laiklik, 1924 Anayasası’na 5 Şubat 1937’de yapılan değişiklikle; 2. maddeye devletin niteliklerinden biri olarak girdi. Bu anayasanın 4. maddesinde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri arasında. (AS: İlk 3 maddenin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceği düzenlemesi, ilk kez 1982 Anayasasının 4. maddesiyle getirilmiştir, önceki anayasalarda yoktu.)

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olsa;

  • Ne AKP’li cumhurbaşkanı “Şeriata düşmanlık dinin bizatihi kendisine husumettir.
    Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir.”
    diye konuşabilir;
  • Ne de bu ülkenin adliyesinde şeriat çığlıkları atılabilirdi.

Erdoğan’ın Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreni’ndeki konuşması, yürürlükteki anayasaya aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti, din birliği üzerine kurulmuş değildir. Anayasanın 66. maddesinde vatandaşlık tanımı “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklindedir. Burada vurgu, yurttaşlık bağıdır.

YURTTAŞLIĞI ‘YAPAY DİN’ OLARAK GÖSTERMEK…

Erdoğan’ın yurttaşlık kavramına yaklaşımını da hatırlamak gerekir. 2014’te 5. Din Şûrası’nda ne demişti?

“Batı’da Hıristiyanlıktan oluşan boşluğa örneğin yurttaşlık dini ikame edilirken Türkiye gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de benzer bazı denemelere girişildi. Bunlar kendi elleriyle yurttaş dini benzeri dinler inşa ederek İslamın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde. Din ve devlet işleri ayrı olsun diye, kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdiklerinin bilincinde değiller.”

Yani anayasal bir kavram olan yurttaşlığın din ile yer değiştirmek için yaratıldığını söylüyor. Din ve devlet işlerinin ayrılmasını (yani laikliği) hak dininin yerine yapay bir din geçirme çabası olarak tanımlıyor.

“Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir” derseniz, bu yanlış düşüncenizi topluma dayatmakla kalmaz, laiklik ilkesini çiğneyerek vatandaşlar arasında ayrışmaya yol açarsınız. Tarihi doğru incelerseniz Türklerin Müslümanlıktan önce birçok başka inanca sahip olduğunu da görürsünüz. 

Ayrıca bugün Türkiye’de Müslümanlık dışında başka dine inanan vatandaşlar olduğu gibi, inançlı olmayan vatandaşlar da var. Laiklik tam da bunun için var: Hem herkesin kendi inancını özgürce yaşaması hem de farklı inancı olanları ya da inançsızları toplumdaki egemen dinin baskısından korumak için var!

LAİK HUKUK, İNSAN AKLININ YAPTIĞI YASALARA DAYANIR

Laik bir ülkede, bireyler elbette inançlarını yaşayabilir ancak devlet, vatandaşlar arasında dine dayalı bir ayrım yapamaz. Türkiye’nin üzerine oturduğu temelin sacayaklarından biridir bu.

  • Şeriat eşittir İslamiyet değildir!

Birbirinden çok farklı yorumlar ve çeşitli mezhepler varken bunu iddia etmek olanaksızdır.

Anayasadaki laiklik ile kastedilen ise hukuk sisteminin ve devlet yönetiminin
din kurallarına göre düzenlenemeyeceğidir. Sorun budur. 

Laik hukuk, halkın oylarıyla seçilen temsilcilerden oluşan meclislerin, insan aklını kullanarak toplumun gereksinimlerine ve çağın evrensel hukuk ölçülerine uygun olarak kabul ettiği yasalara dayanır. Türkiye de 1923 Cumhuriyet Devrimi ile 87 yıl önce bu sisteme dahil olmuş, bu sayede ilerleyebilmiştir.

Bu gerçekler ortadayken, 2024’te adliyelerde şeriat çığlıkları atanları savunmak, yurttaşlığı ve laikliği “yapay din” olarak göstermek, laikliği savunanlara “lümpen faşist” demek, bu ülkeye yapılabilecek büyük bir kötülüktür.

Bugün Türkiye’de laik hukuk yerine şeri hukuk geçerli olsaydı ne ben bugün bir gazetede bunları yazabilirdim ne kadınlar toplumda hak ettikleri yere gelebilirdi ne de şeriatı savunan Meral Akşener, bir siyasal partinin genel başkanı olabilirdi! 

Birilerinin amacı Türkiye’de ortaçağ gericiliğini geçerli kılmaksa bilsinler ki; biz yurtsever devrimciler ve gerçek Cumhuriyetçiler, anayasal düzeni ve hukuk devletini savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mustafa Aydınlı şiiri : BARIŞ…

ŞİİR KÖŞESİ

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Halk ozanı

BARIŞ

Bakın şu dünyanın gidişatına
Savaşsız geçecek yıllar nerede?
Binenler çoğaldı savaş atına
Barış barış diyen diller nerede?
***
Zalimler silaha para yatırır
Savaş açar ülkeleri batırır
Kaynağının üzerine oturur
İnsana uzanan eller nerede?
***
Uçakları gökyüzünde uçurur
Gemileri okyanustan geçirir
Tehditleri uykuları kaçırır
İnsanlığa giden yollar nerede?
***
Kıyametin tamtamları çalmada
Her an felakete ramak kalmada
Akıllar bir koyup beş-on almada
Barışı savunan kullar nerede?
***
Daha hangi ülke vardır sırada
Ölüm gezer hem denizde karada
İnsanlığı ara da bul orada
Sevgiyle sarılan kollar nerede?
***
Aydınlı bu barış er geç olacak
Hem yurtta dünyada baki kalacak
İnsanlık bu dersten ilham alacak
Barışın mimarı sollar nerede?

Kabul etmiyoruz: Şeriata karşı laiklik diyenleri hedef almak tüm toplumu hedef almaktır!

Kabul etmiyoruz: Şeriata karşı laiklik diyenleri hedef almak tüm toplumu hedef almaktır!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır…)

Bundan 100 yıl önce Cumhuriyet’le birlikte laikliğin temeli olan birçok büyük adım atılmıştır. 1924’te Hilafetin ve Şer’iye Vekâletinin kaldırılması ve Öğretim Birliği Yasası, 1926’da Medeni Kanun, 1937’de Laikliğin Anayasa’ya girişi geri alınamayacak kazanımlardır.

Türkiye toplumu, yurttaşlar laikliğin sahibidir.
Dolayısıyla, “şeriata karşı laiklik” diyenleri hedef almak toplumu hedef almaktır.
İnsan aklının özgürlüğünü hedef almaktır.
Çocuklarımızın laik ve bilimsel eğitim almasını, öğretim birliği yasasını hedef almaktır.

CB Recep Tayyip Erdoğan’ın şeriat çağrısı yaptığı konuşma ile ilgili Laiklik Meclisi açıklamada bulundu.

Yani, Cumhuriyet ve laikliği hedef almaktır. Dolayısıyla, toplumun yurttaşlık değil, tebaa olarak kurgulanması isteğinin ifadesidir.

Açıktır ki 100 yıl öncesine geriye dönüş mümkün değildir.
Çevresinde dolaşılması, konunun saptırılarak tepki gösteren yurttaşların hedef gösterilmesi, gerçeklerin üzerini örtmemektedir. Siyasal iktidar, her alandaki gerici saldırılarını artırarak sürdürmekte ve karşı çıkan yurttaşlara nefret içerikli söylemler kullanmaktadır.

  • Ancak, Cumhuriyetin kazanımlarını ve laikliği bu topraklardan kazımaları
    mümkün değildir.

Bu sözler karşı devrimin rahatsızlığını ifade etmektedir.

  • Ülkemizin ilerici birikimi bu karşı devrim saldırısını dirençle püskürtecek,
    eşit ve özgür bir geleceği laiklik ile birlikte kuracak iradeye sahiptir.

Laiklik Meclisi, ilkokul çocuklarına dini eğitim verilmesine de, adliyelerde şeriat sloganları atılmasına da, hilafet çağrılarına da karşıdır ve bu yöndeki tüm girişimlerin karşısında mücadele etmeye devam edecektir.

Laiklik Meclisi
02.02.2024
https://laiklikmeclisi.org/detay/kabul-etmiyoruz-eriata-kar-laiklik-diyenleri-hedef-almak-tm-toplumu-hedef-almaktr 

========================================
Dostlar,

AKP = RTE rejiminin temel derdi “gündem”.
Ülkemiz – halkımıza görülmemiş bir yoksulluğu – yoksullaşTIRmayı dayattılar.
Bu politika kurgulu ve beklentileri de belli : Kitlelere diz çöktürüp biat ettirmek, oy deposuna dönüştürmek. Sınıf bilincinin gelişmesini engellemek, dinle terbiye edip Allah ile aldatmak.

Bu oyuna gelmemeliyiz, gelmeyeceğiz.
Köprülerin altından çoooooooooookkkkkkkkkkkkkk  sular akmıştır.
Bu ülkede laikliği kaldırıp şeriat temelli dinci rejim kurulması olanağı yoktur.
Bu tarihsel gerçekliği AKP = RTE de bal gibi bilmektedir.
Ancak, laiklik – şeriat dengesini 2.si lehine ne denli bozarlarsa, o, kazanımları olacaktır.

Öte yandan, AKP=RTE bilerek kimi kavramları yanlı kullanmakta ve halkı kutuplaştırmayı sürdürmektedir.
Bir kez “Türk demek Müslüman demektir..” söylemi bütünüyle yanlıştır.
İslam dini 1300-1400 yıllıktır. Türklerin zorla İslamiyete sokulmaları MS 750’li yıllardadır.

Oysa Öntürklerin (Proto-Türkler) tarihi MÖ 10 hatta 15 bin yıla dayanmaktadır. (Haluk Tarcan, Öntürkler)

Bilimsel gerçek bu iken, bir devlet başkanının (seçimi şaibeli!), böylesine açık çarpıtma yapması en hafif deyimi ile çok ayıptır.

RTE‘nin bu denli “cahil – bilgisiz” olamayacağını varsayarsak, o zaman “kasıtlı çarpıtma” ile halkı yanıltmaya çabalamaktadır ki bu, ilkinden daha az “ayıp” değildir!

İnsan olmanın ilk koşulu “dürüstlük” tür ve başkalarına zarar vermemektir.

Primum non nocere!” uyarısı, kadim Antik Yunan’dan bu yana 2500 yıldan eskidir.
Evrensel etik kuralların başında gelir.

Öte yandan İslamiyetin özünde “iyi ahlak” erekli olduğu, Muhammet peygamberin sıklıkla söylediği sözlerdendir. Öyleyse, “Müslüman” olduğunu sıklıkla – gereksiz biçimde yineleyen ve bu yolla siyasete alet eden Erdoğan’ın, her 2 davranış seçeneği de tıkalıdır.

Yakışmıyor Türkiye’ye ve 21. yüzyılın uygarlık birikimine..

Teknik olarak ise                : Dini – mezhebi ne olursa olun, Türk, Türk’tür.
Anayasanın 66. maddesi de “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” der. Erdoğan’ın söylemi Anayasa’nın sözüne ve özüne aykırıdır.

Önceki gün (2 Şubat 2924) paylaştığımız tweet iletisinde şöyle yazmıştık :

  • RTE gene gündem saptırmada.
    Din=şeriat imiş. Yok yahu?
    Kitaplı dinlerin kutsal kitapları var.
    Yorumları ise nedense türlü türlü!? İşte mezhepler!
    Hangisinin şeriatını/din yorumunu uygulayacaksınız?
    Allah’ın kelamı ise neden olabildiğince net anlaşılamıyor, birbirinizi yiyorsunuz? (https://x.com/profsaltik/status/1753452056474530012?s=20)

Ayrıca, İslam Felsefesi uzmanı Prof. Dr. Şahin Filiz‘in makalesine (20 Eylül 2023) bakılması uygun olacaktır : Şahin Filiz yazdı: Şeriat, İslam mıdır? (veryansintv.com)

  • Din, şeriat değildir ve şeriat dinin, toplumlara, kültürlere, dönemin koşullarına ve çağlara göre değişen uygulamalarının bütünüdür. Değişmeyen din ile değişen şeriat aynı değildir. Aynı görülürse, o halde din de şeriat gibi her zaman değişmeye mahkum olur. Din bilimleri ve İslam Hukuk Tarihine bakmak yeterlidir. Taliban, Vahhabi, Işid, cihatçı Selefilik, Müslüman Kardeşler, Cemaat-i İslami gibi gruplar aynı dindendir ama ayrı ayrı şeriatlara vardır. Din birleştirir, şeriatlar çatıştırır. Hangi İslam demeyiz, hangi şeriat deriz.” (https://x.com/proffiliz/status/1753046461967733031?s=20, tweet iletisi, 01 Şubat 2024)

Yine, dinbilgini İhsan Eliaçık‘ın tweet iletisi (@rihsaneliacik) yol göstericidir :

  • Şeriat Kur’an’da ‘doğal hukuk’ anlamındaydı. Tarih içinde saltanat yasası, günümüzde ise dini diktatörlük olarak anlaşılmaktadır. Kelimeler de insanlar gibi yozlaştırılır. Zamanla asli anlamlarını kaybeder. O zaman yeni tanımlar yapmak gerekir.”

Yerel seçimlere giderken, AKP=RTE iktidarının zerrece etik kaygı duymadan her şeyi ama her şeyi yapabileceklerini görmek çok acı ve ülkemiz adına kaygı verici.

Erdoğan’ın yakın – uzak çevresinde, bu gidişin çok ağır yakıcı – yıkıcı etkilerini anlatabilecek hiç kimse kalmadı mı gerçekten?? Yazık bu ülkeye ve halka.. Yıkım (tahribat) çok ağır, giderimi (telafisi) çok güç.. Artık yeter, durmasını bilmek gerek..

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
Laiklik Meclisi Üyesi
www.ahmetsaltik.net        
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Hz. ALİ’den İBRETLİK ve DAMITILMIŞ SÖZLER

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Hz. Ali diyor ki:

– Vahşi ve yırtıcı bir hayvan, zalim bir validen daha iyidir.
– Kişi, bilmediğinin düşmanıdır.
– Kıskançlık, hastalıkların en kötüsüdür.
– İkiyüzlü insanın dilinde tat, fakat kalbinde fesat vardır.
– Hiçbir süs, edep kadar güzel değildir.
– İki şey vardır ki sonu bulunmaz; ilim ve akıl.
– İlim bütün iyiliklerin anahtarıdır.
– Kötü kişilerin başa geçmesi insanlar için afettir.
– Sakın kimsenin kölesi olma, çünkü Allah seni hür yarattı.
– Namus güzelliğin sadakasıdır.
– Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
– Çocuklarınızı zamanın gereklerine göre yetiştiriniz.
– Utançların en makbulü insanın kendinden utanmasıdır.
– Ayıpların en kötüsü kibirlenmektir.
– Söylemediğin sözün hakimi, söylediklerinin mahkumusun.
– Ölümün ilk habercisi doğmaktır.
– Milletlerin ölçüsü ve terazisi adalettir.
– Öldükten sonra yaşamak istiyorsan kalıcı bir eser bırak.
– İnsan belayı dilden bulur.
– Mazluma yardımcı ol, zalime düşman kesil.
– Kendini bilemeyen başkasını nasıl bilsin?
– İnsanın en tehlikeli iki düşmanı gazabıyla şehvetidir.
– İlim ruhun, mal ise bedenin gıdasıdır.
– İlim seni korur, halbuki malını korumak sana düşer.
– İnsanların değeri, sözleriyle değil, yaptıkları güzel işlerle ölçülür.
– Faziletlerin başı ilimdir.
– Fırsat karınca hızı ile sana gelir, fakat yıldırım hızıyla senden uzaklaşır.
– Adaletli siyaset iktidarı kalıcı yapar.
Devletin dini adalettir.

Kurum’un ‘kent karnesi’

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset  01.02.2024, BİRGÜN 

Bakanlıktan çekilmeden 14 Mayıs (2023) milletvekili seçim kampanyası yürüten Kurum, öteki Parti adaylarıyla eşit koşullarda yarışmadı. TBMM’de Başkanı olduğu Çevre Komisyonu’nu hiç toplamadı. Meclis’te hiç konuşmadı.

Soru  : Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum (2018-23), çevre ve kentle ilgili yasal düzenlemeler karşısında ne yaptı?

TBMM, 27. yasama döneminde 139 yasa çıkardı. Yalnızca 2 teklif esas komisyon olarak Çevre Komisyonu’nda görüşüldü.

İki yasadan biri, “Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (7153 sy); öteki, “Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (7261 sy.).  Bu iki torba yasanın 30 maddelik ilki, çevre, imar, kıyı ve mera dahil 9 yasada, 39 maddelik ikincisi ise, 7 yasada değişiklik yaptı.

Bakan Kurum, ne Komisyon ne de Genel Kurul görüşmelerine katıldı.

Dahası, çevreyle ilgili onlarca teklif, farklı komisyonlarda görüşülerek yasalaştı. Etki analizleri yapılmadan ve çevre alanında temel yasalarda bir veya birden çok kez değişiklik yapan torba yasalar, bütüncül yasama sürecine olumsuz etki yaptığı gibi, ülkesel çevre yağması için örtü işlevi gördü. Bunlar; yasa ve değiştirme sayısına göre şöyle: Çevre (3), imar (10), maden (5), kıyı (4), mera (3), orman (6), jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sular (3), toprak koruma ve arazi kullanımı (2).

Meclis web sitesine göre, Çevre Komisyonu’nun görevi, “TBMM Başkanlığınca kendisine havale edilen çevrenin korunması ve geliştirilmesi, ekolojik dengenin bozulması, toprak, hava, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kirlenmesi, ormanların, kıyıların, tarihsel ve kültürel değerlerin, doğal varlıkların korunması vb. konulardaki yasa tekliflerini görüşmektedir.”

Buna karşın, bu Komisyonu ilgilendiren birçok düzenleme, torba tekliflerin içinde başka komisyonlarda görüşüldü.

Plan ve Bütçe: Çevre (1 ), imar (7), maden (2), orman (3), kıyı (1), mera (1), jeotermal (1).

İçişleri: Çevre (1), kıyı (1), mera (1),

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji:  Maden (3), orman (1), jeotermal (1),

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm: Çevre (1), kıyı (1), imar (2), jeotermal (1).

Tarım, Orman ve Köyişleri:  Orman (2), toprak (2).

Yine, tek kişi yönetimine doğal ve kültürel varlıkları tehlikeye düşürücü yetkiler tanıyan Kapadokya ve Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifleri de Milli Eğitim ve İmar Komisyonlarında görüşüldü. Türkiye ekosistemi üzerinde onarımı olanaksız etkiler yaratma riski bulunan Turizmi Teşvik ve (7334 sy.) ve Orman (7442 sy.) torba yasaları özellikle belirtilmeli.

27. Yasama Dönemi’nde, çevreyle ilgili tek kazanım, 6 Ekim 2021’de, TBMM Genel Kurulu’nda oybirliği ile uygun bulunan Paris Anlaşması.  Ama Kurum, yine yoktu; Müsilaj Komisyonu’nda da…

Çevresel-kentsel kamu düzeni ekseninde yer alan ve Türkiye ekosistemini bozma riski bulunan önerileri görüşen yaklaşık 40 komisyon toplantısına katıldım, bilgi notu ile veya Komisyon raporu muhalefet şerhinin (karş oy yazısı) yazımına katkı verdim. Genel Kurul’da, ekosistem tahribatının (yıkımının) gelecek kuşaklar için tehlikelerini haykırmaya çalıştım. CHP olarak AYM başvurularının tümünün son okumalarını yaptım. Bu süreçte, zaman zaman Bakanlık uzmanlarına rastladım; ama Kurum’a asla!

Bakan Kurum, Türkiye’nin kentsel, kırsal ve kültürel çevresi için tehlike oluşturan; tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini tahrip ederek “Türkiye ekosistemi”nin özünü onarılamaz bir biçimde zedeleyici düzenleme girişimlerine açık veya örtülü onay verdi.

Bakanlar Kurulu yokluğu, Bakan’ın, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği” üzerine hazırlık çalışmalarına seyirci kalışını meşru kılmaz; ama, 5 yıllık karnesi, İstanbul ilinin “kentsel, kültürel, kırsal” çevre değerleri konusunda Belediye Başkanı seçilmesi durumunda ne yapacağı sorusuna yanıt oluşturur: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”; “kentsel, kırsal ve kültürel çevrenin bütünleşik koruması”nın tam tersine ‘külliyen tahribat’.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 31 Ocak 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İSVEÇ

“Terör mağarasıdır.. Stokholm’le Kandil’in farkı yoktur.. Sokaklarında teröristlerin kol gezdiği ülkedir.”

Bunları söyleyen MHP ve AKP, İsveç’in NATO’ya girmesini kabul etmedi değil mi?

Hadi canım!..

TASARRUF

Hutbelerde vatandaşa tasarruf nasihat eden Diyanet, kendi salonları dururken beş yıldızlı otellerde toplantı düzenliyor.

Talkın, salkım meselesi…

HAK

Diyanet mülakatında yurt dışı sınavında 93 puan alan vaiz elenmiş.

Hak yiyen…

FAİZ

Merkez Bankası Mayıs 2023’te %8 olan faiz oranını  8 ayda %45’e çıkarttı.

Nas varken, ekonomist reis görev başındayken!..

İSTERSEN

Milli Eğitim Bakanlığı, okulöncesi eğitim kurumlarında zorunlu hale getirdiği mescitlere yönelik tepkilere, ”İsteyenlerin ibadetini yerine getirmesi için” açıklaması yaptı.

İstemeyenlerin istemesi ne zaman istenecek?..

MÜSLÜMAN

Kırşehir il Müftü Yardımcısı Zeki Bıyık, “Bir adam kul hakkı ve devletin malını yiyorsa, adaletten uzaklaşmışsa Müslüman değildir.

Tarif en çok kime uyuyor?..

ŞEYH

İçişleri Bakanı’nın değişiminden sonra Menzil Şeyhi’nin Bakanlığa 10 kişilik atama listesi gönderdiği, tarikatın koruduğu iki daire başkanının büyük şehirlere emniyet müdürü olarak atandığı iddia edildi.

Önce şeyhim, sonra devletim!..

ACEMİ

CHP’nin İzmir BŞB’ne aday yaptığı Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, belediye arsalarını Mehmet Cengiz’e usulsüz olarak sattığı iddialarına “acemilik dönemimdi” demiş.

Büyükşehirde de acemilik dönemi olacak…

LAİKLİK NEDEN YAŞAMSALDIR?

Dostlar,

Bizim de kurucularından olduğumuz LAİKLLİK MECLİSİ, 24-31 Ocak 2024 arasında düzenlenen 31. Adalet ve Demokrasi Haftasında, aşağıda görseli (posteri) sunulan bir açıkoturum düzenleyerek katkı koydu.

Konu, “LAİKLİK NEDEN YAŞAMSALDIR?” idi.
İki yetkin konuşmacı belirlenmişti :
Prof. Dr. Bilsay KURUÇ ve Prof. Dr. Erendiz ATASÜ.
Bize de oturumu kolaylaştırma görevi verildi.

Laiklik Meclisi yürütme kurulu adına Sn. Umut Kuruç oturumu açtı.
3 Mart 1924 Devrim Yasalarının kabulünün 100. yılı olan 3 Mart 2024 gününü LAİKLİK GÜNÜ olarak kabul ettiklerini ve kapsamlı etkinliklerle kutlayacaklarını duyurdu, katılım ve destek istedi.
***
Soru ve katkılar dışında oturum yaklaşık 1,5 saat sürdü.
Verilen başlığa uygun olarak, son derece önemli belirlemelerle, Laikliğin neden yaşamsal olduğu bilimsel temelli olarak açıklandı.

Oturumun video kaydı youtube’a yüklendi. Erişke aşağıda.
İzlenmesini, yaygın paylaşılmasını diliyor ve demokrasinin olmazsa olmazı olan bu kurumun mutlaka savunulması gerektiğini vurguluyoruz.

Anayasada güvence altına alınan bu kurumun (Laikliğin) kaldırılması (şeriat istemi) apaçık sivil darbedir ve Türk Ceza Yasası m.309 uyarınca 0Anayasayı çiğnem (ihlal) suçu oluşturmaktadır. Buna karşı koymak, Ulusun meşru direnme hakkıdır. Bu hak, tüm koşulları ile doğmuştur!

Lütfen tıklayınız…

Sevgi ve saygı ile. 31 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

LAİK EĞİTİM

Suay Karaman 

LAİK EĞİTİM(*)

Değerli katılımcılar, hepinizi dostlukla selamlayarak sözlerime başlıyorum. Adalet ve Demokrasi Haftası olarak adlandırılan 24-31 Ocak arasında başta Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızı her yıl anmaktayız. Yitirdiğimiz tüm değerlerimizin huzur içinde yatarak, bıraktıkları eserlerle bizleri aydınlattıklarını biliyoruz. 

Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi geleceğimize yön veren eğitim-öğretim alanında da, 10 Kasım 1938 tarihinden bu yana geriye doğru gidiş başlamıştır. Eğitim sistemimiz özellikle günümüz siyasal iktidarı tarafından toplumsal yaşamı parçalayıcı, gericileştiren ve dincileştiren bir niteliğe büründürülmüştür. Ülkemizde yıllardır ve sistemli biçimde laik eğitim terk edilmektedir. Sürekli imam-hatip lisesi ve ortaokulu açarak, Aydınlanma sağlanamaz, yalnızca şeriata doğru yol alınır. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve üretime gereksinimi varken, teknik meslek liselerini kapatarak, yerine imam-hatip okulları açılmaktadır. Böylece laik eğitim sistemi yerine, dindar ve kindar kuşaklar yetiştirmek için kollar sıvanmıştır. 

Laiklik, devletin ve toplumun dinsel kurallardan arındırılmasıdır; devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik; Aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın gerekli ilkesidir, aklın sorgulamasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananlar, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır. Büyük önderimiz Atatürklaiklik adam olmaktır” demişti. Bugün ülkemizde yaşananlar göz önüne alınınca, bazılarının henüz adam olamadığı ve belki de hiç adam olamayacağı anlaşılmaktadır. 

Demokratik ve laik cumhuriyetimizi dinsel kurallarla yönetmeyi hedefleyen siyasal iktidar, çocuklarımızın çağdaş, bilimsel ve laik eğitim haklarını yok etmektedir. Siyasal iktidar, düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar kuşaklar yetiştirme tasarımı ile bilimsellik yerine inanç temeline oturtulan bir çağ dışı eğitime yön vermektedir. Milli Eğitim Bakanlığı dinci tarikat-cemaatlarla, Ensar, Türgev gibi vakıflarla bölüşülmüştür. Bu gidişin sonunda biat kültürü yaygınlaştırılacak, karma eğitime son verilecek ve Öğretim Birliği Yasası (Tevhidi Tedrisat) da ortadan kaldırılacaktır. 

Öğretim programından Evrim Kuramı çıkarılarak bilimsel içerik yok edilmiş, cihat kavramına övgüler yapılmış, Osmanlı hayranlığıyla yoğrulmuş bir tarih teziyle de cumhuriyet düşmanlığı yaratılmıştır. Kimi ders kitapları şiddet, kadın düşmanlığı ve şeriat ile yoğrularak, bilimsel gerçeklere ve evrensel değerlere karşı bilgilerle doldurulmuştur.

  • Siyasal iktidarın laik ve bilimsel eğitim anlayışına, cumhuriyet değerlerine,
    Atatürk ilke ve devrimlerine savaş açtığı bilinmektedir.
     

Milli Eğitim Bakanlığı, 2011 genel seçimlerinden sonra Kuran kurslarında yaş sınırını kaldırdı. 10 Ocak 2012’de ilköğretim öğrencilerinin Umre’ye götürülmesi kararı alınarak, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılacağı açıklandı. Daha sonra Andımız kaldırıldı, ulusal bayramların kutlanmasına sınırlamalar getirildi. AKP’nin eğitimi dincileştirmeye yönelik adımları artarak sürdürdü. 8 yıllık kesintisiz eğitime son verildi, seçmeli dersler dinsel odaklı yapılandırıldı, imam-hatiplerin orta bölümü yeniden açıldı. İmam-hatip liseleri meslek lisesi statüsünden çıkarılarak, laik eğitimin yanında dinci eğitim bir seçenek durumuna getirildi. Böylece Öğretim Birliği Yasası hedef alındı. Daha sonra bir yönetmelik çıkarılarak, ilkokulu bitiren öğrencilerin bir yıl okula gitmeden hafızlık eğitimi almalarına olanak sağlandı. 17 Nisan 2013’te ise yasa dışı eğitim kurumu açanlara hapis cezası öngören TCK’nin 263. maddesi yürürlükten kaldırıldı. Birçok yerde tarikat destekli vakıflarca açılan Sıbyan Mekteplerinde, çocuklar sözde eğitmenlere emanet edilmeye başladı, bebeklerin başları örtüldü, erkek çocuklara fes giydirildi ve Arap abecesi (alfabesi) öğretilmeye başlandı. 

2 Aralık 2014 tarihinde toplanan 19. Milli Eğitim Şûrası’nda laik eğitimi baltalayan kararlar alındı. Okul öncesi eğitime de “değerler eğitimi” adı altında din eğitimin verilmesi, ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara zorunlu din dersi konması, karma eğitimin kaldırılması, ilkokuldan sonra verilen hafızlık eğitiminin iki yıla çıkarılması, liselere “zorunlu Osmanlıca” dersinin konulması gibi kararlar alınmıştı. Tarikatçı vakıflar ders gereçlerini (materyallerini) hazırlayarak, kendi sözde eğitmenleri ile Milli Eğitim okullarında ders vermeye başladı. 

1-3 Aralık 2021’de yapılan 20. Milli Eğitim Şûrası’nda oy çokluğu ile kabul edilen okul öncesiyle ilgili öneri şöyledir: “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır.” Tartışmalara yol açan bu önerinin uygulanması ile okul öncesi eğitim çağındaki çocuklarımızın akıl ve ruh sağlıkları ciddi bir tehlike altında kalacaktır. 4-5 yaşındaki çocuklara din eğitimi vermek çocukların zihinsel gelişimlerinde olumsuz etkiler bırakır. Bu yaşlardaki çocuklar gerçekle masalı ayırt edemezler. Zaten din derslerinin içeriğinin de çocukların gelişimsel düzeyine ve ilgi alanlarına uygun olmadığı bilinmektedir. İnsan kişiliğinin büyük bir bölümünün oluştuğu okul öncesindeki boşluğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, dinci vakıfların, cemaat ve tarikatların doldurması kabul edilemez. 

Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesi kapsamında imam, vaiz gibi din görevlilerini, okullara “manevi danışman” olarak görevlendirdi, öğrencilere değerler eğitimi verilmeye başlandı. ÇEDES projesinin amacı, öğrencileri bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirmek olarak belirlenmiş ve din görevlilerinin öğrencilere ‘değerler eğitimi’ vermesi planlanmış. İzmir ve Eskişehir’de göreve başlayan din görevlilerinin bazılarının milli (ulusal), ahlaksal, insansal ve manevi (tinsel) değerleri ne denli özümsedikleri, şimdiye değin ortaya çıkan olaylardan belli olmaktadır. 

Laik eğitimin altını oymak ve eğitimi iyice dincileştirme çalışmalarını hız kesmeden sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, ortaokul ve lise için hazırlanan “Türk sosyal hayatında aile” adlı seçmeli dersin içeriğinde, aile kurmanın “fıtrata uygun olduğu” öğretilecektir. İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemde aile yapısı hadis ve ayetlerle işlenecektir. 

Daha önce Milli Eğitim Bakanlığında müsteşar olarak görev yapan, 2013 yılında kurduğu Cihannüma ve İşbirliği Derneği’nin uzun yıllar genel başkanlığını yapan,  yasa değiştirilerek bir aylık profesör iken yeni kurulan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atanan şimdiki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, eğitimi iyice dincileştirmek için göreve getirilmiştir. Geçtiğimiz yılın son günlerinde yepyeni bir eğitim felsefesi ve sistemi getireceklerini bildiren Bakan, çok kapsamlı bir eğitim programı hazırlayacaklarını açıkladı. Bu çağdışı yönetimlerin eğitimin iyileştirilmesi adına (için) verebileceği hiçbir katkı yoktur. Milli Eğitim Bakanı’nın yasa dışı gerici yapılanma olan “tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” açıklaması, gelinen çağdışı durumu özetlemektedir. 

Her okula kitaplık açmak gerekirken, mescit açılmaktadır
ve ders araları namaz saatlerine göre ayarlanmaktadır.
Üstelik anaokuluna bile mescit açma zorunluluğu getirilmiştir.

Böyle bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yoktur. Hiçbir pedagojik formasyonu olmayan sözde eğitmenler ile gerçekleştirilen Kuran kurslarında ve dinci eğitim alanlarında sürekli olarak cinsel istismar, taciz, tecavüz ve ölüm haberleri gündeme gelmektedir. 

İstanbul Sarıyer’de bulunan Tarabya Hazreti Ebubekir Camisi yatılı kuran kursunda yaşları 11 ile 13 arasında değişen, dört erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve kasten yaraladığı için 21 Eylül 2021’de yargılanan öğretmene, 107 yıldan 188 yıla dek hapis cezası istendi. 

7 Aralık 2021’de Antalya Kepez’de Antalya İlim ve Kültür Derneği’nin öğrenci yurdunun yemekhanesinde, yurdun aşçısı üniversite öğrencisinin başını satırla kesti. “Fertlerin milli ve manevi değerlerine bağlı olarak; dil, din ve tarih şuuru ile yetişip gelişmesine katkıda bulunmak” amacı olan bu dernekteki katliam düşündürücüdür. 

12 Aralık 2021’de Erzurum’un Palandöken İlçesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Hacı Bahattin Evgi yatılı erkek Kuran kursunda yaşları 10-11 arasında değişen yedi çocuğun cinsel istismara uğradıkları haberi geldi. İstismarcı şahıs tutuklanırken, kurs kapatıldı, tüm çalışanlar açığa alındı ve öğrenciler değişik kurslara dağıtıldı. Hastalıklı zihinlerin din uğruna neler yapabileceğinin bir göstergesi olarak, buna benzer insanlık dışı olaylar sıklıkla yaşanmaktadır. 

Milli Eğitim Bakanlığı okullarda din derslerinin daha da artırılması için çalışma yapmaktadır! Bunun yanında kimi okullarda karma eğitim sonlandırılarak, kız ve erkek öğrenciler ayrı sınıflarda eğitim görmektedir. TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti gibi dinci ve gerici kurumlar Milli Eğitim ile sıkı ilişkiler içine girmiştir. 2023 Ocak ayında okullara gönderilen ve Din Öğretimi Genel Müdürü Mehmet Nezir Gül imzalı resmi yazıda, “Peygamberimizin hayatı”, “Kuran-ı Kerim” ve “Temel Dini Bilgiler” derslerinin, öğrencilerin istekleri dışında seçilip ders programlarına eklendiği ve bu derslerin seçtirilmesi için baskı uygulandığı gündeme geldi. 

Karaman’daki Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda 45 çocuğa tecavüz edilmesi skandalında hakkında soruşturma açılan Asım Sultanoğlu, Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atandı. 23 Ağustos 2023’te Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; “En çok güvendiğimiz arkadaşlardan bir tanesini de Şanlıurfa’da İl Milli Eğitim Müdürü olarak göreve getirdik.” dedi! 

Din görevlilerinin okullarda görevlendirilmesinin önünü açan ÇEDES, yaygınlaştırılmaya başladı. Proje kapsamında 2023 Kasım ayında Karaman’daki bir lisede “manevi danışman” olarak edebiyat dersine giren vaizin, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ettiği, Cumhuriyet değerlerine saldırdığı ortaya çıktı. 2023 Aralık ayında Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, okullara gönderdiği talimatla ders saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesini istedi ve okullarda cuma namazı kılınacak koşulların oluşturulması talimatı verildi. Tarikat ve cemaatleri savunan açıklamasıyla gündeme gelen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 2023 Aralık ayında Milli Eğitim Bakanlığı’nın, kendisini “yeniden ihya hareketini başlatmak, ümmet bakışı ile düşünmek” olarak tanımlayan Cihannüma ve İşbirliği Derneği’yle “eğitimde işbirliği protokolü” imzaladığı ortaya çıktı. 

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki dincileştirmenin hızla artarak kaygı verici boyutlara ulaştığı görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, dinci vakıf, cemaat ve derneklerin işbirliği ile okul içinde ve dışında öğrencilere yönelik dinci etkinlikler düzenlenmektedir. Böylece eğitim sistemi, tek din, tek mezhep kuralları ve uygulamalarıyla kuşatılmaktadır. Okullar, dinci içerikli etkinliklerin değil, laik, çağdaş ve bilimsel eğitimin yerleri olmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı ilkokul 3 ve 4. sınıf öğrencilerine yönelik, çocukların “Kuran ve sünnet ışığında yetişmelerine katkı sağlamak” amacıyla  ‘Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor’ projesini başlatmaktadır. Proje kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı, ilkokul öğrencilerine camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri eşliğinde değerler eğitimi verecektir.

2023-24 eğitim-öğretim yılı yarıyıl tatilinin bitmesinin ardından seçilen pilot il ve ilçelerde başlaması planlanan projeyle, ilkokul öğrencileri için haftalık programlar ve etkinlikler düzenlenecektir. Öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere haftada bir gün çocuk gönüllerin ev ödevlerini yapmalarına yardım etmesi, daha sonra belirlenecek programa göre bir caminin bahçesinde kamp yapma, cemaatle öğle namazı kılma gibi çeşitli etkinliklerin gerçekleştirmesi planlanmaktadır. Bu projenin 2024-25 eğitim-öğretim yılında tüm il ve ilçelerde yaygınlaştırılması planlanmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylemleri, eylemleri ve yaptıkları
açıkça ihanetle açıklanabilir.

Demokratik ve laik cumhuriyetle, çağdaşlıkla ilgisi olmayan tuhaf söylemlere fetva adını vererek, ahlaksızlığın ve yozlaşmanın örnekleri sergilenmektedir. Büyük kurtarıcımız Atatürk’e ve laik cumhuriyetimize düşman olan Diyanet İşleri Başkanlığı, -ki aslında Hıyanet İşleri Başkanlığı demek daha doğru olur,- cami tabelalarında değişikliğe gitme kararı alarak, yeni tabelalarda bağlı bulunulan müftülük bölümünün üzerinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeleyen “T.C.” ibaresinin kaldırılmasını onaylamıştır. 

Bugün ülkemizi yöneten kadroların büyük çoğunluğu imam-hatip okullarından yetişmiştir. Bunların din, ahlak ve değerler eğitimi aldıkları düşünülünce akıllara, yapılan yolsuzluklar, hırsızlıklar, sahtecilikler, tacizler, tecavüzler, talanlar, yalanlar gelmektedir. Vatanını ve milletini satanlar dinden, imandan, ahlaktan, değerler eğitiminden ve namustan söz edemez. 

AKP iktidarının ve kurumlarının gerek öğretmenlere, gerek öğrencilere, gerekse demokratik, laik ve bilimsel cumhuriyet eğitimine vereceği hiçbir şey yoktur. AKP iktidarı ile birlikte Milli Eğitim Şûraları, başından sonuna dek laik, bilimsel, kamucu eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine açıkça meydan okuma üzerinden yapılandırılmıştır. Yapılanlar dinsel eğitim şûrası olarak değerlendirilmelidir; çünkü eğitimin bütün basamaklarında zorunlu din dersleri, dinsel ve manevi değerler eğitimi, Kuran eğitimi temel gündem oluşturmaktadır. Türkiye’de yıllardır doğrudan iktidar eliyle yaşama geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanları birbirine karıştırılmaktadır.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere dinci vakıf, cemaat ve derneklerin okullardaki etkinliklerine son verilmelidir.

Eşsiz liderimiz Atatürk‘ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine bu yolla ulaşmak olanaksızdır. Demokratik, laik, çağdaş, bilimsel ve kamucu eğitimle sorunlarımızı çözebileceğimiz bilinmelidir. 

Milli eğitimde ilk, orta ve lisede dinci içerikle yetişen kuşaklar, üniversiteye gelince de farklı olamıyorlar. Bu kuşaklardan kimileri üniversitede akademisyen olarak görev yapmakta, çeşitli yönetsel görevlerde bulunmaktadır. Bugün birçok üniversitede bilimden uzak eğitim verilmektedir. 

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Rifat Okudan: “İnsanın cinsel ilişki sırasında “şeyhini” düşünmesi durumunda, şeyhin güzel ahlakının bereketinin doğacak çocuğa geçeceğini savunan bir makaleyi Tasavvuf adlı derginin Haziran 2003 tarihli 10. sayısında yazmıştır. 

İlahiyatçı ve hukukçu Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli Prof. Dr. Cevat Akşit’in bir televizyon kanalında “seks” ile ilgili konuşması şöyleydi:

  • “Cinsel münasebet esnasında afedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın. Çünkü orada melekler vardır, siz soyunursanız melekler dışarıya çıkar, şeytan odada tek kalır ve oluşacak çocuk da şeytanın nasibi olur.” 

28 Şubat 2009’da Habername internet sitesinde yayınlanan Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in yazısı şöyleydi:

  • “Müzik için haram diyemeyiz ama helâl de diyemeyiz. İçeriği İslâm’a uygun olmalıdır.
    Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.”

Daha sonra Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçen bu akademisyenin söylemleri insanın kanını donduracak niteliktedir:

  • “Kadın yüzünü de kapamalı.
  • Kadının evden çıkması caiz değil.
    Saç boyama caiz değil.
    Parfümlüye cennet haram.
    Dekolte giyinen, tahrik eden kadının tecavüze uğraması sürpriz değil.”
     

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, üniversitelere cami yapılması için kampanya başlatmıştı. Böylece bilim yuvalarına, ibadet (tapınç) yerleri yapılması için düğmeye basıldı ve üniversiteler cami yapma yarışına başladı. Prof. Dr. Mehmet Görmez, katıldığı bir Bakanlar Kurulu toplantısında; “medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını” önermişti. 

Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, türbanın ilkokul öğrencileri tarafından takılmasının sorun olmayacağını söylemişti.

  • AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre
    türban ile bugün yükseköğretimde derse girmek yasaktır.
  • Bu konuda Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da,
    siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir.

Ancak bu yasak, hukuksuz biçimde delinmiştir. Bu yasağa karşın Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştır. 

Uludağ Üniversitesi, Bursa Anakent Belediyesi ve Bursa Müftülüğü, Kutlu Doğum Haftası için birlikte düzenledikleri etkinlikte, çadır kurularak içine Kâbe maketi konmuş ve çevresinde tur atılmıştır. Üniversite yerleşkesindeki caminin çevresinde sürekli ilahiler okunmuş ve Diyanet Yayınları’na ait dinci kitapların satışı yapılmıştır. Düzenlenen kermeste Kuran kurslarına ve dinci yurtlara bağış toplanmıştır. 

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Karaman “oruç tutmayan, namaz kılmayan memur olmasın” demektedir. Kendi internet sitesinde ise “ülkemizde Hanefî mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır” görüşünü aktarmaktadır. 

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren,

  • “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar (çalgısız dahi olsa) caiz değildir.” demektedir. 

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, sekülarizmi yani laikliği hiçbir değeri tanımamak olarak tarif etmektedir. 27 Ocak 2019’da yaptığı konuşmada, sigaranın haram olduğunu belirtmiştir. Nedense bu kesim, yolsuzluk yapmak, çalmak, talan, yalan, tecavüz gibi olgularda haramı bir türlü görememektedir. 

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Mantık Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu, 22 Kasım 2018’de Güzelbahçe Müftülüğünce düzenlenen ‘Peygamberimiz ve Gençlik” adlı konferansta çocukların evlenebileceğini, kızların âdet görmesinin tedavi edilmesi gerektiğini, kızların tesettüre girmelerini, edepli olmalarını savunmuş ve laikliğin en büyük tehlike olduğunu söylemiştir. 

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz: “İstanbul’da 15 bin cami olmalı, en az 10 bin camiye ihtiyaç var” sözleriyle, bilimden ne anladığını ortaya koymuştur. İstanbul’da 3500 camiye karşılık, ilk, orta ve lise dahil 2700 okul olduğunu bilmeyenler, din adına atış ve satış yapmaktadır. 

Adıyaman Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, kişisel sosyal medya hesabında ‘kadın ile tokalaşmanın ateş tutmaktan korkunç olduğu’ düşüncesini paylaşarak, kamusal alandaki dincileştirmeyi gözler önüne sermişti. 

“Teyze kızı, amca kızı, hala kızı, dayı kızı hepsi caiz olan evliliklerdir” diyen ve medya bülbülü Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 2019’da Gaziantep İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanmıştı. 

Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, 2019’da bir videosunda “namaz kılmayan öldürülebilir” demişti. 

Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Hüseyin Çaksen’in MS hastalığı ile ilgili makalesi şöyle:

  • “Bilimsel olarak kanıtlayamasak da, MS hastalığının temel nedeninin Allah’tan gelen bir ceza, sınav ya da ödül olduğuna kuvvetle inanıyoruz.” 

24 Ocak 2020’de Elazığ depremini çocuk yaşta evliliklere izin verilmemesine bağlayan Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bedri Gencer, 2023 Aralık ayında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cemaatlerle işbirliğini savunduğu sözlerine destek verdi. Zaten kılık, kıyafeti akademisyenden ziyade tarikat üyesine benzeyen bu kişi, katıldığı bir seminerde boşanan kadınların ‘hafif kadınlar’ olduğu imasında bulunmuştu. Kendi hafifliğini başkalarına atarak, ağır olduğunu düşünen bu vb. kişiler, Akademianın yüz karalarıdır. 

Birçok sorunla boğuşan ülkemizin en büyük sorunlarının başında eğitim gelmektedir. AKP iktidarı ile iyice dincileşen eğitim, laik ve bilimsellikten saparak, dindar ve kindar gençlik yetiştirilmesi üzerine kurulmuştur. 

  • Ancak umutsuzluğa yer yoktur; Atatürk’ün çocukları mutlaka yine başaracaktır.

Çağdaş, bilimsel ve laik eğitime dönmek için kimi önlemler gerekmektedir. Siyasal iktidarın Öğretim Birliği Yasasını delerek topluma dayattığı 4+4+4 sistemi kaldırılmalı, düşünen, sorgulayan yaratıcı bir sistem üzerinde yoğunlaşan, kesintisiz olarak 1+8+3 eğitim sistemi uygulanmalıdır. Uygulanacak eğitim sistemi sınav temelli değil, öğrenme temelli olmalıdır. Bütün öğretim basamaklarını içine alan köklü bir eğitim reformu yapılmalıdır. Gereğinden çok olduğu belirlenen imam-hatip okulu, ilahiyat fakültesi, Kuran kursu kapatılmalıdır.

  • Ülkemizde tüm ibadet Türkçe yapılmalıdır.

Ülkemizin şiddetle teknik eğitime gereksinimi varken, dinci eğitim ile Cumhuriyet Devrimlerinin altı oyulmaktadır. Tarikatlar denetimindeki kurslar ve yurtlar devlet denetimine geçirilmelidir. Okullara ulaşım ve öğle yemeği ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Yeterlilik ve bilgi düzeyi yüksek olan öğretmenlerin yetiştirilmesi için üniversitelerin eğitim fakültelerinin sistemlerinin yenilenmesine gereksinim vardır. Laik eğitim kurumlarında din görevlileri çalıştırılmamalıdır. Eğitim kurumlarında kimlerin ders verebileceği, nelerin ve nasıl öğretilmesi gerektiği, belirlenen çağdaş ölçütlere göre sağlanmalıdır. 

  • “Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır
    ya da esaret ve sefalete terk eder.”

diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Eğitim işlerinde mutlaka başarılı olmak gereklidir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu surette olur” sözünü aklımızdan çıkarmamalıyız. 

Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız düşünen, sorgulayan, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, mücadele eden, insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, müziğe, edebiyata ve spora ilgi duyan, sevgiyle beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmelidir. Bunu sağlamak, eğitimdeki ve ülkemizdeki emperyalist ve dinci kuşatmayı yok etmek, hepimiz için en önemli görev ve sorumluluktur. Bunun için örgütlü mücadeleye gereksinim vardır.

Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yolumuzu aydınlatacağı bilimle dolu, demokratik, laik, çağdaş eğitimli günlerde buluşmak üzere hepinize saygılarımı sunuyorum ve teşekkür ediyorum. 

Azim ve Karar, 29 Ocak 2024 

(*): 31. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde 26 Ocak 2024 tarihinde TÜMÖD’ün düzenlediği “100. Yılda Ülkemiz” adlı etkinlik konuşması.