Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

CHP kurultayı

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

Son Yazısı / Tüm Yazıları

06 Kasım 2023, Cumhuriyet

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. olağan kurultayı konusundaki tasarımlar, CHP’deki oligarşik yapılar tarafından, haftalar öncesinden tamamlandı ve kurultay, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Özgür Özel’in arasındaki bir yarışa indirgendi.

Kurultay sürecinde, emperyalizme ve kapitalizme karşı samimi bir mücadele (içten bir savaşım) veren ve yıllardır, partinin ilkelerine, özüne dönmesi gerektiğini, sol ekonomik politikaların uygulanması ve laiklik ilkesine sahip çıkılması gerektiğini savunan öbür adayların, kurultay sürecinde bertaraf edilmesi (dışlanması) için gerekli her şey yapıldı.

Bu çerçevede söz konusu adaylara siyaset, ticaret, medya ilişkileri kullanılarak, haftalarca süren sistematik bir medya ambargosu uygulandı; delege mühendisliği ve delege ağalığı üzerinden bir delege ve imza tekeli yaratıldı; kurultay delegeleri çeşitli yollarla baskı altına alındı; aday adayları için 69 delege imzası yeterli olduğu halde, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu, tüzükteki “Birden fazla adaya imza verilemez” maddesini kullanarak, yüzlerce imza topladılar ve bu yolla, öbür aday adaylarının adaylaşmasını engellediler; kurultay salonuna hangi brandaların ve afişlerin asılabileceğine ve kimlerin hangi oranda salona alınacağına ilişkin kararları, iki aday birlikte verdiler ve bunun da adına, “Demokrasi ve Birlik Kurultayı adını verdiler.

Siyaseti kariyer nesnesine dönüştürenler, kendilerinden bekleneni yaparak, siyaseti ilke, ideoloji ve dava adına yapanları yine şaşırtmadılar.
***
Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu, her zamanki kurnazlıklarını devreye sokarak, CHP’nin sağa kaydığını iddia edenlerin, “sağı ve solu bilmediğini” iddia ederek, siyaset bilimi ve siyaset felsefesi tarihine bir fiyasko olarak geçecek açıklamalar yaptı. Gerçekte kendisinin sol siyasetin ne olduğunu bilmediğini, bir kez daha ortaya koydu.

Kemal Kılıçdaroğlu, kâğıt toplayan çöpçülerin, ev temizliği yapan kadınların, apartman görevlilerinin, mevsimlik işçilerin yanında olduğuna ve yardıma muhtaç (gereksinimli) insanlara yardım ettiğine ilişkin örneklemeler yaparak, bunların sol siyaset olduğunu anlatmaya çalıştı.

Başka bir deyişle Kemal Kılıçdaroğlu, hayırseverliğin sol siyaset olduğunu iddia ederek, sol kavramının içini bir kez daha boşalttı; özelleştirmelere kategorik olarak karşı olup olmadığına; daha önce özelleştirilen kamu kurumlarının tümünün yeniden kamulaştırılıp kamulaştırılmayacağına; daha çok kazanandan daha çok vergi alınıp, orta sınıfın ve yoksul kesimin vergi yükünün hafifletilip hafifletilmeyeceğine; sendikalarla organik ve örgütlü ilişkilerin kurulup kurulmayacağına; her ilde ve ilçede nitelikli ve ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerinin verilip verilmeyeceğine ve bunlarla ilgili projelere (tasarımlara); bozuk düzeni değiştirip değiştirmeyeceğine dair (değgin) hiçbir şey söylemedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, laiklik ilkesine sahip çıkılması; eğitimin, siyasetin ve devlette kadrolaşmanın dinselleşmesi; tarikatların ve cemaatların siyaseti, hukuku, ekonomiyi ve toplumsal yaşamı kuşatması ve bunlara karşı alınması gereken önlemler konusunda da hiçbir şey söylemeyerek; laiklik karşıtı hareketlere ortak olmanın da, CHP’nin sağa kaymasıyla ilişkili olduğu gerçeğini örtbas etmeye çalıştı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultayda seçimi yitirmiş olması, tarihsel bir dönüm noktasına dönüşebilir. Ancak, CHP genel başkanı seçilen Özgür Özel’in, bu konularda, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ne denli ve hangi ölçüde ayrıştığı da belirsizliğini korumaktadır.

Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminde yer alan ve geçmişte yapılan tüm hatalara ortak olan, ayrıca kurultayı kazanmak için, kurultay sürecinde siyasal söylem değişikliğine giden Özgür Özel’in, neleri değiştirip değiştiremeyeceğini, zaman içinde hep birlikte göreceğiz.


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

CHP kurultayı6 Kasım 2023

Cumhuriyet’imizin Destansı Sağlık Devrimi

Dostlar,

Bu gün, 6 Kasım 2023 sabahı, Atılım Üniversitesi’nde Üniversitenin 100. yıl anma etkinlikleri kapsamında Tıp Fakültesinin sırası idi. Program bilgileri aşağıdaki görselde (posterde).

1697724405-etkinlikler_layout_TIP_F.png

Atılım Hukuk Fakültesi Orhan Zaim salonunda bilimsel anma toplantısı gerçekleştirildi.
Öğretim elemanları, öğrenciler oturuma ilgi gösterdiler. Rektör ve yardımcıları başlangıçta bulundular, sonra ayrıldılar.

Biz ilk konuşmacıydık. Konumuz,

  • Cumhuriyet’imizin Destansı Sağlık Devrimi

idi ve yaklaşık 20 dakika içinde 65 yansı ile gerçekten destansı olan bu sağlık devrimini özetlemeye çalıştık. Yansılara aşağıdaki erişke (link) ile ulaşılabilir (5,6 MB) :

Cumhuriyet’in Destansı Sağlık Devrimi, Atılım Üniv. 06.11.23

Kıdemli 3 öğretim üyesi ve 2 tıp öğrencimiz konuşmacıydı.
Ardından katılımcıların soru ve katkıları alındı ve Dekan Sn. Necla Tülek‘in konuğu olarak öğlen yemeği yendi.

Düzenlemede emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Bizi konuşmacı olarak görevlendiren Tıp Fakültemiz Dekanlığına da..

Gerçekten, Kurtuluş Savaşı sonrasında Kuruluş aşamasında TAM BİR DESTANSI DEVRİM olan SAĞLIK DEVRİMİ gerçekleştirilmese idi, bulaşıcı hastalıklar Anadolu’da halkı tüketebilirdi!

Başta Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, eşsiz Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam.. ölçüsüz borçluyuz onlara… Salt sağlığımızı değil, varlığımızı borçluyuz o yurtsever bilim yiğitlerine..

Ölçüsüz özverili yurtsever hekimler ve sağlık emekçileri, kayır sırtında dağlarda hizmet veren köy ebeleri – sağlık memurları… BİLİMSEL AKILCILIK olmasa idi, bu biz bu Sağlık Devrimini başaramazdık.

Burada yinelemeyelim; yansıların özenle incelenmesi, paylaşılması, geçmişten dersler çıkarılması ve sağlık hizmetlerinin vazgeçilemez temel insan hakkı olduğu hiç akıldan çıkarılmadan gereklerinin yapılması dileğimizdir.

Üstelik bu olgu – gerçeklik salt bir felsefe değeri ya da siyasal seçim de değil.

  • Toplumsal ve ekonomik kalkınmada sağlıklı – eğitilmiş toplum en temel girdi!

Sevgi ve saygı ile. 06 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

CEHENNEMİN YOLLARI ERDOĞAN’a YAPTIRILDI..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Aşağıdaki yazımız, Sn. Prof. İbrahim Ö. Kaboğlu‘nun bu gün (5.11.23) BİRGÜN gazetesinde yayımlanan makalesinin bizdeki çağrışımlarıdır.

CEHENNEMİN YOLLARI ERDOĞAN’a YAPTIRILDI..

Prof. İbrahim Kaboğlu‘nu bu yazımızda size tanıtacak değiliz.
Bilen bilir, Anayasa Hukuku alanındaki uluslararası yetkinliğini.

Son birkaç yıldır BİRGÜN gazetesindeki haftalık (Perşembe) yazılarını, web sitemizde ve sosyal medya hesaplarımızda paylaşıyoruz. Daha çok okunsun istiyoruz, çünkü gerçekten derin yetkinliği tartışma dışı bir Anayasa Hukuku bilgesi, büyük bir alçakgönüllülükle haftalık gazete makaleleri yazmakta ve Türkiye’nin yakıcı sorunlarına “hukuk yoluyla” ussal ve adil, demokratik çözümler üretmekte.

Son derece yoğun geçen önceki dönem Parlamenterliği sırasında 5 yıl boyunca bu yazılarını aksatmadı, bir kutup yıldızı gibi yol göstericiliğini sürdürdü. Milletvekili olduğu CHP’nin AYM’de açtığı davalarda kilit uzmandı. Pek çok hukuksal çiğnemde (ihlalde) yardım elini uzattı bunaltılan insanlara. Karşılıksız yaptı bunların tümünü.
***

Son makalesi (05 Kasım 2023) son yıllarda yazdıklarından çok farklı bir derinlik ve içerikte.
Hem bir yurtsever aydınının – bir demokrat, namuslu hukukçunun çığlığı okunuyor dizelerinde
hem de yaratılan bunca kurgulu karmaşa ve açmazda yalın, teknik çözüm önerileri.

Öyle bir yere geldik ki, AYM kararları askıda tutularak uygulanmayabiliyor!
Bu çok büyük bir cüret, pervasızlık, sorumsuzluk ve apaçık suç!
Salt teknik hukuk bakımından da değil; Aydınlanma birikimine, en temel insan hak
ve özgürlüklerine yönelik felsefi bir cürüm, politik kasıt.

Cehenneme giden yolları Erdoğan açtı, taşlarını döşemekten çok öte..

Anımsayalım; Erdoğan ne zaman “..bu Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum,
saygı da duymuyorum
..” dedi? Can Dündar‘ın bireysel başvurusunda “hak ihlali” kararı verildiğinde, 28 Şubat 2016’da.

  • CB Erdoğan; Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık, net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum,
    saygı da duymuyorum
    . Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir. Bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi.
    Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veya Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi.”

Cumhurbaşkanlığı makamında otururken edilen bu sözler, birbirine geçmiş çok sayıda hata ve
ihlal kumkuması, hukuka saygısızlık, halka kötü örnek ve yargı kararlarına hazımsızlık örneği.

Oysa Anayasa buyruğu çok net (md. 153/son) :

  • Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme
    ve yargı
    organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar
    .

CB Erdoğan, bu çok açık ve buyurucu (emredici, amir) Anayasa hükmü karşısında kendisini nereye, nasıl ve neden konumlandırmaktadır? Bilinç altındaki otoriter – totaliter – mutlak monarşik teokratik kafa yapısının izdüşümünü, dışavurumunu görüyoruz sahnede.

Günümüz cehennemine böyle sürüklendi Türkiye.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen Atlantik ötesi yönlendirme (tezgah!) ürünü
bu ucube, böyle dayatıldı koskoca ülkeye ve ulus egemenliği, dış güdümlü işbirlikçiler eliyle
gasp edildi
21. yy’ın şafağında.

T.C. Hükümetini yok eden mutlak ve dinci monarşi hedefli bu açık darbe için “her yol”, gözü kara biçimde, militanca geçerli (mübah) sayıldı; taa ki YSK’nin, halkoylamasının sonucunu istendik yönde değiştirmeye yetecek sayıda -birkaç milyon!- mühürsüz zarf ve oy’u tam kanunsuzlukla geçerli saymasına dek.. 16 Nisan 2017, sandıkların kapanmasına 1-2 saat kala, basit bir “dilekçe kurgusu” üzerine..

  • İbretliktir ve salt siyasal – hukuksal tarihe değil, insanlık tarihine yüz karasıdır!

Gerçekte hukuk dünyasında bir sonuç doğurmamıştır, yoklukla sakat olmanın da ötesindedir.
***

Yaşanan somut olayda (milletvekili Can Atalay‘ın salıverilmemesi, GEZİ mahkumları ve daha pek çoğu) baskıcı – faşist dayatma giderek tırmandırılırken, anılan kırılma noktasına ikincildir, o dönemecin türevleridir. (RTE’nin 16 Şubat 2016 çıkışı..)

Ortadoğuda, çok kritik bu coğrafyada, emperyal ağababalar, “güdümlü – yarı güdümlü tek adam yönetiminde, işbirlikçilerine “dinci monarşi” rüşvetiyle karakol devletlerini (P. Henze – G. Fuller vd.) oluşturmak istemektedir. Oyun, gerçekte bu makro ölçektedir ve Anayasal, hukuksal, rejimsel düzlemde yansımalar Sn. Prof. Kaboğlu‘nun anılan yazısında (BİRGÜN, 05.11.2023) hukuk tekniği bakımından ustalıkla işlenmiş, teknik-siyasal çözüm de önerilmiştir.

Türkiye’de yurtsever tüm sağ – sol muhalefetin bu yalın jeo-politik gerçekliği “ar-tık” kavraması ve tarihsel bir meşru direniş işbirliğine – koalisyonuna gitmeleri zorunluğu vardır.

Hedef bellidir :

Tam bağımsız Türkiye!

Bu yakıcı diyalektik olguyu (tehdidi!) ayrımsayamayan ya da görmezden gelen tüm politik kurum ve aktörler ya gaflet ya dalalet ya da ihanet içindedirler.

Sevgi ve saygı ile. 05 Kasım 2023, Ankara
==========================================
Sn. Kaboğlu’nun anılan makalesi için bkz.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Hükümeti kim kaldırdı?

Dışarıdan içeriye mektuplar: Hükümeti kim kaldırdı?

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

  • Ülkenin tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini savunan demokratik Cumhuriyetçilerin daha büyük ve genel görevi, hükümeti geri getirmek. TBMM önünde siyasal sorumluluğu bulunan hesap verebilir bir yönetim oluşmadığı  sürece erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı kağıt üstünde kalacak.
Siyaset 05.11.2023 , BİRGÜN, 05.11.23

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Dışarıdan içeriye mektuplar: Hükümeti kim kaldırdı?
Çizim: Zeynep Özatalay

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçu”, on yıldır kapatılıp açılan Gezi dosyalarında öne çıkan suçlama… Yargıtay 3. Ceza Dairesi de, Anayasa madde 14’ün yasama dokunulmazlığına ilişkin 83’üncü maddeye uygulanması gerektiği görüşünde bu kalıbı kullandı. Anayasa Mahkemesi’nin milletvekili dokunulmazlığı üzerine süreklilik taşıyan kararlarını hiçe sayarak kendini yasa koyucu yerine koyan Daire, ironik bir durum yaratıyor ve şu soruyu haklı kılıyor: Hangi hükümet?

  • Zira hükümet ve parlamenter rejim, 2017 Anayasa değişikliği ile kaldırıldı.

Kısaca hatırlayalım:

Gezi sahiplenmesi tarihi Mayıs-Haziran 2013: 2011 seçimleri sonucu kurulan AKP hükümeti, 10 Ağustos 2014’te Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesine dek sürdü. Sonrasında, yine aynı Parti’nin Ahmet Davutoğlu hükümeti kuruldu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP, TBMM’de çoğunluğu yitirdi. Davutoğlu, CHP ile koalisyon görüşmelerini haftalar sonra, ‘istikşafi’ (danışma) olarak niteledi. Hükümeti kurma görevi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na geldiği sırada Cumhurbaşkanı, “Saray yolunu mu biliyor?” sözleriyle Anayasal kurumlar ile nasıl dalga geçtiğini seçimleri yineleme kararı ile doğruladı.

Anayasa madde 116’nın tanıdığı yasama seçimlerini yenileme koşulları oluşmadığı halde, TBMM seçimlerini yineleme işlemi, “anayasal darbe” olarak nitelendi.

Hangi ortamda? Temmuz ayında başlayan terör saldırıları ve 10 Ekim 2015 Ankara Garı katliamıyla toplumun, Anadolu tarihinin en yaslı yazını yaşadığı bir ortamda.

1 Kasım seçimlerinde AKP, çoğunluğu bu koşullarda elde etti. Davutoğlu, 2. hükümetini kurdu; ama ilerleyen aylarda, “Parlamenter rejimi bekleme odasına aldık” diyen Cumhurbaşkanı, çok geçmeden Başbakanı istifa ettirdi. Buna da, “Hükümet darbesi” dendi.

Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan 15 Temmuz hain darbe girişimi ise, eski ortak tarafından tezgahlandı.

Anayasal düzen kısa sürede sağlandığı halde OHAL ilan edildi. OHAL nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Başlıca iki hedef öne çıktı:

  • İlki, kamudaki büyük tasfiyeler olup ilerleyen aylarda sayıları yüz bini geçti.
  • İkinci hedefi ise tam üç ay sonra, müstakbel ortak açıklayacaktı:
    “Ülke yönetimi yasa ve Anayasa’ya uygun değildir. Ve de suç işlenmektedir.
    Sayın Cumhurbaşkanı, fiili başkanlık yapmaktadır” (16 Ekim 2023).

Durumdan görev çıkaran hükümet, mesaisini Anayasa değişikliğine yönlendirdi. 10 Aralık Cumartesi günü onlarca kişinin katledildiği Dolmabahçe saldırısını izleyen saatlerde Başbakan Yıldırım, Anayasa değişiklik teklifini TBMM Başkanlığına sundu.

Çizim: Tarık Tolunay

 

OHAL ortam ve koşullarında anayasal kamuoyunun oluşmaması bir yana, TBMM’de birçok AKP’li vekil, gizli oylama olduğu halde -muhtemelen FETÖ’cü olmadıklarını kanıtlamak için- oylarını sallayarak sandığa attı.

16 Nisan 2017 günü YSK, sayıları milyonlar ile ifade edilen mühürsüz
zarf ve oyları geçerli saydı ve “evet” oylarının yüksek çıkması sağlandı. 

Sürekli olarak yayımlanan OHAL KHK ek çizelgelerinin asıl hedefi, dünyevi hukuku savunan
laik kesimler ve sol çevrelerdi. Bu kez adil yargılanma hakkı ve FETÖ’nün siyasal müttefikleri üzerinde “şal” örtmek için “iltisak” kavramı icat edildi.

Kitlesel tasfiyeler, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra da sürdü; “siyasal ayak” ise, hala örtbas ediliyor.

Mektubumun ana konusu ise, hükümetin tasfiyesi.

1876 Kanun-i Esasi’si ile anayasal kuruluş olarak tanınan Heyet-i Vükela, 1909 Kanun-i Esasi değişikliği sonucu, yasama önünde sorumlu yürütme organı haline getirildi.

23 Nisan 1920’den itibaren (başlayarak) Türkiye, Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından yönetildi.

Türkiye Cumhuriyeti, darbelere maruz kalmış olsa da hiçbir askeri yönetim, Hükümeti ilga girişiminde bulunmadı. Tarihimizde ilk kez 2017 Anayasa değişikliği “Hükümeti ortadan kaldırdı”, bütün siyasal sorumluluk ve karar düzeneklerini tasfiye etti; Devleti temsil ve yürütme yetkilerini Cumhurbaşkanına verdi. Parti başkanı da olmasıyla siyasal sorumluluğu bulunmayan  tek kişi yönetimi oluştu: “Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme” (PBDBY).

Yurttaşlar açısından demokrasinin post-modern mantığı olarak nitelenen Gezi, yönetim açısından bir anayasasızlaştırma süreci oldu.

Devlet Bahçeli ise, üç yıl sonra daha ileri gitti ve “Anayasa suçu” kavramını kullandı.

Hükümeti gerçekten kim kaldırdı?

Sevgili Can ve yoldaşları ÇiğdemMineOsman ve Tayfun, “cebir ve şiddet” kullanmayan sizlere değil bu soru; ama İstanbul 13. ACM ve Yargıtay 3. Ceza dairesi üyelerine sormak görevim:

  • Hükümetsiz Türkiye’de, hayali hükümeti kaldırma suçu yaratma çabanız niye?

Emeklerinizi adil yargılama gereklerini yerine getirmeye yöneltme yerine, Hükümeti kaldırmakla sonuçlanan baskı ve resmi dezenformasyon ortamında, meşru olmayan Anayasa değişikliği faktörü, aktörü ve antrenörü belli değil mi?

Şu kadarıyla yetineyim: AYM’nin 7 Ekim’de (2023) verdiği AY madde 14’ün uygulanamazlığı ve yeniden yargılama kararı, öteki dosyalar için de yeni hukuki durum doğurmuş bulunuyor. Şimdi emeklerimizi bu yönde harcama zamanı; bir de, AYM kararını uygulamayanlar için yaptırım üzerinde düşünme.

Ama ülkenin tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini savunan demokratik Cumhuriyetçilerin daha büyük ve genel görevi, hükümeti geri getirmek.

  • TBMM önünde siyasal sorumluluğu bulunan hesap verebilir bir yönetim oluşmadığı sürece erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı kağıt üstünde kalacak.

Bu nedenle; hukuksuzluk ve “mutlak çürüme” yaratan PBDBY’e, Anayasa değişikliği yoluyla son verip demokratik yönetim kurma hedefi, Cumhuriyet’i kurtarma görevine eşdeğer.

Gelecek olsun! Dayanışma, esenlik ve sevgi ile.
***
Yazarın Son Yazıları
Çifte demokrasi sınavındaki CHP
Cumhuriyet ‘kurtarılabilir’ mi?
Filistin’in kendini belirleme hakkı
“… Mutlak iktidar mutlaka çürütür”
CHP açtı, AKP kapatabilir mi?
Tüm Yazıları
========================================================
Dostlar,

Prof. İbrahim Kaboğlu‘nu bu web sitesinde tanıtacak değiliz.
Bilen bilir, Anayasa Hukuku alanındaki uluslararası yetkinliğini.

Son birkaç yıldır BİRGÜN gazetesindeki haftalık (Perşembe) yazılarını, web sitemizde ve sosyal medya hesaplarımızda paylaşıyoruz. Daha çok okunsun istiyoruz, çünkü gerçekten derin yetkinliği tartışma dışı bir Anayasa Hukuku bilgesi, büyük bir alçakgönüllülükle haftalık gazete makaleleri yazmakta ve Türkiye’nin yakıcı sorunlarına “hukuk yoluyla” ussal ve adil, demokratik  çözümler üretmekte. Son derece yoğun geçen önceki dönem Parlamenterliği sırasında 5 yıl boyunca bu yazılarını aksatmadı., yol göstericiliğini sürdürdü. Milletvekili olduğu CHP’nin AYM’de açtığı davalarda kilit uzmandı. Pek çok hukuksal çiğnemde (ihlalde) yardım elini uzattı bunaltılan insanlara. Karşılıksız yaptı bunların tümünü.
**
Bu yazı son yıllarda yazdıklarından çok farklı bir derinlik ve içerikte.
Hem bir yurtsever aydınının – bir demokrat, namuslu hukukçunun çığlığı okunuyor dizelerinde hem de yaratılan bunca kurgulu karmaşa ve açmazda yalın, teknik çözüm önerileri.

Öyle bir yere geldik ki, AYM kararları askıda tutularak uygulanmayabiliyor!
Bu çok büyük bir cüret, pervasızlık, sorumsuzluk ve apaçık suç!
Salt teknik hukuk bakımından da değil; Aydınlanma birikimine, en temel insan hak ve özgürlüklerine yönelik felsefi bir cürüm, politik kasıt.

Cehenneme giden yolları Erdoğan açtı, taşlarını döşemeden çok öte..

Anımsayalım; Erdoğan ne zaman “..bu Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum..” dedi? Can Dündar‘ın bireysel başvurusunda “hak ihlali” kararı verildiğinde, 28 Şubat 2016’da.

  • CB Erdoğan; Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir. Bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veya Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi.”

Cumhurbaşkanlığı makamında otururken edilen bu sözler, birbirine geçmiş çok sayıda hata ve ihlal kumkuması, hukuka saygısızlık, halka kötü örnek ve yargı kararlarına hazımsızlık örneği.

Oysa Anayasa buyruğu çok net (md. 153/son) :

  • Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

CB Erdoğan, bu çok açık ve buyurucu (emredici, amir) Anayasa hükmü karşısında kendisini nereye, nasıl ve neden konumlandırmaktadır? Bilinç altındaki otoriter – totaliter – mutlak monarşik teokratik kafa yapısının izdüşümünü, dışavurumunu görüyoruz sahnede.

Günümüz cehennemine böyle sürüklendi Türkiye. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen Atlantik ötesi yönlendirme (tezgah!) ürünü bu ucube, böyle dayatıldı koskoca ülkeye ve ulus egemenliği, dış güdümlü işbirlikçiler eliyle gasp edildi 21. yy’ın şafağında.

T.C. Hükümetini yok eden mutlak ve dinci monarşi hedefli bu açık darbe için “her yol”, gözü kara biçimde, militanca geçerli (mübah) sayıldı; taa ki YSK’nin, halkoylamasının sonucunu istendik yönde değiştirmeye yetecek sayıda -birkaç milyon!- mühürsüz zarf ve oy’u tam kanunusuzlukla geçerli saymasına dek.. 16 Nisan 2017, sandıkların kapanmasına 1-2 saat kala, basit bir “dilekçe kurgusu” üzerine.. İbretliktir ve salt siyasal – hukuksal tarihe değil, insanlık tarihine yüz karasıdır!

Gerçekte hukuk dünyasında bir sonuç doğurmamıştır, yoklukla sakat olmanın da ötesindedir.
***
Yaşanan somut olayda (milletvekili Can Atalay’ın salıverilmemesi, GEZİ sanıkları ve daha pek çoğu) baskıcı – faşist dayatma giderek tırmandırılırken, anılan kırılma noktasına ikincildir, o dönemecin türevleridir. (RTE’nin 16 Şubat 2016 çıkışı..)

Ortadoğuda, çok kritik bu coğrafyada, emperyal ağababalar, “güdümlü – yarı güdümlü tek adam yönetiminde, işbirlikçilerine “dinci monarşi” rüşvetiyle karakol devletlerini oluşturmak istemektedir. Oyun, gerçekte bu makro ölçektedir ve Anayasal, hukuksal, rejimsel düzlemde yansımalar Sn. Kaboğlu’nun yazısında hukuk tekniği bakımından ustalıkla işlenmiş, teknik-siyasal çözüm de önerilmiştir.

Türkiye’de yurtsever tüm sağ – sol muhalefetin bu yalın gerçekliği “ar-tık” tanılaması ve tarihsel bir işbirliğine – koalisyona gitmeleri zorunluğu vardır.

Hedef bellidir : Tam bağımsız Türkiye!

Bu yakıcı diyalektik olguyu ayrımsayamayan ya da görmezden gelen tüm politik kurum ve aktörler ya gaflet ya dalalet ya da ihanet içindedirler.

Sevgi ve saygı ile. 05 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

BURJUVA TÜRKİYE

Zeki Sarıhan
Eğitimci

Türkiye bir burjuvalar ülkesidir. Bu durum ülkede burjuvaların sayısının çokluğundan kaynaklanmıyor. Gerçi yaklaşık yüz elli, iki yüz yıldır uygulanan kapitalizm nedeniyle ülkede bir hayli burjuva oluştu ama gene de bunların oranı genel nüfus içinde oldukça küçüktür.

Buna karşın nasıl oluyor da Türkiye bir burjuva ülke oluyor?

Ülkemizin bir burjuva ülke olmasının nedeni, burjuva nüfusunun çokluğundan değil, burjuva ideolojisinin yaygınlığındandır. Halk arasında burjuva gibi düşünen, onun yargılarına inanan, dünyaya burjuvazinin koyduğu değerlerle bakan nüfus çok kalabalıktır.

Emekçilerin bir türlü toparlanıp kendi siyasal örgütleri çevresinde toplanamamaları, iktidarı ele geçirmek için esaslı hamleleri yapamamalarının bir nedeni, ellerinde ordu, para, büyük mülk ve banka sermayesi olamayışı kadar, kafalarında da sınıf bilincinin olmayışıdır.

Halkın zihni, yüz, yüz elli yıldır, burjuvazi tarafından köreltilmiş, paramparça edilmiş, daha doğrusu burjuva ideolojisiyle adam akıllı doldurulmuştur. Bu bakımdan halk, bir türlü kendisi gibi olmamakta, kendine yabancı sanal dünyada oyalanmaktadır.

Halka burjuva ideolojisinin aşılanması, daha onun ilkokula başladığı anda başlar. Çocuk ana okuluna gitmişse bu yaşı biraz daha indirmek olanaklıdır. Okul kitapları, okulda onun gözüne çarptırılan simgeler, bayram törenlerinde verilen söylevler, propaganda afişleri, reklamlar, ona bir burjuva gibi düşünmesini telkin etmektedir.

Ara yerde belirtelim ki, her toplum burjuva toplum değildir. Köleciliğin yaygın olduğu tarihsel çağda topluma köleci toplum demek olanaklıdır. Bunu feodal toplum izledi. Fransız Devriminden beri de yeryüzünde en yaygın olan burjuva toplumdur. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinden beri kimi ülkeler sosyalist toplum dönemlerini de yaşadı ve bunların büyük çoğunluğunda burjuvazi yeniden iktidarı ele geçirerek ülkelerine burjuva rengini verdiler. Rusya’da, Doğu Avrupa’da olduğu gibi.

Burjuva Türkiye’nin sahipleri, halka sürekli şunu aşılarlar :

  • Yaşadığın koşullar kaderden kaynaklanmaktadır. Alınyazında bu varmış,
    Beş parmağın beşi bir değildir. Katlanacaksın!

Halkın zihnine perçinlenen başka bir düşünce de zenginliğin çalışma ile kazanıldığı, çalışırsa herkesin zengin olabileceğidir. Buna inansın inanmasın, halkın başka olanağı olmadığı için ardı arası gelmeyen bir sınıf atlama çabası yaşamın temeli durumuna gelir.

Burjuvazi tek bir kanattan oluşmaz. Kimi modern, kimi muhafazakârdır. Liberal olanlar, devletçi olanlar vardır. Zavallı halk, kendini toparlayıp meydana çıkacak yerde, bunlardan biri arkasında saf tutarak çıkarını koruduğunu sanır.

  • Ama burjuvazi, halkın iktidar mücadelesini tıkamakta,
    emekçilerin kazançlarına el koymakta tutum birliği içindedirler.

Türkiye tarihi, burjuvazinin çıkarlarını korumakta kendi aralarında anlayış birliği içinde olduklarını gösteren sayısız örnekle doludur. Hapishane hücrelerinin, insan bedenlerinin suladığı dağların, derelerin dili olsa da anlatsa! Yorganı sırtlarında sürgünden sürgüne gönderilen öğretmenler, işten atılan işçiler ve memurlar, Kürsüsüz bırakılan bilim insanları, hep halk uyanmasın ve sömürümüzün önüne taş koymasın” diyedir.

Bir de kapitalizmi yerli, emeğin en yüce değer olduğu sistemi yabancı ideoloji olarak göstermezler mi?

Türkiye’nin bir burjuvalar ülkesi olduğu Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarında bir kez daha anlaşılmıştır. Varlıklarını kapitalizme borçlu olan bankalar, şirketler, onlara özenen belediyeler gazeteleri allı pullu reklam metinleriyle donatmışlar, Cumhuriyete şükranlarımızı sunuyoruz derken gerçekte kapitalizme şükranlarını sunmuşlardır. Kimsenin nerdeyse 100 yıllık sömürü, yağma ve baskılardan şikâyeti yoktur! Gazete yazılarında olsa olsa son 21 yıllık bazı uygulamalardan duyulan rahatsızlık dile getirilmiştir. Kaç Allah’ın kulu çıkmıştır “Bu cumhuriyeti emekçilerin cumhuriyeti yapacağız” diyen? Bu gibi seslenişler, bu büyük burjuva gürültüsü içinde nerdeyse kimsenin duymadığı cılız bir inleme gibi kalmış bulunuyor. İktidar çevrelerinden 1923 Cumhuriyetine hücum edenlerin konuşmalarında kapitalizmi eleştiren bir ses duyan var mı?

Çünkü, neden? Burjuvazinin ortak ideolojisine göre Türkiye’de sınıf yoktur da ondan. Çeşitli iş kesimleri, meslekler vardır ve bunlar iş bölümü yapmışlardır. Yani, herkesin rolü önceden biçilmiştir ve halka verilen görev, burjuvazinin ambarına sürekli ürün taşımaktır. Yalnız modern burjuvazimizin değil, muhafazakâr burjuvazimizin servetleri de böyle oluşmuştur.

Bu ideolojik burjuva zincirini nasıl kırmalı acaba?
(3 Kasım 2023)
***
Diğer yazılar için: zekisarihan.com

Türkiye’de COVID-19: Güncel Durum ve Öneriler

Türkiye’de COVID-19:
Güncel Durum ve Öneriler

TTB Haberler, 01.11.2023

 

Dünya, 2023-2024 sonbahar kış mevsimine COVID-19 ve grip ile mücadeleyi ortaklaştırarak girmeyi önermektedir (1).

Türkiye’de COVID-19 hastalığının sıklığına ve yol açtığı ölümlere dair (ilişkin) bilgi paylaşımı 2023 Mart ayında sonlandırılmıştır (2). Sağlık Bakanlığı; 11 milyon dolayında yurttaşımızın doğrudan, yurt içinde yerinden olma sonucu, ülkemiz genelinin dolaylı olarak etkilendiği 6 Şubat depremlerinden sonra hastalığın yayılmasına uygun ortamın oluşmasına rağmen (karşın), kış ortamında yeterli önlemi ne yazık ki almadı. Şimdi yine kışa girmekteyiz ve COVID-19 gibi bulaşıcı hastalıklara yönelik bir hazırlık halen görünmemektedir (Tablo 1).

Tablo 1: Türkiye’de COVID-19 vaka ve ölüm sayılarının aylara göre seyri (SB)

Şubat 2023’te varlığı saptanan, ağustos ayında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından (Variant of Interest-VoC) olarak nitelenip dikkatle izlenmesi önerilen ERIS varyantının Türkiye’de varlığı, 15 Eylül’de, Sağlık Bakanı tarafından “ENDİŞE KONUSU SAYILMAYACAK BİR GELİŞME” başlığıyla duyurulmuştur. Yaklaşık bir aydır vaka (olgu) sayısı, ölüm sayısına yönelik açıklamaya ulaşılamamıştır (3).

DSÖ, COVID-19 salgını yönetimine yönelik önerilerini Mart 2020’de yayımlamış; hastalığın kimde, nerede ve ne durumdaki insanlarda görüldüğüne (Epidemiyolojisine) ilişkin verilerin şeffaf (saydam) biçimde kamuoyuyla paylaşılmasının, halka bilgi vermenin salgınla mücadeleye katılımını, işbirliğini sağlama yolu olarak duyurmuştur (4,5).

Bakanlık, bu açıklamayla, hastalık spektrumu (enfeksiyonu belirtisiz ayakta geçirme, hafif-orta şiddette sağlık hizmeti gereksinimiyle geçirme, hastaneye yatırılma, yoğun bakım gereksinimi duyulması ve ölüm) henüz tanımlanmamış bir varyantın halk sağlığına olası etkisini baştan önemsememeyi seçmiştir. Halk Sağlığına yönelik tehditlerde ihtiyatlı olmayı gerektiren ihtiyatlılık ilkesini (precautionary principle) ihlal etmiştir (6).

Koruyucu Hizmetler

DSÖ, COVID-19 ile mücadeleyi, toplum katılımını sağlayacak biçimde, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla yürütmeyi, aşılama ile ilgili kararları ülkelerin bağışıklama danışma kurullarının kararları doğrultusunda yürütmeyi önermektedir (7). Ne var ki, ülkemizde COVID-19 sürecinin başından beri bu önerinin yerine getirildiğine ilişkin kanıt yoktur.

Sağlamlara yönelik aşılama, maske takma, fiziksel uzaklık bırakma, kalabalıktan kaçınma ve havalandırma; temaslılara ve hastalara yönelik karantinaya alma, tecrit etme (yalıtma) önlemlerinin bir politik kararlılıkla uygulanmadığı deneyimini COVID-19 salgını sürecinde yaşayan toplum; ihtiyatlı (özenli) olmayan bir dille sayın bakan tarafından önemsizleştirilen en etkin koruma önlemlerine ne denli uyma isteği duyar? Ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Halk Sağlığı sorunlarının yönetiminde birincil koruma önlemleri, zarar verme potansiyeli olan etkenle (COVID-19 virüsü) karşılaşmanın önlenmesidir. Bunu sağlamanın yolu, tanı araçlarına ulaşmanın kolaylaştırılması, yaygın test uygulamasıdır. Örneğin ABD’de her eve dört COVID-19 testi ücretsiz sağlanmaktadır (8). Ülkemizde COVID-19 testlerine erişim ise çok kısıtlıdır. Eğitim araştırma hastaneleri ve Üniversite hastanelerinde sadece (yalnızca) klinik açıdan hastalık şiddeti orta – ağır olan hastalara, hastayı gören hekimin talebi (istemi) üzerine yapılmaktadır. Ayaktan (Ayakta!) hastalara klinik uyumlu olsa da test yapılamamaktadır. Bu durumda COVID-19 yaygınlığının gerçek boyutunu anlamayı zorlaştırmaktadır. Tanı konamayan bir bulaşıcı hastalığın dolaşımının engellenmesi, olası zararlarının saptanması mümkün (olanaklı) görünmemektedir. COVID-19’a karşı birincil korumanın diğer (başka) önemli ögesi; öncelikle incinebilirliği yüksek olan (kırılgan) grupların (yaşlı, gebe, süregen bir hastalığı olan, yoksul, ayrımcılıkla maruz kalan dezavantajlıların) bireylerinde aşılama yoluyla direnç sağlama, yaygın ve yüksek oranda aşılama ile sağlanacak toplum bağışıklığı sayesinde aşılanamayacak durumda olanların, hastalığın yayılımına toplumun göstereceği direnç sonucu korunmasıdır.

Ülkemizde COVID-19’a karşı bağışıklama hizmetlerinde erişilen yetersiz ve eşitsiz düzey, aşağıda sunulan verilerden kolayca anlaşılabileceği gibi, aşı uygulama sürecinde, TTB ve ilgili tıpta uzmanlık derneklerince yapılan katkı, eleştiri ve çağrılara rağmen (karşın), önümüzdeki sonbahar ve kışa korunmamışlık / incinebilirlik duygusuyla girmek için yeterli kanıt oluşturmaktadır. Bu huzursuzluğun başkaca nedenleri de aşının koruyuculuk süresinin bu mevsime dek uzamaması ve evrim geçiren COVID-19 virüsünün yeni varyantlarına karşı koruma kapsayıcılığının yetersizliğidir.

  • Bu nedenlerle DSÖ, ECDC, CDC, Public Health England, KLİMİK tarafından yapılan
    aşılanma, var olanı aşılamayı pekiştirme çağrıları önem taşımaktadır.

Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı verilerine göre COVID-19’a karşı aşılanma durumu (10 Ekim 2023):

  • Yapılan toplam doz (1, 2 ve 3. doz) : 152.727.666
  • İki doz ile aşılanmış 18 yaş üstü nüfus: % 85,7
  • Bir doz ile aşılanma: %93.38 (https://covid19.saglik.gov.tr/, 11.10.2023)

Tablo 2. Türkiye’de uygulanan COVID-19 aşı Doz Sayısı ve Aşılama Oranları (30 Kasım 2022)

Şekil 1. İBBS-1’e Göre COVID-19’a karşı 2.Doz Aşılama Oranları (30 Kasım 2022)

  • Aşılamanın bağışık yanıtla sonuçlanabilmesi için tam aşılı olmak ve zamanında pekiştirme dozlarını yaptırmak önemlidir.

Ne yazık ki, pekiştirme dozlarında devamsızlık hızları çok yüksektir.

Tablo 3. COVID-19 Aşılamasında Devamsızlık Hızları

Şekil 2. Toplumda her 100 kişiye yapılmış COVID-19 aşısı pekiştirme dozlarının Türkiye ve kimi Avrupa ülkelerinde dağılımı (yapılan pekiştirme dozu sayısı/ toplam nüfus)*100 olarak hesaplanmıştır (9). 

Avrupa’da ve Türkiye’de COVID 19

22 Ekim 2023 itibarıyla; son 28 günde, bir önceki 28 güne kıyasla %10 artışla 371.855 vaka (dünyada görülenlerin %74’ü) ve bir önceki 28 güne kıyasla %45 azalma ile 1.352 ölüm (dünyada görülenlerin %29’u) görülmüştür. Hastaneye yatırmada, son 56 günde bildirimde bulunan ülkelere göre %24 artış görülmüştür.

  • Türkiye son 56 günde DSÖ’ye doğrulanmış COVID-19 vaka ve ölüm bildiriminde bulunmamıştır (10).

Tanı konan hastalar genellikle enfeksiyon hastalıkları kliniklerinde tedaviye (sağaltıma) alınmaktadır. İlk beş gün içinde olan hastalarda Sağlık Bakanlığınca sunulan tek sağaltım Molnupiravir etken maddeli ilaçtır. İncinebilirliği (kırılganlığı) yüksek hastalarda orta – ağır klinik olduğunda hastalar servislerde ve yoğun bakımlarda yatırılarak izlenmektedir. Mevcut (Verili) durumda servis ve yoğun bakım yatak kapasitelerini zorlayacak düzeyde başvuru söz konusu olmamakla birlikte, toplumda enfeksiyonun (bulaşın) yaygınlaşması durumunda incinebilir  (kırılgan) gruptaki (kesimdeki) hastaların daha çok hastalanmaları sonucunda kapasiteyi zorlayacak düzeyde hasta başvuruları olma ihtimali (olasılığı) söz konusudur.

Öneriler

Sağlık çalışanlarına yönelik

  • Hizmet sunum biriminizde kendinizi ve çalışma arkadaşlarınızı COVID-19’dan koruma ilkelerine uyun, kendinizi koruyun. Korunmada rol modeli olun (11).
    • TTB’nin ve ilgili uzmanlık derneklerinin öneri ve kılavuzlarına uyun.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için maske takın.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için aşılanın.
    • Standart korunma önlemlerinin eğitimlerini yapın ve uygulatın.
  • Yakınlarınızı COVID-19 morbidite ve mortalitesinden koruyun. Korumada rol modeli olun.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korumak için aşılatın.
    • COVID-19 ve mevsimsel gripten korumak için kalabalık, kapalı ortamlarda maske takmalarını sağlayın.
    • Öksürük ve ateşle giden sorunları olursa, klinik bakımın yanı sıra, bulaşma kaynağı olmamaları için ayırın, maske taktırın, ortamın sık sık havalandırılmasını sağlayın.
  • Size başvuran sağlık hizmeti kullanıcılarını değerlendirirken COVID-19 ve grip dahil aşı ile önlenebilir hastalıklar açısından da değerlendirin. Gerekli önerilerde bulunun.

Sağlık yönetimine yönelik

  • İmzacısı olduğumuz DSÖ Anayasası’na göre yönetme erki, halkın sağlığından sorumludur (12). COVID-19, grip ve morbiditeyi artıran sağlık sorunları için, öncelikle incinebilirliği yüksek (kırılgan) gruplar için; aşıları, tanı testlerini ve tedavi edici (sağaltıcı) ilaçları erişilebilir kılın.
  • COVID-19 için; test, hastalanma, aşılanma, sağlık hizmeti kullanımı ve ölüm verilerini şeffaflık (saydamlık) içinde kamuoyuyla paylaşın. Bilgi paylaşmamanın yarattığı belirsizlik, İnfodemiye (AS: Bilgi kirliliğinin yayılması) yol açar, salgın yönetimine ilişkin uyumu ve katılımı baskılar, aşı kararsızlığını artırır.

Halka yönelik

  • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için aşılanın.
  • COVID-19 ve mevsimsel gripten korunmak için kalabalık, kapalı ortamlarda maske takın.
  • Öksürük ve ateşle giden bir sorununuz olursa, sağlık hizmeti alın; yanı sıra, bulaşma kaynağı olmamak için olabildiğince ayrı durun, maske takın, bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın.

Medyaya yönelik

  • Sağlık ile ilgili haberleri paylaşmadan önce, Tabip Odalarına, ilgili uzmanlık derneklerine danışın.
  • Aşı haberleri hazırlama bildirgesini gözeterek haberlerinizi oluşturun (13).


Türk Tabipleri Birliği Aşı Çalışma Grubu
Türk Tabipleri Birliği Pandemi Çalışma Grubu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Dipnotlar:

  1. WHO/Europe, EC and ECDC urge eligible groups to get vaccinated or boosted to save lives this autumn and winter https://www.ecdc.europa.eu/en/news-events/vulnerable-vaccinate-protecting-unprotected-covid-19-and-influenza
  2. https://covid19.saglik.gov.tr/, 30.10.2023
  3. “Son dakika… Bakan Koca duyurdu: Eris varyantı Türkiye’de!” (cumhuriyet.com.tr)
  4.  Responding to community spread of COVID-19 https://iris.who.int/bitstream/handle/10665/331421/WHO-COVID-19-Community_Transmission-2020.1-eng.pdf?sequence=1
  5. Pandeminin 28. Gün Değerlendirmesi – Yeni Koronavirüs Hastalığı 2019 (hasuder.org.tr) https://korona.hasuder.org.tr/pandeminin-28-gun-degerlendirmesi/
  6. The precautionary principle: Definitions, applications and governance https://www.europarl.europa.eu/thinktank/en/document/EPRS_IDA(2015)573876)
  7. COVID-19 Vaccine Introduction Readiness Assessment Tool -Version 21 September 2020- https://www.technet-21.org/en/forums/discussions/new-virat-vraf-2-0-the-updated-COVID-19-vaccine-introduction-readiness-assessment-tool, Çeviri https://korona.hasuder.org.tr/ulkelerin-covid-19-asilamasina-baslamak-icin-hazirliklari-degerlendirme-formu/,
  8. Get four free at-⁠home COVID-⁠19 tests this fall on COVIDTests.gov https://www.covid.gov/tests
  9. COVID-19 Data Explorer – Our World in Datahttps://ourworldindata.org/explorers/coronavirus-data-explorer?zoomToSelection=true&time=2020-03-01..latest&facet=none&country=DEU~TUR~FRA~GRC&pickerSort=asc&pickerMetric=location&Metric=Vaccine+booster+doses&Interval=7-day+rolling+average&Relative+to+Population=true&Color+by+test+positivity=false
  10. COVID-19 Epidemiological Update – 27 October 2023 (who.int) https://www.who.int/publications/m/item/covid-19-epidemiological-update?-27-october-2023
  11. Infection prevention and control in the context of coronavirus disease (COVID-19): a living guideline, 9 October 2023. Geneva: World Health Organization; 2023 (WHO/2019-nCoV/IPC/guideline/ 2023.3). Licence: CC BY-NC-SA 3.0 IGO.
  12. CONSTITUTION OF THE WORLD HEALTH ORGANIZATION https://apps.who.int/gb/bd/pdf_files/BD_49th-en.pdf#page=6
  13. https://asibildirgesi.paperform.co/

CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDAKİ EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ HALA BATI DESTEKLİ KÖR CEHALETTİR

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF eski dekanı

Büyük Türk Ulusunun hem geçmişte ve hem de güncel olarak günümüzde yaşadığı ve gelecekte yaşayacağı tüm sorunlarının temelinde akıl ve bilim dışı KÖR CEHALET vardır.

Bu büyük ulus, Kurtuluş Savaşı vererek “yedi düveli” yani emperyalizmi dize getirdi ve yendi. Fakat yine emperyalizm destekli dinbazlıklarla, dinden mevki-makam, ekonomik çıkar ve siyasal iktidar devşiren din baronlarının varlığı ve sürekliliği yüzünden, gerçek ilahi dinle, ahlakla ve adaletle ilgisi olmayan uydurmalar, yalanlar ve hurafeler yüzünden kör cehaleti yenemedi. Bilgi ve gönenç (refah) toplumu olamadı.

Batı emperyalizmi, özellikle ABD, evrensel insan hakları, laiklik ve çağdaş demokratik siyaset üretimi konusunda hep ikiyüzlü olmuşlardır. Bir yandan siyasal söylem olarak Ortadoğu ve öbür İslam ülkelerindeki evrensel insan hakları ve demokratikleştirme hareketlerinin destekleneceği söylenirken; öte yandan eylemli, reel siyasal politika olarak, İslam ülkelerindeki otoriter-totaliter, siyasal dinci, otokratik sultanlıkların desteklenmesi tam bir ikiyüzlü siyasal tutum olagelmiştir.

Batılı emperyalistlerin, İslam toplumları ile ilgili temel siyasal yaklaşımları şudur:

Eğer İslam ülkelerine demokrasi gelirse, bu devletler üzerindeki etkin siyasal denetimlerini yitirecekleri endişesini taşırlar. Eğer bir İslam devleti demokratikleşir ve laikleşirse emperyalistler ve özellikle de ABD çıkarları açısından, aynı devletin farklı güç odaklarını (Yürütme, Yasama, Yargı, Ordu, muhalefet partileri, basın ve güçlü sivil toplum örgütleri) ayrı ayrı ikna etmek olanaksızlaşır.

Halbuki tek bir otoriter, diktatör lider ya da sultanı çeşitli siyasal, ekonomik, asker, hukuksal… yollarla ikna etmek – basķı altında tutmak daha kolaydır. Bu nedenle

  • İslam ülkelerindeki anti-demokratik siyasal dinci rejimlerin en büyük destekçisi
    hep ikiyüzlü Batı ve özellikle ABD olagelmiştir.

Bu nedenle, Türkiye’deki kör cehaletin arkasında da yine dinbazlarla tarihsel ve güncel olarak sürekli işbirliği içinde olan emperyal Batı vardır.

Eğer Cumhuriyetimizin sonsuza dek yaşatılması isteniyorsa, ilk ve kaçınılmaz temel görevimiz cehaleti ve özellikle dinsel cehaleti yenip, dini hem dinbazların, hem dinden geçinen çıkarcıların ve hem de küresel emperyalizmle işbirlikçi din baronlarının oyuncağı olmaktan kurtarmak olmalıdır.

  • Akıl ve bilimle temellendirilmiş çağdaş, özgürlükçü ve laik eğitim olmadan ve eğitim sistemimiz üzerindeki ABD gölgesi kaldırılmadan toplumsal cehalet sönümlenmez.

Arapların İslam öncesi cahiliye kültürü ve Yahudi şeriatının bize gerçek(!) din ve “İslam” diye dayatılması sürer gider.

  • Kahrolsun emperyalizmle işbirliği yapan sistemli ve örgütlü dinbaz cehalet!
  • Yaşasın demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk CUMHURİYETİ!

SAVAŞTAN ETKİLENEN ÇOCUKLAR 

SAVAŞTAN ETKİLENEN ÇOCUKLAR 

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) 
Çocuk, Ergen ve Okul Sağlığı Çalışma Grubu
tarafından hazırlanmıştır. 

Çocuklar, savaş ve silahlı çatışmalarda hem doğrudan hem de dolaylı nedenlerle toplumda incinebilir gruplardandır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin temel maddeleri arasında yer alan yaşama hakkı, Sözleşmenin 6. maddesinde tanımlıdır.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md 38 ve md. 39’da çocukların, çatışma durumunda insan haklarına uygun biçimde haklarının gözetilmesi, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması yönünden tüm önlemlerin alınmasının taraf devletlerin sorumluluğunda olduğu belirtilmiştir.1

Uluslararası İnsancıl Teamül (Gelenek) Hukuku Kural 135, silahlı çatışmalardan etkilenen çocukların özel saygı ve koruma hakları ile ilgilidir. Çocukların savaş alanlarından uzaklaştırılması, şiddetin her türlüsünden korunması ve anababaları ile güvenli alanlarda bir araya getirilmelerini vurgular.2

Savaş ve silahlı çatışmalarda can yitiği ve yaralanmaların yanında yetersiz ve güvensiz yaşam koşulları, çevresel riskler çocukları tehdit etmektedir. Gıda ve temiz suya erişimin zorlaşması çocuk sağlığını savaş ve çatışma durumlarında olumsuz etkilemektedir. Ebeveyn (anababa) yitikleri ile savunmasız duruma düşen çocuklar, şiddet ve istismar yönünden risklere açık duruma gelmektedir. Çocuklar kaçırılmakta ya da savaşın içine çekilmektedir. Koşulların olumsuz etkileriyle savaş ve çatışmanın bedensel ve ruhsal etkileri savaş ve sonrasında çocuklar üzerinde sürmektedir. Sağlık ve eğitim altyapısının bozulması savaşın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini artırmaktadır.3

Savaş ve çatışmalarda, temel yaşam gereksinimlerinden başlanarak psiko-sosyal destek ve rehabilitasyon (esenlendirme) aşamasına dek çocuklar desteklenmelidir. Savaş durumunda çocuklar için güvenli alanlar oluşturulmalıdır. Gıda ve temiz su gereksinimi karşılanmalıdır. Temel çocuk sağlığı hizmeti sunumu sürdülmelidir. Temel gereksinimlerin karşılanması çocukların psiko-sosyal yönden incinebilirliğini (kırılganlığını) azaltmaktadır. Savaş sırasında ve sonrasında çocuklara yönelik psiko-sosyal destek hizmetleri sağlanmalıdır. Bu hizmetlerde kanıta dayalı uygulamalar ve yetkin sağlık emekçileri yer almalıdır. Ertelenen psikolojik destek gereksinimi, ilerleyen dönemlerde çocuklarda olumsuz gelişimsel etkilenmelere neden olmaktadır.

Ebeveynler (anababalar) çocuklarının iyilik durumunun sürmesi için savaş sırasında ve sonrasında çocuklarının desteklemeleri yönünden teşvik edilmelidir. Savaştan etkilenen anababalara yönelik destek programları oluşturulmalıdır. Savaş bölgesinde yer almayan, medya yoluyla savaş ve çatışma haberleri ile karşılaşan çocuklar olumsuz etkilenmelerden korunmalıdır. Şiddet ve çatışma içeren haber içeriklerinden çocuklar uzak tutulmalıdır.4

İsrail ve Filistin arasında süren çatışmalarda yaşamını yitiren, yaralanan ve ailesinden ayrı düşen çocuklarla ilgili haberler kamunun gündeminde yer almaktadır. Çocuklar savaşın etkilerinden korunmalı, çocuklara yönelik güvenli alanlar oluşturulmalıdır. Çocuk hakları temelinde çocukları savaşın hedefi konumundan uzak tutan bir anlayışla, çocukların en yüksek iyilik durumları için güvenlik, gıda, barınma ve sağlık hizmetleri uluslararası toplumun işbirliği ile sağlanmalıdır.

Kaynaklar

  1. [İnternet] Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, UNICEF. https://www.unicef.org/turkiye/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme (Erişim: 28.10.2023)
  2. Uluslararası İnsancıl Teamül (Örf-Adet) Hukuku, Cilt 1: Kurallar. Jean-Marie Henckaerts, Louise Doswald-Beck. Uluslararası Kızılhaç Komitesi 2005.
  3. Slone, M., & Peer, A. (2021). Children’s Reactions to War, Armed Conflict and Displacement: Resilience in a Social Climate of Support. Current psychiatry reports, 23(11), 76. https://doi.org/10.1007/s11920-021-01283-3
  4. Bürgin, D., Anagnostopoulos, D., Board and Policy Division of ESCAP, Vitiello, B., Sukale, T., Schmid, M., & Fegert, J. M. (2022). Impact of war and forced displacement on children’s mental health-multilevel, needs-oriented, and trauma-informed approaches. European child & adolescent psychiatry, 31(6), 845–853. https://doi.org/10.1007/s00787-022-01974-z

Çifte demokrasi sınavındaki CHP

  • Siyasi partiler, demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” (AY md.68/2)
  • Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur.” (md.69/1)

Bu hükümler, makro ve mikro demokrasinin Anayasal güvenceleridir.

Mikro demokrasi sürecini işletmeye çalışan CHP Kurultayı, makro demokrasi sınavında: 2017’de içi boşaltılan “demokratik hukuk devleti” normuna (md.2) uyumlu Anayasal düzenleme sınavı.

6 OK

Cumhuriyet Anayasaları, CHP ilkelerinin çağdaş ve evrimci okuyuşuna açık:

1937’deki “Cumhuriyetçi” ilkeyi, 1961 ve 82 Anayasaları, Cumhuriyet’in nitelikleri ile genişletti ve 6 Ok’u, açılımlarıyla Anayasa bütününe yaydı. Anayasal kural, -‘sol’ dâhil- ilke ve değerler, hak ve özgürlükler bütünü ışığında 2012’de parti tüzüğüne de aktarıldı.

Bunlar, CHP’nin yönü: Hukuk, Demokrasi, İnsan Hakları, Eşitlik, Laiklik.

Parti içinde ‘ideoloji ve hukuk yoluyla demokrasi’ tartışması yapılabildiği ve  ‘emek/uzmanlık/liyakat’ saygı gördüğü ölçüde, ülke için eşitlik/özgürlük/yurttaşlık ekseninde kamucu/katılımcı/toplumcu politikalar geliştirilebilir.

Bütün üyelerin katılımı ile başlayan önseçim dahil, mikro-demokrasi (parti içi) yoksa makro-demokrasi vaadi inandırıcı olamaz.

Eğer hukuk devleti ereğinde erkler ayrılığı ve yasama özerkliği savunulamıyorsa, sol ideoloji için normatif temel olan sosyal devlet istemi etkili olmaz.

6 SAPTAMA

1. OHAL ortam ve koşullarında halkı yanıltarak, mühürsüz oylarla dayatılan 2017 Anayasa değişikliğinin ağır bedelini Türkiye, halkı ve Cumhuriyeti ödüyor.

2. Devlet ve Hükümet yetkilerini parti başkanı olan kişinin ellerinde toplayan kurgu, demokrasi dışıdır.

3. Bu kurgunun neden olduğu eşit olmayan seçim yarışı, serbest ve eşit oy ilkesini zedeledi.

4. Üçüncü kez adaylık ve başkaca Anayasa ihlallerini seyir ile yetinen 6’lı Masa’nın amaç-araç tutarsızlığı ve siyaset hataları, 14 ve 28 Mayıs hezimeti ile sonuçlandı.

5. CHP’nin YSK’ye sunduğu ve 14 Mayıs sonuçlarını belirleyen aday listesi, üçlü zaaf ile sakattı: Bırakınız gelsinler ve geçsinler! (CHP ilke ve değerlerine yabancı beş parti adayları); yeter ki girsinler! (Yasama etkinliklerine katılmayan vekiller ve eş-dostları); defolup gitsinler! (nitelikli yasama yolunda en özverili katkılar sunan vekiller için). Fail belli: 9 Nisan CHP MYK’si.

6. 2023 seçimlerine giderken, belirlenen amaçla tutarlı yol izlemek yerine, 2017’nin açtığı mecraya (alana) sürüklenme, beş yılı daha kaybettirdi. Dahası hezimet, teslimiyete neden oldu.

6 ÖNERİ

Çöküşten çıkış için CHP Kurultayı, dünü doğru okumalı ve bugünü tanılamalı: 1987-2004 arası Anayasa değişiklikleri hukuk devleti onarımı; 2007-17 arası değişiklikleri ise ‘kopuş’ oldu.

1. Anayasa’ya saygı: Anayasa’nın, 2. madde ışığında yorumlanması, saygı görmesi ve uygulanması, sürekli istenmeli ve izlenmeli.

2. Saygı ile uyumlu siyaset: Hezimet sonucu teslimiyet, kitlelere hiç güven vermez. Mikro demokrasi başarısı, makro demokrasi üzerine daha güçlü bir söylem için meşru zemin oluşturur.

  • İlk ve öncelikli soru, özeleştiri eşliğinde, hezimetin yarattığı teslimiyet duygusundan sıyrılma iradesinde düğümleniyor.

3. Tuzağa düşmemek: Anayasa istismarı ve fırsatçılığı ile siyasal egemenlikten toplumsal egemenliğe geçiş zorlamaları seyir ile geçiştirilemez.

4. Anayasal demokrasi : Demokratik hukuk devleti hedefi konulmadığı sürece,  ‘Kişi+Parti+devlet’ birleşmesi kanıksanmış ve meşrulaştırılmış olur.

5. Hesap verebilir Hükümet : Hükümetin ve siyasal sorumluluğun kaldırılması, Devlet ve kamu yönetiminde çöküşe götürdü; ülke yağmalandı ve toplumsal doku zedelendi. Bu nedenle, hesap verebilir bir Hükümet eşliğinde ve yargı bağımsızlığı temelinde erkler ayrılığı öngörmeyen Anayasa değişikliğine yönelik her adım kesinlikle reddedilmeli.

6. Saltanatın kaldırılışı yok : Yıldönümleri ile bezeli TBMM ajandalarının 1 Kasım sayfaları boş. Anayasa değişikliği ile yıkılan Cumhuriyet yerine  ‘parti başkanlığı yoluyla saltanat’ kurulduğu için mi?

Bu tuzak, ancak dünyevi söylem ve toplumsal seferberlik eşliğinde öncelikli bir Anayasa değişikliği ile aşılabilir.
=======================================
Yazarın Son Yazıları

Mustafa Aydınlı şiiri : HAK ve İNSAN

ŞİİR KÖŞESİ…

Mustafa AYDINLI
Eğitimci, Halk Ozanı

 

 

HAK ve İNSAN

Hırsızın eli cebimde
Ne bulduysa veremem ki
Hortumcunun vurguncunun
Yaptığın hoş göremem ki

Yansın ateş tütsün ocak
İnsan insana en sıcak
İnsan haklarına kucak
Açmadan da duramam ki

Bir gün bu devran dönecek
Yalanın mumu sönecek
Haklı haksızı yenecek 
Hakka duvar öremem ki

Kimi yoksul kimi işsiz 
Kimisi ekmeksiz aşsız
Kimi yetim, kimi öksüz
Bu kalpleri kıramam ki

Subaşını yılan tutmuş
Deveyi hamutla yutmuş
Malı alan çekip gitmiş
Buna da yağ süremem ki

İnsan sevgisine eren
Gönülden gönüle giren
Uygarlığa halı seren
Kişiyi de yeremem ki

Bakın şu beye paşaya
Kurulmuşlar başköşeye
Diyecek yok bak neşeye
Bunu hayra yoramam ki

Gerçek Aydınlı’nın sözü
Halkı için yanar özü
Bir gülse halkımın yüzü
Başka bir şey aramam ki