Kategori arşivi: Yurttaş Saltık

CHP’nin tarihsel zaferi

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
08 Nisan 2024, Cumhuriyet

Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart 2024 belediye seçimlerinde, Türkiye çapında % 38 oy alarak ve 1. parti olarak, tarihsel bir zafer (utku) kazandı.

Böylece CHP, 1977’den beri ilk kez 1. parti oldu; SHP’nin 1989’da elde ettiği belediye seçimi zaferini, 2024 yılında yinelemiş oldu.

Böylece AKP de iktidara geldiği 2002 yılından beri ilk kez bir seçimi yitirmiş oldu.

Halk bu kararıyla, bir yandan ekonomik sömürü düzenine, bir yandan da demokrasinin, laikliğin ve hukuk devletinin ortadan kaldırılmasına karşı itirazını ortaya koydu.

AKP’liler ve onların medyadaki uzantıları ise bunun hâlâ farkında değiller. AKP’liler hâlâ seçim sonuçlarının nedenlerini, uyguladıkları sömürü ve baskı düzeninin dışında arıyorlar.

AKP’nin bu yanlış tanısı nedeniyle CHP genel seçimleri de kazanacaktır. Ancak genel seçime dek geçen dört yıl içinde olan yine halka olacaktır.

  • AKP iktidarının sömürü ve baskı yönetiminin mimarı ve en büyük sorumlusu “Cumhurbaşkanı” ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
  • Dolayısıyla AKP’nin seçim yenilgisinin nedenini Erdoğan’ın dışındaki kişilerde araması
    boş bir çabadır.
  • AKP neden yenildiğini anlamadığı için yenilmeye devam edecektir.
  • 31 Mart seçimleri AKP için sonun başlangıcıdır.

***
Ekonomik kriz, siyasal görüşü ne olursa olsun, halkın tümünün ortak sorunudur ve
seçim sonuçlarındaki en önemli etkenler arasında yer almaktadır.

Ancak 31 Mart seçimleriyle birlikte halk,

– laiklik karşıtı tarikatlara, cemaatlere, derneklere,
– bu vakıflara ve siyasetçilere;
– aylardır ortalığı ayağa kaldıran şeriatçı ve hilafetçi odaklara;
– Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarına;
– siyasetin, devlette kadrolaşmanın ve eğitimin dinselleşmesine de

kırmızı kart çıkarmıştır.

AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetleri ve anayasal düzeni yıkarak teokratik bir düzen kurma girişimleri;
– hem küskün ve öfkeli CHP seçmenlerinin sandığa gidip partilerine sahip çıkmasını,
– hem İYİ Parti, Zafer Partisi ve Memleket Partisi seçmenlerinin CHP’nin lehinde sandıkta bir ittifak kurmasını,
– hem de Türkiye’nin din, mezhep ve felsefi görüş üzerinden kutuplaşmasının bir ulusal güvenlik sorununa dönüştüğünü gören her partiden seçmen kitlelerinin CHP’ye destek vermesini sağladı.

31 Mart seçimleriyle birlikte halk, düşünceyi ifade, yayınlama, medya ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellere; “Gezi” ve “28 Şubat” kumpas davalarında masum insanların hapislerde çürütülmesine; seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasına; siyasetçilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırı bir biçimde hapiste tutuklu-hükümlü kalmalarına da kırmızı kart çıkarmıştır.

AKP iktidarı bu uygulamalarında ısrar ettiği sürece seçim yitirmeye devam edecektir.

Ayrıca, seçmeni oy kullanırken karar vermeye yönelten en büyük nedenin ekonomi olduğu varsayılacak olsa bile, siyasal alandaki bu baskılar ortadan kalkmadıkça, AKP yine seçim yitirmeye devam edecektir.

  • Çünkü AKP iktidarının demokratik ve laik bir hukuk devletini ortadan kaldırmış olması, ekonomik krizin temelindeki nedenlerden biridir.
  • Türkiye’nin özel koşullarında, demokratik ve laik bir hukuk devleti olmadığı sürece, ekonomik kalkınma, kategorik olarak olanaksızdır.

***
31 Mart seçimleriyle artık şunun da anlaşılmış olması gerekir:

  • Başta Türk Silahlı Kuvvetleri,
    Milli İstihbarat Teşkilatı,
    Emniyet Genel Müdürlüğü,
    Jandarma Genel Komutanlığı,
    İçişleri Bakanlığı,
    Milli Savunma Bakanlığı,
    Adalet Bakanlığı ve
    Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere,

    devletin kurumlarındaki demokrasi, laiklik ve hukuk devleti karşıtı kadrolar tasfiye edilmedikçe, devlet ile halk arasındaki uçurum varlığını sürdürecek ve bu uçurum
    bir ulusal güvenlik sorunu olmayı sürdürecektir.

CHP’nin tarihi fırsatı

Anasayfa - Prof. Dr. Can CEYLANProf. Dr. Can Ceylan

08 Nisan 2024, Cumhuriyet

31 Mart 2024 yerel seçimleri geride kaldı. CHP 47 yıl sonra seçimlerden ilk kez birinci parti olarak çıkarken, daha önce tercih edilmediği bölgelerden de oy alarak halkın her kesiminden güvenoyu almayı başardı. Seçim öncesi partili cumhurbaşkanının “Yerel yönetimlerle merkezi yönetimler ele ele vermezse o şehre hiçbir şey gelmez.” şeklinde aba altından sopa göstermesine karşın, deprem bölgelerinde bile, CHP’nin büyük oranda oy alması, CHP belediyeciliğinin vatandaşa karşı sorumluluğunu daha da artırmıştır.

Bu seçim göstermiştir ki; dinsel değerler üzerinden yapılan istismar siyaseti, tarikatlar ve cemaatlerle yakın işbirliği, sadaka siyasetinden medet ummak, ana muhalefet partisi hakkında siyasal etikle bağdaşmayan çirkin söylemlerde ve suçlamalarda bulunmak; oyların konsolidasyonu (pekiştirilmesi) açısından artık yarar sağlamıyor.

EMEKLİ SEÇMEN

2024 yılı seçmen verileri, ülkemizde 15 milyon 851 bin 244 emekli seçmenin bulunduğunu,
her dört seçmenden birinin emekli olduğunu göstermekte. Son yıllarda artan geçim sıkıntısı, bilimsellikten uzak tutarsız ekonomi yönetimi, açlık sınırı ve altında yaşayanlar gibi emekli vatandaşlarımızın da CHP adaylarını umut olarak görmesi sonucunu doğurmuştur.

31 Mart seçimlerinde “1 milyon 32 bin 610” genç seçmenin ilk kez oyunu kullanması da kuşkusuz seçimlerin sonucuna etki etmiştir. Keza, son yıllarda ülkede iş bulma umudu kalmayan, bulsalar bile hak ettikleri ücreti alamayan gençler, farklı bir siyasal anlayış arayışına girmiştir. Tüm bu tepki oylarının; ülke insanı bu denli zor koşullarda yaşam savaşımı verirken, iktidar her ne denli insancıl gerekçelere dayandırsa da, anlamlı biçimde sınır mayınları temizlendikten sonra ülkeye denetimsiz sığınmacı kabul edilmesi, zaten zor durumda olan ülke ekonomisinin iyiden iyiye dar boğaza sokulması… sonucu verildiği de açıktır.

Ülke seçmeninin son dönemdeki şeriat çığırtkanlarından, rejim değişikliği kıpırdanışlarından, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve yargı bağımsızlığının derin yaralar almasından rahatsızlık duymasının da seçim sonuçlarını etkilediğini söylemek sanırım yanlış olmaz.

GENÇ ADAYLAR

Sonuç olarak, CHP’nin eline tarihsel bir fırsat geçmiştir.

Bundan sonraki süreçte, aldığı tarihsel sorumluluğu, rüzgârı arkasına alarak daha üst noktalara taşıması; yerel yönetimlerde sergileyeceği çağdaş, bilimsel, çözüm odaklı, üretken yönetim anlayışı; kişisel çıkar ve nepotizm belediyeciliğine fırsat vermemesi ve geçmişte yaptığı siyasal hataları yinelememesi ile olanaklı olacaktır. Nitekim, önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’ nun, CHP’nin kurucu kodlarından ödün vermesi ile 2023 genel seçimlerinde ittifak yapılan AKP kökenli sağ muhafazakâr partilerin, TBMM’ye 40 milletvekili sokmaları unutulmuş değil. 31 Mart’ta bu partiler, %1 oy bile alamayarak halkta karşılık bulamamış, CHP’nin yanlış stratejisi, Meclis’teki gücüne kendi istenciyle zarar vermiştir. CHP’nin kurultaydaki değişim atılımından sonra, hiçbir parti ile ittifaka girmeden, kendi ilke ve değerlerini savunarak, genç adayları alana sürerek, halka umut aşılayarak seçimlerden birinci parti olarak çıkması; sonraki süreçte aydınlık, çağdaş bir Türkiye’nin ve güçlü bir ekonominin işaret ve umut fişeği olarak seçim tarihimizdeki yerini almış, umutları yeşertmiştir.

“BÜYÜK SOYGUN.!”

ImageDr. Vecdet Öz

AKP iktidara geldiğinden bugüne dek toplanan toplam vergi tutarı yaklaşık 3 trilyon 200 milyar $’dır.

Yurt dışından alınan kredi yaklaşık 500 milyar $’dır.

Özelleştirmeden elde edilen gelir (AS: “girdi” daha doğru!) 71 milyar $’dır.

Hazine ise swaplar göz önüne alınmadığında 60 milyar $ eksi bakiyededir..

Bu demektir ki;

  • AKP, iktidarı süresince toplamda 3 trilyon 831 milyar $ para harcanmıştır..

Bu parayı 21 yıla bölersek yılda 182 milyar 428 milyon $ gibi astronomik bir rakam harcanmış demektir..

2023’te bütçe giderlerinin 4 trilyon 470 milyar TL ile gelmiş geçmiş en yüksek rakam olduğu göz önüne alındığında, 21 yıl boyunca gerçekleşen 3 trilyon 831 milyar $’lık çıktının boyutu dudak uçuklatır cinstendir!

Çünkü;

  • Hükümetin hizmet diye dayattığı tüm büyük yatırımlar, Hazineden beş kuruş çıkmadan,
    vatandaşı 10-20 yıl arası borçlandırarak üstelikte fahiş fiyatlarla yaptığı rant yatırımlarıdır..

Halbuki 182 milyar 428 milyon $ ile;

– her yıl 120 adet Osman Gazi Köprüsü
– veya 50 adet Keban Barajı
– veya 150 adet Çam-Sakura Şehir Hastanesi
– ya da 150 adet Tokat Havalimanı inşa edebilirsiniz..

Öyleyse kasada olması gereken yüklü bakiye nerededir??

Şimdi anladınız mı ?

– 2002’den bu güne %130 artmış hiper enflasyonun,
– 20 kat artmış dövizin,
– %100-200 arası zamlanmış zorunlu tüketim malzemelerinin,
– %90’ı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren toplumun
– ve derin ekonomik çöküşün

nedenini..

Bir öğretim üyesi olarak “Türkiye ekonomisi nasıl batırılır?” başlıklı bir kitap yazmam gerekseydi, hiç endişe etmeden AKP’nin 21 yıllık iktidarını kaleme alırdım ve kitabın son cümlesini de

  • Aldıkça al, çaldıkça çal, istersen ver yüz arzuhal, ne sorgu var, ne sual
    zihniyeti yüzünden battık..

diye bağlardım..

Böylesi şanslı bir coğrafyada, altından üstünden zenginlik fışkıran
bir ülkenin bu duruma düşmesi beceriksizlik ve kader değil,
kasıtlı ve organize bir soygundur!

Şu asla unutmasın ki              ;

  • AKP, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir ve
  • 21 yıl önce devletin böğrüne saplanmış paslı bir hançerdir..

Bütün dileğim, bu hançeri çıkarma ve kayıp paraların hesabını sorma görevinin bizlere nasip olmasıdır..

DEVLETİN ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ ve DEM PARTİLİ BELEDİYE BAŞKANLARI

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AKP’nin devlet kurumlarına ne denli zarar verdiğinin görüntülerini üzülerek, içimiz yanarak izliyoruz.

Milli Eğitim gerici tarikat ve cemaatlerin, onların vakıf ve derneklerinin oyuncağı olmuş durumda.

Maddi olanağı yeterli olan aileler çocuklarını devlet okulları yerine daha çok güven duydukları özel okullara göndererek çözüm bulmaya çalışıyor.

Türk halkının çoğunlukla en güvenilir kurum olarak belirttiği TSK yerlerde sürünüyor.

Askeri okullar başta olmak üzere tarikat-cemaatler, bu kurumu ele geçirme yarışında.

Herkesin askeri olması gereken komutanlar, rütbeleri üzerinde iken iktidar partisinin seçim çalışmalarında destek verir görüntülere giriyor.

Bu durum Silahlı Kuvvetlerin çökertilmesi için düşmana, savaşa gerek kalmadan çöküşü demektir. Tarihi bilenler, Balkan Savaşı faciasının nedeninin benzer durum olduğunu da bilirler.

Ahlak yerlerde sürünüyor ve bu çöküntü de ne acıdır ki ahlaklı, erdemli olmayı temel alan dinin kötüye kullanılmasıyla gerçekleşiyor.

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

Sonuçta her sorunun düğüm ve çözüm noktası olan adaletin çöküşü ise çözümsüzlüğün göstergesidir.

  • M ü l k  ( D e v l e t )  ç ö k m e k t e d i r !!!!

Çözümsüzlük derken umutsuzluk vurgusu olsun demek istemiyorum, bu düzen ve yönetim içindeki çözümsüzlüğü kastediyorum.

Yargının siyasallaşması, liyakat yerine sadakatın esas alınması ile çürümüş, kokuşmuş bir adalet düzenine demir atılmıştır.

Seçimlerde İl-İlçe Seçim Kurulları ile YSK’nın uygulamalarına bakın, yargıçlarımızın ne durumda olduğuna karar verin yeter.

Yüzde 10’un üzerinde oy farkı ile kazanılmış bir yerde iktidar partisi itiraz ediyor derhal kabul, tek bir oyla kaybedilmiş yerde muhalefet itiraz ediyor, ret.

Van’da DEM partiden PKK ile ilişkisi apaçık ortada olan bir kişi aday oluyor ses çıkarılmıyor. Adam seçimi kazanınca, yerel ceza mahkemesi kendi önceki kararını bozarak adaylığının uygun olmadığına hükmediyor.

Ortalık karışınca korku  ..oku devlete tükürük yalatılıyor. Milleti tükürüğüyle boğacaklarını söyleyen militan kazanıyor.

Hata, adama mazbata verilmesinde değil.

Hukuk devletiysen hakkedene vereceksin.

Hata, hakkı olmadığı halde zamanında doğru karar vermeyip seçimi ve yargıyı oyuncak etmektir.

Hangi partiliye veya adaya yapılsa ben de itiraz ederim.
***
İstanbul’daki yangında belediyeyi suçlamak için fırsat yakalayan yansız (tarafsız) cumhurbaşkanı, yargının, devlet kurumlarının bu durumuna neden tek sözcük ile değinmez?

İliç’teki faciayla ilgili neden tek sözcük etmez?

Çünkü çürüme ve kokuşmada tek adam iradesinin payı büyüktür.

Sonuç; atalarımız sözündedir :

  • “YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE”!!

Adalet, mülkün temelini çökertmektedir.

Acele tedbir (İvedi önlem)…

08 Nisan 2024

JİNGOİZM, IRKÇILIK, SALDIRGAN MİLLİYETÇİLİK ve ATATATÜRKÇÜLÜK

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Jingoizm terimi, başta İngiltere olmak üzere, sömürgeci Batılı ülkelerin, Siyahi Afrika, Amerika, Uzak Doğu Asya, örneğin Hindistan… gibi ülkelere sözüm ona bilim(!) ve uygarlık(!) götürmek, o ülke halklarını çağdaş dünyaya eklemlemek(!) gibi son derece insancıl(!) amaçlarla işgal etmek, o halklar ve devletler üzerinde siyasal ve askersel egemenlik kurarak onların ulusal kaynaklarını kolaylıkla sömürebilme temeline dayanıyordu.

18. ve 19. yy’da İngiltere, yeryuvarlağında üzerinde hiç güneş batmayan bir imparatorluktu. Şimdiki ABD bile 1776 yılına dek İngiliz Devleti’nin sömürgesiydi.

18. yy’ın önemli bir politika adamı ve düşünürü olan Randholph ChurhillRULE BRITANIA!!!” yani “HÜKMET İNGİLTERE!!!” diyerek İngilizlerin küresel egemenliğini haykırıyordu. Bu dönemler İngilizlerin dünyaya meydan okuduğu zaman dilimiydi.
İngiliz devletinin o yıllardaki sömürgeci ve işgalci tutum ve davranışları da JİNGOİST olarak tanımlanıyordu.

JİNGOİZM, bir ülkenin, kendince; kendi ulusal dış ve iç çıkarları ya da vazgeçilmezleri konusunda ırkçı , aşırı ve saldırgan milliyetçi bir tutum takınarak, başta tehdit ve savaş seçenekleri olmak üzere, başka azınlıkları, halkları ve ulusları zor kullanarak kendi egemenliği altına alma ve onlara sürekli buyurma ya da zorla boyun eğdirme siyasetine dayanır.

Jingoizmin dıs politikaya dayalı görünümü, başka uluslara karşı aşırı militarizme ya da savaşa dayalı tehdit, iç politikadaki görünümü ise etnik ve dinsel azınlık ya da farklılıklara karşı onları yok sayma, basķı altında tutma ve polisiye önlemlerle, zorla sindirme ve yok etme olarak karşımıza çıkar.

Örneğin 1930 ve 40’lı yılardaki Faşist Mussolini İtalya’sı ve Hitler’in Nazi Almanya’sının saldırgan iç ve dış politikaları Jingoizmin tipik örnekleridir. Nazi Almanya’nın siyasal yönetimine göre, Alman ulusunun yaşadığı bütün sorunlarının temelinde Yahudi ırkı vardır. Yahudi nüfus, Hitler Almanya’sına göre, Alman ırkının saflığı ve ekonomisi için büyük tehdit ve başka devletlerin de yurt içindeki işbirlikçisi konumundadır. O nedenle de yok edilmelidir….

Jingoist, ırkçı ve saldırgan milliyetçi yaklaşımların önce dış, sonra da iç politika açılarından temel sakıncaları şöyle özetlenebilir :

A- Jingoizmin Dış Politikadaki Başlıca Sakıncaları

1- Barışçı, diplomatik seçenekler yerine sürekli tehdit savaş seçeneğini ilk sıraya alma.
Başka ülke ve uluslara karşı saldırgan ve aşağılayıcı bir dil kullanma…

2- Barış ve uzlaşma seçeneği yerine fetih, işgal ve başka uluslardan toprak kazanma ve onlara hükmetme gibi saldırgan emel ve istekler taşıma.

3- Saldırgan ırkçı ve işgalci seçenekler nedeniyle uluslararası istikrarın tehlikeye girmesi,
küresel kamplaşma, kutuplaşma ve düşmanca tutum ve davranışların barış iklimini zehirlemesi. Halkların ekonomik ve toplumsal gönenç (refah) artışlarına kaynak aktarmak yerine,
militarist silah harcamalarının artışı…

4- Ortaya çıkan savaşlar nedeniyle, can yitiklerinin, ölümlerin ve engelli kalan insanların artışı. Ekonomik yıkım ve çöküşe zemin hazırlama. Savaş ve tehditlere dayalı iç ve dış göçlerin, istikrarı bozar biçimde hızlanması…

5- Savaşlar, tutsaklar ve ekonomik yıkımlar nedeniyle hukukun, insan haklarının askıya alınması. Tutsaklara, azınlıklara ve yabancılara kötü işlem (muamele). Kadınlar ve çocukların derin yoksulluğa (sefalete) sürüklenmesi.

6- Aşırı kibir ve kof gurur, başka uluslara karşı kin ve geçmişin abartılı olarak yüceltilmesi ve kutsanmasına dayalı olarak tarihsel olaylara takılıp, sürekli geçmiş düşlemi (hayali) ve özlemi ile yaşamak. Başka ulus ve ülkelere hep tepeden bakmak, onların ırkçı duygularını diri tutarak kendine düşman yaratıp bunları dış ve iç politikada kullanmak. İç ve dış düşman üretemezseniz toplum ve devlet için “beka” sorunu üretemez siyasal tabanınızı kendinize inandıramazsınız.

B- Jingoizmin İç politikadaki Başlıca Sakıncaları

1- Jingoizm, iç toplumsal yapıda, çoğunluk lehine olarak, ırkçılığa, saldırgan milliyetciliğe, bağnaz ve dinbaz yobazlığa bürünerek çoğulcu toplumsal yapıdaki kültürel fay hatlarını derinleştirebilir. Ayrıştırmayı, kutuplaştırmayı, mikro milliyetçilik ve azınlık ırkçılığını harekete geçirebilir. Toplumsal dayanışma, barış ve kardeşlik duygularını tuzla buz edebilir.

2- Jingoizm, sosyolojik olarak, tarihsel ve kültürel uzlaşmacı ve barışçı kültür bağlarını çözebilir. Empati (duygudaşlık), hoşgörü ve farklılıklarla birlikte yaşama kültürünü ırklar, inançlar, dinler ve mezhepler arasında tarihsel ve kültürel olarak oluşan barışçı ve uzlaşmacı ortak (kollektif) bilince zarar verebilir.

3- İç yapıdaki, bilimsel, eğitsel, yönetsel, ekonomik, hukuksal, sosyal, kültürel adaletsizlikleri, yanlışları ve ayrımcılıkları gizlemek için Jingoizmi yani ırkçı ve saldırgan milliyetçilik söylemlerini ve toplum vicdanındaki ilahi ve yüce dinsel ırkçılık ya da şövenizmi bir örtü aracı yaparak siyasal iktidarın başarısızlıklarını halkın gözünden ve algısından gizlemek. Siyasal olarak en çok gözlenen durum da budur. Irkçı ve dinbaz, hamasi söylemlerle yoksulluğu, hukuksuzluğu, yolsuzluğu ve başarısızlığı halkın gözünden kaçırmak.

SONUÇ

Ulusumuzun kurtarıcısı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin kurucusu, Ülkemizi ve toplumumuzu evrensel ve çağdaş bir uygarlığa hazırlayan büyük devrimlerin mimarı ve yaşama aktarıcısı büyük insan, Ulu Önderimiz M.K. Atatürk:

a “Yurtta barış ve dünyada barış” diyerek hiçbir zaman saldırgan iç ve dış politika izlememiştir. Toplumsal farklılıklar arasında düşmanlık ve fay hatları oluşturmaktan uzak durmuştur. Bunun hep tersini, yapmış, her zaman birleştiriciliği yeğlemiştir.

Başka uluslara karşı yaptığı ve kazandığı savaşlar bir saldırı ve sömürge kurma, başka halklar ve uluslar üzerinde bir egemenlik kurma savaşı değildir. Tersine bir öz savunma ve yaşamsal olarak, Türk toplumunun var olabilme savaşıdır. Yaşadığı dönemde, imzalanmış olan Lozan Andlaşması (24 Temmuz 1923) ve organize ettiği Balkan ve Sadabat Paktları nedeniyle Ortadoğu ve Balkanları bir barış iklimine çevirmiştir.

b- M. Kemal Atatürk, emperyalistlere karşı kazandığı Kurtuluş Savaşı nedeniyle, emepryalist güçlerin yenilmezliğine son vermiştir. Mazlum ve mağdur olup özgürlük ve bağımsızlık bekleyen uluslara yol gösterici ve umut verici bir örnek önder olmuştur.

c- Atatürkçülük bir Çağdaşlama devrimidir. Bütüncül (topyekun) toplumsal değişim hareketidir. Özgür aklın, deneysel ve eleştirel bilimin verilerini kullanarak Türk Toplumunu siyasal, eğitimsel, ekonomik, hukuksal, ekinsel (kültürel), sanatsal, düşünsel ve davranışsal… her alanda a’dan z’ye evrensel ve çağdaş bir yapıya taşımaktır.

d- Atatürk Milliyetçiliği ırkçı ya da saldırgan, başka ulus ve toplumlara karşı düşmanca duyuşlar (hisler) ve eylemler taşımaz. Saldırganlık ve düşmanlık O’nun karakterine terstir. Atatürk‘e göre “Milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.”

Atatürk milliyetçiliği tam bağımsızlığı, sömürü karşıtlığını, başta ekonomi ve teknoloji olmak üzere her alanda toplumun ekonomok gönencini (refahını), sağlık düzeyini, bilgi ve kültür konumunu çağdaş bir düzeye çıkarmak demektir.

e- Atatürk, Türkiye toplumunu ümmetten millete, hanedan fermanlarıyla yönetimden anayasal düzenle yapılanan ve ulusal istençle (milli iradeyle) biçimlenen eşitlikçi hukuk devletine; bireylerini de müritlikten yurttaşlığa terfi ettirmiş; fikri, irfanı ve vicdanı özgür bireylerden oluşan bir ulus kurmak istemiştir

  • Türkiye’nin geleceği ırkçlıkta, saldırgan milliyetçilikte, din, mezhep.. vb. ayrımcılıkta, azınlık ve etnik kümelere karşı ötekileştirmeler ya da mikro milliyetçilikte değildir.

Tersine, her konuda, hukuk ve adalet ilkelerine uygun olarak uzlaşmada ve birleştiriciliktedir.

  • Atatürk, Türkiye’nin ezeli ve ebedi birlik iskeleti ve o iskeletin çözülmez bağ dokusudur,  çimentosudur. Bu doku asla çözülmemeli ve çözdürülmemelidir.

Ayrıca demokratik ve laik Cumhuriyetin temel yapısını, hukukun üstünlüğünü, çoğulcu ve
çağdaş demokratik düzeni özde benimsemeyenler ve içine sindiremeyenler asla gerçek Atatürk milliyetçisi ve Atatürkçü olamazlar.

Hiçbir kişi ya da kurum, Türk Toplumunu Atatürkçü bir rotadan çıkaramayacaktır.

Bu uygarlık kervanı kesintisiz yürüyecek ve sonal (final) hedefine mutlaka ulaşacaktır.

Atatürk sevgisi ve Atatürkçü yol bu halkın hem beynine ve hem de gönlüne silinemez biçimde kazılmıştır. Gereklerini yapmak koşuluyla kötümser olmaya gerek yoktur.

Hukuk ve sistem gözüyle 31 Mart

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu 

Siyaset, 04.04.2024, BİRGÜN

Demokrasi + hukuk + özgürlük için oy, karanlık üçlüye karşı oy demek.

Hukuk, haysiyet ve ahlak dışı cepheleri, çil yavruları gibi dağıtarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde fetret dönemi açan PBDBY ayracını kapatma umudu için 31 Mart oyu çok değerli.”
(BirGün, 29 Mart).
***
Ne mutlu! En başta, “Çin Ordusu ve çil yavruları” metaforunu ödünç aldığım CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ve kişiliğinde Parti’nin bütün emekçilerini, adaylarına oy veren seçmenleri kutluyorum.

Nereden nereye? CHP’nin, Ekim 1979 Senato kısmi seçimlerinde 1977 genel seçimlerine göre %15 oy yitirmesi üzerine Başbakan B. Ecevit’in, ‘halkın ciddi uyarısı’ gerekçesi ile istifası, Hükümeti değiştirdi.

AKP’nin 2023 genel çifte seçimlerine göre 2024 yerel seçimlerinde uğradığı oy yitiği daha yüksek.

Parlamenter rejim kaldırılmasa ve demokrasiye inanan bir başbakan bulunsa idi, “halkın güvensizliğinedeniyle istifa ederdi.

Ama bugün, ne hükümet var ne de demokratik inanç!

  • Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.”

Tarihimizde ilk olan bu anayasal düzenleme, “tarafsız” CB’nin, “Parti Genel başkanı” olmasına kapalı.

Haziran 2015 seçimlerinde ilk kez azınlığa düşen AKP, 2024’te 2. Parti konumuna geçti.
Resmen ‘yerel’ olsa da, ulusal ölçekte plebisite çevirmek için Erdoğan, seçimleri,
CHP’ye karşı Devleti seferber ederek yürüttü.

  • ‘Çin ordusu’ gibi Anadolu işgaline yönlendirilen merkezi güçler,
    halkın oyu ile ‘çil yavruları’ gibi dağıtıldı.

Bu nedenle seçimleri yitiren, “hukuksuzluk + sistemsizlik + keyfilik” simgesi Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBBDY) oldu.

PBDBY, Anayasa ve din, toplum ve ülke tahribatı için kullanıldı:

  • Anayasa ve din, AKP tarafından tepeden dayatıldı.
  • Din, ticarileştirilerek ve siyasete alet edilerek iktidar ve rant aracı haline getirildi:

Ortaöğretimi imamhatipleştirirken, laik okul ders programlanın dincileştirmesi, onbinlerce cami inşaatından devasa Diyanet bütçesine, cemaat ve tarikatların Devlet içinde palazlanmasına dek, siyasal  İslam” harekatı hiç hız kesmedi.

Anayasa da öyle…

  • Nasıl oluyor da, Anayasa’yı sürekli ihlal eden AKP,
    Anayasa değişikliği veya yeni anayasa isteyebiliyor?

Yanıt, şu dörtlüde:
– Anayasasızlaştırma,
– anayasal dezenformasyon,
– yalancı anayasacılık ve
– ‘Cumhuriyet’in askıya alınması’ olarak fetret dönemi.

Son on yılda bütün değerler gibi anayasal kural, kurum ve ilkeler de dejenere edildi (yozlaştırıldı).

Toplum ve ülke bakımından kıyım ve kırım koşutluğu da açık.

Ülke kaynaklarını yerli ve yabancı işbirliklerine peş keş çeken AKP,
eski ortağı ile hesaplaşma bahanesi ile
toplu kıyımla mağdur ettiği kitlelere “ağaç kabuğu” reva gördü.

Kültürel, doğal ve toplumsal değer ve kazanımlar, hukuk dışı kıyım ve kırım araçlarıyla zedelendi.

Özetle, hukuksuzluk + sistemsizlik + keyfilik, yoksullaşTIRma etkeni oldu.

Hükümetler ötesi değil yalnızca, devletler ötesi (Osmanlı ve Cumhuriyet) kazanımlar olarak Bakanlar Kurulu tasfiyesi bile, kurumsal bir yıkım.
Özerk kurul ve kurumlar bir yana, devletin bütün “ortak bellek düzenekleri” silindi.

Haliyle 31 Mart, hukuk, demokrasi ve akıl dışı gidişata son vermek için halkın iradesini dışa vurduğu büyük bir tarih.

Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde çok partili rejim getiren CHP,
son çeyreğinde AKP’nin, Cumhuriyeti tasfiye için kapatmak istediği
siyasal münavebe yolunu yine  açan Parti oldu.

  • Özetle, PBDBY tasfiye edilmeden, anayasal düzen ve demokratik siyasal sistem kurulamaz.

Bunun yol ve yöntemleri ayrı bir yazı konusu.
Bugünü, yine ‘hukuksuzluk + sistemsizlik + keyfilik’ ürünü olan üçlü katliam ile noktalayalım:

  1. Hukuk (C. Atalay) : AYM kararının uygulanmaması.
  2. Demokrasi (A. Zeydan) : Mazbatanın seçimi yitirene verilmesi.
  3. Emekçi (29 cana mezar olan yangın : Düşünce suçu yaratmak için niyet okuyan
    kamu güçlerinin, yaşam alanı olan yapılaşmalara hukuku uygulamamaları.
    ================================
    Yazarın Son Yazıları

TÜRKİYE KIRMIZIYA BOYANIRKEN

Zeki Sarıhan

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin daha ilk sonuçları yayımlanmaya başlandığında ülkemizin kırmızıya boyanmakta olduğu anlaşıldı ve bu durum Türkiye’nin devrimcileri, demokratları, hatta liberalleri tarafından büyük bir sevinçle karşılandı.

Her seçim sonucunda kalemine güvenenler tarafından yorumlar yayımlanması doğaldır. Halkımızın geleceği ile ilgili kaygıları, tasarıları bulunan herkes gibi ben de bunu yapıyorum. Şimdi, çiçekli 1 Nisan sabahında bunları özetlemenin bir sorumluluk olduğu kanısındayım.

  1. 1977’den beri girdiği bütün seçimlerde birinci olamayan ve bu durum varına yoğuna başına kakılan CHP, bu seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Bu CHP’ye olduğu ölçüde,
    çeşitli renkler taşıyan devrimci ve demokratlara büyük bir moral üstünlük kazandırdı.
  2. 31 Mart seçimleri, Türkiye’nin siyasal yazgısının değişmeyeceği önyargısını yıktı.
    Türkiye’nin önüne güçlü bir seçenek koydu.
  3. Gelecekten umudunu kesmiş kimi tuzu kuruların sözde “CHP’ye bir ders vermek için”
    sandık başına gitmemelerinin ne denli yanlış olduğunu kanıtladı. Halk onları utandırdı.
  4. 2019’da yineletilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, sonun başlangıcı olduğunu gösteriyordu. Daha 6 Haziran 2014’te “AKP’nin Yükselişi ve Düşüşü” başlıklı yazımda bu gerilemeyi belirtmiştim. Ancak, “hop” demekle ağaca çıkılmıyor. “Vakit erişmeyince” niyetler gerçekleşmiyor.
  5. AKP ve MHP ortaklığının geri dönülmez biçimde güç yitirmesinin başta gelen nedeninin
    yaşam pahalılığı, işsizlik olduğu ölçüde, partizanlık, adaletsizlik, kibir ve gericileşTİRme olduğunu hesaba katmak gerekir.
  6. İktidarın ülkeyi şeriatçı bir Ortadoğu ülkesi yapmak için tarikatçıları iktidarına ortak etmesi, eğitim sistemini bilimsellikten uzaklaştırması, Hazineyi şeriatçı kimi kuruluşların hizmetine vermek için uyguladığı politikalar, bu seçim sonuçlarından anlaşıldığı üzere geri tepmiştir. Laikliğin güvencesinin devlet değil, halk olduğu yolundaki saptamalarımız doğrulanmıştır.
  7. CHP, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve Özgür Özel yönetiminde ilerletilen bir kabuk değişimine uğramaktadır. O artık, “Tek Parti dönemi”nin, yani halkla ilişkisi zayıf bir bürokrat-burjuva partisi olmaktan çıkma yolundadır. 31 Mart 2024 seçim utkusu nedeniyle Genel Başkan Özgür Özel’in belirttiği gibi, CHP artık, diktatörlüğe son vermek isteyen “demokratların” partisidir.
  8. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kurulan “Millet İttifakı” tepede dağılmış olmakla birlikte, halk arasında muhalefetin güçlerini birleştirmesi gerektiği gibi bir anlayışın güçlenmesine neden olmuştur. Nitekim İttifakı dağıtan önderler hemen hiçbir varlık gösteremedikleri halde, Özgür Özel’in “Türkiye İttifakı” dediği kümelenme, ana muhalefet partisinde gerçekleşmiştir.
  9. Sosyalist sol, eskiden olduğu gibi hala parçalı durumdadır. Bu seçimlerde küçük kimi yerlerde görünmelerine karşılık, dişe dokunur bir varlık gösterememiştir. Dünyanın gericilik dönemi yaşadığı bu koşullarda, bunda yadırganacak bir yan da yoktur. Ancak “komünist”ler
    birer öcü sayılmaktan çıkmışlar, seçim pusulalarında yerlerini almaya başlamışlardır.
  10. AKP iktidarının Kürt devrimci ve demokratlarını “terörist” ilan ederek düşmanlaştırmasını, bunların ülkeyi böleceklerini ileri sürerek halkı kendi çevresinde toplama politikasının da
    artık kullanım süresinin bittiği görülmektedir. Partileri hakkında kapatma davası açıldığı, kazandıkları belediyeler “kayyım”la ellerinden alındığı, belli başlı siyasetçilerinin hapishanelerde rehin tutulduğu bu siyaset, kaya gibi yerinde durduğunu göstermiştir.
    Bu parti seçmenlerinin, parti yönetiminin de telkiniyle olsa gerek, kendi adaylarının seçime girdiği İstanbul, İzmir gibi yerlerde AKP karşısında baraj olacak CHP’ye oy vermeleri de
    akıllı bir siyasetin ürünüdür.
  11. Bu seçim sonuçlarının iktidar blokunda yaratacağı etki de önemsiz değildir.
    AKP’nin burnu kırılmıştır.
    Bundan sonra halkın içine destursuz bağa girer gibi giremeyecektir.
    Ordu, bürokrasi, adliye, eğitim, kendi yandaşlarını iyice palazlandırdığı iş dünyasının büyük bölümünü elinde tutuyorsa da, halkın çoğunluğu artık onun elinde değildir.
    Devlet ile halk artık aynı çizgide bulunmuyor.
    Türkiye ikili bir iktidar dönemine girmiştir.
    Önümüzdeki süreçte, Devletin (AKP ve MHP’nin) halkı kazanacağı beklenemez.
    Aksine demokrasi güçleri devleti kazanacaklarıdır.
  12. Utanması gerekenler : Hangi partiden olursa olsun, bu seçime girip de yitirenlerin hiçbiri utanılacak bir şey yapmamıştır. Bu demokratik bir yarışın gereğidir.
    Ancak utanması gereken kişiler de vardır.
    Devletin yansız olması gereken televizyonunu (TRT) iktidar partisinin borazanı durumuna getirenler bundan utanç duymalıdırlar.
    Eski seçim yasalarında oldukça mantıklı olarak seçimle ilgili üç Bakanın (Adalet, Ulaştırma ve İçişleri Bakanları) seçimden bir süre önce istifa edip yerlerine partisiz Bakanlar getiriliyordu.
    Bu uygulamayı kaldırdılar, ama gene de bu Bakanların, AKP adayına oy istemek için yollara düşüp “kapı kapı” gezmeleri hiç yakışık almadı. Bu üç Bakan, kendilerine biraz güven varsa da bunu yitirmişlerdir. Pişman olmaları beklenir.
  13. Seçimlerde oyların gizli verilmesi çok yerinde (AS: zorunlu!) bir uygulama olmakla birlikte, isteyenlerin gerek seçimden önce, gerek seçimden sonra oylarını açıklamaları da bir haktır. Bunun gereği olarak ben de epey bir süredir oy verdiğim kişi ve partileri açıklıyorum.
    Bu seçimde oturduğum Ankara-Çankaya’ya bağlı Koru Mahallesinde yeniden aday olan
    CHP’li Türkân Yezer’e oy verdim. Kendisinden başka aday da yoktu. Çankaya’da ve Ankara Büyükşehir’de CHP’nin adaylarına oy verdim. Oy verdiğim herkes açık farkla kazandı!
  14. Seçimlerde bir kulağım Beyceli köyündedir. Çok ilginçtir ki, burada da CHP’li bir aday olan Şehzat Sarıhan kazanmış. Dikkat çeken husus, O’nun CHP’li olmasından çok Sarıhan sülalesine bağlı olmasıdır. Bu seçimde adaylığını koyanlardan olasılıkla başka CHP’liler de var. Sarıhanlar, tek parti döneminde köyün egemeni idiler ve muhtarlar da hep onlardan olurdu. İlk kez 1973’te bu durum değişti. Arada bu aileden olan İsmet Sarıhan muhtarlık yaptı. Şimdi muhtarlığın yeniden Sarıhan soyadını taşıyan birinin eline geçmesi, Türkiye’deki 31 Mart seçim sonuçlarına ve CHP’nin 1. parti olmasına benziyor.

    Diyeceğim, CHP hakkında Tek Parti’den kalan olumsuz izlenimin genç kuşaklarda silinmeye başladığını gösteriyor.

    Nitekim Beyceli’de AK Parti Ordu adayı seçilmiş olmakla birlikte, CHP’nin oyları da artmış. Geçenlerde yayımladığım bir yazıda CHP’nin 1. parti olamayışını Tek Parti döneminden kalan olumsuz anısına bağlayıp “Özgür Özel, Erdoğan’ı Yenebilir mi?” diye sormuştum.

    31 Mart 2024 Yerel Seçimleri, Özgür Özel’in kişiliğinde demokratik muhalefetin Erdoğan’ı yendiğinin kanıtıdır.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 3 Nisan 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri, makamları gereği tarafsız kalması anayasal ve etik zorunluluk iken, yerel seçimde AKP’li adaylara destek veren Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve komuta kademesine…


ÖNERİ

Belediyelerden 5 milyon liralık ihale alan AKP Aksaray Milletvekili, 10 bin TL aylık ile geçinme zorluğu yaşayan emeklilere simit – su satma gibi ek işler yapmalarını önerdi.

AKP bu denli akıllı, halden anlar adamları barındırdığı için iktidarda olsa gerek…

ASKER

Milli Savunma Bakanı, Gnkur. Bşk., KK Komutanı ve J. Gn. K. nın vali ziyareti görüntüsü ile AKP’li belediye başkan adaylarına destek verdikleri medyada yer aldı.

Bunlar, yansızlığı ve siyaset üstü olması zorunlu üst düzey makam sahipleri.

Atasözümüz ne güzel;

  • Mevki insana şeref vermez, insan bulunduğu mevkiyi şereflendirmelidir.

VACİP (ZORUNLU)

Cumhur İttifakı’nın dışındaki Yeniden Refah Partisi, Saadet ve sair adaylara oy vermek caiz değildir. Oy verenler mesuldür, günahkar olur ve azaba gider. Cumhur İttifakı’na vermek vaciptir (başka yol yoktur, zorunludur).”

Din adamı geçinen bu tür çıkarcı soytarılara inanmak vacip (zorunlu) midir?…

CAİZ

RTE bankaların promosyon vereceğini müjdeledi.
Diyanet, promosyonun “caiz olmadığına” ilişkin fetva verdi.
(AS: DİB’nın fetva verme yetkisi yok. Bu sözcüğü kullanmak kanımızca doğru değil.)

Anayasamıza göre T.C. laik bir devlet miydi?..

AKTRONOT

Milletin parasıyla uzaya giden astronot (AS: eski pilot!) Alper Gezeravcı, AKP’li adaylara destek toplantılarına götürülüyor.

Ucuzken “Fasulye kendini nimetten sayar” diye bir söz vardı…

TARİKATÇI

AKP Cumhurbaşkanı RTE, Yerel Seçimlere saatler kala, İsmailağa tarikatını ziyaret etti.

Siyasetinin merkez durağı…

BAŞARI

Perinçek, seçimde başarılı olduklarını ve dört ilde birer muhtarlık kazandıklarını açıkladı.

Kutlarım. Hayatının başarısı… (AS: Seçim yasasına göre partiler muhtar adayı gösteremiyor.)

KAYYUM

Van’da seçimi açık ara kazanan DEM Parti’li adayın terörle bağlantısı mazbataya dakikalar kala fark edilip yerine seçimi yitiren AKP’li kayyum atandı.

Durduk yerde sokak karıştı. Yasaklar kondu.

AKP’nin yeni, adil seçim yöntemi!..

Atatürk kazandı

Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu
ataolbehramoglu@gmail.com
03 Nisan 2024, Cumhuriyet

 

  • 31 Mart 2024 seçiminin galibi Atatürk’tür.
  • Kaybedenler, her türden, her çeşit, Atatürk düşmanlarıdır.

Anıtlarına saldıranlar, annesine küfredenler, şeriatçılar, hilafetçiler, cemaatçiler, Cumhuriyet düşmanları, kadın düşmanları, hayvan düşmanları, mutluluk düşmanları, insanlık düşmanları, yaşamak düşmanları, özgürlük düşmanları, despotluğa uşaklık edenler, Atatürkçü meslek büyükleri hapiste çürümekteyken ağızlarını açmayanlar, aydınlar ortaçağ hukuksuzluğuyla zindanda tutulmaktayken suskun kalan korkak ve kimliksiz okuryazar takımı, hukukçuluk cüppesini despotun ayakları altına seren çakma hukukçular, üniversite kürsülerini binlerce yıl öncelerde çürütülmüş safsatalarla alçaltanlar,

“Keşke Yunan kazansaydı” diyen hainler ve günümüzdeki suç ortakları, ellerine fırsat geçecek olsa kadınları meydanlarda taşlayarak linç edip, hasımlarının kafalarını keserek Türkiye’yi günümüz Afganistan’ından beter duruma getirmeye can atan ruh hastaları, cellat ruhlu potansiyel katil sürüsü, bilim ve bilgi düşmanları, rantçılar, vatan satıcıları,

  • yurttaşı bir dilim ekmeğe, bir bardak çaya hasret bırakanlar,

tavşan yürekliler, kötülük senaryosu üreticileri, oy vermeye gitmeyip düşmanın ekmeğine yağ sürenler, özetle her türlü ve her çeşit kötülük, pislik, alçaklık, gerilik ve gericilik kaybetti.

  • Kazanan tek sözlükle Atatürk’tür.

Açacak olursak çağdaşlık, özgürlük, gelecek ümidi, yaşama sevinci.

31 Mart gecesi izlenimlerimi kısaca özetleyecek olursam:

Başarılı genç kaptan Özgür Özel’in konuşmasındaki “Demokratlar, sosyal demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar” vurgusunu önemli buluyorum. “Demokrat” kalarak, farklı olanın düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne saygı duyarak, ülke sevgisinde ve insan saygısında birleşerek her şeyi konuşup tartışabilmeliyiz. Bilime bağlılığın, çağdaşlığın, yurttaş ve insan olmanın gerekleri bunlardır.

Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasındaki dünyaya, dünya ülkelerine, Türkiye’nin çağdaş dünyada sahip olması gereken yere ilişkin geniş ufuklu seslenişini önemsiyorum.

Mansur Yavaş’ın her zamanki dik duruşu ve kararlı sükûnetiyle rantçıları, emek hırsızlarını, vatan topraklarını yağmalayanları yerin dibine batırmasını alkışlıyorum.

Bu söylenenlerden çok özet olarak şu sonucu çıkarıyorum:

  • CHP bu süreçte artık salt CHP değil, sadece bir siyasal parti değil;
    henüz sürmekte olan bu karanlıktan bütünüyle çıkıncaya kadar toplumun öncüsüdür.

Ona oy veren vermeyen herkesin partisidir.

Bu aşamada, yerel yönetimler yoluyla da olsa, yarım kalmış Cumhuriyet Devrimlerinin, özellikle ve başta eğitim alanında sürdürülmesini sağlayacak olan partidir.

  • Emek hırsızlarına ve Aydınlanma düşmanlarına karşı Cumhuriyetin değerlerini söylemde ve eylemde en ufak bir ödün vermeksizin savunup koruması gereken öncü örgüttür.

Aynı zamanda Türkiye’nin çağdaş yüzü olarak başta Batı’nınkiler olmak üzere bütün dünyada çağdaş, demokrat, sosyal demokrat siyasal ve kültürel kuruluşlarla sapasağlam birliktelikler gerçekleştirmesi gereken kuruluştur.

Bunlar için de CHP örgütünün en yukarıdan başlayarak bütün yöneticilerinin, ülkenin küçümsenemeyecek bilim kültür sanat çevreleriyle dirsek ve akıl temasında, var olan bilgi birikimleriyle yetinmeyerek, her alanda kendilerini yenileme ve sonsuzca öğrenme tutkusuyla dolup taşmaları gerekiyor. Burada da örnek yine Atatürk’tür…
***
Yenilene, yenilenlere gelince… Belki de yazar-şair kimliğimle simgeleri önemserim.
Simgeler gerçeğin derin ve çarpıcı anlatım araçlarıdır.
O gece yenilginin simgesi;

  • Bir korkuluğa geçirilmiş gibi duran kara bir palto,
    içteki paniği dışa vuran yüz kasları ve içe dönük bakışlar,
    üzerlerine kara bir örtü atılmışçasına sönük bir ışık altında zorla bir araya getirilmiş
    ve her an dağılmaya hazırmış gibi duran neşesiz ve isteksiz bir küçük topluluktu.

***
31 Mart seçim sonuçları yitirenler için son ya da sonun başlangıcı olabilir.

Fakat bunun böyle olması, kazananların, bu sonucun bir son değil, kendilerine çok büyük sorumluluklar yükleyen bir başlangıç olduğunu anlamalarına ve bir an gecikmeksizin gerekeni yapmaya koyulmalarına bağlıdır.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk kazandı3 Nisan 2024

ADAM KAZANAMADI

Suay Karaman

81 il, 973 ilçe ve 390 belde yöneticilerin belirlendiği 31 Mart 2024 yerel seçimleri ülkemize umut olacak biçimde sonuçlandı. Seçimin galibi (yengini) kesinlikle CHP’dir, ancak şeriatçı yapısıyla Yeniden Refah  Partisi’nin (YRP) çıkışı da önemlidir. Seçimi yitirenler başta AKP olmak üzere, MHP ve İYİ Parti’dir. Sonuç olarak seçimin yenileni tek adamlık heveslisi Tayyip Erdoğan’dır, yeneni ise oylarını CHP’de birleştiren yıllardır çile çeken halkımızdır.

Seçim sonuçlarına göre İYİ Parti ile Kemal Kılıçdaroğlu ve altılı masanın görünmez ortakları silinecektir. Yerel seçimde CHP’yi birinci parti yapan YRP ile MHP’nin aldığı oylar ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) ile yapılan gizli ittifaktır. Tüm çile çekenler ve acıları göğüsleyenler, 22 zorlu yılın sonunda ülkeyi bu duruma sokanlara “dur!” dedi.

Bu seçimdeki başarıyı salt CHP’nin başarısı olarak görmek, gelecek için büyük bir yanılgı olur. Çünkü halkın refah düzeyinin düşmesi ve geçim derdinde boğulması en büyük etkendir. Bunların yanında emeklileri ve yoksul kesimleri hor gören bir yaklaşım, ekonominin çökertilmesi, demokratik ve laik cumhuriyetimizin temellerinin aşındırılmaya ve bireysel özgürlük alanlarının daraltılmaya çalışılması da AKP’ye seçimi yitirten etkenlerdendir. AKP’nin Gazze’deki soykırıma karşı uygulamada hiçbir şey yapmaması ve tabanının istemine karşın İsrail’le ticareti kesmemesi de AKP’de oy yitiğine neden olmuştur. Toplum kendisine en yakın, en görünür protesto tercihini yaparak, birçok seçim çevresinde “Tayyip Erdoğan’a dur” diyeceği seçeneklere yöneldi ve CHP’yi 1. parti yaptı.

Hukuksuzluğun doruğa çıktığı, seçim yasaklarının çiğnendiği, maddi ve manevi olarak devletin tüm olanaklarının AKP için kullanıldığı 31 Mart yerel seçimlerinde saat 17.00 dolayında Tayyip Erdoğanın partililerine “sandıkları terk etmeyin” çağrısı yapması, işlerin iktidar açısından iyi gitmediğinin ilk işaretiydi. Sonucun yengi getirmeyeceğinin ayrımındaydılar. 

Bu seçim yenilgisinden sonra daha dikkatli olması gereken AKP, yeni anayasa yapımını gündeme getirecektir. Muhalefetten, özellikle DEM Parti’den ve CHP listelerinden seçilen transfer milletvekillerinden alacağı destekle isteğine ulaşabilecektir. Bu durumda gerginlik daha da tırmanacak ve istenmeyen olaylar meydana gelebilecektir.

Bu seçim yengisinden sonra CHP, zafer (utku) sarhoşluğuna düşmeden Atatürk’ün partisi olduğunu anımsayarak, Altı Ok’a sahip çıkmalı, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığına sarılmalıdır. Bu seçim yengisinin, sağa sarılarak kazanıldığı olgusu da yanlıştır; bunun üzerinde düşünülmeli ve Parti kendi ilkelerine bağlı kalmalıdır. Bu seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın öne çıkması ve devlet olanaklarının kullanılması Türkiye’deki bütün illeri tetiklemiş ve bir dip dalgası ile halk tepkisini açıkça göstermiştir. Yıllardır kazanılamayan birçok yer kazanılırken, İzmir’deki oy oranının %48 olması da düşündürücüdür. CHP yöneticileri bunlardan çok iyi analizler yaparak, gerekli sonuçları çıkararak, öncelikle tüzüğünü demokratikleştirmeli, parti içi demokrasiyi sağlamalı, her alanda yargı denetiminde ön seçimi temel almalı ve hızla iktidara hazırlanmalıdır. 

  • Irk, din, mezhep, etnisite gibi ayrıştırıcı konuları gündeme getirmemelidir. 

Çok partili sisteme geçildiği günden beri ilk kez, Afyonkarahisar’da CHP belediye seçimini kent tarihinin ilk kadın adayıyla kazandı. Afyonkarahisar milletvekili Burcu Köksal, 6 Mart 2024’te “DEM Parti’yi belediyeye sokmayacağım dediği için linç edilmişti. Ekrem İmamoğlu partinin patronu gibi, Burcu Köksal için “ya kendine başka bir iş bulacak ya da başka parti bulacak” demişti. Özgür Özel de bu konuda geveleyip durmuştu. Burcu Köksal’ın belediye başkanı olması Ekrem İmamoğlu’na ve öbürlerine de bir şamar oldu. Bu söylemle gerçek Türk milliyetçilerinin oylarını aldı. Bakalım bunu anlayabilecekler mi?

CHP yerel seçimleri kazandı; esas savaşım (mücadele) şimdi başlıyor. Tüm başkanları kutluyor ve kibirden uzak kalarak, halka yakın sorun çözücü başarılı hizmetler bekliyoruz. Çok dikkatli ve bilinçli olmak zorundayız.

  • Ülkemizin emperyalizmin boyunduruğundan kurtarılarak,
    Ankara’dan yönetilmesi için emek harcamalıyız.

Eşsiz kurtarıcımız büyük Atatürk’ün dediği gibi,

  • “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”

diyerek savaşımımızı (mücadelemizi) kararlı biçimde sürdürmeliyiz.

Atatürk bize yolunu da göstermişti :

  • “Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.”

Azim ve Karar, 1 Nisan 2024